10 Mart 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

10 Mart 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Cumhuriyet gazetesi «Kocam» adlı bir roman terjika ediyor. «Haber» gazetesi bu yoman intişa- | ra başladıktan sonra kahkahcyı baştı: — Yahu dedi, Peyami Safa vazife- sini yapmıyor. «Kocam» adile tejri- ka edilen roman geçen sene «Haber» de intişar etmişti. Cumhuriyele gire- cek olan romanları Peyami Safa böy- le mi tedkik eder?, Peyami Safa, Server Bedi imsavile «Cumhuriyet» de cevab verdi: — Kocam romanı Haber yazetesin- | de acemi bir kalemle fen. adapte edilmiş olabilir. Biz bu romanı usta bir kalemle güzel tercüme ediyoruz, «Cumhuriyel» — güzelesine baktık: Kocam romanı tercüme değil, adap- te ediliyor. — Kostümlü baloya çocuk kıyafe- tinde geldim, haydi beni kucağına al da çıkar... Övünmek Genç Nikola rahibe günah çıkart- mağa gitti, Rahib sordu: — Doğru söyle Nikola, çapkınlık ediyor musur?.. Nikola önüne baktı: Buraya günah çıkarlmağa gel- dim, övünmeğe gelmedim!.. Tebrik İhtiyar doktorun muayeneManesi- ne girdi ve söze şöyle basladı" Doksan sekiz yaşındayım... Doktor hemen yerinden kalktı, eli- n) uzattı; — Evvelâ tebrik ederim... 13 Hizmetçi eve gelir gelmez: — Affedersiniz bayan, dedi, geldim ama oturamıyacağım. — Neye? Bana 13 çocuğunuz olduğunu söylememiştiniz... — Haydi kızım haydi, 13 * rakamı- dm uğursuzluğuna İnanma!.. Temiriat İ Dişanlıydı. Bir gün ni- pânlısı bir iş hâkkında Kendisinden akıl danişli, Avukat ne yapması lâ- Avukat zır geldiğini söyledi, sonra on İlra istişare ücreti istedi. Kız şaşırdı : gür — Avukatlığın ne kadar kazançlı bir iş olduğunu görünüz de benimle evlenmekten vazgeçmeyiniz!... Hediye Kadına güzel bir kürk manto hedi- Ye edecekti amma, kocasından. çekini yordu. Adam ne derdi?.. One diyebilir- di. Düşündü, taşındı buldu. Kadının | kocasına bir gün: — Karına eşya piyangosundan bu kürk manto çıktı dedi, al da ver, Ertesi gün kadının kocası bu kur- nazlığı yapanı bir köşeye çekti: — Sakın karıya kürk manto kazan- dığını söyleme dedi, ben metresime hediye ettim! Olamaz — Ulan Memo yumurta yemişsin, Memo düşündü: — Yemedim. — Yemişsin Memo., — Nereden bildin? — Bıyıklarında yumurta izleri du- Tuyor. Memo gene düşündü: — Olamaz, ben yumurta yiyeli dört ö — Susturmak için hangi düğmeyi 1 inci Napolyonun amcası Kardinal Feş, Paristeki konağına çekilmiş, kim- se ile görüşmüyordu. Pek az tanıdığı | vardı, Ancak senede üç dört resmi zi- yafet verirdi. Ziyafet vereceği zamanlar almana- Ki açar, âyan, mebusün, nazırlar, hâ- kimler ve cemaat idare heyeti azaları. | nın arasından kırk isim ve adres se- | çer, onlara davetname gönderirdi. Böyle bir siyâtet gecesi otuz dokuz kişi geldi. Saat yedi buçuk olmuştu, | hâlâ sofraya oturmamışlardı; Kardi- nal düşünceliydi, misafirler acıkmış- ardı Davetlilerden biri nihayet dayana- madı, sordu: — Ne söylesem karım aksini yor; anlaşamıyoruz. ” ğ — Karıcığım, üstüne giyecek cibi- ; sen kalmadı de, anlaşırsınız! Yemek Tam öğle vakti misafir. geldi. Ev sahibi: — Yemeğe buyrunuz, dedi, Misafir: — Teşekkür ederim, dedi, yedim. 'Ev sahibi israr etti: — Rica ederim buyurunuz... — Yedim efendim... ramazan!.. Yardım «- Yoksul , çocuklar için para toplu- yorlardı. Ç JAdamın: biripara istiyene bir vurdu. Öteki kızmadı; — Bu bana dedi, şimdi de yoksul çocuklara para veriniz!... tokat Vay!.. Hiddetle: — Babam Habeşti, büyük babam * Zenciydi, büyük babamın babası May- wundu, Benim oneslimin tükendiği noktada sen başlıyorsun ! — Bana kalırsa bu takma burnu Hem bugün || çevireyim?.. | — Birini mi bekliyorsunuz? — Evet, âyan azasından bir dostu- mu bekliyorum. Yârum saat daha geçti. Ayni davet- li tekrar sordu: — Belki de dostumuz hastadır. rirği. Yarım saat daha geçti. — Beklediğiniz âyan azası dostu- | Düz kimdir? — Kont Lavil - Löru, kalktı: i — Öyleyse yemeğe buyrunuz". — Şimdi uzaklarda şenilşıril : akan derenin sesini dinliyeceksiniz!.. * Konferansta © © “ Münakaşali bir. könfetinsta Niza- meddin Nazif dedi ki» ka — Konuşanların” gürültüsü, uyu- | yanların horlama gürültüsüü bas- | trabilse, dinliyenler rahat edeceki., | Âlim Hizmetçi telâşla ödaya girdi: — Yangın var, ev yanığor... “Âlim “başım”kaldırdi: N — Bayana haber ver, malüm-ya ben ev işlerile meşgul olmam!;, . me iş Keyfi... A Almanyadan yeni gelen doktorlar- dan birine bir hasta geldi, : Doktor sordu: — Neniz var? — Bilmeri doktor, keyfim: yok. — Öyleyse geceleri, Şehir Tiyatro- suna gidiniz. Orada Hazım varmış, ber gece seyircileri kırmaktan geçiri- yormuş, keyfiniz gelir. fe o Hazım benim, — Bu sabah birine rasladım, tıpkı sana benziyordu. Z — Geçen hafta benden ödünç aldı- gın parayı inşallah ona vermemişsin- Rk mere ere may — Hayır, hasta olsaydı haber ve | Pek ticaret işlerine ım ermez | amma, bana öyle geliyor ki pazarlık hayatın zaruretlerinden biridir. Pa- zarlıksız yapılan büyük işlerde insan dalma demeyim amma, ekseriya 78- rarlı çıkar. Evvelâ bu büyük alışve- rişlere bakalım: İki devlet arasında bir harb olur, birinden biri galib ge- lir, sulh müzakerelerinde pazarlık başlar. Üç aşağı beş yukarı, pazarlık edip uyuşurlar. Ticaret âleminde, banka muamelâtında da pazarlığın muhtelif şekillerine şahid olduk. İş- ten anlıyan, makul düşünen, ilerisini gören taraf pazarlıkta tabii kârlı çı- kar. Avrupada birçok izdivaçlarda kız tarafı erkeğe mühimce bir para ve- İ rir ki buna frenkler, rumlar drahoma İ tabir ederler, İki taraf karşı karşıya ge- Mr erkek tarafı çok ister, kız tarafı az verir, nihayet uyuşurlar. Biz de bu- mun aksine, bütünyükverkek tarafın üstündedir, Fakst'pazarık aynıdır. Her iki taraf karşı karşıya gelir ve yüzgörümlüğü ne takacak? Mihri müeccel ne olacak? ' diye pazarlığa girişilirdi. Fakat hususi ve zarur! alışverişlerde pazarlık medeni mil Jetlerde kalkmıştır. A: yı baştan başa gezdik. İngiltereyi, Almanyayı, Fransayı, İsveçi, Danlmarkayı dolaş- tık. Bunların hiç birinde zaruri ihti- yaçları temin için pazarlik yapıldığı- “m görmedik. Elbise mi almak #stiyor- sunuz? Kuhdura mı siperiş ediyor- Sünü>? Bir dükkândan “yiyedök mi alâtaksınız? * Belediyenin münasip gördüğü fiatten bir santim fazla is- temök ve sizi aldatmak hiç bir &snafın aklından göçmez. Meselâ bir dükkân- dan elma aldınız kilosuna üç frank verdiniz, aynı dükkândan benim © “elrcayı iki franga almaklığımın im- kân ve ihtimali yoktur. Her şey bu- nuh gibi, Tabit böyle olunca herkeste €$nafa “ karşı bir itimad ve emniyet biksi haml olur." Çocukluğumda görürdüm, İstan- bulda Kapalıçarşide Bedestende âba- Ri sarıklı, kir sakallı antika satıcı esnaf vardı. Oradan "ne gsanız alda- tılmadığınıza emin ölabilirdiniz. Ec- nebiler dö -İstanbula geldikleri vakit oradan antika alırlar ve'dillerini bil- medikleri bu dürüst üdamlari sever- i Jerdi. ğ İ © Şimdi size başka kimselerden tah- kika lüzum görmederi her gün kendi başımdan geçen hâdiselerin bir kıs- mını şuraya sıralayım. Refikam tenbih edör: > — Akşama gelirken İstanbulda Balıkpazarına uğra, İki'piliç al! Bu- Jursan biraz da müz getir! Dediklerini alır gelirim. O paketi açar. A... Bunlar horoz! Herif sana sokuşturmuş, Kaça aldın? a yüz-altmış “kuruş ver- > — Seni'aldetmış: Ben büriları Mâç- kada yüz yirmiye alırdım!... Ya mu- zu? — Onun da kilosuna 160 kuruş aldi. — Onda da seni aldatmışlar. Kö- şedeki manav yüz yirmiye veriyor. Tâ oradan taşıdığın da cabal Bende bir surat! Başka bir sahne: Kapıdan portakalcı geçiyor. — Emine koş çağır! Portakalcı iri yarı bir Kemahlı. Gür bir sesi var, Portekâl! diye nara attığı zaman sokak çın çin ötüyor. Miniminileri gündüz uykusuna yat- mış olanların vay halinel Ben kapıya çıkıyorum. — Kaça veriyorsun? — Bele bir yol portekâllara bak. Ha- 1is Yafa!, — Şimdi onun sırası değil, soğukla, beni bekletme! — On kuruştan veriyorum. Na şu apartımana on tane şimdi bıraktım! — Git istemez! — Kaça alacaksın? — Yedi buçuğa! — Sermayesine mi vereyim? Senin guzel hatırın için sekize olur! — Hayır, hayır! yedi buçuğa verir- sen ön tane bırak! Ben öyle döne, dö- vahume pazarlık sevemem, eme Döne döne pazarlık Yazan: Selim Sır — Haydi neyse al bakulım! Allah seni inandırsın ziyan ediyorum ürü” ma yüküm hafiflesin! diye veriyo” — rum, Portakalları alıp içeri girerken bi zim sokağın köşesinde oturan bir ah” babımız hanım geliyor ve portakal tarı görüyor. — Portakal mı aldınız? Biz de bi- raz evvel bu adamdan aldık. Hiç fens değil, sulu ve lezzetli, Kaçe aldınız? — Yedi buçuğa! Güldü: Sizi aldatmış? Neden? Bize altıdan bıraktı, On kuruf istedi, beş kuruş verdim. Gitti geldi, nihayet altıya razı oldu. Vakıa bizler yani alıcılar bu alış rişte aldanıyoruz ve zarara giriyoruğ, amma halka esnafa karşı emniye$ kalmıyor. Ve efkâri tumumiyede DU adamların kredisi di m. Bundan memleket te zarar görüyor. Çünkü Avrupada hattâ Amerikada aleyhir mize propagandaya vesile oluyor. 8 Memleketimizi görmeğe gelen sey” yahlar alışveriş etmekten korkuyor ve bunda haklıdırlar, Biz yerliler biz? den olan esnafa itimad etmezsek, yâ” bancılar bunlara nasıl inansınlar ? Bir gün İstanbul tarafında yolunü# uğrarsa Kapalıçarşıdan . geçiniz ve hazır cşya satan dükkânların önüm de duraklayınız. İşte bir kumaşçı dö kânından iki bayan çıktı. Dükkânci arkalarından sesleniyor. — Bayanlar! «Bayanlar! Yüz elli verdiniz mi? di Cevab: mi — Yüz kuruştan bir para fesla vermem. — Yüz kırka bırakıyoruz! Bayanlar hem yürüyor hem dönüp cevab veriyor: — Yüz! Dedik 8! — Yüz yirmi verdiniz mi? Haydi uğurlar olsun! Bayanlar bir başka dükkânm c8 mekânma bakıyor ve hiç aldırış ir miyor: a Dükkâncı haykırıyor: — Bayanlar! Bayanlar! Geliniz bö” kalım, gelniz! Bir (sifte) edelim! Bayanlar geri dönüyor. Satıcı söy“ leniyor. Allah sizi inandırsın bu bas” mayı karşıda yüz elliye vermezler: İş yok, alışveriş durgun! Ortalık K&, sad! Sabahtanberi ilk müşterimsinizi, Hâydi güle, güle giyiniz! Diyor ve metrelemeğe başlıyor. İŞ te bir döne, döne pazarlık dahal Cumhuriyet devrinde birçok husus” İs Avrupahları hayrette - bırakacak işler gördük. Fakat bu pazarlık İİ “içtimai bünyemizde durmadan Ka” nayân bir yaradır. Ümid olunur 8 bütün belediyeler el birliği ile hare kete geçsin ve acaba beni aldattılar mı? Hissi herkesin kalbinden silinsin- Aldatmak aldanmaktan çok ayıp. AK datmak yalan söylemek, pera çi la müsavidir, Halbuki Türkün necib ruhunda böyle bir şalbe yoktur, bunü isbat etmek lâzımdır. Selim Sırrk 032 1200 131 1225 1541 18,10 1941 ğ

Bu sayıdan diğer sayfalar: