Sxe ee ype 2. m A, 2 #BıArrına». AR ITİIBSETUSI Tİ) EHIlimPE ISIYTALAF "- ns in - B- in Lg. de w sel ia u- no an — a . m a de —— no 1 gİLLLFEFLLPEŞERE ÇEĞİKeseği AKŞAM Bir genç kız kurnazlığı. Odada yalnız kalmışlardı, Ferid Babahatin elini tuttu: — Ne yapacağız Sabahat?.. dedi, Baban seni o zengin adama, Bay Nevxada yermeği bir kere aklma koy- rar verdi mi? Onu fikrinden caydı Mağa imkân yoktur. Sabahat, Feridin gözleri içine ba- — Kerkma Ferid... dedi, ben sen- den başka kimse e evlenmiyece- ğim... Hele bu hiç yüzünü görmedi- Bim zengin adamla evlenmeği aklım- dan bile geçirmiyorum.. , <— Peki amma baban Nevzadı yarın buraya davet etmiş.. Yarın buraya Sabahat şeytan şeytan gülümsedi: — Varsın gelsin... Geleceği varsa göreceği de var... Sen herşeyi bana Ferid merakla sordu: — Ne yapacaksın Sabahat? , —— Şimdi benden izahat isteme, yal- Biz yarın sen de burada bulunmağa Göyret et... Bu vesile ile hem Nevzad- lâ tanışmış olursun, hem de ne ya- Ferid merak içinde idi. Acaba son derecede delişmen ruhlu bir kız olan Sabahat ne yapacaktı?... Fakat iki sevgili fazla konuşamadılar. İçeriye Sabahatin babası Bay Hakkı girdi. Feridle Sabahat çocukluk arkadaşı İdiler, 18 senedenberi yanyana iki köşkte oturuyorlardı. Aralarında ço- Cukluktan başlıyan samimi arkadaşlık Yavaş yavaş kuvvetli bir aşk haline girmişti. Ferid bir çok günlerini Sa- bahatlerin evinde geçirirdi. Sabuha- tin evinde 18 senelik geceli gündüzlü iyii verdiği derin samimi- eride &deta bir akraba çocuğu Bözlle bakarlardı. Genç kızın babası Bay Hakkı Feride bir evlâd muame- Jesi eder, hattâ arasıra ona çıkışırdı: — Fetid... Bu senin helin ne ole- | cak böyle? Koca adam oldun hâlâ bir taya sap olamadın... Senin için | Yar mi yok mu çiir yazmak... Oğlum lir karın doyurmaz... Yarın öbürgün €vlenmeğe kalkarsan karını çocukla | rmi nasıl geçindireceksin?... * , Bay Hakkının bu sözlerine kızmağı, hiddetlenmeği aklından bile Beçirmezdi. Çünkü Sabahatin baba- | Sina on sekiz senedenberi «Hakkı am- > ariza «Hakkı amca delikanlıya Z yıldanberi hakikaten şefkatli bir amca muamelesi göstermişti am Hakkı amca - kendi tabirile n Bidişatını beğenmiyordu. Bu Socuğun hali ne olacaktı? Hakkı am- €a Feridin Şi oğlunun istikbalini karânlık gör ş bir baba gibi üzül yordu. Arası- Ta delikanlıya: — Vay sana kızını verecek budala Ya... Vay sana kızım verecek İpe babaya... Biçare adamın kı eni Eünde aç bırakırsın... ire son derece iyi kelbil; Ni z - dobra konuşan bir adam- e inadcı idi, Aklına koy- ünü bile görmemişti. Ee » aksiolan Hakkı * SÖZ an) k ik yaş Haklı e m imkânı yok: > Her €vlenen çiftler anasının a çıkar çıkmaz biribirlerini Me €T ya... Sabahat de Nevzadla Allah iz konuşurlar, evlenirler... ME lah yahu... Sabahat bu ada- mn a henüz görmemişse ne *- Ben gelin odasına girip du- karımın Nasıl evlen- z. canımız yok mu İdi?.. iye Mevzadı tanıyorum ya... Kâfi... . kendi halinde, i Bu kismet, tepilir iç? di- bir san amca bu fikirdejken aklından çeşi bati “kendi Yermişti. Delikaz —E ogun söyledikten sonra her zaman su Eİbi gene mirildandı: akıbetini düşündükçe ken- | — Vay sana kızını verecek budala cadan Sabahati ğlştirdi: — Şaka ettim Hakkı amca... Şa- ka... dedi, Bay Hakkıdan evde herkes fena halde çekinirdi. Onun hiddetlenme- sinden herkes korkardı. Bunun için Hakkının Sabahati Nevzadir evlen- dirmek fikrine kimse itiraz edemi- yordu. Ertesi günü Nevzad iki dirhem bir çekirdek Sabahatlere geldi. Ferld penceresinden Nevzadın gel- diğini görmüştü. Hemen o da ârka- sından Sabahatlere damladı. Hakkı ile yeni damad namzedi Bay Nevzad misafir odasında oturuyorlardı. He- nüz Sabahat meydanda yoktu. Nev- sad güya sırf Bay Hakkı le evinde görüşmek Üzere gelmişti. Fakat göz- leri hep kapıda idi. Ferid de heyecan içinde Sabahati bekliyordu. Acaba sevgilisi ne yapacaktı- Sabahatin ne çılgın olduğunu biliyordu. Bu delişmen ruhlu genç kız her türlü çocukluğu yapabilirdi. Nihâyet kapı açıldı. Fakat Ferid hayretler içinde kalmıştı. Bu kapıdan | e # özü işitince Ferid Hakkı am- | istemenin pek ma- ! | masız olduğunu anlamıştı. Lâfı de- Muş... Bilirsin ya, baban birşeye ka- | içeri giren, şaşı, paytak yürüyüşlü kız-| da kimdi? İlk şaşkınlık dakikası geçince Ferid az daha bir kahkaha savuracaktı. Sa- bahat gözlerini gayet çirkin bir tarz- da şaşılatmış, yürüyüşünü paytaklaş- tarmıştı. Hele genç kızın Üzerine giy- diği entari görülecek şeydi. Yeni da- mad namzedi Nevzad da şaşkın şaşkın bay Hakkıya «kızınız bu mu?> gibi bakıyordu. Hakkı amca terler dökü- yordu. Sabahat bakışlarını, konuşuşu- i nu da âdeta abdallaştırmıştı. Nevzad bayağı sersemlemişti, Hak- | kı amcaya: — Zannedersem kerimeniz bayan- | İ la müşerref oluyoruz. dedi. Hakkı amca perişan bir halde: — Evet... Bizim kerime... Bizim, | fakat... dedi, bundan sonra sabaha- te dönerek: — Kızım... Bune hal?... dedi... Bu gözler ne böyle?... Sabahat gözlerini büsbütün şaşılaş- l tırarak: — Güzlerimde ne var baba?.. Iler İ zamanki gözlerim işte... dedi — Ay yüreğime inecek... Kızım ev- lâdım, senin gözlerin şaşı mı idi? Nİ çin böyle söylüyorsun?.. Sabahat: Benim gözlerim şaşı değil ki ş , Arsız bir çocuk tavrile burnunu karıştırmağa başladı Zaten tab'an sert olan Hakkı amca artık çıldıracaktı. Bu şakaya n evvel nihayet verilmesini UL. Dik bir sesle: — Sabahat!.. dedi. Sabahat sanki bir şey yapmamış gibi: Birşey mi istiyorsunuz baba?.. — Kızımi, Bırak bu garip şakayı ar- tık.. bak bay Nevzad oğlumuz bizi si- yarete gelmiş... Hakkı amca böyle söyliyerek Nev- zada döndü: — Efendim... dedi, sakın kızımın ta- bil halini böyle zannetmeyiniz. Bu- gün bilmem ki ne oldu? Nevzad nezaket olsun diye: — Efendim kerimeniz bayanın ne- si var?.. Ben kendilerini pek zarif buldum. Allah bağışlasın... diyordu. Sabahat böylece bir saat kadar mü- kemmel bir komedi oynadı. Hakkı am- canın üzerine fenalık gelmişti, Bir ara- lık kendisini salondan dışarı attı. Bu suretle Nevzad, Ferid, Sabahat yalnız kalmışiardı. Demin salondan çıkma» dan evvel Hakkı amcanın açtığı ev- Jenme bahsi hâlâ devam ediyordu, Ba- bası dışarı çıkar çıkmaz Sabahat da bu evlilik bahsine karıştı, gayel saf bir tavırla sanki kırdığı potun hiç farkında değilmiş gibi: — Doğrusu, dedi, bir kadın kocası- | na çok hâkim olmalıdır. Hattâ lüzumu | olursa kocasını ayaklarının altına alıp döğmelidir. Nevzad delışet içinde: İ — Efendim? Ne buyurdunuz? dedi. | Sabahat tekrarladı: | — Bir kadın lüzumu olunca kocası- nı ayaklarının altına alıp döğmelidir dedim... Nevzad saatine baklı — Bir randevum yardı. Gevikece- gim. Bay Hakkı teşrif etseler de mü- saadelerini rica etsem... Diyerek kalktı. Bu esnada Hakkı amca geliyordu. Nevzadı ayakta gö- rünce: — Ne oldunuz? dedi. yemeğe kal- saydınız... Nevzad: — Teşekkür ederim efendim... Teşek- kür ederim... dedi, bendenizi mazur görünüz... Mühim bir işim varda... | Müsaadenizi rlez ederim, Genç adam Sabahata, Feride veda etti. Nevzadı uğurladıktan sonra bay Hakkı köpürmüş bir halde, yıldırım gibi kızının yanına yaklaştı: — Bu ne hal?.. Bu ne kepazelik? Bu ne rezalet? Bunu niçin yaptın? diye bağınıyordu. Sabahat bir hamlede babasının boy- | nuna sarıldı: — Niçin mi Ferjdle biz sevişiyoruz. Evlen- yaptım babacığım?, i İ | Hakkı amen bir dakika düşündü. | Sonra Feride döndü, delikanlıya her | zaman söylediği gibi: İ — Sana kızını veren budala baba- | şarım!., diyerek Sabaha- | Feridin eline veri | (Bir yıldız) | Sabah ve akşam her yemekten sonra mutlaka dişleri niçin temizlemek lâzımdır? Çünkü unutmayınız ki: Bakımsızlıktan çürüyen dişlerin difteri, bademcik, kızamık, enlioen- za, ve hattâ zatürreeye yol açtıkları, ütihap yapan diş etlerile köklerinden mide humması, apandisit, nevresleni, sıtma ve romatizma yaplığı fennen anlaşılmıştır. Temiz ağız, ve sağlam dişler umumi vücut sağlığının en bi- rinci şartı olmuştur, Binaenaleyh Öiş- lerinizi hergün kabil olduğu kadar faz- ia (Radyolin) diş macunile fır - rak sıhhatinizi garanti edebilirsin: etmelisiniz. Bu suretle mikropları im- ha ederek dişlerinizi korumuş Olursu- nuz, RADYOLIN Bütün tehlikelere karşı sıhhatinizi korur. Sabah, ve akşam her yemekten sonra dişlerinizi fırçalayınız. | hemen hemen yukarıdaki | kadar devlet işlerinde müessir olan | | de dahili ve harici $ i eddin vaktile Manisada âdi bi KAPTAN PAŞA GELİYOR Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli mam Tefrika No, 198 Büyücü Râziye, Üçüncü Muradı parmağında oynatıyor- du. Sinan paşanın yerine Siyaviş paşa tayin edilmişti. — Sinan bizim çifliğimizde değildir, dedi, buraya bir ay kadar önce uğra- mıştı, Ben ona yüz vermedim.. Ulu- suna baş kaldıran adama bir dilim ek- “mek bile veremem diyerek başımdan savdım, Köylülerden duyduğuma gö- re Sinan, bir ay önce İstanbula dön- müştür. Hasan çavuş geniş bir nefes aldı:” — Bunu demindenberi neden söyle- miyordun? — Birdenbire muhakememi kaybet- tim, aslanım! Ben hasta bir adamım.. Kusuruma bakmayın! Hasan çavuş, Hurşidin boynundaki ipi çekip kaldırdı. Hurşid ölüm tehli- kesini atlatınca: — Yorgunsunuz, dedi, bu geceyi çiliğimizde geçiriniz. Hasan çavuş çiflikte kalmadı. Atlara bindiler... İstanbula döndü- ler. * Cellâdlar Çatalcadan ayrıldıklan sonra, çiflik sahibi Hurşid atına bine rek yanına bir kaç Korucu aldı. Et- raftaki çiflikleri birer birer dolaştı, Hasan çavuş burulara boşuna gel- memişti.. Bibette Sinanın Çatalcaya sığındığı haberi bir hakikat olacaktı. Hurşid, Sinani halde ona iftira at- tığını düşünerek, Sinanı padişahın gazabından kurtarmak istiyordu. Sinanı bulunca, ona: «Cellâdlar se- ni arıyorlar.. İzini kaybet!» diyecekti. Hurşid o gün akşama kadar bü- tün çiflikleri, ormanları dolaştı. Si- nanın izin bulamadı. Sinanın nereye gittiği, kimin evin- de saklandığı belli değildi, * İstanbulda kadınlar saltanatı Bu arada İstanbulda idari bir ta- kım değişiklikler olmuştu. Sinan pa- şa sadarelten azledilerek, yerine üçüncü Muradın üç kız kardeşinden | birini tulan Kanijeli Siyaviş paşa ta- yin edilmişti. Siyaviş paşanın sadarete gelmesile beraber, Muradın sarayında yeni bir «kadınlar saltanatı: başlamış olu- yordu. Valde sultanın sık sık, fakat doğ- Tudan doğruya değilse bile vezirler üzerinde müessir olmak suretile dev- let işlerine karışması, diğer kadınla- rın da cesaretini arttısmuştı. Devlet işlerine karışan bellibaşlı sekiz kadın vardi: 1 — Valde sultan. 2 — Haseki sultan (Venedikli Baf- fa) 2 Kalfa). 4 — Vekilharç Râziye. Bunlar yın içinde rol kadınlardı. Diğer dört kadın da saray dışında, kadınlar Kethüda kadın (Canfeda oynıyan şahsiyetlerdi: Üçüncü Muradın hemşiresi ve Muradın ihtiyar hala Mihrimah sultan.. ki, bu kadın sul tan Süleymanın Kızı idi. Valde sul- | tan kadar nüfuzu vardı. Muradın, annesinin hatırını kıtdığ. çok zamanlar olurdu, Faket hala- sını renelde etmekten çok çekinirdi. Bunlardan başka devlet işlerine burnunu sokan erkek şahsiyetler de vardı: 1 — Sultanın hocası (Sadeddin). 2 — Saray imamı (Kürdizade). 3 — Müftü (Kadızade). 4 — Saray vâizi (şeyh Şücaeddin). Saray içindeki dört kadına karşı, bu dört erkeğin vaziyeli her zaman dikkati çekiyordu. Saray imamı sert, haris bir adam- dı. Müftü sz çok okumuş, fakat bed- bin, kıskanç, ve kimseyi çekemezdi. Hoca Sadeddin ilmile, mantık ve muhakemesile meşhurdu, O günler. seti eline al mış gibiydi Saray vâlzine gelince: Şeyh Şüce- çıvan iken sultan Muradın cülüğu sırasında büyük rol oynıyan nedime- si Râziyenin delâletile saraya alın- mıştı, Şücseddin bilmem hangi şey- hin ınüridi imiş.. Râziye kendisine eşeyhu lk takarak kâhin ve münec- elm sıfatile padişahın gözüne soku- yor. Râziye, Muradın cülüsunu herkes- ten önce haber aldığı için derhal. Şücaeddine koşup haber veriyor. Şü- cacddin de bunu bir keramet gibi Murada satıyor, Estesi gün Manisa. da, Selimin vefatını ve kendisinin İstanbula davetini duyunca Şücaed- dine: «— Elhak sahibi kerametsin!» Deyip yanına alıyor. Saray vâlzi ve müneccimi ün- vanile Muradın maiyetinde bulunan bu meczub da arasıra devlet işleri. ne kavışmaktan hâli kalmazdı, Hat. tâ bir gün - cehline misal olarak an- latırlar - kendisi relsülküttab efendi ile konuşurken: «— Gözüm: efendim, demiş, şu Da- distan kargaşalığı bir türlü yatış mıyor. Ferhad paşa vasıtasile Avus- turya imparatorunu tehdid etmek aklınıza gelmiyor mu?» Zavallı şeyh Şücaeddin Dağistan kargaşalığının İstanbuldaki - “akisle- rinden müteessir olurmuş. Dağistan valisi Ferhad paşanm neden bu işi çarçabuk - tehdid suretile - halledö- mediğine şaşarmış. Çünkü, Şücned. din, Dağıstanı © güne kadar Av turyada bir vilâyet sanırmış. Eh, le ya... Madem Ki Avusturya impara- toru da o günlerde Osmanlı devleti ile yeni müsalâha yapmıştı. Neden imparatora bu iş hakkında bir te- sir yapmamalı?! «Raziye» nin o arı Sarayda dönen oyunların gülünç tarafları da vardı, Harem işlerinin idaresini eline alan Râziye, padişah- tan çok yüz bulmuştu. , Üçüncü Murad sihir ve büyüye inanırdı. Râziyenin “bu işlerde büyük me- hareti vardı. Murad bir gün Mani- sada vali iken, ava çıkıyormuş... ziye: — Aman şehzadem bugün ava git- meyiniz! Diye yalvarmış. Murad sebebini kısaca cevab vermiş: — Fa! baktım. tehlike görürü- yor amma, gene siz bilirsiniz! Murad dinlememiş. ova gitmiş. Tesadüfen yolda attan düşüp sol to- puğu incinmiş. Sarayına döndüğü zaman Râziyeyi taltif etmiş. — Sen, olacağı, olmadan önce bi- liyorsun! Söyle bakayım, ben tahta oturacak mıyım? Diye sormuş. Râziye bu soruya da müsbet cevab vermiş; Hem de pek yakında oturacak- sınız! Demiş. Bir Râziyenin İşte bu gari j de sihir ve büyü ile uğraşmağa sevi etmi, Sultan Murad bir gün Râziyeye sordu: — Çatalcaya giden cellâdlar Sina- nan boynunu vurabilecekler mi? Râziye, Sinanın ne dehşetli bir denizci olduğunu bildiği için, onun kolay kolây cellâdların eline düşmi- yeceğini tahmin ediyordu: — Suya baktım, Sinanın gölgesi- ni göremedim. O galiba yaşamıyor... Diye cevab vermişti. Bu cevabın iki türlü mânası vardı: Biri cellâdlar muvaffakıyetle vazife- sini yapmış, diğeri de Sinan zaten daha önceden ölmüş telâkki edilebi- lirdi, Üçüncü Murad bu cevabdan mem- nun oldu. Bu sefer de Kırım meselesine do- kundu: - Kılıç All paşa muzaffer düne- cek mi? Diye sordu. sorunca, Râziye ç av sonra, Seliiti ölünce iArkası var) »>