, #5 Kânunusan! 1938 Dünyanınenbüyüküniversitesi AKŞAM Columbia üniversitesi 10 sokağı Amerikaya gelip te dünyanın en Büyük üniversitelerinden biri olan «4Columbia» üniversitesini gezmemek, ihiç olmazsa bu irfan ocağında birkaş Mlerse girmemek yazık olurdu. Zaten İevyorkta Brodway caddesinde Co- #lumbia üniyersitesile karşı karşıya #luruyorum. Ben Columbia üniyersi- İesini gezmeği düşünürken, burada Okuyan Türk gençleri benim geldiği- mİ duymuşlar, hepsi büyük bir nez» ketle bana yardıma koştular, Mektebin birkaç büyük idare adar Mile ve profesörlerile tanıştık, ve bu Muntazam üniversiteyi en küçük kö- #esine kadar gezdim, derslere girdim, İalebe eğlencelerinde bulundum. Üni- €vwsitenin bahçesine girer girmez bizi sayısız sincaplar karşıla. Her ağacın * tltında 3-4 sincap... Talebe bunlari fndıkla besliyor... Columbia ünüver- #itesi Brodway caddesinde 114 üncü sokaktan 124 üncü sokağa kadar 10 büyük sokağı işgal eden gayet büyük, Sayısız bir takım binalardan ibarettir, Mektebin bana bir plânını gösterdiler; İm tamam 106 ayrı daire Bu 106 daire yalnız mektep kısmı; üniversiteye aid hetstaneler, stadlar, mektebe bağlı eczacı, tıbbiye vesaire Bİbi diğer şubeler de başka... Biz mektebe sabahleyin gayet er- ken gelmiştik. Baktım, kütüphanenin önündeki hesapsız hokey, tenis, fut- bol sahalarında yüzlerce genç kıs, üstlerinde atlet, fanilâları, bacakların- da kısa beyaz pantalonlarla * hokey Oynuyorlar. Kızlar takımı bugünlerde hokeye çok çalışıyorlarmış, erkekler- $€ yakında bir maçları varmış. Kızlar hokeyde son derece ilerlâmişler.. Mektebi, evvelâ kütüphaneleri gezmek- buşladık. Mektebin 16 ya yakın | eği var. Her şubenin de 2-3 kütüp- mesi olduğunu düşünürseniz Co- | İimbindaki kütüphane adedini anlar- Snız. Mektebih ilk yapılan, büyük sü- la süslü kütüphane binası mev- bim kitaplara dar gelmiş, şimdi bu- vin karşısında yüze yakın odalı ikin- bir kütüphane daha yapmışlar... | — Bütün kütüphanelerinizde kap | e diye sordum. e) yon di idiler, m cildi biraz mütecavizi,. $ milyon cild arasında insan ara- Kitabı kolay kolay bulamıyacağı a Kütüphanelerde «kitap arams en €Tİ> yapmışlar, Her serviste yir- vazifen BE çalışıyor. Bunların bütün feleri aranan kitapları kolaylıkla ki zamanında mektebin ebesine şöyle bir baktınız — Düryanın en beynelmilel bir man- Me karşısında, bulunduğunuzu anr. eni poz. Burası bir ilim Babil kur halinde, dünyanın her tarafından gelmiş türünü türlü renkte ve türlü lü simada İlim gençleri burada bi- lerile Gayet asri leşmiş bir üniversiteli A Arap kızının yör bie e Pir Çinli genel... Bir Japonla sa talebe kol kola, bir Perulu ie bir Alaskeğı genç kız ön erine bir kitap açmaşlaz, derse çalışı” LE ag A ENENEE Pİ Bizim yanımızda bulunan bir pro- — Bizim için, dedi, Türk talebesi, Türk sigarasından daha meşhurdur. Hakikaten Türk talebesine hayranız. O kadar iyi ders dinliyorlar, o derece Hepsi de memleketlerine üniversiteyi gayet iyi bitirmiş olarak dönüyorlar... Bir kişi görmedik ki üniversiteyi ş07- le böyle bitirmiş olsun... : Hakikaten de böyle. meselâ bura- daki talebe gençlerimiz arasında öy- İ leleri var ki daha tahsilini yaparken, | bunlardan “birini Rokfeller müessese- si dolgun bir maaşla çalıştırmağa baş- lamış, Amerikada yine Rokfeller mü- essesesi hosabına okuyan bir gencimiz sıhhi mühendislik tahsil etmiş, Ame- Tikada en iyi yetişmiş sıhhi kanalizas- yon mühendislerinden addediliyor. Bu gencimiz bugünlerde tahsilini gir yet, iyi bitirmiş bir halde İstanbula dönüyor. Memlekette tifo vakaları ve- saire karşısında bilgili bir sıhhat mü- hendisine ne kadar ihtiyacımız var dır. Columbiada en ziyade dikkatime çarpan şeylerden biri de her taraftar ki son derece asri tertibat oldu. Kü- tüphanelere, talebe dolaştığı zaman ayak sesi çıkmıyacak tertibat yap» mışlar. Bir iskemleyi yerden yere çarp- sanız çıt çıkmıyor. İskemlelerin ayak- larına da, çekildiği zaman ses çi karmıyacak Jâstikler koymuşlar... Kapılar dışarıdaki sesi bıçak gibi ke- siyor. Kütüphanelerin duvarlarında bir takım delikler var. Okuduğunuz kitabı bu delikten içeri attınız mı; kitap tekrar eski rafına, eski yerine gidiyor. Sonra mektebin her koridorunda bir takım makineler... Kâğıt, kalem, defter mi İzm oldu? Kaç yapraklık ve ne boyda defter istiyorsunuz?.. He- men makinelerden birine yaklaşınız, kenardaki delikten beş senti attınış mı? Defter önünüze çıkıyor. KAĞt, kalem, Jâstik vesaire isterseniz öteki E Columbia üniversitesinin kütüphanelerinden birl Columbia üniversitesinin sayısa binalarınm tayyareden görünüşü kaplamıştır. 106 binadan mürekkeptir! . Gazetecilik mektebinde nasıl çalışılır? 44 sahifelik bir gazete nasıl iki sahifeye indirilir ? kineler emrinize Amade... Bana; — Hangi şubede'ders dinlemek Is« tersiniz?.. dediler, * Gazetecilik mektebi Ben evvelâ Brodway caddesine bak kan büyük bir binayı «Gazetecilik mektebi> ni gösterdim. Biraz sonra Amerikanın meşhur Gazetecilik mek- tebine girdik. Bize mektebin büyük âmirlerinden Mr. Herbert Brucker rehberlik ediyordu. Sınıflardan birine girdiğimiz zaman kendimi gayet mü- him bir havadis için İkinci tabı yapa cak bir gazetenin telâşlı ve heyecanla bir havası içinde buldum. Bu, hakika” ten görülecek bir dersti. Talebe tıpkı bir gazetede çalışıyormuş gibi o günü çıkacak gazeteyi hazırlıyordu. 'Tale- beden bir kısmı havadis almak, mülâ- katlar yapmak için şehre gönderi” mişti. Bunlar heyecanla, telâşla zer man zaman kapıda görünüyorla, içe- riye giriyorlar: — Mülükatı yaptım!... diyerek ma- kinelerinin başına oturuyorlar ve yaz- mağa başlıyorlardı. İçeride üç büyük makine otömalik bir surette ajans- ların verdiği telgrafları kendi kendi- lerine yazıyorlardı. Bu tiç makineden biri harici haberleri, biri dahili Ame- rik haberlerini veriyordu. Üçüncü makinede de şehir havadislerini ve- Ten ajansın haberleri tıkır tıkır yazılı- yordu. Yazı işleri müdürü için bir kenarda son dereos büyük bir masa ayrılmıştı. Dünyanı her tarafında ki yazı işleri müdürlerinin yaptığı gi- bi bu masada oturan zat ta önüne ge len yazıların mühim bir kısmını ca yar cayır silip kısaltıyordu. Bir dershanede meşhur bir gazete- ci, talebeye «havadis nâsıl kısa yazı- lir?» diye bir ders veriyordu. Bu ders- hanede gayet dikkate değer bir tecrü- be yapmışlardı. Önüme iki sahitelik bir gazete koydular; — Bu, dediler, 44 sahife çıkan bir gazetedeki bütün yazıların küçültül. müş şeklidir. Bu iki sahifelik gağöte- de 44 sahifelik gazetede çıkan yazı- larm hepsi vardır.. hiçbiri eksik de- ğildir. Küçük gazetede, büyük ağabe- yinde çıkan yazıların en mühim tak rafları alınmıştır. Demek oluyor ki birçok yazılar fstenilirse 44 sahifede dö yazılabilir, iki sahifede de... Başka bir dershanede «Bir gazete ci başka bir gazeteciyi nasıl atlatır?, mevzulu bir ders okutüluyordu. Da- ha birçok yerleri gezeceğimiz için ne yank ki gazetecilik mektebinde çok kalamadık, Gazetecilik mektebinin çı kardığı gazeteleri ve mektebin mat- baasını da gördük. Rehberimize sor- dumi — Gezöteciliğe kadınlar mı daha rağbet ediyorlar, erkekler mi?... — Genç kızlardan gazeteci olmak istiyenler pek çok. Fakat biz onların arasında büyük bir seçme yapıyoruz. Mektebe ancak erkek talebenin dört- te biri kadar kız talebe slıyorüz. (Devamı 13 üncü sahifede) Hikmet Feridun Es Yazan: Arif O. Denker ESRARENGİZ KERVAN Tetrika No. 68 Güldost çok müteessir oldu. taracağım? Demek ki kervan yer kın bir yerdel» diyerek dizleri Üze- rinde doğruldu. — «Evet, kervan yakında, Henüş vaziyeti emindir, fakat öyle Zannedi- yorum ki pek yakında gens büyük tehlikelerle karşılaşacaktır.» — «Çok şükür, mademki kervan artık yaklaştı, ben onu bundan son- ra ; korumanın yolunu bulurum. Elimdeki kudret ve kuvvet buna kâ- fidir, Fakat söyleyiniz, kervanı teh- dit eden ne gibi tehlikeler vardır? Paşa...» Güldost hemen onun sözünü kesti: — Hangi paşa? Hasan beyin dostu olan paşa mı? — Hasan beyi Evet, Hasan beyin dostu olan paşa, Enver paşa öldü, bir müsademede şehid oldu. Başladığı iş dağıldı. Gözlerinin kapanmasile bera- ber, paşaya bağladığımız ümidler de söndü. Şimdi yeniden işe başlamamız lâzım geliyor. Paşanın bıraktığı eser- leri biz gene bir araya toplamağa ça- ışacağız. Bunun için lâzım olan €3a$- lardan biri de yolda olan, paşanın dostu Hasan bey tarafından idare edi- len kervandır, Güldost, Enver paşanın ölüm habo- rini alınca aklı, fikri perişan bir hale geldi. Şimdi Hasan bey ne olacaktı? Evvelâ onu düşündüğünden dolayı mahcub oldu, yüzü kızardı. Sonra kendi vaziyetini de gözünün önüne getirdi. Casusluk hayatına nihayet vermek için almış olduğu kararın su- ya düşüp düşmediğini tahlil etti. Ne- tcede, her ne kadar Enver paşanın ölü- mile işler altüst olmuşsa da ayni gaye uğurunda çalışmağa devam edileceği aşikâr bulunduğundan ne Hasan be- yin, ne de kendisinin vaziyetinde esas- Jı denilebilecek bir değişiklik husule gelmediğine kanaat getirdi. Bu neticeye vardıktan sonra sakin bir tavırla Hacı Mehmed İsanın yüzü- ne bakarak: — Demek ki Enver paşa şehid oldu. Hasan beyin bundan haberi yok, Çün- kü kendisine arkadaşları hakkında haber verecek birisi varsa o da #izsi- niz. Halbuki onun namına sizinle te- mas eden ilk insan benim. Evet, biraz evvel söylediğim gibi büyük kervan oldukça yakındadır. Kervana karşı bir sulkasd hazırlandığından ve Çin hükümet memurlarının yardımile si- lâhlar zaptolunmak istendiğinden ben Hasan beye Hotanderya ovasını taki- ben yoluna devam etmesini tavsiye ettim. O şimdi Hotan şehrine yaklaş- maktadır, Fakat, bu aralık sizden ve yahud benden bir haber alamazsa Karakaş üzerinden geçerek dağlara sığınacaktır. — Ne diyorsunuz? Demek ki Çinli- ler sulkast tertib etmişler ha? Neden? Bu sulkasd hakkında ne biliyorsanız, söyler misiniz? Hacı Mehmed İsanın hayretle &or- duğu bu sual üzerine Güldost büyük kervanla nasl münasebet peyda et- Şimdi Hasan bey ne olacaktı? istiyecektir. Hacı Mehmed İsa, Güldostun anlat- tığı şeyleri başından sonuna -kadar hiç sesini çıkarmadan dinledi. Yalnız nargilenin ağır veya hızlı guruldama» sı, anlatılan garib vakaları Afganlının az veya fazla merakla takib ettiğini meydana vuruyordu. Güldest hikâyesini bitirince Afgan- hı ihtilâici dedi ki: — Bahsettiğiniz adamların buraya geldiklerini biliyorum. İçlerinden bi- risinin Japon casusu olduğundan ha- berim yoktu, Onun Pekin eşrafından biri olduğu söyleniyordu. Fakat, siz şimdi ne yapmak niyetindesiniz? — Ben bugüne kadar Hasan beyin kervanını haris bir Çinlinin eline geç- mekten kurtarmağa muvaffak oldum, Hasan bey bundan sonraki harekâtı için sizden haber beklediğinden onu yalnız bırakarak derhal buraya koş- tum. Ah-SMmgle dostlarının Kaşgara gelmeleri üzerine vaziyet değişti. Şim- di gene Hasan beye iltihak etmeği düşünüyorum. Ben onunla beraber bulunursam icabında kervanın Rus hududunu aşarak Rus topraklarına iltica etmesi kolaylaşır. Fakat, ma demki Enver paşa öldü ve icraat geri kaldı diyorsunuz, kervanı gizlemekten ve silâhların kullanılması zamanı ge Tinciye kadar silâh denklerini emin bir yere saklamaktan başka şimdilik yapılacak bir iş göremiyorum. Güldost bu düşüncelerini pek ha- raretli bir tavırla anlattı. Nasıl anlat- masın ki işin içinde gene Hasan beye iltihak etmek ve tekrar onunla ye şamak imkânı vardı! — Demek ki siz kervanı bulmak üzere tekrar yola çıkacaksınız? — Evet, niyetim bu. Yalnız kervanı emniyet altında garbe götürmek için sizin tehlikesiz bir yol göstermenizi bekliyorum. Hacı Mehmed İsa bir müddet dü- gündü. Tömbeklei bittiği için Güldost lüleyi yeniden doldurmak için ayağa kalktı: — Konuşurken odaya girip çıkıldı- ğını istemediğim için bizzat kendim hizmet ediyorum, deği. Afganlı bunu gayet tabit buluyor muş gibi bir tavırla başını iğdikten sonra Güldostun tömbekiyi doldurma» smu bekledi. Nihayet dedi ki; (Arkası var)