lim boy” tü, rere dan dar, we ce ara is sen dın, çk ho- set dile .E REE ârtğ ğ£ unusani 1938 “Satılık teminatlı kocalar! Nevyorkun barlarında, varyete tiyatrolarında nasıl eğlenilir? Çılgın dansı - Enternasyonal dans - Kaç yaşındaki erkeğe “ Ideal erkek ,, denilebilir? Avrupadan Amerikaya gelirken va- purda bir Amerikalı gazeteci bana: — Nevyork bugün dünyanın en bü- yük eğlence şehri olmuştur. Burada arayıp da bulamadığınız bir eğlence yoktur.. demişti. Doğrusu ne yalan söyliyeyim. Mes- lektaşımın biraz mübalâğa yaptığını sanmıştım. Meğer zavallının günahı- na girmişim. Bana az bile söylemiş. Hakikaten bugün Nevyorkta eğlen- ce hayatı, gece âlemi insanın aklını durduracak bir hale gölmiş. Burada ne çeşitten eğlence İsterseniz var. Çin barından, zenci kafeşantanından, yüz- lerce Amerikalı kızın sanki tek bir vücudmuşlar gibi hep birden zıp sp sıçradıkları dünyaca meşhur Ameri- kan barlarından, içlerinde filimle be- raber bitip tükenmek bilmiyen varye- te numaraları gösterilen yüzlerce # nemadan tutunuz da yeni çıkan ad- larına «otomatik eğlence yerleri» deni- len salonlar kadar neler de neler var, Meşhur boks şampiyonu Jak Demp- seyin bana takdim ettiği, Nevyorkun kurdu bir Amerikan gazeteci: — Size buranın bütün eğlence yer- Evvelâ Nevyorkun meşhur «Müzik holuünden başladık. Bunun bir ismi de «Radyo city»... Bu Amerikanın en bü- yük ve en meşhur sinema ve dans ti« yatrosu... Tiyatro salonuna girebilme- niz için dört beş merdiven çıkmanız, dört beş salondan geçmeniz lâzım. Bus ranin bir sahnesi var, Dünyanın en bü yük sahnesi imiş. Bizim Şehir Tiyat. rosunun mütevazi sahnesini on kere değilse bile beş kere içine ferah ferahi alır... Müzik hol sabahın dokuz buçu- Bundan başlıyor, gece yarısından çok sonraya kadar devam ediyor. 1938 «Broadway melodisi» isminde bir filim seyrettik. Sonra varyete numaraları ve danslar başladı. Sahnede evvelâ dal- gâlı bir deniz gördük. Bir vapur bat- muş... Kazazedeler.. Hepsi mayolu genç kadınlar... Genç erkekler... Dal — arasında boğuşarak dansediyor- iceri dalgalar o kadar tabii idi ki, şaşmamak kabil değil. Zaten bu dün- yanın en büyük sahnesi insanı her da» kika hayretten hayrete ri Meselâ varyete numaraları bir şimendifer istasyonu silen, Dekordan tren yapmışlar.. Önü müzden bir tren geçirdiler, Ne yalan söyliyeyim benim ağzım açık kaldı. Müzik holden çıktığımız zaman adamakıllı gece olmuştu. Nevyorkun hemen bütün eğlence yerlerini topli- yan Broadway caddesinin üzerinde Ti- mes Sguare ile, Kirk Ikinci caddeye doğru ilerledik. Evvelâ Broadway'da kapısı sıkı sıkı kapali bir yerin önünde durduk. Yalnız kapıda küçük bir kan- dil yanıyordu... Bizim eski konakların kapısında olduğu gibi kocaman bir tokmak... Ve altında bir satır yazı; «Yolcu... Eğlenmek mi istiyorsun? Dur ve.bu tokmağı çall.» biz de öyle yaptık. Durduk ve kapının tokmağını çaldık. 'Tokmağın üstünde baklava biçimin- de bir küçücük pencerecik açıldı. Ge- ce bile karalığı belli olan simsiyah bir yüzün yarısını farkettik. Bize sordu: — Kimsiniz?. Yanımdaki cevap verdi: — Eğlenmek isteyen iki yolcu... Meslektaşıma yavaşça sordum: — Burası gizli bir yer midir?.. Niçin kapı kapalı ve girerken insanı İstintak ediyorlar?... Arkadaşım güldü. — Yoo... Burası Nevyorkun en meş- | hur yerlerinden biridir. Gizli mizli de- ğildir. Eğlenceye bir esrarengizlik ver- mek için böyle yapıyorlar. Malüm ya insanlar gizli, kaçamaklı ve esraren- giz şeylerden daha ziyade hoşlanır. İar... Bu âdet içkinin memnu olduğu Samandan kalmış. İçki memnu jken böyle gizli yerler varmış, Kapısı çalı- nır, içeriye parola ile girilirmiş. Hattâ böyle yerlere ingilizce «Yavaş konuş!» Nevyorkun gece klüplerinden birinde bir sahne ismi verilirdi. Şimdi içki yasağı kalk- tı. Fakat bu âdet kalkmadı. «Yavaş konuş» eğlence yerleri hâlâ var. İşte bu onlardan biri. Kapıdan girdik. Arap bize yol gösterdi. Derhal sırtında frak, fakat bacaklarında kısa birer meyo pantalonile önümüze çıkan genç kızlar karşıladı. Bir yer beğendik. Oturduk. Waryete: - numaraları (başlamıştı. Sahnede kürklü bir kadın vardı. Bir birine attı, Sonra kürkünü çıkardı. 'Bir köşeye fırlattı. Ve soyunmağa baş- Jadı. Genç kadın soyunmadan evvel içeride adam akıllı gürültü vardı. Lâ- kin o soyunmağa başlarken koca $a- londa tıs yok... Yalnız soyunan genç kadının bir yandan çaldığı ıslık sesi... Amerikalı arkadaşım: — Burada bedi! danslar çok rağbet- te.. dedi. Bu danslar da çıplak yapılı- yor... Sahnedeki uzun boylu ve harikulâ- de güzel vücudlü artist soyunurken yakasındaki gülü, elbisesindeki iğne- leri, üzerindeki kısacık bluz gibi elbi- selerinin küçük aksamını, hattâ ço- rabının bir tekini seyircilere fırlatı- yordu. Seyirciler de sahneden atılan bu ufak tefek kadın eşyasını kapişi- yorlardı. İnsan geceleri buraya devam etse evine epi kadın eşyasile dönecek... Fa- kat salon o derece sessizleşti ki, sahne- deki genç kadının nefes alışını duyu- yoruz. Nihayet ışıklar arasında genç kadın Havva valdenin cennetten koğuluşun- daki hale geldi. Yalnız Havva ile ara- sında bir fark verdı. Havva hiç değil- #e bir yaprakla 'dolaşıyofdu. Bu Havva kızı ise pek aceleye gelmiş olacak ki incir yaprağını da bulamamıştı. Ve Dansetmeğe başladı. Hakikaten dansı bir harika idi. Bundan sonra sıresile sahneye gelen bütün artistler, hattâ garkı söyliyenler bile yalancıktan ki- gararak, bozararak onu taklid ettiler. Beyaz erkek ticareti nasıl olur? Bundan sonra sahnede küçük bir revü başladı... Büyük bir mağaza... Er- kekler sıra ile oturmuşlar... Mağaza- nın kapısında iki levha... «Satılık te- minatlı kocalar», «Beyaz erkek ticare- tin. Mağaza sahibinin küçük nutkun- dan anladık ki, yeryüzünde müthiş bir koca buhranı varmış... . Evlenememiş milyonlarca biçare genç kadın Insmet bekliyorlarmış. Bunun için hayırlı bir ticaret başlamış. Koca satımı... Evlenememiş genç kâdınlar birer birer buraya geliyorlar. Mağaza sahibi onları nezaketle karşılıyor ve soruyor: — Emriniz... Satılık koca mı arıyor sunuz?.. Nasıl birşey verelim efen- dim?... Biri şart koyuyor: — Gayet sessiz bir koca isterim... Ağzı olsun fakat dilini kullanmasın!.. Mağaza sahibi; — O... Bu tip istediğinizden çok ko- ca bulabilirsiniz. Dünya böyle koca- larla dolu... Başka biri geliyor: — Ev'işleri bilen bir erkek ârıyo- rün... diyor, Mağaza sahibi gene: — İstediğiniz kadar efendim... Şim- di ev işleri yapmıyan erkek var rm?., Nihayet en sonra genç ve güzel bir kadın geliyor: — Bir koca İstiyorum amma... di- yor, son derece kazak olsun... Beni ara- sıra döğsün., saçlarımdan tutunca ye- Te çarpsıni... Mağaza sahibi ensesini kaşıyor: — Maalesef diyor... Böyle bir erkek bulamıyacalışınız... Dünyayı aran ta- ran etseniz bu tipte bir erkeğe ras ge- Jemezsiniz. Binlerce, milyonlarca ses- siz, sadasız erkek bulunabilir, milyon- larca ev işi bilen erkek tavsiye edebili- riz. Fakat bu dediğiniz tipte karısın dan korkmıyan bir erkek!.. Maalesef efendim yok! Böyle bir erkek bula- mazsınız. Her cins koca vardır. Böyle- si yoktur... Bu revüden sonra tekrar yanan pro Jektörlerin renk renk ışıkları arasında bedi! danslar başladı. Sahnedeki ar- tist daha mantosunu çıkarıp atmağa başladığı andan itibaren erkekler göz- Yüklerini burunlarına yerleştiriyorlar, Ekserisi çok yakında oturdukları halde dürbünlerini ayar ediyor. Hattâ gözlük üstüne gözlük takanlar bile YAL... Devamı $ inci sahifede) Bikmet Feridün Es Yazan; Arif C. Denker ESRARENGİZ KERVAN Sahife 7 'Tefrika No, 67 “Söyliyeceğim şeylerin size aid olduğunu ne İle isbat edebilirsiniz ei Güldost erkek kıyaletinde di, ge- niş siperli bir Rus şapkası saçlarını gizliyordu. Hacı Mehmed İsa orta boylu Af ganlıydı. Arkasında ipekli kumaştan . Çenasile yanakları tazam kesilmiş sık bir kır sakalla ör“ tülü idi, Bıyıklarının ucu sağdan ve soldan bu sakalın içine karışarak kays boluyordu. Afganlıların ekseriyetle burunları biraz büyük olduğu halde Hacı Mehmed İsahın ince ve düz bun Bu, kendisini genç ve kibar bir adam gibi gösteriyordu. . Güldost üzeri haliyle örtülü olan sediri göstererek: — «Buyurunuz, oturunuz» dedi. Kızın önünde hir mangal duru- yordu. Mangalın üserinde bakır bir güğüm içinde çay suyu kaynıyordu. Mangalın bir tarafında küçük bir nargilenin tömbeki ile dolu olan lü- lesinin üzerine koydu ve 'Türk llsa- nini kullanarak; —<Buyurunuz, bir nargile içi- niz!> dedi. Hacı Mehmed İsa: — «Teşekkür ederim; dedi. Elini uzatarak nargilenin ağızlığından tuttu ve bükülü duran hortumu nar- gile içenlere hâs olan meharetle çö- züp açarak içindeki suyu guruldaf- mağa başladı. Ondan sonra Güldest küçük bir ibrikte çayı da hazırladı, fincanlara boşalttı ve bir fincanını karşısında- kl adama uzatırken: — <Demek ki siz şarktan mektup bekliyorsunuz? Şayet bildiğim doğ- ruysa, size şarktan gelme bir mek- tup verebilirim. Fakat bü mektup yazılı değil, şifahldir.» — «Hayır, bu hususta hiç malü matım yoktur. Bekliyorum. Daha da bekliyebilirim. Çünkü hudutsuz bir sabra malikim.» Güldost biraz tereddüt ettikten sohira* — «Size vereceğim haberlerin hâ- kikaten size ait olduğunu ne ile is- bat edebilirsiniz, Hacı Mehmed İsa?» diye sordu. Afganlı bir müddet kıza baktı Ondan sonra bir iki defa nargilesini çekti, nihayet sakin bir tavırla de- di ki: - «İsmimi biliyorsunuz, kim ol duğumu da tanıyorsunuz. Şayet Ha- cı Mehmed İsaya söyliyecek bir şeyi- niz yoksa ben gene beklemekte de- vam ederim.» — «Ben isminizi bir kâğıd üze rinde okudum. Bu kâğıt çok mühim bir vesika idi, İsmimizin zikredildiğini de işittim. Hakkınızdaki bilgilerim bundan ibaret. Sizden bana bahse- den zat ta sizi benden fazla tanı- miiyordu.> — <İsmimin Hacı Mehmed İsa ol- duğunu (biliyorsunuz. Tanıdığınız Yasef te beni tanıyor.» — <Doğru söylüyorsunuz, böyle olduğuna şüphem yok. Söyliyeceği- mi dinliyecek olan kulakların Hacı Mehmed İsanın kulakları olduğuna inanıyorum. Fakat, vereceğim ha- berlerin dinliyen adamın ruhuna da tesir edip etmiyeceğini kim bana te- min edebilir?» Güldost bunu sorarken güzlerini Kapama; SiiüEei Ayak emeli Encı Mehmed İsaya dikerek onun, yüsünü iyice “tedkik * etti. Güldest karşısındaki adamın Hecı Mehmed İsa olduğuna kanaat getirmişti. Yal- nız, Hasan beyin kervanile beraber Türkistan çöllerinde ne büyük teh- Mkelere maruz bulunduğunu düşü- le kervanı kurtarmağa çalışıp çalış- mıyacağını öğrenmek istiyordu. Hacı Mehmed İsa ağzından çıkin hafif tömbeki dumanlarını havaya savurarak gözünü lülenin içinde ya- nan kömür parçasına dikti, nargile- rin ağızlığını ağzından çekerek de- di ki: — «Sözlerinizi haklı buluyorum. Beklediğim kervan benim için her hangi bir kervandan pek çok kıymet- dir. Vücüdüm hiç bir sabırsızlık eseri göstermese bile ruhan o ker yanın - bir an evvel gelmesini sabı"- sızlıkla bekliyorum. Onun için cani- mi bile feda-ederim. Bahusus şimdi, bütün “ümitlerimizin suya düştüğü- nü zannettiğimiz bir zamanda, O kervanın ehemmiyet ve kıymeti kat kat artmıştır. Kendisine güvendiği- miz şahsiyet musademe meydanın- da hayatını terk edelidenberi, yegâ- ne tesellimiz o kervandır, bütün ümitlerimiz ona bağlıdır. Güldost, Hacı Mehmed İsann ne demek istediğini anlıyamadı. Hanşi ümitler suya düşmüştü? Hayatını terk eden kimdi? Neden ümitler su- ya düşünüyordu? Silâhlar yolda değil miydi? Onlara bir şey olmadıkça ümlisizlenmekte ne mâna vardı? edilmiş bir adam olmayıp can vw gönülden. o büyük işe taraflar ol duğuna kanaat getirdi. Hattâ Af- ganlının da, Orta Asyada başgöste- ren hareketin reislerinden biri ok ması çok muhitemeldi. Kız, bu Işi aydınlatmak için Af ganlıya sordu: — «Siz Alganlısınız, değil mi?» — «Evet, Afganlıyım.» — sİşittiğime göre gelmekte olan kervan türklüğe hizmet edecekmiş. Sizin bir Afganlı sıfatile bu kadar büyük bir alâka göstermenizi anii- yamıyorum.» | — «Anlıyamamanız, hareket hak- kındaki bilgisizliğinizden ileri geliyor. , Size bu hususta fazla izahat veremem. — «Biraz evvelki sözlerinizden bir mâna çıkaramadım. Suya düşen ümitler hangileri? Ölen şahsiyet, kim?> Arganlı, Güldosta kısabir nazar fırlatlıktan sonra cevap verdi: 4 — «Neden ben size daha ziyade inanayım?» Ben de sizin kim oldu. gunuzu bilmiyorum.» o Güldost hemen dedi ki; | — «Sizinbana daha ziyade inan manız lâzımdır, çünkü gerek ben, gerekse kervan sizin yardımınıza muhtacız. Kervanı kurtarmanız icap ediyor, anladınız mi?> İ (Arkası var) /