s.rpanını! gövrrumr» zT BİT HE MTTATPITPT RK Nazmi arkadaşlarını başına topla- Miş anlatıyordu: — Bir çok vi ar, daha olmadan larda ehissikablelvuku:, «telepatin dedikleri şey yok mu? Çok mühim bir kuwyet.. şimdi İngilterede, bilhassa Amerikada âlimler bunu fenni bir su- rette izah ediyorlar. İnsanların baş- ları birer radyo istasyonu halinde imiş. Bir çok kimseler bu radyo istas- yonları sayesinde pek çok vakaları, © günü ras gelecekleri insanları daha önceden bilirlermiş, anlarlarmış. İşte ben buna inanıyorum, Hakikaten be- nim başım anteni kuvvetli bir radyo istasyonu gibi. Bu sayede bir çok şeyleri daha olmadan evvel öğreni- yorum. Arkadaşları güldüler. Ba, minin başını işaret ediyorlar: — Meğer bu baş değil, radyo islas- yonu imiş ha... — Bizim Nazminin kafasında ko- caman bir anten varmış da haberi- Miz yokmuş... Bundan sonra senin İs- min «Anteni kuvvetli Nazmiz olsun. Aradan bir kaç gün geçmişti. Bir Sabah Nazmi arkadaşları otururken kendi kendine güldü: Etraftan: — Ne gülüyorsun?. diye sordular. O parmağile kafasını işaret ederek cebap vredi: — Bizim radyo bügün mühim bir haber verdi. Giz Arkadaşları evvelâ anlamadılar: >— Hangi radyo?... diye sordular, Nazmi: — Hangi radyo olacak, başımdaki * Tadyo istasyonu... Bugün bana bir ha- ber verdi. Etraftan kahkahalar koptu — Ne haberi bu bakalım?... — Bizim Sami bugünlerde İstanbu- Va gelecek... — Haydi sen de... Sami ne zaman- danberi Pariste... Gelmeğte hiç niyeti im Daha geçenlerde mektup âl- arı Naz Nazmi güldü: >— Bilmem, dedi, benim radyom böyle haber veriyor... Bu esnada kapı çalındı. Şemsi koş- tu. Kapıyı açtı. iraz sonra onun ko- xidordan avaz avaz bağırdığını duy- — Çocuklar... Sami geldi, Sami... Hepsi hayretten donakalmışlardı. - Şaşkın şaşkın bakıyorlardı. azmi Muzaffer bir kumandan tav- Hile gülüyor; — Ben size demedim mi?. Diyor- du, benim radyonun anteni pek kuv- vetlidir... Sami içeriye girince ona dâ Meseleyi anlattılar. Sami de bu işe #aştı, Genç adam: > Gelmeğe pek niyetim yoktu, di- lan Fakat kız kardeşimin evlene- m aldım. Trene atlayıp Gn Saminin İstanbula gelişi ga- Da İesadüften başka bir şey de- . Fakat bu Nazminin çok işine Yarıyan bir hadise oldu, Nihayet ar- rına başının içindeki radyo un anteninin çok kuvvetli Olduğunu ispat, edebilmişti. O günden sonra Nazminin, arkadaşları arasın- a «Anteni kuvvetli Nazmi; > Rp ona soruyorlardı: azmi... ugü; ji yı De haber verdi bakalım? Re 72 Bugün «Nazmi Ajansı» ne hava- veriyor? © vik Nazmi hayatından son dere- Memhundu. Bir gün bütün afka- daşları Sarıyere Hünkâr suyuna git- Mmeğe Karar verdiler. Mevsim yazdı. gün evvelinden hazırlıklar başla- seç ki gezinti için kimi nişanlı- m sevgilisini davet etmişti. — 'ür ne olmaz düşüncesile bir kere âzmiye sordular: ; ia Nazmi... Senin radyo yarınki is vaziyeti hakkında ne malümat e Sakın yağmur filân yağ- Nazmi şöyle Pencereden dı a a Böz attı. Biraf günlük yüöliki. de bir tek bulut bile yoktu. an sonra arkadaşlarına döndü: il de mayını, dedi, yarın hava rece güzel olacak... Bizim radyo böyle söylüyor... Artık arkadaşları da Yarınki havadan emindiler Öyleya Madem ki Ajans Nazmlı teminat ve. lu. Bitti. Bır Fatin hocanın ra- sathane raporundan da daha emin- di... Fakat ertesi güy hepsi yataktan kalkınca hayretler içinde kaldılar, Çünkü gökyüzü buluttan görünmü- | yordu. Her tarafta kara kara bulut. | evine dönüyordu. Böyle, vakalar o kadar çoğaldı ki ızminin radyosuna kimsenin mamıştı, Bir gün çocuk. halasının boş konağın- lar birbirini kovalıyordu. Derhal Naz- | miyi buldular: ha?.. Bu kadar hazırlık y Masrşf ettik, arkadaşlar nişanlıları- ni, sevgililerini çağırdılar. Halimiz ni- ce olacak? Nazmi bilgiç bir tavırla; — Korkmayınız.. dedi. Benim râd- yo kati suretle haber veriyor... Bir iki saate kalmıyacak bütün bu kara bu- lutlar dağılacak, hava açacak... Her taraf günlük güneşlik olacak... Bizim radyo böyle haber veriyor... Malüm ya benim radyomun yanılmasına imkân yoktur... Arkadaşları birbirine: — Öyle, öyle... dediler, malüm ya Nazminin <hissikablelvukuu; başın- daki radyonun anteni çok kuvvetli. Biri itiraz edecek oldu: — Canım <hissikablelyukus lada hareket edilebilir mi?.. Derhal buna cevap verdiler : — Ne diyorsun yahu... Amerikan, İngiliz âlimleri bu hissi ilmi bir su- rette izah ediyorlar... Hava her halde | açacak ve yağmur yağmıyacaktır. Madem ki Nazminin radyosu böyle haber verdi, bitti, mesele ,kalmamış- tar... Nazminin radyosu, İstanbul rad- yosu gibi havadislerle, haberlerle be- raber işte böyle hava raporları da ve- riyordu. Yalnız Nazminin râdyosu- nun, İstanbul radyosundan bir farkı vardı. Onun radyosunda, İstanbul rad- yo istasyonunda olduğu gibi Nuh Peygamber zamanından kalma eski plâklar çalınmıyordu. Fakat delikan- lılarla beraber gezintiye gitmek için sözleşen nişanlı ve sevgili bayanlar havaya bir türlü güvenemiyorlardı: — Fena halde yağmura tutulaca- Bız, ıslanacağız... Bayanlara derhal teminat verildi: — Katiyen... Biraz sonra hava âça- cak... Nazminin radyosu böyle haber veriyor... Bu suretie Nazminin radyo- Su genç kızlar arasında da meşhur ol- muştu. o Vapura atladılar. Sarıyere geldiler. Suların en yüksek tepesine çıktılar. Sofraları kurdular. Fakat hâlâ havanım açtığı filân yoktu. Bilğ- kis kara bulutlar başlarının üstünde daha ziyade birikikordu. Ara sıra Naz- miye: — Nazmi, vaziyet ne olacak?.. Şu senin radyoyu bir kere daha yokla bakalım... diyorlardı. Nazmi teminat veriyordu: — Hiç korkmayınız. Biraz sonra hava açacak... Malüm ya bizim rad- yo istasyonu yalan söylemez... Eğer yağmur yağarsa ben bu başımı keser atarım... O daha sözünü bitirmemişti ki bir- | deribire bardaklardan boşanırcasına yağmur başladı. Hiç biri hayatların- da bu kadar şiddetli yağmur görme- mişti. O kadar hızlı yağıyordu Ki O özenerek, bezenerek, bir gün evvel hazırlıklar yaparak, masraflar ede- rek getirdikleri nefis yiyecekleri, içe- cekleri, sofrayı yüzüstü bıraktılar, Kaçmağa, «Yenimahalle; ye doğru tepeden #işağı koşmağa başladılar. Fakat daha on dakika içinde, sucuk gibi, sırılsıklam ıslanmışlardı. O ka- dar çok ıslanmışlardı ki sevgililerinin giydikleri o şık elbiselerin boyaları bile birbirine karışmıştı. Herkes Naz- minin radyosuna küfredip duruyordu. Yağmur yetişmiyormuş gibi bir de fındık büyüklüğünde dolu yağmağa başlamaz mi?.. O günü Nazminin radyosu yüzünden feci bir halde evle- rine döndüler. Halbuki Nazmi: — Tuhaf şey diyordu, en kuvvetli, en iyi marka radyolar da bile zaman zaman küçük bir bozukluk olur. Bi- zim antende de bir ârıza olacak... Dİ- yordu. Fakat o günden sonra Nazminin radyosu birçok falsolar yaptı. Meselâ bazı arkadaşlarına: beri alan delikanlı Galatasarayda saatlerce beklediği halde sevgilisinin gelmediğini görünce küfürler ederek encenin ismi «Çılgınlık gecesi» aktı, Şemsinin çok korktuğu ha- lası Adanaya gittiği için konak böm- boştu. Çılgınlıklarile meşhur no ka- dar delikanlı, ne kadar genç kız var- sa hepsi konuğu Loplandılar, Sandık- lara kilid uydurup eski kostümleri | çıkardılar. Kendi aralarında maskeli | balo vereceklerdi. Çılgınlık gecesinde çılgınlar gibi eğleneceklerdi, Sandık- lardan çıkan iki peşli entarileri, Şem- sinin halasının eski hotozlarını genç kızlar giydiler, Erkekler acayip kı- yafetlere girdiler, Fakat Nazmi bir köşede mahzun mahzün otürüyordu. Bir aralık: — Radyom bir havadis verdi... Şem- sinin halası bu gece gelecek... Biran evvel konağı boşaltalım., dedi. Fakat artık kimse onun radyosuna metelik vermiyordu. Herkes bu habe- re güldü. Eğlencenin en çılğınlık za- manında kapı açıldı. Şemsinin 0 sert halası bu acayip kıyafetli geriçlerin ve darma dağınık salonunun halini görünce: — Vay kepazeler!.. Diyerek basto- nunu Kaldırdı. Onların hepsini kov- du. Nazmi kıs kıs gülüyor: — Nasıl, diyordu, nasıl bizim Tad- yo?... ( (Bir yıldız) Rİ BULMACAMIZ 7 8 9 1 — Bir ölçü - Uzak nidast, ? — Hububat tozu - Nota - Yapmak. 3 — Atılgan. Çardaklı çeşme. - Her vakıt, — Adam öldürmek - şöhret, Adael - Nota. Salıverme - Lez?et. - Çok değil - Garez - Külhanda bus Tunur, 10 — Çok taheli bir meyva - Bir tarikat, Yukarıdan aşağı : 1 — Turşu satan - Lâza, 2 — Genişlik - Üye. 2 — Derya. 4 — Elbise asılan - Bir renk. 5 — Alâmetin tersi - Öksüz. 8 — Geri dönmek - Sorgu edalı 7 — Emir dinlemek. $ — Bir nevi şarkı - Ağı. 9 — Kemer - Bir nevi erik. 10 — Kırmızı - Yuva - Sifat edalı; , — Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa: 1 - Lâtilokum, 2 - Ali, Talar, 3 - Horan, Nuri, 4 - Ema, İş, 5 - Rana, Ama, 8 - İs, Tatanos, 7 - Şar, At, 8. T. 8 - Al, dizlik, 9 - Leş, Selâm, 10 - 'Ten, Tariz. Yukandan aşağı: 1 - Lahurişal, 2 - Alo, Asalet, 3 - Tiren, Şe, 4 - İlimat, 5 - Na, As, 6 - Ot, Alalet, 7 - Kani, Alla, 8- Ulu, An,Kar, 9 - Marinos, Mi, 10 - Nişasta. Bu akşam Nöbetçi eczaneler KAPTAN PAŞA GELİYOR Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender P, Sertelli mmmun Tefrika No. 200 Hamza beyin sırtına elli sopa vurdular. Üçüncü Murad, Sinanı hatırladıkça hiddetinden çıldırıyordu ünür ve oldukça gün Siyavuş pa- şa ona şöyle bir teklifte bulunmuştu: — Haydi Kira, göreyim seni... Dün İ Nişancı Hamza bey saraya gelmiş. Acaba kiminle ve ne kobuştu? Bunu bana anlayabilirsen, sana bir kese altın vereceğim! Kira, Hamza beyden çok çekinir. di. Onun adını duyunca; — Ben bu işi yapamam, paşam! Hamza beyin sarayda çok dostu var- dır. Kulağına giderse, benim kamı- mu deştirir. Demişti. Siyavuş paşa, Kiraya boş yere ısrar etti. Bir netice alamayın- ca o da Hamzadan çekinmeğe baş- ladı. Demek o korkulacak bir adam öyle mi? Dedi. Kira, ilk defa olarak Siyavuş paşaya Hamza hakkında şu malü- matı vermişti: - Hamza bey, Kılıç Ali paşanın adamıdır. Kaptan paşa yarın muzaf- fer olarak dönerse, Hamzanın itibari arlar, eski nüfuzunu bulur, Kılıç Ali paşa, Hamzayı atılgan ve cesur ol- duğu için çok sever. Hamza bey pire için yorganı yakmakta tereddüd et- mez. Yeniçeri ağası da akrabasıdır. Ocaklarda parmağı ve yeniçeriler üzerinde nüfuzu vardır, Böyle bir adamdan kim korkmaz, paşacığım? — O halde efendimiz onu neden İstanbulda tutuyor? Ben olsam onu bir gün İstanbulda dolaştırmazdım. — Köstendile, Semendreye sancak beyi olarak tayin edildi, gitmedi. Padişahı bile kırdı, Kimseye minneti yok: — İstanbuldan neden ayrılmak is- temiyor acaba?... — Sinan paşayı bekliyor diyorlar. — Sinan paşanın tırnağı olsa ken- di başını kaşırdı. Hamza ondan şefa- at mı umuyor? -- Zannetmem, Şefaat beklediği için değil... — Yaneden?...- — Onunla pek kafadardır da. Pa- şa gelince derdini ona anlatmak isti- yormuş, — Sinan paşa derdini kime anlat- 81?! O şimdi, yerine ( geçişim- den kim bilir ne kadar müğberdir bana. Buraya gelirse Hâmzayı dinle- Kira nihayet, baklayı ağzındna çi- kardı: yişinin sebebini, a devletlim? Siyavuş paşa o gün Kiraya: — Ben sadarette iken yeniçeriler ayaklanamaz ... © Diyip ayrılmıştı. ” «Sinan reis, Hamza beyin evinde saklı imiş!» Raziye ile Kira, nişancı Hamza bey #leyhinde birleşmişeirdi. Hamza be- yin, her iki kadın için de: « — Kahbeler, padişahı iğfal edi- yorlar!» Sözü Raziyeyi köpürtmüştü. Bu iki fettan kadın birleşince elbette Hamza beyin başına bir çorap öre- ceklerdi, Bir gün saray muhitinde bir şaiya <İdam mahkümu Sinan reis, Ham- | za beyin evinde saklı imiş!» Saraçhanede İbrahim Halil, Kara- gümrük: Ahmed Suat, Bakırköy: İs- dar: Cağaloğlunda Abdülkadir, Şeh- temini: Topkapıda Nazim, Kadıköy: Pazarşolunda Rifat Muhtar, Üskü- dar: İskele başında Merkez, Heybeli- ada: Halk, Büyükada: Şinasi Riza, Her geöe açık eczaneler: Tarabya, “Yeniköy, Emirgin, Rumelihisarı, Or- taköy, Arnavutköy, Bebek, Beykoz, Paşabahçe ve Anadoluhisarındaki ec- zareler her gece açıktır. Bu haberi yemediler, içmediler, sul- Çoktanberi adı anılmıyan Sinanın böyle birdenbire izini bulmak, onu hasımlarının eline düşürmek Raziye için ne hoş bir oyun olacaktı. Maa- mafih o Sinandan ziyâde Hamza benyden öç almak istiyordu, Sinanın Hamza tarafından himaye görmiye- ceğini o da pekâlâ bilirdi. Hamzanın ârkâsından: «Ben de sana bir oyun oynıyayım da kahbeli- ğin ne demek olduğunu öğren!» di- yerek saman altından su yürütmğe ta. Üçüncü Murad bu haberi duyunca sevindi; — Demek Sinanın izi bulundu. Tez Hamzanın evini basıp ikisini de yü kalasınlar, Dedi. Baltacılar Hamza beyin Ci balideki evini sarmağa gittiler. Raziye hâremde kıs kıs gülüyordu. Yahudi Kiraf — Vallahi seh benden yamansın, diyordu. Ben bü şeytanlığı düşüne- memiştim. İki kadır' birbirlerine yarenlik ede rek, o gün öğlöye kadar telâş ve he- yecan içinde beklediler. İkisi de biliyordu ki, biraz sonra, kolları bağlanarak saraya getirile- cek olan Hamzadan başka bir kimse olmıyacaktı. © Raziye: — ozâman güzel bir cümbüş olacak. Bu oyunu uzaktan seyredece- ceğiz. > Diye seviniyordu. * Raziyenini dediği ve düşündüğü gi- bi oldu. xi Öğle üzeri baltacılar Hamza beyi saraya götürdüler ve sorguya çekti- elr. Hamzayı böcek ve subaşılar çok iyi tanıdığı için: — Haydi, Sinanı nereye kaçırdın. hakikatı saklama! Diye tehdid ederek söylelmeğe ça- Hamza bu tekmenin nereden gel- diğini anlıyamamıştı, Bir aralık sarayda saltanat süren kadınlardan © şüphelendise de, bu şüphe kafasmda derinleşmedi. Böcekbaşının; Ğ — Kaplan Paşa gelinceye kadar | sabredemedin mi? Sözünden de anlaşılıyordu ki, Bö- cekbaşı da bu hadiseden memnun kalmamıştı. Özü sözü bir tanınmış insanlar Hamzayı severlerdi. Böcek- başı, Hamzayı himaye etmek istiyor» du amma, elinde bir kuvvet de yok- tu. Üçüncü Murad: «Sinanın bâşını yursunlar!? diye bağırıyordu. Sinanın başi vurulursa, Hamzanın başı ne olacaktı? Hamza: — Vallahi haberim yok Sinandan. Onun yüzünü ben yıllar var ki gör- medim. Dedi. Sorguda Darüssaade ağası da bulunuyor ve Hamzanın verdiği ce- vapları hareme yetiştiriyopdu. Böcekbaşı: — Esma sultan Köstendile gitme- miş olsaydı, şimdi Hamzaya yardım ederdi. Diye söyleniyordu. 'Hamzanın bü işte parmağı olmadı- ğını her ikisi de anlamıştı. Böcek ve subaşılar Hamzaya acıyorlardı. Bu sırada haremden'dili bir karış uzamış, bir arap koşarak geldi: — Efendimiz ferman buyurdular. 'Hamzayı söyletinceye kadar dövecek- siniz! Haydi durmayın. Sarılın sopa- lara!. Deyince böcekbaşı Hasan şaşırdı. Sarayda dayak işini çok defa ona gördürüyorlardı. Hasan iri yarı, kuv- vetli bir adamdı. İyi amma, yıllarca arkadaşlık yap- tığı ve çok sevdiği arkadaşını şimdi 'kenği elile - hem de masum olduğunu bildiği halde - nasıl dövecekti? Subaşının da canı sıkılmıştı bu işe. Böcekbaşı Hasan sopayı eline aldı ve araba dönerek: — Haydi, sen git, biz onu döveriz. Dedi. Arap gözlerinin akını kaydı- rarak güldü: — Eli sopaya kadar başında du- ağasının başında durması işin şekli- ni değiştirdi. Subaşı: — Vazife bu. Biz emir kuluyuz... Ne yapalım? Haydi sarıl sopaya. Diyerek böcekbaşıya kanlı zindan sopalarından birini uzattı, dövmeye