| Devenin adı | Bir İngiliz me- deniyetlen, me deniyetin gürül- tüsünden, © yü- lerinden © bıkıp usanmışlı. Günlerden bir gün vapura bin- di, Mısıra geldi. Hayır, otomo- bil istemiyordu. Bir deveye binip yöle açılmak, medeniyetten uzaklaş. | mak istiyordu. | Deveye bindi, çöle açıldı. Oh!. İş | te medeniyetten kaçmıştı. Burada | hattâ sinemanın bile one olduğunu | bilen yoktu. j Bir aralık deveciye sordu: — Devenin adı nedir?... Pazarlık Adam o gün meteliksiz kalmıştı... İyi ama meteliksiz kaldı diye rakısız kalamazdı ya.... Açlığa razı idi ama, rakı içmemeğe değildi Her zaman içtiği meyhaneye girdi, tezgâhtara: — Ne olur dedi, çok deği), bana dört kadeh rakı ver, — Paran yoksa rehin bırak, - Öyleyse iki kadeh ver, iki kadehi çhin kalan, ,,, | Sevgi Adam genç kadına sokulmuş miri danıyordu: - Benimle erlenseniz ne güzel bir Bayat sürerdik... Sizi ömrüm e. severdim, Genç kadın başını salladı: * — İvi ama, o zaman zarfında ben ne yanarım? Zürafa Afacan memnundu. Amcasına gite miş, amcasının çocuklarile akşama ka- dar oynamıştı. Güzel oyuncaklar var- dı. Pazar günü gene gidecekti. Fekat cumartesi günü Afacan nez- te oldu. Yağmurda gezmiş, ayaklarını üşütmüştü: Aksırıyordu. Pazar günü babası: — Bugün amcana gidemezsin! de- di Afacan içini çekti: — Keşki zurafa olaydım. — Neden? — Çünkü uzun boyunlu zurafalar cumartesi günü ayaklarını üşütürler- se ertesi bafta çarşamba günü aksırır- 'künden, eğlence | Yatak çarşaflarını havalandırıyo- | İl larmışl... | | Hapishane nöbeiçisi — Hey, orada | ne yapıyorsun?, | Kaçmağa haızrlanan mahküm — | rum! ; l İ — Bu adam kanuna muhalif ha- | reket etmiyor mu? — Anlamadım? ! — İki kadın almak kanunen ya- saktır, şu erkeğe göre yanındaki ka- | dın iki sayılır! — Aşkın değil, — Neden? — Kocasının bin Jira aylığı var. İki yaramaz afacan kavga eği- yorlardı. Amma kıyasıya kavga ediyorlardı. Yan- © larından geçen ae bir ihliyar, bir müddet bekledi, çocukların kavga- .dan vazgeçmediklerini görünce: — Kavgayı bırakın size beşer ku- ruş vereyim, dedi. paranm balayı geçiriyorlar... — Ha gayret, biraz daha kuvveti dayanalım!... Baba oğul trt vaya hindiler Baba çok ha- sis bir adamdı. Bir paranın he sabını arardı. Oğ- Tu da altı yaşın- daydı, halbuki baba oğlunu hâ- lâ beş yaşında görüyor, tramva- ya para vermek istemiyor, bunun çaresini anyordu: Oğluna dedi ki; | — Gel kucağıma olur da seni kü- çük sansınlar!., Oğlu başını salladı: — Nafile olur — Neden? — Çünkü sen her nefes alışta gü- Pariste tabinle avdet Için büyük bir! Propaganda. yapan doktor (G. Dur- | ville) geçen *senenin iptidalarında (La cure Naturiste) Natürist kürü adındaki kıymetli eserinin dördüncü tab'ını yaptı, Doktor bu eserinde in- san yaradılışında et yiyici değildir, o sebeple tedricen meyva ve sebze mek iliyadına dönmelidir, diyor ve lerimiz kısadır, bun- için değillerdir. Halbuki et yiyici uzunluğu vardır. hayvanların barsakları daha kısadır. 3 — İnsunlar, hayvanlar gibi fazla yedikleri eti amonyak şeklinde ihraç edemezler, bizler için et hakiki bir zehir mahiyetindedir. Doktorun bu iddialarına karşı ge- ne Parisin tari iş hekimlerinden (Dr. Honde) şöyle bir itiraz serdedi- alim olan en eski insan tipi Nöanderfhal ırkmea mensup olanlar- dır. Bunların barsaklarının tulü hak- sille) müstehase halinde bulunan 'keletlerinde tesadüf edilen köpek diş- leri tıpkı bizimkiler gibi imiş ve bun- Balıkçı, suyun içinde duran belık- ları gösterdi: — Bu canlıların kilosu yüz kuruş- tur.. 'Tebladakileri gösterdi: — Bunların kilosu etli kuruştur, Müşteri dedi ki: — Sudan bir kilo balık çıkarıp tab- Jaya koyunuz, kırk kuruş vereyim!.. Sigorta Salamonun oğlu otomobil kullan. mağa başladı. Annesi: — Aman oğlum dedi, sakın hızlı ? gitme, kırk kilometre hiz elverir, — Peki ama ânne babam yüz kilo- i metre ile gidiyor da bir şey demiyor- sun. — Onun hayatı sigortalı!,, Kira Ev sahibi ressam kiracısına dedi ki; — Şubat aylığı yerine karımın, marl aylığı yerine benim resmimi yap- tınız, Nisan 1 aylığını nasıl vereceksi- niz? — Çocuğunuz olmasını bekliyece- im! Palavra — Ben Amerikada bir cenaze me- rasimi gördüm, ölenin boyu o kadar uzundu ki tabutu arka arkaya üç ara- ba taşıyordu. — Bu bir şey değil, ben bir cenaze gördüm, tabutun nerede başlayıp ne- Şimdi sizden sorarım: «Eski insan- Jar acaba hangi tarihte sebze yemeğe, başlamışlardır?» Bu itiraza karşı (Dr. G. Duville) şu cevabı veriyor: «Hakkınız var meslektaşım Nöan- derhal ırkına mensup insanlar et yer- lerdi. Zaten bu hakikat bütün an- thropologistlerce malümdur, Nöanderthal cinsine mensup insan- ların köpek “dişlerinin kısa olduğu hususundaki iddianız da yerindedi Evet onların köpek dişleri de bizim- kiler gibi kısa imiş, İşte Nöanderthal adamlarının cismani teşekküllerinin et yemeğe elverişli olmadığına bu bir .Gelil değil midir? Yalnız (Paldontologie) müstehase ilmi haber veriyor ki (N&anderthal) - ler dünyanın en eski ırkı değildirler ve oradan çıkardığımız hükümler si- zin aleyhinizedir. (Göologue) lar kablettarih müte- hassısları ilk insanları “elli bin sene- den daha evveline götürüyorler, * (Nöanderthal) ırkmın bu et yiyen ecdadın kemiklerini orta (Pleistocö- ne) denilen arazide keşfetmişler. Fa- kat orta (Plcistocöne) den evvel aşağı (Picislocöne) çölleri var ki orada da- ba çok eski insan müstehaseleri bul- muşlar, ve bu havalide yaşamış in- sanların vücudünü hiç bir (anthro- pologiste) reddetmiyor, Bu devirden iki insan ırkı malüm Et mi yemeli, sebze mi? Xazan: Selim Sırı kında hir fikrimiz yoktur, yalnız (fo- | lar et yerlermiş. Onların müstehase- | lerinin yanında tesadüf edilen hayvan | kemiklerinden de bu anlaşılıyor. İ olmuştur. Bunlardan biri (Homo Dawsoni) diğeri (Homo Heldelber- gensis) cinsi, İngilterede (Piltdown) da bulünan bir insan kafatası (Dawson) ırkının vücudünü haber vermektedir. (Hel- delgerg) ırkına gelince (Mauer) in Almanyada keşfettiği bir çene kemi- ği dişlerinin tedkikinden insanın hil- katen meyva yiyici olduğu tahakkuk rede bittiği görünmüyordu. — Kimindi bu cenaze? — Ölü denizin!.. Kadın, erkek hayli kalabahk- tilar. Hattâ ara- larında birbirle- rini tannmıyan- lar bile vardı. Ziyafet meşeli geşti. Gülüp söy- Jediler. Fakak sofradan kalkınca yapacak şey kalmadı. Biri dedi ki; — Çirkinlik müsabakası yapalım. Her kim yüzünü en çok çirkinleşti- rirse ona hediye verelim. Teklif kabul edildi. Bir jüri heyeti yapıldı. Yarım saat sonra jüri he- etmiştir. 7 Nisan 1938 Fransa, Amerika, İngiltere ve Al- manyanın en meşhur âlimlerinin ips sanm mevcudiyet tarihi hakkındaki kanaatlerini şurada kısaca arzede- yim: Kablettarih araştırmalar yapan mütehassıs Fransız doktor G. de Mor- tllet (Guatornsire) rübi devrinin 230 ilâ 240,000 sene sürdüğünü söy- (Welcott) ise ant İd- kalı göologüs n 400,000 sene olduğun! liz ülemasından (Geikle) 600,000 Senedir diyor. Gene Amerikalı 500,000 s yet meşhur (Osbom) na olarak kaydediyor. Alman coğrafiyundan günü ele alalım 230,000 sene, yuvar sap ulsun 200,000 sene diyelim. Bu çok eski (Heidelbergensis) cc- dadın yanımda 50 bin sene evvelki (Homo Nöanderthal) ırkı âdeta bu- günün insanları kadar yakın sayıl maz 101? Benim kanaatim şudur, insan müs hakkak sıcak iklimdeki muhitten tü- Hazim hoktai nazarından sıcak iklimlerde yaşıyan maymunla- rın teşekkülüne çok inüşubihtir. May» munlar ise meyva yiyicldirler. İklimler soğudukça (hayvatatın mühim bir kısmıbuna tahammül edemiyerek ortadan kaybolmuşlar, insan zekâsı sayesinde buna mukave-. met etmiştir. Ve işte (Nöandrethal) adamları o soğuk iklime mütabakat edebilmek için bir tarafdan giyinmiğler, bir yandan da et yiyici olmuşlardır. Git- tikçe soğuyan iklim ağaçları, meyva- ları yok edince, tabiatile insan et yeni meğe mecbur olmuştur, İncimad devrinden sonra dünya gö ne sıcaklık peyda etmeğe başlamış (Nöolitigue) ırkı toprağı belliyerek yetişlirdiği nebatatı yemiştir. İddiam şudur: İnsan nebat, sebze ve meyva yemek için halkedilmiştir, Sonradan et yemeğe alışmıştır. Pek alışmıştır diyemiyeceğim, çünkü asır Jar geçtiği halde hâlâ çehresinin te şekkülü — hakiki bir et yiyici şeklini almamıştır. Ve albüminli maddeleri amonyak haline getiren kabiliyeti hâlâ kendisinde yoktur. Et kendisi için gayri tabii ve muzır bir gıdadır. Asırlarca sene et yemiş olan insunla» rın birdenbire eti bırakıp yalnız seb- ze ve meyva ile iktifa elmelerine el- betteki tarafdar değilim. Bu gayet yavaş ve çok tedriç ile yapılacak bir iştir. Bu hususta benden mütalâa soranlara eti azaltınız ve bülün kuv« vetinizi sebzeye, yemişe veriniz diyo- rum. Zaten medeni âlemde bu cere- yanın tezahürlerine her gün şahid olmaktayız.» ii Doktorun mütalâası burada biti- yor. Onun tavsiyelerine riayet eden- lerden biriyim. Seneler var ki akşam yemeklerinde süt, yoğurt, sebze, mey- va yemekle iktifa ediyorum. Öğle yer meklerinde ise haftada en çok bir ve- ya iki kere et yiyorum ve çok rahat ediyorum. Selim Sırrı Kavga eden yaramazlardan biri Aferin yeti bir bayana yaklaştı: kz Tir on: özlen: Mahpus höceresinin kapısını aralâ- — Birinciliği kazandınız, dedi. Bil (Akşam) — Vilâyet umum! meclisi, mesaisini bitirerek dağıle sİ dı, gardiyana seslendi: Bayan şaştı: mıştır. Daimi encümene bayan Hacer Dicle, B. Baki “Tümtürk, B. Tevfik, B, — Yanlış söyledin ihtiyar, galib — Bir çilingir çağırtsanız, benim — Ben müsabakaya iştirâk etme» | Bedri Çıtır âza seçilmişlerdir. a e YA Av DA le <SE) selene on kuruş veririni de!., kapım kapanmıyor!, dim ki, ben seyrediyorum!., meclis ğzası bir arada görünüyor.