Yazan ve resimlerini yapan: Halbuki burada ona metelik veren Hile olmamıştı.. Herkes onu kasaba #dadisinin bir muallimi diye tanımış- ti. Çarşıdaki esnaf bile onunlâ maa- rife dair konuşuyordu. Buraya geleli altı ay olmuş, daha iki kişi ile şöyle karşı karşıya oturup ne Loyd Corca dair iki lâf edebilmiş, nede Venize- os hakkında atıp tutabilmişti.. Eh, pek tabii olarak, içinde sıkışıp Kalan bu “ihtiyaçlar, ikide bir, olur » olmaz bahanelerle, patlıyan bir da- menim kan fışkırır gibi, fışkıracak. Şu halde mektepte çıkan hâdiseden kendisi neden mesul olsun?.. Bu, âde- ta onun bir hakkıl.. «Az bile oldu!» diyordu. di Aradan iki ay ya geçti, ya geçmedi, kulağına bir haber O gün bütün derslerde çocuklara hep boykotajdan bahsetti: — Düşmanlar, diye kükrüyordu, sülük gibi bağrımıza yapışıp kanımı Ve hazır sırası gelmişken çocuklu- Bunda köyde duyduğu zulüm hikâye- lerini anlatıyor, anlattıkça coşuyor, <oştukça da sadedden ayrıhyordu.. Nihayet baklayı ağzından çıkarıverdi: — Ne duruyoruz... Ne duruyöruz,.. Aklımızı başımıza alalım!.. Önümüze sürülen cicili bicili Avrupa mallarını yerlere çalahım!.. Kınp atalım!.. fik talebe kafilesi büyük camekânlı bir mağlazanın önünde durdu.. burası Avrupa malları satan yegâne bon- marşe idi.. Raflardali rengârenk oyuncaklar, çeşid çeşid kutular hep ecnebi markalarla süslü idi, Hiç şüp- he yöktü ki burası çocukların sınıfta kırmak için aradıkları düşman kafa- larını besliyen bir yerdi... — Hayditii.... fakça büyüyordu. Yemek ve içmek ge- tirip götürmek için boyuna masadan kalkıyordu. Madelein, dudaklarında her zaman«- diğini biliyordu. Hiç hayal kurmadı- iel onları nasıl nasavvur etmiş- Yemek bir türlü bitmiyordu. Ye- Pek samimi olmıyarlar tahta ma- AKŞAM LEY) » Cemal Nadir No. 11 — Hüryanaa.... — Atsane be, ne duruyorsun... Dükkân sahibi neye uğradığını bi- lemedi, Dışarıya çıkıncıya kadar ko- ca camlar şangır şungur yerlere indi, tuzla buz oldu!.. Fakat meydanda kimseler yoktu. Yalnız üç mağaza ileride küçük bir Zavallı çocuk içini dolduran heye- canla ayağının topal olduğunu unut- müş, tek kürekle mehtaba çıkmak ka- bilinden, boykotajcılar alayına karış- miştu!.. Yakasını tüccara kaptırınca aklı başına geldi. Ama ne çare, iş işten geçmişti.. Bazirgânın pençesinde ka- rakola doğru sürüklenirken kendini tutamadı, ağlamıyr başiadı: — Bırak beni beeee!.. Beni nide- cen?.. Ben mi kırdım senin camekân- larım?.. diye bağırıyordu. Oğlan, komiser muavininin huzu- runda büsbütün gevşedi. Bir yandan kolunun yenile gözlerini, burnunu si- Myor, bir yandan işin başını, sonunu anlatıyordu: — Bizim gabahetimiz yok gumser dayı, bize Cengiz hoca öğretti hep bunları... * Mahkeme günü salon bıncahınç doldu. Bütün kasaba halkı Ahmed Cengi- sin giyeceği hükmü merak ediyordu. Mahkeme tam üç saat sürdü, Mekteb çocuklarını, çarşı esnafını dinlemek, keşif orTaporunu okumak o kolay olmadı. Neticede Ah- med o Cengizin maamasirifi mu- hakeme sekiz yüz elli lira tazminat Itasına ve bir ay hapsine karar ve- Ahmed Cengiz ertesi günü talebesi- ne «Allaha ısmarladık» derken lâkır- dı politikaya dökülür gibi oldu Fakat birden sustu! Diplomat hoca, yarım kalan heye- canile, sanki Cengiz hocanın boğazı- ni sıkmıştı!.. Dördüncü hikâye: MAKINISTI salara oturup sesleniyorlardı: — Bir litre! — Bir bardak! — İki konyak'! Sonra beyazlı karalı taşları vurarak domino oynuyorlardı. Duroy ana artık durmadan gidip geliyor. iş görüyor, para alıyor, mavi önlüğünün ucile masaları siliyordu. Sigara've pipo dumanı odayı kap- yordu. Madeleine öksürmeğe başladı ve sordu: — Çıkamaz mıyız? Artık dayana- miyacağım. Yemek . hâlâ bitmemişti. İhtiyar Duroyun canı sıkıldı. Kadın kalktı, kapının önünde bir iskemleye oturup, Kocasile kayınbabasının okahvelerile konyaklarını bitirmelerini bekledi. Biraz sonra Georges geldi: — Selne nehrine kadar uzanalım mı? — Hay hay, aman gidelim, Tepeyi indiler, Crolsset'de bir kayık kiraladılar, bütün günü bir ada kiyı- sında, söğüdler altında, uyuklıyarak geçirdiler, Urfa bu sene içme) suyuna kavuşuyor Urfa (Akşam) — Urfa, gitgide bu havalinin en har olduğu bu terakkide, belediyeye düşen hisse hakikaten büyüktür. 934 denberi belediye reisliğini muhafaza etmekte olan değerli genç B. Ömer Alay, ismi var cismi yok kabilinden olan bu müesseseyi emsaline örek olabilir vaziyete getirmiş ve Urfa, be- Jediyesinin bu tekâmülünden sonra» dır ki, modern ve medeni bir çehre ik- tisap eylemiştim Belediyenin muvaffakiyetini an- latabilmek için 934 le 937 bütçe fark- larını vermek kâfidir. 934 de 45 bin Tira olan bütçe 937 de 130 bin lirayı geçmiştir. Gene 934 de bütçe nisbe- tinde borç varken bugün varidatın tahminleri geçtiği ve tahsilâtın her yü biraz daha arttığı görülmektedir. Bütün caddeleri açan, bulvarı as falt döşeyen, asri mezarlık, şehitler Abidesi, aile parklari, mükemmel ve konforlu bir otel, sinema, belediye dairesi, mezbaha, kasap çarşısı yapan belediye eski çarşıları yıkarak birçok yerlerde yenilerini Kurmuş, Türkiye- nin en güzel mesirelerinden olan Ay- nizelihayı bakımsızlıktan kurtarmış, temizlik için araba ve arazözler getir- miş, plân ve haritayı yaptırmış, mey- cud tesisatla şehri baştan başa ten- vir etmiş, bando tesis olunmuş ve su tesisatı için lüzumlu para Belediye- ler bankasından istikraz edilmiştir. Urfa, bu yıl içinde en büyük ihtiyacı olan suya da kavuşacaktır. Bir kadın yanarak öldü İzmir (Akşam) — Bayındır kaza- sında Hacı İbrahim mahallesinde oturan 70 yaşımda Fatma Alküser adında ihtiyar bir kadın ısmırken ocaktan üzerine sıçrıyan ateşten ya- narak ölmüştür. Evde başka kimse yoktu ve zavallı kadının feryadmı komşuları da, işitmemişlerdir. Akşehir istasyonunda elektrik tesisatı Akşehir (Akşam) — 12 senedir şe- hirde elektrik tenvirat ve tesisatı ol- duğu halde istasyonda yoktu. Şimdi kasabaya 2,5 kilometre mesafede olan istasyonda da elektrik tesisatı yapıl- mağa başlanmıştır. ha âcı geldi. Yarı sarhoş olan baba Duroy artık konuşmuyordu. Kayınvak de hâlâ tersti, Yemek yenir yenmez Madeleine ko- casını dışarı çıkardı. Duroy sordu: — Çabuk sıkıldın. Hayır demek istedi, kocasi sözünü Kesti: — İnkâr etme, farkındayım, İster- sen yarın sabah gidelim, Karısı miri dandı: — Gidelim. Yavaş yavaş yürüyorlardı. Madelei- ne sordu: — Neredeyiz? 24 Şubat 1938 İhracat maddelerimizin vaziyeti - Peynir ve yağ fatleri yükseliyor Piyasada geçen haftaya göre dik- kate değer bir şey yoktur. Yalnız son hafta içinde 'Türkiye - Romanya era» | sındaki ticaret münasebetleri daha zi- | yade bir genişleme hissedilmektedir. | Bu, bilhassa Romanyaya pamuk ih- | Tacı meselesinde anlaşılmıştır, Yapılan | mukaveleye göre hükümetimiz Ro- manyaya yapılacak pamuk ihracati- nı kontrol edecektir. Son Almanya - Avusturya mesele- leri Türkiye ihracat piyasasını da alâkadar etmiştir. Avusturyada 'Tür- kiye malları üzerine iş yapan mües- seseler arasında bir çok Museviler de vardır, Son hadiselerden sonra bun- ların vaziyeti ne olacaktır? Bundan başka Avusturya ve Almanya arasın- da ileride yapılacak anlaşmalarda, Avusturya pazarı Alman şartlarına tabi tutulacaktır. Bütün bunlar Avus- turyn ile iş yapan tacirlerimizi düşün- dürmektedir. İngiltere ticaret müna- sebetlerindeki inkişaf artmaktadır. Merkez bankası tarafından neşredi- len klering hesaplarında İngiltere bi- rinci plânda gelmektedir. Çekoslovakya ile de münasebetle rTimiz genişlemektedir. Kuru meyva, yapağı, barsak gibi tnaddeler daha ziyade Çekoslovakyaya gönderiliyor. 'Bu malların alıcıları Çekoslovakya elemanlarıdır. Ve aldıkları malları da kısmen Almehyaya satmakladırlar, Bundan da anlaşılıyor ki Çekoslovak- ya elemanları Türkiye - Almanya arasında, mutavassıt bir rol oynamak- tadırlar. Türkiye - Almanya ticaret müna- sebetlerinde değişiklik yoktur. Yak mız tütün üzerine işler yapılmakta dır. İhracat maddelerimizin vaziyeti Hububat — Buğday ihracatı dur- muş gibidir. Alman haberlere göre ara sıra Mersin ve Antalyadan, biraz da İstanbul limanından ufak parti- ler halinde ihracat yapılmaktadır. Piyasada çavdar ihracatı pek az- dır, Bunun sebebi de stokların bitmiş ve yenecek kadar az olmasıdır. Son zamanlarda Viyanadan İstenilen nü- munelere bile kâfi mikdarda mal gön- derilememiştir. Yulaf için İtalya ve İngiltereden pek az talepler vardır. Arpa ihracatı durmuş değildir. En ziyade İtalya! Çekoslovakyadan iste- nilmektedir. Kuru sebzeler için talepler azal- mıştır. Esasen mevcudü yoktur, Bak- — Büyük müdür? — Çok büyüktür, Frarsanın büyük ormanlarından biridir. — Korkuyorum. Geri dönelim. — Dönelim — Yarın'da Parise gidelim. — Gidelim. — Yarn sabahı, — Yarın &abah olsun. Eve döndüler. İhtiyarlar yatmışlar- dı. Madeleine rahat uyuyamadı; bay- kuşlar ötüyor, ahıra kapatılmış bir do- muz homurdanıyordu. Şefakla beraber kalktı, hazırlandı. Georges gideceklerini haber verince anasile babası dona kaldılar, sonra bu isteğin nereden geldiğini kavradılar, Babası sadece sordu: — Seni yakında tekrar görür mü- yüz? — Tabii. Yaz ortasında gelirim. —iyi Kayınvalde homurdandı: — Yaptığına pişmanlık getirmeme- fi dilerim, Hoşnutsuzlüklarını gidermek için aanasile babasına iki yüz frank bıraktı. Saat onda arabaları geldi. Yeni evliler ihtiyarlarla öpüştü. Yola çıktılar. Yamacı inerken Duroy gülmeğe baş- ladı: — İşte böyle dedi, amma sana söy- içmiştim. Sana bay ve bayan du Roy la bu sene en ziyade Fransaya ihrag edilmiştir. fasulyesi için Yuna- nistandan talep vardır. Fakat bu ta- lepleri karşılıyacak okadar elde ma) yoktur. Çünkü zürra bu fasulyeden pek az mikdarda yetiştirmektedir. Ankarada toplanacak olan umumi ziraat kongresinde görüşülecek me- selelerden biri de bu fasulye ziraati meselesidir. Nitekim Ziraat Vekâleti muhtelif yerlere gönderdiği anlaş mada ihracata müsaid zirai madde lerin ne mikdarda yetişebileceğini bilhassa Soya fasulyesini arttırmak çarelerini sormaktadır. Tütün — Marmara mıntakasından ki piyasa henüz açılmamıştır. Sam- sun mıntakasında iyi mallar tama mile satılmıştır. 'Tütün tacirleri, İs tanbulda olduğu gibi, müsaid satış» lar yapılacağını ümid etmekte jâtün taciri, Ege mntaka- vaziyetini şu suretle — Ege mıntakasındaki tütün sa- tışları hakkında gazetelerde birbirini tutmıyan neşriyata tesadüf edilmiş- tir. Vakla Turgutlu, Manisg gibi yer- lerden çok şikâyet edenler oldu. Pâr kat hiç şikâyet etmiyenler de var- dır. Ege mıntakasını üç kısma ayira- biliriz: 1 — Malını iyi bir kârla satanlar 2 — Malını ziyan etmiyerek satanlar $ — Ziyan edehler. ' “Ticari hayatta böyle bir tasnif ol- ması da pek tabiidir. "Ticaret şubesins de, her tüccarın aynı nisbette ve ay- nı zamanda kazanmasına imkân yok» tur, Yiyecek maddeleri Hayat pahalılığile mücadeleye dair her gün gazetelerde bir çok yanlara tesadüf ettiğimiz halde gene bir kr sım eşyanın fiatleri yükselmektedir. Son hafta içinde beyaz peynir tek- rar fırlamıştır. Yağ flatleri toptan 95 kuruşa kadar yükselmiştir. Bazi toptancılar, yeni ambalâjlar sayesin- de Trabzon yağı 115 kuruşa kadar satmaktadırlar. Ortada yağ pahalr ığı vardır. Alâkadarların fikrine gö Te, Trabzondan haftada 30 - 40 te neke mal gelmektedir. Soğukhava depolarındaki mal mevcudu da âzak maktadır. Bu şerait altında pabalir lık tabii görülmektedir. Bu mantıki Izahattan sonra ihtikâr demeğe dili- miz varmıyor. Fakat ziraat meml& ketinde yağ pahalılığına ne isim ver- meli?.. HA de Cantel'leri tanıtmamalıydım. Kadın da gülmeğe başladı: — Amma memnunum; iyi insan Jar, onları seveceğim. Paristen onlar& hediyeler göndereceğim. Sonra mırıldandı: — Du Roy de Cantel... Görürsün kt, davetiyeleri alanlar hiç şaşmıyacaklar. Bir hafta annenle babanın malikâne- Kocasına sokuldu, bıyığının ucunu öptü: — Bonjur Geol; Karısının beline kolunu attı: — Bonjur Mad!. —2— Duroylar iki gündür Paristeydiler, Georges, tamamile Forestier'den kalan işleri üzerine almağı bekliyerek ©€#- ki işlerine devam ediyordu. O akşam, biran evvel karısına k&- Yüşup onu $ıki sıkı öpmek arzusile evi- nin merdivenlerini tırmandı. Bir d€- met de kırmızı gül yaptırmıştı. Cebinde anahtar olduğunu unuttu, kapıyı çaldı. Eski hizmetçi açtı. Duroy sordu: — Bayan geldi mi? — Geldi efendim. Yemek odasının önünden geçerken gözüne sofrada üç kişilik yer ilişti ve pek şaştı; açık duran salon kapısından, Madeleine'in vazolara kendi güllerin? benziyen bir renk güller yerleştirdiğini gördü. (arkası var)