Sahife 6 ——— KEMANIN ÖLÜMÜ AEŞAM Keman canlı bir mahlük gibi yaşar, ihtiyarlar, hastalanır ve ölür. Rebab Orta Asyadan Afrikaya geçti, Ortaçağlarda büyüdü “rebek,, oldu, bundanda keman > e vi Hami büyük babasıdır Yeryüzünde en güç çalınan musiki Aleti kemandır; bunun böyle olduğu- nu da herkes bilir... Ben de bilirim; tecrübe de ettimdi. Galatasaray lise- sinde okuduğum sıralarda, bir sene kadar bay Zekiden ders aldım; niha- yet günlerden bir gün muallim yüzü- me baktı baktı da: <Selâmi, dedi, eğer bu dersler devam ederse, ya ben seni öldüreceğim, ya sen beni öldü- receksin, vaz geç bu sevdadan! .> Keman çalmak sevdasından Yaz geçtim. O gün bugündür, ne zaman keman görsem, neden öğrenemediği- ml düşünür ve derim ki? «Öğreneme- dim, çünkü dört telli bir tahta parça- sından, bin bir nağmenin nasıl çıka- bildiğine akıl erdiremedim. Kemanın her azası müvazene oyun- Tarı yapan birer cambazdır. Telleri tu- tan destek, şövale, yerinden çıkar, teller iki parmakla gevşer, telleri ge- ren küçük vidalar sökülür, Nasıl ke- man cambazsa, kemancı da cambaz- dır, kemanın muvazenesini temin et- meğe çalışmalıdır; Göğsüne dayayıp | çenesinin altına sıkıştırması, sol, r&, Ia, mi tellerinde parmaklarını dolaş- | tırıp si, fa, do'yu bulması yay çekme- | si, bütün bunlar muvazene oyunu ya pan bir cambaz işidir, Keman çela- nın iki eli de serbes kalacak ve ke- | man, çeneye sıkıştırılan keman da hiç | oynamıyacak, hareket etmiyecek; bu- | nun için de Kemanın sapına sıkı sıkı yapışılmıyaicak. Olacak iş midir bu?, | Bu iş oluyor, ancak bunun için, ke- Aile Duroy ayakta, sinirli sinirli ceple- | rini karıştırdı. Nihayet hiddetle: - Foucart dedi, cüzdanı evde unut- muşum, yemeği de Luxemburgda ye- mem lâzım. Bana araba parası ver- sene? © Adam üç frank çıkardı, sordu: — Bu kadar yetişir mi? — Yetişir, yetişir, teşekktir ede- rim. Paraları aldı, merdivenleri koşa- rak indi, parasız kaldığı zamanlar git- tiği bir ahçı dükkânında kamını do- yurdu. Saat dokuzda sobazın başına otur- muş metresini bekliyordu. Dışarının soğuğu ile zindeleşmiş, çok neşeli geldi — İstersen saa$ on bire kadar geze- İlm, sonra geliriz, dedi, hava, tam gez- me havası, Duroy homurdandı — Çıkıp ta ne yapacağız? Oturdu- gumuz yerde oturalım, | Clotilde şapkasını çıkarmadı | — Amma bilsen ayışığı: ne güzel | bu gece insan gezemeğe doyamaz. | — Hemera ama ben gezmek istemi- ar yi EM Birinci, ikinci keman, alto, vlolonsel manı kıpırdatmadan çalabilmek için tam dört sene çalışmak lâzım... Kemanın mühim sırları da vardır. Musiki Aletleri satan bir mağazaya gi- diniz, keman. isteyiniz. Size tıpkı biri- birine benziyen iki keman çıkarırlar; «Bu bir lira, bu bin lira» derler. Ne- den? Bu bir sırdır. Kemanın canı vardır, ruhu vardır. Keman: kendini müdafaa eder; bil- hassa acemilere karşı... O «min teli yok mu?.. Bay keman çalınmasını isteme- diği zaman, bu «min teli çalanın suratı- na sıçrar, kulaklarını parçalar. Yay Ansahı çolaklaştırır, keman iğri boyun, çarpık omuz bırakır... Bunu geçen gün Saray sinemasında bir konser ve- ren meşhur violonist Jaogues - Thi- bautga sordum: Bu da bir sırdır, dedi, Ve ilâve etti: «Bir liralık kemanı uzun müddet usta bir kemancı çalar- 88, bir liralık keman bin liralık olur. Bin liralık bir stradivaryüsü bir sene acemi elinde bırakmız, bir sene sonra bir lira bile etmez...» Neden diye sor- madım, çünkü biliyorum, bu da ke manın bir sırrıdır, Kemanın canı vardır, ruhu vardır, insan gibi yaşar, insan gibi ihtiyarlar, insan gibi hastalanır ve ölür. Kema» *nin ölymünü biraz sonra anlatacağım. © Şimdi şu fıkrayı nakledeyim: «Sonradan görmüş, havadan para kazanmış bir zatın görgüsüz karsi, Dostu Tetrika No, 26 tilde alındı, incindi, sordu: — Nen var? Neye böyle konuşuyor» sun? Ben şöyle biraz dolaşmak istiyo- rum, bunda seni kızdıracak bir şey görmüyorum. Biddetle kalktı: — Beni kızdırmıyor, canımı akı- | yor. Clotilde kafşı gelinmesine hiddet eden, terbiyesizliğe tahammülü olmu- yan kadınlardandı. Sinirsiz bir öfke ile, Duroyu adam yerine koymıyarak cevap verdi; — Benimle böyle konuşulmaa, ba tarza alışık değilim, Ben yalnız gi- derim. Hoşça kal, Duroy vahameti kavradı, atıldı, iki elini tuttu, öptü ve mırıldandı: — Affet beni canım, bu gece çok si- nirliyim, kurudan nem kapiyorum. * aksilikler, can sıkacak şeyler oluyor, malüm, mesleğe aid işler... Biraz yumuşadı amma, sakinleş medi, dedi ki: — Bu bana ald değil, senin keyfin yok diye, acısını ben çekemem, Boynuna, sarıldı, kanapeye doğru çekti: a me rm dim, ne söylediğimi bilmiyorum; “ bir gün musiki âletleri satan bir ma- ğazaya girdi. Keman almak istediğini söyledi. Güzel ve pahalı keman İsti- yordu. Eski bir İtalyan kemanı çıkar- dılar, — Buyurunuz. — Kocam rahatsız, yaz kış sayfiye- de oturuyoruz. Canı sıkılıyor, kemanı çalıp vakit geçirecek. Şimdi bir de ku- tu veriniz. — Buyurunuz. Sardılar, kadın parayı verdi, çıktı, biraz sonra tekrar geldi: — İyi amma dedi, nasıl çalınacağı- Ona göre keman Ortaasyadan çik- mıştır. Arapların «rebab» dedikleri, dört köşe bir tahtaya gerilen tek tel- 4 sazdır. Ortaçağlarda büyüdü, «re bek> oldu, bu âletlen de keman doğ- du. Şu halde rebab kemanın büyük ba- 'basıdır, Şim gelelim kemanın ölümüne, KEMANIN ÖLÜMÜ Zamanının en anlı, en şanlı kema- nıydı. Üstünün sonbahar yaprakları- na benziyen sarı solgun renkli cilâsı, dökülmüş sonbahar yaprakları gibi dökülüyordu. Muntazam kalçaları, in- ce beli, narin yapısı mevzun ve ahenk- tardı, Bağrında bu yazı vardı: «Üsta- dım tektir» bu tarihi bir kemandı. Halis kan bir at gibi şecereliydi. Kim- Selâmi Sedes (Devainı 8 inci sahifede), Kadını zorla oturttu, önünde diz çöktü — Affettin mi? Affettim, de, Soğuk soğuk: — Peki, dedi, amma bir daha yap- ma, Kalktı, ilâve etti: nın beline sarılmış, kekeliyordu: — Kuzum çıkmıyalım. Hatırım için burada oturalım. Bu gece, sobanın ya- nında seninle yapyalnız, başbaşa kal- mak istiyorum. Kuzum «peki> de... .Ciotilde sert sert, kelimelere basar 26 Kânunusani 1939 Ahmed Emin Yalman aleyhindeki davalara devam edildi B. Sabur Saminin davâsı 1 şubat salı, Recai Nüzhetin davası 3 şubat perşembeye bırakıldı Perşembe günü Ahmed Emin Yalmanın Recai Nüzhet aleyhindeki davasına da bakılacak Otobüs münakaşası etrafında açılan davlara dün asliye birinci ceza mah- kemesinde devâm edildi. Saat 18 de mahkeme açıldı ve evveli B, Sabur Sami tarafından B. Ahmed Emin Yal- manla neşriyat müdürü B. Sabri Sa- lim &leyhlerine açılan hakaret davasi- na bakıldı. Neşriyat müdürü Sabri Sa- lim Tahatsız olduğundan mahkemeye gelmemişti. Mahkeme, suçlunun istic- vabı yapılmış olduğu cihetle vekilinin hüzurile muhakemenin devamına ka- rar verdi. Bundan evvelki celsede B. Sabur Baminin vekili B. Sad! Riza, B. Ahmed Emin Yalman âleyhine ikinci bir dava açtıklarını ve o davanın da, görülmek- te olan dava ile birleştirilmesini iste- işti, Böyle bir dava açılıp açılmadığının ve mahiyetinin bildirilmesi hakkında yazılan tezkereye mahkeme kalemin- den verilen cevapta yanlışlıkla başka bir dava dosyası zikredilmiş olduğun- dan bu hususta muamele yapılmasına imkân bulunamadı. Mahkeme, bu ci- hetin tekrar kalemden sorulmasına karar vererek muhakemeyi şubatın bi- rinci salı gününe bıraktı. Bundan sonra Recai Nüzhet Baban tarafından Ahmed Emin Yalman aley- bine açılmış olan hakaret davasına başlandı. Davacı Recai Nüzhet Baban mahkemeye gelmemiş, yeni tayin etti- ği vekili B, Ethem Ruhi gelmişti, Mah- keme, B. Ethem Ruhinin vekâletna- mesinin kabulüne karar verdikten son- ra esas davaya geçildi. Bu davanın bundan evevlki celse- sinde B. Ahmed Emin Yalman, haka- .İ Tet ve cürüm tasnii suçlarından dola yı Recai Nüzhet Babanla dişçi Avni Bayer aleyhlerine dava açılmış oldu- unu söyliyerek bu dava ile kendi da- valarının birleştirilerek görülmesini istemiş ve mahkeme, böyle bir dava açı- ıp açılmadığının mahkeme kalemin- den sorulmasına karar vermişti, Dünkü celsede mahkeme kalemin- den gelen cevap okudnu. Bu cevapta Ahmed Emin Yalman tarafından Re- cai Nüzhet ve dişçi Avnl Bayer aleyhle- rine açılan hakaret davasının kaleme geldiği ve muhakemenin $ şubata bı- Takıldığı bildiriliyordu. Mahkeme, iki daya arasında irtibat, görüldüğünden davaların birleştirilme» sine ve muhakemenin $ şubat pergem- be günü saat 16 ya bırakılmasına ka- rar verdi, ii Müfettişlerin tahkikati Otobüs işlerinde yolsuzluk olduğu- nu iddia eden neşriyat Üzerine Dahi- liye vekâletihden gelen talimattan son“ ra tahkikatı derinleştirmeğe başlıyan teftiş heyeti reisi B. Tevfik Talâtın relsliği altindaki müfettişler dün de çalışmışlardır. Müfettişler, dün şikâyetçilerden Yes ya alâkadar mesul memurlardan hiç kimseyi dinlememişlerdir. Tahkikatın sona yaklaştığı ve elde edilecek ne“ ticelerin bugünlerde vekâlete bildiriler ceği zannediliyor. Feriköy cinayeti Suçlular ilk ifadelerini inkâr ediyorlar Bundan bir müddet evvel Ferikö- yünde Müyesser adında bir kadının evinin eönünde sabık polis komiser“ lerinden İsmail Hakkıyı bıçakla ya” ralıyarak öldürmekten suçlu İsmail ve Remzinin muhakemelerine dün ağır ceza mahkemesinde başlanmıştır. Tahkikat evrakına nazaran, Remzi bıçağı İsmailden almış ve onun teşvi- kile İsmail Hakkıyı vurmuştur. Ken disi sorgu hâkiminde verdiği 1fadede de suçunu bu çekilde itiraf etmiştir. Fakat, dün yapılan muhakemede, Remzi bu Madeyi inkâr ederek — Ben çok sarhoştum. Kimseyi vu Tup vurmadığımı bilmiyorum. Evvel- ce bana alfen yazılan ifadelerin de a hı yoktur, Demiştir, Diğer suçlu İsmall de — Ben Remxziyi tanımam, Kendisi- le beraber gezdiğim doğru değildir. Müyesser adındaki kadınla da alâkami yoktur. Cinayetten katiyen haberdar değilim. Karakolda bizim ifadelerimiz alınırken yanlışlıkla Remzinin sözle- rinden bir kısmını benim ifadelerim8 geçirmişler, Ben böyle şeyler söyleme dim, Vaka gecesi ben saat altı buçu- ğa kadar bir kahvede oturduktan s0n- Ta evime gittim. Suç âleti olan bıça- ğı da Remziye ben vermedim. de Şahiğlerin dinlenmesi için muhake me başka güne buralı. Bir işçi kuyuya düştü, yarali bir halde kurtarıldı Karagümrükte oturan 21 yaşların” da Şevket, Beyantta Abdülvahab is“ minde birine aid inşaatta çalışmakta iken bir kuyuya düşmüş, yaralı bir halde kurtarılarak Cerrahpaşa has“ SEM yatırılmıştır, Polis, yaptığı tahkikatla hadisede kendisinden başka bir kimsenin suçu bulunmadığını tesbit etmiştir, Hayır, dedi, ben gezmek istiyo- rum, senin her aklına eseni yapar mam. Duroy ısrar etti: — Rica ederim, sebebi var, hem de mühim sebep... Clotilde tekrar — Hayır, dedi. Eğer benimle gelmek istemiyorsan ben gidiyorum, Hoşça kal Bir hamle ile Duroyun kollarından sıyrıldı, kapıya doğru yürüdü. Duroy koştu, yihe sarıldı: — Clo, canım Clo, beni dinle, hati- rım için oturmağa razı ol... Clotilde kurtalmağa çalışıyor, keri- dini öplürmüyor, başile olmaz diya işaret ediyordu. — Yalen söylüyorsun... Sebebi ne- dir? Ne söyliyeceğini şaşırdı, kızardı, Clotilde öfkelendi: — İşte yalanın meydana çıktı... Haydi oradan... Ve hiddetle, gözleri yaşararak, kol- Yarının arasından kaçtı, ten başka çaresi kalmamıştı, bitkin bir sesle: — Meteliğim yok, dedi, işte bu... Kadın olduğu yerde, çivilenmiş gir bi kalakaldı, doğru söyleyip söyleme” diğini anlamak için gözlerini gözleri- ne dikti: — Ne dedin? Duroy kulaklarına kadar kızar” miştı: — Meteliğim yok, dedim. anladın mı şimdi? Oturacağımız kahvede içe“ ceğimiz bir kadehin parasını bile ye, Temem, 4 Clotilde hâlâ gözlerini gözlerinden ayırmıyordu: — Sahi ml söylüyorsun? Duroy bir saniyede, pantalonunun, pir ceketinin ceplerini tersin& çevirdi ve mırıldandı: — Gördün mü?. Rahat etli al için?.., j Clotilde derhal, candan gelen bir hü reketle kollarını açtı, boynuna — Vah zayallı yavrum... Biçareci” im benim... Ne bileydim beni,.. Ni” Bil oldu da parasız kaldın? Düroyu oturttu, kendi de kucağına oturdu, boynuna sarıldı, bir yandan öpüyor, bir yandan da neden ve nasil parasız kaldığını anlatması için 20“ Tuyordu. * : (ârkası var) at £ g