HER AKŞ, BİR HİKÂY Hasan Şahin aynanın karşısında be- | Paz saçlarını büyük bir itina ile boya- Ür. «Sinek kaydı» denilecek tarzda traş #idu. Bıyıklarının ucunu kırptı. Ayna- Ün kendisin! uzun uzun seyretti. Son- Ta kendi kendine: «Hiç de elli beşinde bir adam göstermiyorum..» dedi. Moşhur sözdür. «Horoz ölmüş, gözü çöplükte kalmış.» derler. Hasan Şa- hin de yaşının elli beşi geçmesine rağ- nen kendisini hâlâ genç bir adam zan- nediyordu. Uzadıkça dipleri beyaz, be- yaz çıkan saçlarını her sabah sonsuz bir intina ile boyardı. Traşının perda- hına pek dikkat ederdi. Hele son za- manlarda kendisine gösterdiği itinayı büsbütün arttırmıştı. Çünkü Hasan Şa- hin, daha hentiz 20 sinde incecik belli, kıvrak bir genç kıza bayılıyordu. Mehli- ka, vakıf kendinden çok gençti. Amma gönül bu... İhtiyara, gence bakar mı?.. İşte Hasan Şahin bunun için Mehlika ile arasındaki yaş farkını biraz olsun. gözlerden saklamak için saçının boya- sına, beyaz beyaz çıkan traşının perda- ına, üstüne başına çok dikkat ediyordu. Hasan Şahin senelerdenberi ahbap- hık ettiği Ayşeden büsbütün ayrılıp — Mehlika ile evlenmeği düşünüyordu. Vakıâ kırk yaşını geçen Ayşe, yıllar- danberi ona çok sadık kalmıştı. Ken- disine karşı âdeta bir anne şefkatı gös- teriyordu. Çok iyi kadındı. Hattâ kır- kını geçmesine rağmen hâlâ da güzel- di. Lâkin Mehlikadaki yirmi yaşının verdiği baş döndürücü cazibe Hasan Şahinin aklını allak bullak etmişti. Hasan Şahin bazan kendi kendine: «Hem neden Mehlika ile evlenemeye- yim ?.. diyordu. Vakıâ yaşça biraz on- dan büyüğüm. Fakat hâlâ yakışıklı bir adamım ya... Bana yaşlı bir erkek değil ancak «olgun bir erkek» denile- bilir. Bu «Olgun erkek» birçok değme gençleri şöyle yancebinden çıkarabilir.» O günü de traş olurken gene böyle düşünüyordu. Saat 11 de Mehlikayı Börecekti. Daha o zamana kadar vakit vardı. Bunun için evinin arkasındaki büyük bahçeye bakan geniş balkonda- Ki rahat iskemlesine uzandı. Hasan Şa hin çabuk ihtiyarlamamk için dalma havadar yerlerde otururdu. Bilhassa bahçeye bakan bu balkonunu pek 86- verdi. Sabahları kalkınca taze yumur- ta bulabilmek için birkaç tavuk aldırt- Mmıştı. Hasan Şahin, sabahleyin bal- konunda bahçeye karşı oturup uzak- tan bu tavukları seyrederek kahvesini İçer, sabah keyfi yapardı. O günü gene öyle yaptı. Balkondaki geniş iskemlesine uzandı. Kahvesini getirtti. İçmeğe başladı. Uzaktan aşa- Üda, bahçedeki tavukları seyrediyor- du. Bir aralık o günü yeni alınan iki cins tavuktan birine gözü ilişti, Bu pi- İlçlikten tavukluğa henliz yeni yeni ge- çen bembeyaz tüylü, beyaz paçalı, cins bir tavuktu, Bahçedeki öteki tavukla- rin en güzeli, en genci idi. Bir aralık beyaz tavuğun yanıbaşın- da Hasan Şahinin ne zamandanberi beslediği ihtiyar horoz belirdi. İhtiyar horoz, yaşlı bir çapkm adam gibi, genç tavuğu avlamak için gayet , Kurnaz davranıyordu. Yerde yiyecek mühim birşey bulmuş gibi gagasile top- Yağı eşeliyerek, garip garip sesler çi- kararak beyaz tavuğu yanına çağıri- Yordu. Sanki gagasile yere vururken çıkardığı seslerle: «Gel. burada çok güzel birşey buldum.. Beraber yiye- Him...» demek istiyor gibi idi. Lâkin genç ve güzel tavuk ihtiyar horozun yırtınmasına aldırış bile et- miyordu. Hasan Şahin balkondan bü manzarayı seyrederken: «Bu horoz yaş- li; ihtiyar amma değme genç horozla- rı cebinden çıkarır... Cami yıkılmış amma mihrap yerinde diye bir söz vardır. Bu horoz da ihtiyarlamış am- ma gene gözel hayvan... Şu ibiğin koca» manlığına, şu rengârenk koca kuyru- ğun güzelliğine bakın... Acaba bahçe- deki öteki genç horoziarda bu ibik, bu kuyruk var muı?.. Beyaz piliç kendini aza çekiyor» diye düşündü. Şimdi ihtiyar horoz beyaz tavuğun #trafında fır dönmeğe başlamıştı. Za- man zaman onun yanında bir takim eakalı hareketlerle, boynunu, kafasını sallıya sallıya, kalın sesile «Öğöröğöğ! » diye bağırıyordu. Lâkin beyaz tavuk Oralarda bile değil... Hasan Şahin genç tavuğun, ihtiyar horoza katiyen aldi- Tış etmemesine hayretler içinde bakı- Yordu. Halbuki Hasan Şahin gene bu balkondan bahçesini seyrederken ihti- Yar horozun ne büyük aşk muvaffakı- yetlerini görmüştü. Bu yakışıklı ho- | roz bahçedeki tavuklardan birine bu kadar iltifat etsin de hiç bir mukabele irmeşin!.. Şimdiye kadar bu vaki de- Idi. Uzun. güzel kuyruklu, kocaman kıpkırmızı ibikli bu iriyarı horozun bahçedeki hayatı aşk muvaffakıyetleri içinde geçmişti. Halbuki şimdi!., Hasan Şahin kendi kendine: “Tuhaf şeyl.» diyordu. Fakat şimdi ihtiyar horoz işi büsbü- tün azıtmıştı. Kanadlarını hızlı hızlı çırparak genç tavuğun etrafında dö- nüyordu. Halbuki beyaz tavuk sanki ondan nefret ediyormuş gibi kaçmağa başlamıştı. Hasan Şahin onları seyrederken bu esnada kendisini ziyarete arkadaşı Halim gelmişti. Halim tabiiyat Alimi 4d1, Hasan Şahin onu balkona çağırdı: — Gel... Gel... dedi, ben burada acık- M4 bir sahne seyrediyorum... Şu horo- su görüyor musun?.. Şu kocaman ho- rozu. Bunun gençliği büyük aşk mu- yaffakıyetleri içinde geçmiştir. Doğ- rusu da güzel horoz değil mi?. Halbuki dün benim işlerime bakan Kadri dayı gu küçük, beyaz, genç tavuğu almış... Bizim yaşlı horoz, beyaz tavuğ'un etra- fında deminderiberi fır dönüyor. Hal- buki azizim, ne dersin? Ötekisi horoza aldırış bile etmiyor Şimdi Halimle beraber balkondan on- lara bakıyorlardı. Beyaz tavuk ihtiyar horozdan adamakıllı kaçmış, bahçenin öbür ucundaki kendi gibi genç bir ho- Tozun yanına sokulmuştu. Genç haro- gun ihtiyar horoz gibi kocaman renkli kuyruğu, kıpkırmızı büyük bir ibiği yoktu. Fakat beyaz tavuk onun yanın- dan aynlmıyordu. Hasan Şahin şimdi beyaz tavuğa âde- ta kızıyordu: — İnsanlarda olduğu gibi şu hay- yanların da zevksiz olanları var... Şu beyaz tavuğun yaptığına bakın hele... O güzelim kocaman kuyruklu, kıpkır- mızı İbikli horozu bırakıp, şu kargaya benziyen öteki horozu tercih edecek ne vardı sanki?.. — Arkadaşı tabiiyat âlimi Halim gül lü: — Ötekinin kocaman renkli kuyru- ğu, kıpkırmızı ibiği yok amma genç azizim genç... Sen bu kelimedeki es- Tarengiz kuvveti bilir misin?. Genç- ik... Ne mühim şey bu... Hasan Şahin bu sözlere itiraz edecek | oldu: — Haydi canım sende... dedi, ne 0? Ötekisi biraz ihtiyarmış... Böyle şey olur mu? İhtiyar horoz beyaz tavuk- la genç horozun hareketine fena halde sinirlenmiş olmalı ki, hiddetli hiddetli onlara doğru koştu. Biraz sonra genç harozla, ihtiyar horozun arasında şid- detli bir kavga başlarıştı. Fakat genç | haroz pek baskın çıktı. İhtiyar horozun | tepesine doğru zıplayıp onu gagalıyor- du. Pek üz zaman içinde ihtiyar horo- zun gagası kanlar içinde kalmıştı. Şimdi ihtiyar hrooz gagasından kan- lar akarak, kanadları düşmüş, mağlüp, harap, perişan bitgin kaçıyordu. Galib-ve genç horoz beyaz tavuğun yanına döndü mağrur bir eda ile uzun uzun öttü. Halim — İşte azizim... dedi. tabiatın kanun- larının önüne durulmaz, İhtiyar horoz yaşına bakmadan bir iş yapmak istedi. Nasibini buldu. Hasan Şahin gagasından kanlar akarak, kanadları düşmüş kaçan ih- tiyar horozu seyrederken biran içinde bambaşka bir adam olmuştu. : Beyaz genç tavuktan yüz bulnuyan ihtiyar horoz şimdi kümesin kapısı önünde duran kendisi gibi yaşlı bir tavuğun yarına dönmüştü. Yaşlı tavuk bü ibi- ğinden kanlar akan horozun yanına şefkatle sokulmuştu. Hasan Şahin kendi kendine — İhtiyar horoz ne kadar bana ben- ziyor... diye mırıldandı. Beyaz genç ta- vuğu Mehlikâya, öteki yaşlı taruğu da Ayşeye bensetmişti. Arakadaşına: — Müsaade eder misiniz?.. dedi, bi- risine bir telefon edeceğim. Hasan Şahin içeriye girdi, telefonda Ayşeyi buldu: — Alo... Ayşe... Öğle yemeğine sana geleceğim... İyi yemekler isterim ha.. sevdiklerimi bilirsin... Ayşenin saadeti sesinden belli olu- yordu: — Seni sabırsızlıkla bekliyorum Ha- san, diyordu, geç kalma... Hasan Şahin ilâve etti: — Hem bugün benden senelerdenbe- ri istediğin altın halkayı da getirece- im Ayşeciğim.. Nasıl memnun mu- sun?. (Bir yıldız) Kendine beyhude yere eziyet ediyor NEVROZIN Varken ıstırap çekilir mi? BAŞ, DIS ağrıları ve üşütmekten mütevelliğ bütün ağrı, sını, sancılarla nezleye, romatizmaya karşı; NEVROZI İcabında günde 3 kaşe almabilir. İsim ve markaya dikkat, Taklitlerinden sakınınız, IKALMINA Grip, Baş, ve Diş ağrıları Nevralji, Artritizm, Romatizma NEVROZ Baş, diş, nezle, grip romatizma ve bütün ağrılarınızi derhal keser. İcabında günde 3 kaşe alınabilir. Tarihi Tefrika No. 125 Üçüncü Murad gözdesile başbaşa kalınca: “Seni bundan sonra hiç kimse rahatsız elmiyecek!, dedi.. — Beni affediniz, haşmetmeapi epi ozamandanberi yanınınzdan uzak kaldım, Fakat, bu işte cariye- niz suçlu değilim Üçüncü Murad gözdesinin uzun saçlarından okşadı. © güne kadar hiç bir kadın karşısında bu kadar heyecan duymamıştı. Hoşeda çok güzel, çok sevimli bir kadındı. Üçüncü Murad onunla az mı mehtap âlemleri yapmış, az mi güzel vakit geçirmişti! — Seni ne kadar özledim. ne ka- dar göresim geldi bilsen, Hoşeda! Murad, Hoşedayıssonsuz iltifatlar- la taltif ettikten sonra: — Caferi diye bağırdı. Haydi bi- Ze içki getir. Cafer ağa koşlu: Efendimizin. neşesi yerinde. Haydi kızlar tepsileri hazırlayın! İkbal, Dirahşan.. - padişahın saki- liğini yapan Çerkes cariyeleri içki tepsisini hazırlıyarak padişahın oda- sına götürdüler, 'Hoşeda tekrar Türk sarayına gir- mişti. O, Nusiet efendiden ayrıldığına müteessirdi. Onun evinde hür ve serbes yaşıyordu. Ya şimdi? Bugün padişah gözdesiydi. Belki yarın da padişah karısı olacak, hasekiler ara- sına karışacaktı. Fakat, bu salta- natlar, bu parlak ve göz kamaştırıcı hayat Hoşedayı tatmin etmiyordu. O, dört duvar içinde ömür geçirecek değli miydi? Hürriyeti alınmış bir esir gibi, sarayda yaşamanın ne zev- ki vardı? Hoşeda vatanını da çok özlediği halde, şimdi ana vatana ka- vuşmak ihtimali de kalmamıştı İçki sofrası kuruldu.. sakiler billör kadehleri şarapla doldurdular, Üçüncü Murad o akşam Hoşedaya kendi elile şarap kadehini uzatıyor ve dudaklarının arasından boşaltı- yordu. Hoşeda padişahtan iltifat görme- ğe başladıkça gururunun okşandı- ğını hissediyor, bir an için her şeyi unutmağa çalışıyordu. Üçüncü Murad içki arasında Ro- zitanın ihanetinden O bahselmemiş olsaydı, Hoşeda bu yeni veziyetin- den belki biraz daha emin olacak ve geniş bir nefes alacaktı, Fakat, pa- disahın. r. itayı zindana attırdım. Diye söze başlaması, Hoşedanın bütün ümitlerini kırmıştı. Rozita gibi bir kadın nasil olur da gözden düşer ve zindana atılırdı? Üçüncü Murad Rozitadan bahse- derken: — Onu vatanı bekliyormuş. be- basi bekliyormuş. Çok şükür ki se- ni bekliyen kimse yok! Diyordu. Gerçek Hoşedayı bekii- yen kimsesi yoktu. Onun babası Ye- dikule zindanında, anası da Vene- dikte ölmüştü. Sultan Murad Hoşedayı üç yıl tecrübe etmiş, sadakatine, sevgisine inanmıştı. Hoşedanın sarayda bir tek düş- manı vardı: Safiye sultan, O zaten Rozltaya da düşman de ği miydi? Rozitanın hizmetine bakan Ayşe. yi elde etmek için az mı çalışmıştı? Eğer Rozita Çırağan dairesine atıl- mamış olsaydı, bir gece yatağında mışıl muşll uyurken öldürülmiyecek miydi? Acaba Hoşeda da ayni âkibete uğ- vermişti. İkbal fidan boylu bir Çerkes gü- zeliydi. - Fakat, çok saf ve sadık bir Hoşedanın kızdı. . İkbal, hizmetine bakmak suretile efendisine karşı sa- dakatini ve onun €n ufak hâreketini bile padişaha bildir mekte gecikmiyecekti. Üçüncü Murad, Safiye sultanın Rozitaya yaptığı gibi, Hoşedaya da bir çok tuzaklar kuracağını, onu her zaman rahatsız edeceğini biliyordu. Bunun için İkbale: — Hoşedanın odasına Safiye sul- tanın adamlarından biri gelecek olursa, derhal bana, haber verecek- sin! Onu bundan sonra hiç kimse rahatsız etmiyecek.. Diye emretmiş ve Hoşedaya da: — Onunla görüşmiyeceksin. ve onun cariyelerile temas etmiyeceksin! Demeyi ihmal etmemişti. Sultan Murad © geceyi zevk ve neşe içinde geçirdi. ” Hoşeda'nın yeni rakibesi kimdir? R Üçüncü Murad gözdesinin üzeri- ne toz kondurmuyor, onun aleyhin- de söz söyliyenlerin dilini kesiyordu. Safiye sultan bile Höşeda aleyhin- de atıp tutmaktan çekiniyordu. Böylece günler ve haftalar geçti. Bir sabah, üçüncü Muradın oda- sına her tarafı örtülü genç bir ka- dın götürüyorlardı. Haremde bu kadını görenler ağıs- dan ağıza yaydılar; «— Elendimizin odasına bir kadın götürdüler!» Padişahın odasına gizlice götürü- len bu kadın kimdi? Sâfiye sultan, Hoşeda.. diğer ka- dınlar merek içinde (soruşturuyor- Jardı. , Hoşcda o kadar kıskanç değildi. Onun ikinci defa saraya gelişi mü- him bir hadise olmuştu Sarayda herkes: — Padişah Hoşedadan o vazgeçe- mez! Diyordu. O mevkiini sağlamla- miışlı.. vaziyetinden emindi. Sultan Murad ona hasekilik bile vadetmiş: Seni alacağım.. Karım olacak- sın! Senden bir çocuğum olmasını çok arzu ederim!» Demişti. Hoşeda bunu bildiği için - zaten fazla kadın düşkünü olan - padişaha başka bir hisle yaşamıyor, içinde bir kıskançlık duymuyordu. Fakat, Safiye sultan - yaşı ilerle- dikçe - ihtirası artan, kıskançlığı de- Tinleşen bir kadın olmuştu. O, Hoş- edamn tekrar saraya gelişinden bi- le memnun değildi. Nerede kaldı ki, yeni ve esrarengiz bir kadınm hareme og*lmesinden oşüphelenme- sin. Haremağalarından birine sordu: — Çok güzel miydi gelen kadın? Haremağası: - — Melekler kâdar güzeldi... — > Diye cevap verdi. Safiye sultan bu sözlere inan- madı, Bir başkasına sordu: —< Yâkından gördün mü o ka- dıni?... — Koridorda karşı karşıya, yüzyü- ze geldim. Dünya güzeline benzi- yordu. Gözlerim kamaştı. Yüzüne iyice bakamadım, Ne diyorsun.. demek o kadar çok güzeldi?! Safiye sultan kıskançlığından, me- rakından çıldırıyordu. Padişahın odasına götürülen bu kadının , kim olduğunu bir anlasa, içi rahat edecek, sinirleri yatışa- caktı. Safiye sultan kendi dairesinde dört dönüyor, önüne gelen o kadın- .— Ve herkesten menfi cevap alıyor- du. Onu görenler de kim olduğunu bilmiyordu. — ” 'Hoşeda o gece akşam ezanından sonra sultan Muradın yanına gide- cekti, Bir gece evvel padişah ona: — Yarın akşam birlikte yemek yi- Demişti Foşeda hazırlandı. Oda hizmet çisine: (Arkası var) ie Sahife 9 mma KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli , (