“oitflFETAa MT TaYeTrtrtur Tg tee a K& S Hardi şişmanlıktan memnun... Muvaffakıyetimin yüzde ellisini buna borçluyum. Bu muazzam göbek beni her çılgınlıktan korur ! ,, “ Sinema artisti olmazdan evvel hesap muallimi idim. Fakat talebelerim bile benim yanlışımı çıkarıyordu. Baktım ki olacak gibi değil, bu işten vaz geçtim!..,, Ağlatmak kolaydır, fakat halkı güldürmek güçtür — Beni filimlerimde şişman görü- Yordunuz amma bu derece şişko ol. düğumu tasavvur etmiyordunuz de ğil mi?.. Hâkikaten sevimli komiği bu de Tece şişman tasavvur etmiyordum. Mister Hardi hiç değilse perdede gö- ründüğünün iki misli şişmanlıkta... —Kaç kilosunuz?.. diye sordum. Şen bir kahkaha arasında: — 128... dedi. Amma zennetme. Yiniz Ki ben bu küçük bir dağı an. diran göbeğimden, kocaman vücu- dümden şikâyetçiyim... Yooo... Ka- tiyen. Ben göbeğimden de, şimanlı- Bundan da son derece. memunum. Bu göbeğin, bu şişmanlığın ne de- Tece faydalarını gördüğümü size bi- Ter birer anlatsam bir hafta geceli gündüzlü beni dinlemeniz Jâzımge- Mir. Evvelâ muvaffakıyetimin yüzde ellisini şişmanlığıma borçluyum. Bir Kere halkın karşısına gayet şişman Yücudünüzle çıktınız mı? hiç bir şey Yapmasanız gene dudaklarda şöyle bir tebessiim belirir. Sonra şişman bir adamı halk dalma sevimli tasav- Vur eder. Siz hayatınızda sevimsiz bir şişman gördünüz mü?,. Hayır de- Bil mi?.. Sonra bu muazzam göbek beni her türlü çılgınlıklardan ko- Tür. Meselâ bu göbek bende iken har Yatta benim aşk gibi bir felâkete uğ- Iamama imkân yoktur. En şairane Aşk perisinin benim yanıma yaklaş- Faları ile benim aramda daima bu an göbek vardır. Bunun için Aşk perisinin benim yanıma yaklaş- Wasına imkân yoktur. Ben bu gö- e aşk perisinden gerre kadar korkmam... Hardi ari aksine, inadına heşeli idi. Dehşetli bir kahkaha at- sonra; — Ya işte böyle... dedi, Bir güzel İR konuşurken dilimin ücuna Şöyle şairane bir kaç kelime gelse yle derhal gözüm göbeğime ilişir. emen kendime gelirim, Bahsi değiş- tiririm.. Gene uzun ve içten gelen bir kah- kaha; — Halbuki düşünün... Zarif, ince Vücütlü * bir erkek olsam... Meselâ Taylor gibi... Peşimde binler- €e, milyonlarca genç kız... Belki İpin ucunu kaçıracak, başıma ne fe: Miketler alacaktım... Maamafih size tuhaf bir şey söyliyeyim mi?. Bana gelen binlerce mektubun yansı aşk Mektubu... İnanır mısınız). Hele &*çen gün bir mektup aldım: «Ah benim kuştüyü yastıkları an- tombul sevgilim.» diye baş- hap BİZ gelin de şimdi kadın Tu- nu, kadın zevkini anlayın baka a Artık ben de aşk mektubu alır- Bu esnada yanımızda bulunan &r- Lorel söze karıştı: — Evet... Evet, dedi, Hardi erkek Aşk artistleri arasmda en fazla mektubu alanlardan biridir... En mesud artist İ gene kahkaları ile küçük Dai İ' odasını çınlattı, devam etti: da e sinema artistleri arasın- a mesudu yoktur, Neden epsinin - kontratında şiş- ba mamak için kayıt vardır. Hal- a benim kontratımda şöyle ya- : «Mister Hardi istediği kadar şiş- ani Yabilir. Fakat 120 kilodan aşa- Zayıflayamaz...> Bunun için bü- artistlerinin perhiz- de, şo rları çıkarken sinema âlemin- İstediği gibi karnını doyuran bir A £ Meşhur komik Hard, muharririmiz Hikmet Feridun Es'in elini sıkarken ededursunlar ben habire atıştırınım. Bu da az saadet midir?. Bilhassa be- nim gibi midesini seven bir insan için... Kontratımda istediğim gibi şişmanlamak hakkına sahip oldu- gum için ben de elimden geldiği ka- dar gayret ediyorum. Çünkü bu şiş- manlık, bu göbek benim saadetimi, muvaffakıyetimi temin ediyor. Ben de onu besliyorum, büyütüyorum. Hattâ icap ederse göbeğimi araba le taşıyacak derecede büyüteceğim. . Sinemada gayet kalın sesle konu- şan şişman sanatkâr -hakiki haya tında son derece ince sesli. O ince- cik sesile konuşurken ben Kendi ken- dime soruyordum: «Bu incecik ses acaba bu şişman vücutten mi çıkı- yor?» Futbol merakı Bu esnada Hardi'nin gözüne şık makiyaj odasının bir köşesindeki en son sistem radyo ilişti. — Aman... dedi, bugün futbol maçı var... Neticeyi öğrenelim... Böyle söyliyerek radyoyu açtı. Ben sordum: — Futbola merakınız var galiba... — Ne diyorsunuz?. Hiç bir maçı kaçırmam... Bu kocaman vücudüm- le futbola meraklı olmam tuhaf bir şey amma... Ne yaparsınız? Merak iş- te... Sinema seyretmesini de çok se- verim. Daima dostum Lorel'le be- raber sinemaya gideriz. Siz bizim öyle herkesi güldürdüğümüze bak- mayınız. Yoksa çok yufka yürekli insanızdır. Ben kendi hesabıma acıklı filimlerde kaç kere ağladığımı bili- rim... — Hep böyle şişman mı idiniz? Yoksa sonradan mı şişmanladınız?.. — Oldum olası böyleyimdir. Ken- dimi bildim bileli şişmanım... Zavallı anneciğim Üç yaşından sonra be- nim gittikçe şişmanlayıp yosyuvar- lak bir hale geldiğimi görünce: — Eyvahlar olsun... Bu çocuğa hazır pantalon bulmak kabil de- gü!.. diye üzülür dururmuş... Sonra delikanlı oldum. Bu iri göbeğim © zaman da âynen böyle idi. Bu göbek delikanlılık zamanımda benim için en güzel, en mükemmel aşk sigorta- soldu. Aşk felâketine-uğramadım. Yalnız boğazımı “düşündüm, Yedim, içtim, güldüm. Gamdan, Kasavetten uzak yaşadım... Hesab muallimliği yapmış! — Nasıl sinema ertisti oldunuz?... Hardi en kuvvetli kahkahasını bu- rada kopardı: — Ben bir çok mesleklere girdim. En son işim muallimlikti... Hususi bir mektepte hoca idim. Hesap dersi veriyordum. Fakat benim bir hesap Alimi olduğumu zannetmeyiniz. Ne münasebet? Hesabım çok zayıftır. Fakat talih beni bir hesap hocası yapmıştı. Fakat tım ki olacak gibi değil... Bu işten vazgeçtim. Mektepte daha talebe iken aktörlüğe hevesim vardı. Bazı tiyatrolarda ufak tefek “roller alı- yordum. Nihayet bir filimde bana küçük bir rol verdiler. Fakat bu ak- si. bir adam rolü İdi. Hiç te güldü- rücü değildi. PFilimde bir deniz sah- nesi görünecekti. Ben sahilden de- nize girecek bir mjiddet yüzecektim. Gayetle de sicak bir gün... Güneş tepemizde kaynıyor. Biz küçük rol. lü aktörler bir köşede sıramızın gel- mesini bekliyorduk. Son derecede de aksi, aceleci bir rejisör filimi “idare ediyordu. Tepemizdeki güneş o de- rece sıcaklı ki nerede ise bajılacak- tım. Serde şişmanlık ta var. Bereket işimde © derece | acemi idim ki bazan talebelerim bile | benim yanlışımı çıkarıyorlardı. Bak- | ki deniz kenarında mayo ile oturu- atıldım... Çünkü bekliyecek vakit yoktu. Şapka iledenize girmiş! Çevrilen -sahne ortasına gelmişti. Herkes benim denize dalmami bekli- yordu... Daha o zamanlar sesli filim yoktu... Bunun için rejisörler filim çevrilirken istedikleri gibi bağırabili- yorlardı.. Rejisörün sesile beraber yerimden fırladım, Derhal denize dal- dım... Fakat etraftan müthiş bir kahkaha koptu. Ben neye güldükle- rini anlamamıştım. Rejisör seslendi: — Denizden çıkınız... Filimi ber- bat ettiniz... Siz hususi hayatınız. da denize mölön şapka ile mi girersi- niz?.. dedi O zaman elimi başıma götürdüm ki hakikaten mölön şapkam kafam- da değil mi?. Süklüm püklüm de- nizden çıktım. Fakat kahkahalar hâlâ devam ediyordu. * O sert rejisör değildi: — Maamafih, dedi, aklıma mübim bir şey geldi... Bu filimin bundan sonraki sahnelerinde gayet komik bir rol var... bir türlü kararlaştıramadık, Bilmem bu rolü siz yapbilir misiniz? Çünkü epice ehemmiyetlidir. O günü benim .rolümü, yani deni- ze giren aksi adam rolünü başka bir adama verdiler. Dört gün sonrada yeni rolüme başladım. Filim bittiği ve gösterildiği zaman bütün gazete- ler benim İleride Amerikanın en meşhur komiklerinden biri olacağı- Hâlâ kimin oynıyacağını | mı yazıyorlardı. Lorel ile nasıl buluştular? — Arkadaşınız Lorel ile nasil tu- Tuştunuz?... pi — Onu eskiden tanımazdım. İte — Aman bu sahneyi uzatınız... dedi. Bu sahne uzatıldı. Daha büzel ol- du. Daha uzatıldı. Daha beğenildi. Nihayet Yalnız karşılıklı filim çevir- meğe başladık. İşte o gündenberi de hep beraberiz. — Nasıl çok yoruluyor musunuz? — Ehh... Epice yorucu iş... Ben Co halkı güldürmek, ağlatmak'an daha zordur. Çünkü ağlatmak ne Dünyada dert mi eline el. de olsa kolaydır. yok?.. Bunlardan birini Hasta, parasız bir Aşık... sını istiyen genç bir ku lar, parâları yok, Hasta âşık verem oluyor, falan filân... Mevzu iyi de iş- lenirse sinemada ağlıyanların göz yaşından yerleri seller basar... Hal- buki güldürmek böyle değildir. Halk öyle çabuk çabuk ve her şöye gül- mez. Gülmek mi, ağlamak mı? — Acaba yer yüzü halkı sinemada, tiyatroda gülmek mi istiyor, âğle- mak mı? Yani gülmesini mi dahı çok seviyor? Ağlamasını mı?. — Muhakkak ki gülmesini ve eğ. lenmesini... Halk neşeli filime bayı- byor ve sinema kapısından, tiyatr» kapısından “girerken şöyle “düşünü yor: «Ben buraya şu kadar para vo riyorum... Bunun için böl'bol gü” meliyim...> Canım... Siz de gâzetr- cisiniz... Halk gazetelerde ne ari- yor?.. Eğlenceli, kendisini eğlendire- cek, içini açacak şeyler değil mi?. — Hayatınızda en büyük zevkiniz nedir? — İyi yemek... İyi bir aile yuva- g... Gülmek... Futbol maçı sey- — Hayatta en çok ne zaman “gül dünüz?.. — Aman dün akşam bunu anlatı- yordum, Hayatta en çok güldüğüm vakayı size anlatayım... Fakat meşhur komik kahkaha at maktan, başından geçen komik va-' kayı anlatamıyordu ki... Nihay kahkahalarının biraz ardı kesilmeğe başladı. Bir muziblik le muziplik yapmasına bayflırım...! Bundan 5 - 6 sene evvel gazetelerde ıma bir fikir geldi: l — Ben de 'ayni gangsterin ağzile arkadaşım Loreli tehdit etsem... Oturdum. Ayni gangsterin ağzın dan dostuma bir mektup yazdım. Mektupta diyordum ki: ! «Eğer istediğim parayı evinizin ar kasındaki büyük hurma ağacının oyuğuna bırakmazsanız yarın gece yarısı öldürüleceksiniz...» (Devamı on üçüncü sahifede)