— Senin bir derdin var, Saliha! ME ağ — Evet, evet... Ben halden anlarım.. seni o kadar iyi öğrenmişim- Birki.. Genç kadın kocasının yüzüne bak- n: «— Ne demek istiyor? - diye düşün- dü - Fakat hayır... Hiddetli değil... Bir Bayri tabihliği de yok... Çok şükür... Bu emniyet kalbine geldikten son- Ta: — Ne derdim olabilir?.. Öyle mesu- dum ki... - dedi. — Yar. — Şaşıyor musun Necat?.. Bugün asil sende bir tuhaf hal var... Ben el- > mesud olacağım... Senin sayen- — Sus, Saliha!.. — Niçin? Sen benim her şeyimsin... Beni sefaletin ortasından çektin çıkar- Erkek, omuz silkti: — Fakat zengin de edemedim. — Buna rağmen ne iyi yaşıyoruz! — Günü gününe lüks bir hayat... — Çocuğumuz doğduktan sonra bü- tün israflarımızdan vaz geçeriz... Ma- kul bir bütçe yaparız... Çocuğumuzun stikbalin! düşünerek... Çocuğumuz... — Çocuğumuz... tuz... - diye genç kadının sesi titredi, - Sevecek misin yavru muzu? Genç erkek, kadını elinden tuttu. Bakona doğru yürüttü. Tlk bir - tesiydi, bk — Bu bol elbisenin içinde, bu yıl- diz dolu semanın altında benim için pd , Salihal Benim ke- | Bımdan bir çocuk doğuracaksın! | Genç kadın, erkeğin gözleri içine baktı. Bir samimiyet ifadesi görerek, Tahatlamak, ferahlamak istedi, Fakat bu siyah kirpiklerin nitındaki gözler, altında gizleniyor- | du, Saliha halledemedi, eğinl Üzen muammayı *— Yarabbi. - dedi, - Encamım ne- Ye varacak?. Yarabbi. Nereye koy- dum? mi mü?.. Ne savru- > t imkânı yok... Onuda, Ötekilerin arasına koymuş değil miy- dim?.. Bu kadar dalgınlık yapmış ol- Mam mümkün mü?» .*. E Ttesi günler zarfında içi rahat- ladı, Necat eski Necat... Hattâ, daha bile Meşeli, daha şakacı, Her akşam elin- de bir iki paketle geliyor... Asla eksik olmuyan misafirleri önünde açarak: sar we > diyor, - Doğacak minimi- Biye daha şimdidı taşıyorum... Bir bebek patiği, Bir çıkır çılır.. Bir takke... Bir port bebe. Saliha, saadet içinde: — Çıldırdın mı sen Necat? - diyor - Altı patik oldu. Ne yapacak bunları?.. — Birini eskitir, ötekini giyer... > Canım! doğar doğmaz yürüyecek “ 8.. Çocuk dediğin mütemadiyen büyü, Yürüyecek devreye kelinceye kadar, Necat bu alışverişi ille haklı göster- istiyordu: > Kimbilir, belki de ikiz doğar! — Fakat patikler gene fazla... Ya- Wim düzüne oldu! İsafirler kahkahalarla gülüyordu: — Beş çocuğa kadar doğuran kadın Aarımızda zuhur etti. Altı çocuğun ka- Bu, Birmiyeceğini kim temin eder? unun içindir ki, Necat ihtiyatlı day- yor, —— Tisanda «Dokuz doğurmak» diye de bir tabir yardır... Öyleyse daha de bilir... Necat, ciddiyetini bozmu: — Bundan sonra daha ileriki çağlar tedbir alayım öyleyse... Üç aylık, Mi aylık, bir senelik haline gelince, Wrumuzun nelere ihtiyacı olacak... Allenin dalmi misafirlerinden doktor — Ne tedbirler, ne tedbirler! - diye Küldü, Avukat Cemal: — Sen birinci evlâdırın babası ola- Caksın! - dedi. - Halbuki ben, Allah etmesin, iki kız, iki oğlan sahi. Yim... Daha tecrübeli olduğum için, MACERA NUVELİ Kaybolan mekt ( Yazan; ) (Vâ - Nü) dinle... İnsan, yavrusunun atisini böy- le patiklerle, çıkır çıkırlarla temin ede- mez|.. Bunlar, lüzum hissedildikçe, gündelik masraflar arasından nasl | olsa çıkar... Asıl yapacak başka iş var- dır. Yevmün cedid, rızkun cedid usu- Jünden vaz geçmeli; zenginleşerek ev- lAdına zengin bir aile temeli hazırla- malı... Saliha atıldı: — Hay Allah razı olsun Cemal bey... Ben de ne zamandır bunu söylüyo- Tum... Cidden gidişimiz gidiş değil... Kocam, avuç dolusu para kazanıyor; fakat öyle sefihane bir hayat sürüyo- ruz ki, bir elimizden gelip öbüründen çıkıyor. Doktor: — Onun için tasarruf! - dedi. Necat: — Ben, hiç dösizin fikrinizde de- Hiim!... - dedi. - Evet, doğru... Mas- raflarımızı kısmalıyız... Fakat bunu çocuğumuz için değil de, kendimiz için yapmalı... Zira, bizim de ihtiyar- lığımız var... Dilerim, Salihacığımla uzun zaman yaşıyalım. Fakat, çocuk- larımızın bizimkinden müstakil bir serveti olmalı. Bizim elimize bak- mamalılar!... Hele bizim ölümümüzü temenni etmemeliler. Doktor kalın sesil — Allahallah.. - dedi, * O nasıl söz? Avukat, snlıyamamıştı: — Ölümünüzü temenni mi? — Öyleya: Ben nice zengin evlâd- ları bilirim: «Mirasa konalım!; diye kendilerini dünyaya getiren, yetişti- ren insanların (oölümünü dört gözle beklerler... Servetin de en büyük fe Jâketi bu değli midir zaten?.. Onun | için, ben karımı ve kendimi bu elim Akibetten sigorta etmek istiyorum, Doktor: — Ne suretle?.. - diye sordu, — Gayet basit: Bizzat çocuğumu- zu elli bin liraya sigortalıyarak... Her ay taksitleri ödemek bu harran gur- ra mesarifimiz içinde mesele bile de- gil.. Fakat bu sayede, yirmi yaşına | gelince, evlâdımız, bir sermaye sahi- | bi olacak? Hayata, ferih, fahur gire- cek... Tabii şahsına mahsus müsla- kil, mali bir desteği olacağı için bam- başka bir zihniyet taşıyacak: Biz O zamana kadar kendimizi derleyip top- uyarak servet sahibi haline bile gel- sek, artık, günlerimizi saymak âdili- ğini göstermiyecek... Ne dersin Sali- ha?... Genç kadının gözleri yaşardı. Mi- safirlerin orada bulunmasına bile ehemmiyet vermiyerek: — Benim hakikatli kocacığım! - diye, erkeğe sarıldı; onu öptü, - Sen demek ki, bizi, aileni, bu kadar düşü- nüyorsun? — Tabil... Sizi. Ailemi, Ve bütün misafirler, hep birden konuşarak, Ne- catı medhe başladılar... Cümle parça- ları biribirine karışıyordu: — Vallahi aşkolsun... Bu ince dü- İ şünüş... Hiç birimiz bu kadarını ak- letmedik... leri vardır... Necatın ne yüksek jest- “.* ç aylık çocuğa ne ol «Sakınan göze çöp ler; doğruymuş meğer.. Minimini Nurseli için ne fedakârlıklar yapılma» mıştı: Çifter çifter ebeler getirilmiş- ti; hayli zor doğum olmasına rağmen, anne de, evlâd da kurtulmuştu... Sa- Mha zayıflamış, bir deri, iskelete dönmüştü; illet sak müuştu amma, yaşıyordu di, doktorların (tavsiye: almıya bakıyordu... Fakat kadınca- Eızda son günlerde iştahtan eser kal- madı; çünkü yavrucağı hasta... Nurseli, ateşler içinde cayır cayır yanıyor!... Kuş sütile besledikleri bu Acaba niçin böyle oldu?... inden mahrum olduğu İçin. mi?... Salihanın. gözünden yaş aktığı kadar memesinden de süt aksa... Fa- kat akmıyor... Çocuk, sütneler elin- de... — Değiştirsek sütneyi Necatcığım... Daha iyisini bulsak... — Nasıl istersen... Fakat yavruca- | gımızı, bir tanemizi nasıl yaşatsak? | (o — Kabil olsa, damarlarımdan kan verirdim... — Sen zayıfsın, o fedakârlık asıl bana düşer güzelim... İ — Bana hâlâ «güzel» mi diyor- sun?... Ağız alışıklığı her halde... Aynaya baktım da kendi kendimden nefret ettim... — Böyle şeyler söyleme, Saliha... | Sen benim ebedi güzel karıcığımsın...| Seni daima ilk tesadüf ettiğimiz gibi | görüyorum... Erkek, karısının saçlarını okşadı; sonra dedi ki; — Dadı on iki saattir çocuğun ba- şında bekliyor... Biraz da ben yovru- muzun yanında oturayım, hastabakı- cılık yapayım da uyusun kadınca- gız... Haydi, sen de istirahat et... — Sabahleyin erken gidiyorsun... Yorulacaksın... Bütün bu fodakâr- | lıklar bana düşerdi, Necat, amma, takatim yok... Hem onu öksüz bırak- le rüzgür!... Görülmemiş şey... Fakat mak istemediğim için doktorun tav- siyesini tutuyor, yerimden kımılda- | mıyorum... İnşasllah eylâdımız kur- | — Bu bol dbisenin içinde, bu yıldız dolu semanın altın- da benlin İçin ne mukaddessin.. - diye gözlerinin içine baktı, - Benim kanımdan bir çocuk doğuracaksın, Saliha! rını ona anlalacağım... Seni nasıl sevmesi lâzım geldiğini söyliyece- Erkek, karısının nemli şakaklarını öptü; yorganını örttu. Sonra, ayak- larının ucuna bdsarak dışarı çıktı. Gürültü etmekten çekinerek, çocu- ğun odasına girdi. — Haydi siz artık gidiniz, oyuyu- nuz, dağı,.. Ben bekliyeceğim... — Aman, beyefendi... Her gece... Her gece... Olur mu?... Sizin de ken dinize göre işleriniz var... Bütün gün çalışıyorsunuz, para kazanıyorsu- nuz... Erkek, garib bir tebessümle güldü; — Bu da para kazanmaktır... - deği, Dadı, bu sözü kendine göre tefsir etti; — Tabii... Evlâdi... Evlâd bu Huttâ para da değil, hazine... . diye söylenerek kapıya doğru yürüdü. Necat, dadıyı eşikte durduttu: | deki vahşi bir ifadeyle göstererek dür- — Yavrum bana çok benziyor, de- | gi mi? Kadın şaşaladı; — Ben: ez mi?... Tabii benziyor... — Çok mu diye soruyorum... — Çok benziyor... | mi?... Yalnız şuna inan: i dinle... i mak için, etrafına hursızlama baktı: . Tabii | İ tan ve senden intikam aimağı o gün i kurdum... Şimdi ise elli bin lirayı si- se git... Kapı kapandıktan &orra, erkek, dişleri arasında: — Mürai! - diye söylendi; sonra, karısının yattığı odadan tarafa dö- nerek: - Mürali Herkes müral... Hepimiz... O da, öteki de, daha öte- kide... Bende... Çocuğa eğildi. Yavrunun yüzünü | dalga dalga kırmızlık Okaplamıştı. Necatinin dudaklarında İblisçe bir te- bessüm belirdi. Etrafa kulak verdi; «— İste dadı koridorun dış kapısı- nı kapattı. Ne iyi: Gicırdıyor! Tekrar açılırsa ayni yere gelirse gene gıcır- dar, işitirim...> Usulca açtı. «— Büzl... Bu likbahar günü böy- isabet!... Mükemmel!... Didıdı.. Tahtelsıfır oldu galiba,.. Bütün gon- calar, açmadan kavrulacak, düşecek... Aleme çok ziyan olacak...» Melodram artisti gibi acı acı gül dü: «— Bülün goncalar...» Çocuğun beşiğine bir nazar attı, «— Bu gonca dal...» Donan ellerini oğuşturdu: «— Fakat ben bu işten ziyan değil, kâr edeceğimi» İ Ayni ameliyeyi bir kaç kere daha , sw, yaptığı o belliye Büyük bir alışkan- lıkla, o portbebeyi gözdü. Çocuğu çı- | Farzı muhal, uzak- tan görse bile kim ihtimal verir ?.. Gözlerine (yanlış bir manzara çarp- tığna kâni olur- | lar... Zire bir ba- ba... Benim gibi bir baba bahusus... Müşfik bir baba!!.. Baba!!!» Elleri nefretle | heyecanla ve s6- | ğuk sebebile o de- | rece titredi ki, bir an çocuğu bahçe- ye düşürmekten bile Kürktu. Yavru da, tiril tiril — titriyordu. Tekrar portbebeye sarıp yatırdı. Bebe kalkmağa çalışıyordu. Fakat sesi son derece kı- sıldığı için feryad- larile Necatı ra- hatsız etmedi, .. annedeceksiniz ki, ağırceza... Ha- yır, hukuk mahkemesi, Necat, Sa- iha aleyhinde açtığı boşanma davasın- da muvaffak olmuştu... Elbette ola- caki Çünkü elinde öyle bir vesika vardı ki: Yabancı bir erkeğe hitaben yazıl- mış bir mektub ki: «Karnımda senin çocuğunu hissediyorum © Cemalei- gim...> cümlesi bile hükmü #lmağa kâfi delil... Kadın, perişan bir halde sokakta erkeğin arkasından gitti: — Acılarıma hürmet et te beni din-| le bari... - dedi- kaç şeyimi kaybettim, | düşün: Evlâdımı, güzelliğimi, sıhhs- timi, maişetimi... Sokak ortasında kaldım... Bu kadar ceza (kâfi değil O kabahatime rağmen seni seviyo- rum: Bü aşka hürmeten olsun beni Necat, bütün kinini gözlerinin için- du, kimsenin işitmiyeceğine emin ol- — Aşkını da kaybet öyleyse... Bütün hakikati öğren: Mektubu daha ogün bulmuştum... Karnındaki piç çocuk- uptaki sır — Memnun oldum... Haydi öyley- ! gortadan almağa gidiyorum... Kar. iarla yiyeceğim... Saliha, bir şey söylemedi. Duvara dayandı. Necatın gözlerine bir bakış baktı ki, sonradan bir çığ gibi büyüyerek Necatı tımarhanelere kadar sürükliyen ilk pişmanlık, erke- ğin kalbine o anda saplândı; «— Niçin Söyledim?. Bu asabi buhran& kapılmanın lüzumu var i mıydı?... Yarabbi! Niçin söyledim?... Hem niçin bu işi yaptım?... ne bakış- İı 0... Annenin kalbini o gözlerin de- rinliğinde gördüm... Onun parası... Kadınlar... Ellerim üşüyor... Ellerim... Ellerin... Ellerim...» Ş imdi, ümarhanece bir adam- vardır; temmuz günlerinde bile elleri daime bir battaniyeye sarılı oturuyor ve mütemadiyen söylenir: «— Ellerim ... Bari çocuk ü- şümesin!.. Bari çocuk üşümesin. di- ye işte iyice sarmaladım... ellerim ü- şüyor...» Ve durmaksızın, zıngır zıngır titrer! Bu deliyi üç kişi arasıra ziyaret et- mektedir: Avükat Cemal, yeni karısı Salha ve izdivaçlarının ilk senesinde doğan nurtopu gibi Nursel... iki nu- maral Nursel.;, Fakat o, hiç kirinin farkında de- dil... Boyuna: — Ellerim üşüyor... Ellerim üşü- yor (Va - Nü) Nor «Eşsiz kalan erkek: hikâyesi hakkında Ankaradan ve İstanbuldan bana cevap gönderen karilerime: Vecdi bey, kendine muvafık birini bulduğunu bildirmiştir. Onlara sandet, sizlere de diğer muvafık hayırlı kismetler dilerim. v.N, —ğ aa ———— Amerika donanması Amerika vatandaşlarını her tarafta müdafaa edebilecek kuvvette olması isteniyor Vaşington 4 — Âyan meclisi bah- riye encümeni reisi B. Vols, Hariciye Nazırına bir mektup göndererek do- nanmanımn (kuvvetlendirilmesi için sarfedilecek para münasebetile bazi sualler sormuştu. Hariciye Nazırı B. Hul buna cevaben diyor ki: «Amerika donanması, Amerika va- tandaşlarını dünyanın her noktasın- da müdafaa edebilecek kuvvette ol- malıdır. Filomuzun büyük gemileri için kendi başımıza bir had tayini kabil değildir. Yeni bahriye progra- mı Amerika ve İngiltere ile Japonya arasında 3 » 5 nisbetini muhafaza et- meği kolaylaştıracaktır.» Mae Vest Londrada temsil verecek Haftada 30 bin lira ücret alacakmış Londradan yazılıyor: Meşhur sine- ma yıldızı Mae West haziranda Lon- drada bazı temsiller verecektir, Tem- siller Londradaki tiyatrolardan birin- de verilecek ve artist bir varyete tru- punun baş artisti olarak sahneye çi- kacaktır. Amerika yıldızı, her hafta bu temsiller için 650,000 frank (30 bin lira) alacaktır. Bu para, Londra tiyatrolarının bir numara için şimdi- Bir rivayete göre bu para yalniz Mae Weste verilecek değildir. Zira yıldızın yanında bir çok artistler da- ha bulunacaktır. İngiliz - İrlanda konuşmasına yeniden başlanıyor Londra 4 (A-A.) — «Sandey Taymis» “gazetesinin Dublin'den öğrendiğine göre, Irlanda başvekili de Valera, ya- rida kalan İngiliz - Irlanda müzake- relerine devam etmek üzere yakında tekrar Londraya gelevekt'- #