ŞOR galEş Şe E mma © EE FTERE © Ona ödile, sanile «Pratik Ahmed» yahud «Otomatik Ahmed; derlerdi. Kendisine bu ismi kim takmıştı? Kim- #6 bilmiyordu. Fakat herkes ondan #Pratik Ahmed, «Otomatik Ahmed? iye bahsederdi. Ahmed hakikaten her işin kolay tarafını, pratik yaşa- masını gâyet iyi bilirdi. Meselâ bir gün âlim Edisonun ha yatına dair bir yazı okumuştu. Edi- &onun gayet nadide çiçeklerle süslü, #on derece güzel bir bahçesi varmış. Bu Bshçeyi görmek için her gün yüz- lerce Kişi gelirmiş. Fakat Edison bu fevkalâde bahçenin önüne bir tumike yaptırmış, herkes sıra sıra dizilir bu tamike de gayet ağır ve müşküâtla dönermiş, Bir gün büyük âlime sor- Müşlar: — Aman efendim... Bu harikülâ- de bahçenizi görmek için her gün Yüzlerce kişi geliyor. Halbuki bu gü- xl bahçenin önüne pek müşkilâtia geçilen bir turnike koymuşsunuz... Buna ne lüzum var?... Köison gülmüş ve şu cevabı ver- — O turnike bahçenin su dolabi- dır. Her gün turnikeden yüzlerce ki- Şİ geçiyor. Her turnikeden geçen ku- Yumdan bir kova su çekiyor. Bu su- zelle büyük bahçem sulanıyor. Pratik Ahmed okuyunca: — Aman, dedi, büyük âlim hayat- ta iken ne kadar pratik yaşamasını bilirmiş... Pratik Ahmedin de böyle bir bah- çesi vardı. Hemen bahçenin önüne bir turnike koydurttu. Turnike dön- 'dükçe kuyudan su çekilmesi için ter- bat da yaptırdı. Artık Pratik Ab- Med memnundu. Turnikeden kini geç- 88 kuyudan bir kova su çekmiş olü- yordu. Meselâ sokak kapısına elekirikii bir kilid koydurtmuştu. Sokak kapısı dışarıdan £ kilitlenince evdeki bütün «lektrikler hep birden sönerdi. Bu su- retle sokağa (gidilip de ev tamamile boş olunca içeride açık bırakılmış bir elektrik kalmamasını temin etmişti. Amma bu elektrikli kilidi yaptırmak İçin ne kadar uğraşmış. Kaç elektrik- $İ ile, kaç elektrik mühendisile gö- Tüşmüştü. Sonra bu elektrikli kilidin bir ma- Tifeti daha vardı. Gece dışarıdan ge Hnip de kilide kapı açıldı m?. Koridordaki elektrik kendi kendine Yanıyordu. Ahmedin bir yazı masasi vardı. Bu Masanın üç düğmesi vardı. Düğme- lerin birisine bastınız mı? Bir yemek Masası haline girerdi. İkinci düğme- ye mi bastınız? bir kenarından bir dolap kapağı açılır, bir tarafından bir raf uzanırdı. Rafın üstündeki iç- kİ şişeleri, küçük küçük kadehlerle Yazı masası bir kokteyl masası olur- du, Üçüncü düğmeye bastınız mı bu Yaf masanın altına girer, dolap ka- Pakları kapanır, kokteyli masası tek- Tar yazı masası olurdu. Ahmed düşündü, taşındı, bu üç düğmeye üç tane daha ilâve etti, Şimdi yazı masası altı şekle giriyordu. Bütün bunlardan başka Ahmed gayet tutumlu bir adamdı. Bu pratik hayatın kendisi için çok iktisadi ol- duğuna kaildi. Altı şekle giren mâ #asını göstererek: — İşte azizim, diyordu. 8 mobilye- nin, 6 eşyanın yerine bir tek şey... Böyle zamanda insan pratik yaşama- Sini bilmezse hali haraptır. Pratik Ahmed evin içinde her şey- den bir istifade yolunu arıyor ve dü- şünüyordu. Meselâ evine gelen ziya- Tetçiler sokak kapısını çalmak sure- tle kendisine ne iş görebilirlerdi?, Kapının çıngırağını çekerlerken on- lara hiç farkında olmadan, ne iş yap- tartabilirdi? Bu meselenin etrafında Günlerce kafa patlatıyordu. Ahmed ara sıra evine gelen kedilere bile ken- disine yarıyacak vazifeler gördürmek İstiyordu. Yatağına yattığı zaman daima dü- günürdü. Karyolasının somyasına bü- tün vücudile bir tazyik yapıyordu. Acaba bu tazyikten istifade edemez miydi? Bu tayyik sayesinde bir İş gör- mek kabil olamaz mıydı? Bazan ar- kadaşları ona takılırlardı: — Ahmed... Sen sinekten yağ çı- karan adama, benziyorsun... Bırak Allahaşkına böyle mânasız şeyleri... Ahmed 6 saman coşardı: — Manâsız mı?,.. Manasiz mı? Bilâ. kis ön mâna yaşamak, en mânalı hayat benimkisi... Pratik hayattan daha makulü var mıdır? Baksanıza medeni dünyaya... En pis şeylerden en güzel lâvantaları çıkarıyorlar. Bo- suk «süt; ten ipekli çorap yapıyor- lar, Amerikalılar büyük şehirlerin en kalabalık caddelerinde kaldırım- lardan elektrik çıkarmağa çalışıyor- lar. Çünkü bu kaldırımlara her deki- ka binlerce ayak temas ediyor. Bu ayakların kaldırımlara sürtünmesin- den elektrik çikarmak için uğraşi- yorlar, Kaldırımlaray elektriğe karşı gayet hassas bir madde döşüyorlar, Bu maddeye binlerce ayak sürtün- dükçe kendi kendine cabadan hafif bir elektrik çıkıyor. Şimdi bu elek- triği çoğallmağa çalışıyorlar. Mede- niyet dünyası sokakte yürüyen ada- mın ayak atmasından elektrik çıka- rırken ben ne diye durayım?.. Herkes bir şey meselâ bir masay!, bir iskemleyi, bir sigara tablasını bir tek şekilde kullanır. Halbuki Ahmed masayı yalnız masa olarak, iskemle- yi sadece iskemle olarak kullanmağı günah addeder. Masaya, iskemleye, sigara tablasına türlü türlü vazifeler yükler. Onları beş altı şekilde ve hiç ümid etmediğiniz yerlerde kullanır. Onun hayatta prensibi şu idi; Her şeyden imkânı olduğu kadar, Azami surette istifade etmek, bu suretle en ucuz tarzda yaşamak... Bir gün Ahmedi telâş içinde gör- düm; - Ne o Ahmed?.. cevab verdi; — Evleniyorum azizim — Hayırlı olsun... Kiminle? — Evde benim işlerimi gören bir kadın vardı ya... Onunla... Benim şöyle bir durumsadığımı görünce izahat verdi: -— Anlıyorum... Hizmetçile evlen- diğime şaştın değil mi?.. Azizim bun- da şaşacak ne var ki?.. Hayatta bir tahta masa bile 6 çekle giriyor. O hal- de benim hizmetçim #ynı zamanda niçin karım olmasın?... Ben bilirsin az şey ile ço kiş yapmağı kendime prensip edinmiş bir adamim. Bu genç kadın benim senelerdenberi işlerimi görü- yor. Son derece namuslu bir kadın da... Halbuki benim de nihayet bir kadına, bir zevceye ihtiyacım var. Evlenmeğe çoktanberi karar vermiş- diye sordum.. tim. Düşündüm. Eğer evlenirsem evin 'i içinde üç kişi alacağız. Ben, karım, | hizmetçim... Hattâ belki o zaman bir tek hizmetçi de kâfi gelmiyecek... Öy- le ya şimdi ben yalnızım... İşlerim hafif.. o zaman evde karım da ola- cak... Hele öyle ev işlerine filân hiç #lışmamış, nazlı, nazenin, sinema meraklısı bir kadına düşersem büs- bütün fena... Tabii: — Ahçı tut, bir orta hizmetçisi tut... diye başlıyacak... Velhasıl bel ki de bizim evin kadrosu iki kişiden 7 - 8 kişiye çıkacak... Halbuki ben, bir masaya 6 hizmet gördüren ben, buna tahammül edemem. Şöyle dü- şündüm: Şayed hizmetçimi alırsam işim iştir. Velhasıl eski hizmetçimi aynı zamanda karım yaparak istedi- ğim gibi yaşamağa karar verdim. Ne dersin? Bu bir masayı 6 şekle sok- maktan da makul bir fikir değil mi? Hani bana «Pratik Ahmedş derler NE ya... Hayatta yaptığım en güzel şey bu son evlenme işim olacak... dedi. Yanımdan telâşla uzaklaştı, Bir daha kendisini yedi ay görmedim. Yedi ay sonra eyine gittim, Maksö- dım, bahçesinden . geçmekti, Baktım turnike kalkmış. bahçenin bir kena- rna atılm; Bahçede çifter çifter bahçıvanlar... Mutfak kapısının önün- de iki ahçı... Beni bir uşak karşıla- Gı, bir hizmetçi yol gösterdi. Salonda Ahmedi görünce şaştım. — Ahmed bu ne hal? O bitkin: — Bırak azizim bırak, dedi. Mah- voldum. Mahv... Ne pratik yaşamak Kaldı, ne bir şey... — Ne oldu allahaşkıma?.. — Ne olacak... Az insanla yaşıya- yım. Karımdan başka evde üçüncü biri, bir hizmetçi bulunmasın diye nasıl evlendiğimi bilirsin. Gülsumu aldıktan sonra bana dayatmaz mi: — Yooooo... dedi, şimdiye kadar çalıştım, çabaladım, şimdi bayan ol- dum. Sen de oldukça paralısın. Ko- cası zengin her bayan gibi ben de hizmetçi, uşak, ahçı, bahçıvan isie- rim. Benim de tizmetçilere, uşaklara iş göstermeğe hevesim var ... Ne dedimse dinletemeğim.. Serde kılibıklık da var... Karım, eskiden mutfaktan çıkmıyan, süpürgeyi elin- den düşürmiyen © işküzar, hamarat Gülsum bayan olduktan sonra elini sıcak sudan soğuk-suyü dokundur- maz oldu. Evi hizmetçilerle, uşaklar- la, bahçıvanlarla doldurdu. Benim prensiplerimi altüst etti. — Ya kapıdaki turnike... —Odabir yürekler acısı karde- şim... Sende bugün benim bütün derdimi deşlin, Karım: «Böyle iş olur mu? Eve gelen misafirlere saka gibi $u çektirmek reva mıdır?» Bahçıva- na bir yamak tutarız. O suları çeker. Bahçeyi sular... dedi, ben itiraz ettim. Bir gün eve gelince ne göreyim? Tur- nikeyi söktürüp attırmış. Yalnız ka- nmın gadrine uğrıyan turnike Olsa gene iyi... 6 marifetli masa yok mu?.. Onu da boduruma attırdı. Onun ye- rine ayrı bir yemek masası, bir büfe, bir kokteyl masası, bir yazı masasi al- dırttı... Sorma sorma, halim harap... (Bir yala) 1400 kuruş 2700 Kurup 70 1450 ecnebi memleketler: Beneliği 3800, altı aylığı 1000, tç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek Jkzımdır. Zilkade 19 — Ruzuküsım 75 4 lamak Güneş Öğle İrimdi Akptm Yalı B. 1227 208 114 S46 1200 136 Va. 533 7191225 1457 1712 18,48 İdarehane: Babiâli civarı Acımusluk So. Grip, Baş, ve Diş ağrıları Nevralji, Artritizm, Romatizma Baş, diş, nezle, grip, romatizma, nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. İcabında günde 3 kaşe alınabilir. ERE YE EV EE KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Tefrika No. 122 Rozita çıplak omuzlarını yasemin kokularile uğuşturür- ken, birdenbire haremağalarile cellâdı karşısında gördül Tarihi Yazan: İskender F. Sertelli — Ne yaman bir kadınmış bul Şimdi Sinana hak verdim. Onu ma- Zur görüyorum. Seni ve beni alda- tan bir kadın Sinanı da, başkaları- nı da çok çabuk iğfal edebilir. Üçüncü Murad, kapınm dışında bekliyen Darüsaade ağasını çağı- Tarak: — Çırağan dairesine git, dedi, 26- min katında demir parmaklıklı bir oda ayır. İçine bir ot minderden başka bir şey koyma. Bir de yorgan. Ve arkasından yumruklarını sıka- rak; — Haydi çabuk ol! Diye bağırdı. Kılıç Ali paşa huzurdan çıktığı 2a- man, Rozita için korkunç bir âkibe- tin hazırlandığını görüyordu. Rozitanın talih yıldızı sönüyor mu? — Haydi Ayşe, çabuk ol! Yarım #aat sonra elendimizle birlikte ye mek yiyeceğim. Omuzlarıma «tırşahıs yerine yasemin kokusu (sürmeyi unutma! — Siz geldikten sonra, yasemin, kokuların şahı oldu. — Benden önce yasemin sevmez miydi? — Hayır. Rozita ince bir tüle bürünmüş, .kuştüyü yatağının kenarına (ouzan- ruştı, Ayşe, hanıminın çiplak omuz- larını başdöndürücü kokularla uğuş- Rozita o akşam hünkârla birlikte yemek yiyip eğlenecekti. Ayşe, Venedik dilberinin vücudu- na lâtif kokular sürerken yavaş ya- vaş mırıldanıyordu: — Bütün harem yalkı size gıpta ediyor, sultanım! sizin için hem çok» güzel, hem çok akıllı, hemde çok sehhar bir kadındır diyorlar! — Efendimiz beni çok seviyor da, ondan kıskanıyorlar. — Efendimiz bu güne kadar biç bir kadını böyle sevmemişti — Ya Hoşeda?... — En çok ondan hoşlanırdı amma, sizin kadar değil Onu Hasbahçede hiç bir zaman kucağına almamış, 'Halbuki sizi, ayağınıza bir gül dikeni battı diye kucakladı,“haremkapısına kadar kolları arasında taşıdı. Bu saa- deti haremde. #iç bir kadın tatma- muştur, sultanım! — Ayşe! Bunlar neye yarar? Ben hâlâ bir cariye gibi yaşamıyor mı- yım? — Aman sultanım! Böyle deme- yin! Kadın efendilerin hepsi böyle yetişmiştir. İlk önce göze girerler. sonra haseki olurlar... — Demek bendegünün birinde padişah karısı olacağım, öyle mi? — Hiç şüphe yok. Bugünden oldu- nuz bile. £fendimiz haremde sizden başka kimin yüzüne bakıyor? Varsa siz, yoksa siz... Ah ne mutlu size! Kapının önünde gü sesleri duyuldu. Rozita; — Geç kaldım galiba, dedi. Beni çağırmağa geldiler, Odanın kapısı şiddetle vuruldu. O ne? — Bu ne kadar serl kapı vuruş böyle? Ayşe kapıya koştu. Zenci hizmetçi birdenbire az kaldı küçük dilini yu- tacaktı, — Ahhhhhh... Diye bağırdı. Başka birşey söyliye- medi. Darüssaade ağası odadan içeriye — Haydi örtün.. ve hazırlan! Cafer ağa çok sert konuşuyordu. Rozita birdenbire birşey anlıya- madı, — Hanrım işte.. görmüyor musun? Dedi, Cafer ağa: — Bu elbise ile dışarı çıkılmaz, Piye söylendi ve yavaşça kulağına Ne ferman buyurdu- lar, > sonra Çırağan dairesinde oturacaksın! Rozita şaşalamıştı. Neresi için ha- zırlanıyordu. Şimdi nereye gidecektil Venedik dilberi bu tekmenin nere- den geldiğini düşünürken, kapının önünde dolaşan Kara Hallli gördü: — Cellâdı da beraber getirmişsi- niz! Başım vurulacaksa, boşuna ek bise değiştirmiyeyim? — Hayır.. böyle birşey yok, O, seni muhafaza, etmek için geldi. Rozila itidalini o köybetmemeğe, sendeleyip düşmemeğe çalışıyordu. Elbisesini değiştirdi, Sırtını ve başı- nı örttü. — Haydi, hazırım işte... Gafer ağaya cellâd Kara Halil ile birlikte bir kaç haremağası daha re- « Yerin kulağı var leb» İstanbulun en heyecanlı günleri... Rozita Çırağan dairesine atılmış... Ahmed reisin katli hadisesinin çıkar. dığı dedikodular tersanede gittikçe artan bir heyecan yaratıyor. Damad Bosnalı Halil paşa ile Ayşe sultan arası açılmış. Kılıç Ali paşa ile veziri- Azamın arası da gerginleştikçe ger- ginleşiyor. Papa on üçüncü Greguva- rın İstanbuldaki tahrikâtıma hihayet vermek için şiddetli tedbirler"ahnıyor, değil; fakat ne yapsın ki, Hacer kiv- rak rakıslarile az zamanda padişahı teshir etmiş bulunuyor... Yeniçeri ocağında için için kaynıyan bir fe sad ocağı var,. Yeniçerilerin ne iste- dikleri belli değil. bir taraftanda Venedik elçisi sinyor Veneyronun el altından çevirmekte olduğu siyasi entrikalar meydana çıkıyor. Kıç Ali paşa elçinin değiştirilmesine taraf- tar... Vezirlâzam korkaklık gösteri- Vezarette kaldığı müddetçe kese- sini doldurmak, Vezirlâzamın idare- sizliği, cesaretsizliği her işte, her yer- de göze çarpıyor; Dillerde dolaşan bir şayia Ahmed paşanın canını sıkıyor: « — Kılıç Ali paşa gibi bir vezir ne güne duruyor?» Ahmed paşa halkın ağzını kapama- yı düşünüyor. Kahvehanelere, kala- balık semtlere adamlarım gönderip, dedikodu yapanlara haddini bildir- mek istiyor ...Bu yüzden İstanbulun her semtinde gürültüler, kavgalar eksik değil. İstanbul halkı adetâ iki- ye ayrılmış: Bir taraf padişaha ve pa- dişahın itimad ettiği vezirilzama hak veriyor; onlar ne derse, ne İsterse O olur, diyor. Diğer taraf daha kuvvetliş Kılıç Ali paşa memleketi ne büyük fırtınalardan,, felâketlerden kurtardı, devlet işleri onun elinde olsa, hiç kimsenin burnu kanamaz ve Avrü- palılara çarçabuk haddini bildirir, diyorlar DÜ Kurban bayramının birinci günü öğleden sonra Üsküdardan Sarây- burnundaki Hünkâr iskelesine yana- şan sallanai kayığında bir Kaç ha- rem ağası ile beraber Mihrimah sul- tan görünmüştü. Üçüncü Muradın halası, valide sultanı ziyarele ve bayram tebrikine geliyordu, Mihrimah sultan üç yıldır İstanbul tarafına geçmemişti. Nur- banu sultanın mühim bir hastalık ik sultanı bu ziya- rete sevketmişti, Mihrimah sulan kayıktan çıkar ken, nöbetçiler saraya haber vermiş- lerdi, Üçüncü Murad penecreden de nize bakıyordu. Halasınm geldiğini gördü: Yerinden Kımıldamadı. Anne $inin iyileştiğinden sonrada arayıp sormamasından gücenen padişah bu suretle halasına küskün olduğunu göstermek istemişti, — Fakat, Mihri- mah sultan çok zeki ve bilhassa İyi- liği sever, sevimli bir kadındı. Sara» ya gelince, doğruca valide sultanın dairesine. gitti. (Arkası var) MM maa an MAMİ amm