arama Sahife 6 AKŞAM Fransadaki ihtilâl cemiyeti Bazı kimseleri mikrop ve zehir ile ortadan kaldırmış Yapılan tahkikat inanılmıyacak neticeler vi Yeniden bir çok tevkifler yapıldı ği Pariste Saint Lazare sokağında bulunan silâh deposu Bundan bir kaç ay evvel Fransada | meydana çıkarılan gizli ihtilâl cemi- yetinin faaliyeti etrafındaki tahkikat inamlmıyacak neticeler vermeğe baş- lamıştır. İhtilâl cemiyeti, maksadına varmak Için bir terorist şubesi de tesis etmiş- tir. Bundan yedi ay evvel anti faşist olduğu cihetle, Bagnolles civarında İtalyan gazetecisi Carlo Roselli ile kardeşi Nellonun, gizli ihtilâl cemi- yetinin fedai şubesine mensub tero- ristler tarafından öldürülmüş olduğu tahakkuk etmiştir. Zabıta, bu cina- yette rol oynamış olan sekiz suikast- ciden ancak beşini yakalamağa mu- vaffak olmuştur, Yakalanan beş sul- kastciden ikisi cinayeti itiraf etmekte, diğer üçü katiyetle inkâr etmektedir. Mikrob ve zehir Gizli ihtilâl cemiyeti, ortadan kal- dirmak istediği düşmanlarını sade ta- banca ve bıçakla öldürmekle kalmaz- mış, daha korkunç bir usule de baş vurmağa teşebbüs etmiştir. Bu usul, ortadan kaldırılmak istenilen adam- ların yediklerine ve yahut içtiklerine tehlikeli mikroblar atmak ve bu sa- yede kendilerine tedavisi güç ve bel- ki de imkânsız bir takım hastalıklar aşılıyarak öldürmektir. Gizli cemiyeti | hafiyenin, bu öldürücü mikrobları üretmek ve muhafaza etmek için bir Jâboratuarı ve bir de Boirek isminde Yazan: Guy de Maupassant Açık sözlü bir kadın olmakla if- tihâr edebilirsiniz, sözünüz de pratik bir kadın olduğunuza delildir. Ancak bay Marelle'in bu husüstaki sorabilir miyiz ? Uçsuz bucaksız bir lâkaydile, 1âkay- disini de alabildiğine uzatarak hafif hafif omuz silkti ve duru bir sesle Bây Marelle'in bu işte fikri yok- ak müstenkif kalır, cevabını fikrini tur. verdi. Bundan sonra imalı, remizli üstü kapalı konuşmalar başladı Forestier iyice yastıklara yaslanmış, durmadan yiyip içiyor, ve arada bir öyle açık bir söz söylüyordu ki, kadım- Jar sıkılıyorlar, bir kaç saniye utan- mış görünüyorlardı. - Daha kaba bir Dükte yapınca da ilâve ediyordu: — Nasılsınız çocuklar? Eğer devam | nihayet pot kıracaksınız. Yemiş, sonra kahve geldi. Likörler neşeyi biraz daha tahrik etti. Sofraya otururken söylediği gibi, bayan Ma- relle sarhoş olmuştu, Misafirlerini eğlendirmek için sarhoşluğu mübalâ- | ğa eden geveze ve neşeli bir kadın tav- rile, başının döndüğünü ispat odiyor- | du. Bayan Forestier, belki de ağzından Aile Dostu Yefrika No, 24 | geri verdi ve dedi kiz bir kimyageri bulunuyordu. Zabıta memurları, kimyagerin apâr- tımanına kendisini tevkif etmek için gittikleri zaman iki gün evvel kaçmış olduğunu zevcesinden öğrenmişler ve yaptıkları taharriyat esnasında, tifo, paratifüs, difteri ve sair bulaşıcı hasta- lıkların mikrobları ile dolu bir çek tübler bulmuşlardır, Bu tübler, bele- diye lâboratuarına gönderilmiş ve orada hürdebin ile yapılan muayene neticesinde, öldürücü bir takım has- yeniği aşılıyabilecekleri anlaşılmış- “Nasıl meydana çıktı? Gizli ihtilâl komitesinin, düşman- Yarını ve muarızlarını silâhtan başkg, mikrob vasıtasile öldürmeğe teşebbüs ettiği şu şekilde meydana çıkmıştır: Vilkok namında biri, geçen hafta Pariste gizli ihtilâl komitesinde faal bir rol oynamak suçile tevkif edilmiş- tir. Vilkok polis müdüriyetinde sor- guya çekildiği zaman komtinist sleyh- İ tarı bir teşekkül olduğu zannile ve hüsnü niyetle gizli cemiyete iştirak | etmiş olduğunu itiraf etmiş, fakat tahribkâr faaliyetine iştirak etmemiş olduğunu şu hâdiseyi anlatmak sure- | tile ispat etmek istemiştir: — Gizli cemiyete and içerek girdik- ten sonrabirgün arkadaşlarımdan biri, bana tüb uzatarak dedi ki: — Sani biraz sonra bir adamla ta- nıştıraçağız. Kendisile dost olmağa çalış. Dostluğunu kazandıktan sonra, bir gün bir fırsatını bularak yemeği- ne ve yahut içtiğine, şu tübü boşaltır- sın. Kendisi bu mikrobları yuttuktan birkaç gün sonra tifoya tutulacak ve geberip gidecek. Cemiyet kendisi- ni, gayemize ihanet ettiğinden mik- rob vasıtasile ölüm cezasına mahküm etti. O rada oturduğumuz kıraatha- neye uzun boylu bir adam girdi. Ar- kadaşım kendisini bana prezante etti, Dost, olduk. ” Fakat bende bir vicdan asabi başla» dı. Dost olduğum ve fena bir Hareke- tine şahid-olmadığım bir adama bu öl dürücü mikrobları vermemeğe karar verdim. Aradan bir kaç gün geçtikten sohn- ra tübü bana vermiş olan cemiyet ar- kadaşım sordu: — 'Tübü ne yaptınz? Size göster- diğim adamın içkisine döktünüz mü? — Evet, kahvesinin içine döktüm. — Şaşılacak şey! Bir hafta geçtiği belde hâlâ mikroblar tesirini göster- mediler. Sulkastci bir müddet düşündükten sonra gene sordu: — Mikrobları içine attığın kahve &- cak mıydı? Ben istifimi bozmadan ve yalân söylediğimi hissettirmeden: — Evet... cevabını bastırdım. — O halde kendisini tabanca ile or- tadan kaldırmak lâzım dedi ve Rasel namında cemiyete mensub başka bir adamı ötekini öldürmeğe memur etti, «İşte mikrob dolu tüb!» Vilkok bu izahatını teyid etmek için cebinden sımsıkı kapalı bir tüb çıkardı vö kendisini sorguya çeken komisere uzattı: — İşte bana verilen mikrob tübü. Bu tüb, derhal polis lâboratuarın- da tahlil ettirildi ve tifüs, para tifüs mikroblarile dolu olduğu anlaşıldı. Cemiyete ihanet etmiş suikasdciye tabarica ile öldürmeğe memur edilen Rasel derhal yakalanarak sorguya çe- kildi. O da dedi ki: — Vilkoka, cemiyete ihanet etmiş olan bir âzanın yediğine ve yahut iç- tiğine mikrob dökmek için bir tüb ve- rildiğini ben de biliyorum. Fakat be- nim, ihanet eden âzayı tabanca İle öldürmeğe memur edildiğim doğru değildir, Bu ifşaat, Fransada derin bir heye- tur. Tahkikat derinleştirilmektedir. 21 Kânunusani 1938 Dün Manisada alaylara merasimle sancak verildi “Bu şerefli sancağı her zaman ve her yerde daima zafere götürecek ve onu asla yere düşüirmiyeceğiz,, Manisa 20 (Hususi muhabirimiz- | den) — Manisa bugün kutsal bir ba- | dise münasebetile bayram yapıyor. Mazileri şeref ve şan dolu piyade ve topçu alaylarımıza Cumhur reisimiz namına Orgeneral İzzeddin Çalışlar tarafından merasimle alay sancakları verilmiştir. Merasim yeri olan büyük spor sa- bası erkenden taplanan halkla döl- muştu. İzciler, orta ve ilk mektep ta- İebeleri, sporcular ve bütün teşekkül- ler meydanda yer almışlardı. Karşı- lıklı yer alan piyade ve topçu alayla- rımızın kahraman erleri bu heyecanlı tablonun azametini bir kat daha art- tanıyordu. 'Tam saat onda, general Demir ta- rafından merasime hazırlık kumah- dası verildi. Orgeneral İzzeddin Çaliş- lar, Korgeneral Mustafa Muğlalı, Vali B. Lütfi Kırdar, diğer ümera alkışlar arasında sahaya geldiler, erleri, talebe ve sporcuları teftişten sonra merasim yerindeki mevkilerine geçtiler. İki da- kika sonra da halkın coşkun tezahü- ratı arasında âlaylarımızın göz ka- maştıran sancakları getirildi. Bando İstiklâl marşını çaldı. Marş bilince Orgeneral elinde top- çu ve piyade alaylarının sancakları bulunduğu halde bir hitabe irad ede- rek ezcümle dedi ki: — Ey mazileri şan ve şeref kaynağı olan güzide Türk alayları, Ne mutlu size ki sancağımzı Atatürkün bize Başbuğ olduğu bir devirde, onun ya» | I | i ratıcı başkanlığı altında çalıştığımız. bir zamanda alıyorsunuz. Büyük Ata- mızın yüksek varlığı namına size bu sancağı teslim ederken onu her ne pahasına olursa olsun muhafaza edes ceğinize ve bir tek er kalıncıya kadar onun şerefini koruyacağınıza, onu iça»' İ bında en büyük zaferleri kazandıra- cağınıza inanıyor ve güveniyorum.» Alkış tufanı içinde sancaklar alay komutanlarına teslim edildi. Alay komulanları heyecanla Büyüklerine ve memlekete hitap ederek sancakla- rını muhafaza edeceklerine ve ona lâyık olduğu şan ve şerefi her zamân kazandıracaklarına söz vererek and. , içtiler. Genç bir subay cevap verereki — Bu ufuklar ve yeşil ova, mor dağlar şahid olsunlar. Bize bugün emanet edilen bu şerefli sancağı her zaman ve her yerde dalma zafere gü- türecek ve onu hiç bir vakit yere dü- şürmiyeceğiz. Dedi. Bundan sonra bir geçid resmi yapıldı. Akşam generaller şerefine Halkevinde büyük bir balo verildi. Şehir sevinç içindedir. —Ş, G, -günü de İzmirde verilecek İzmir 20 (Telefonla) — Pazartesi günü saat 11 de Cumhuriyet meyda» nında Bomüva topçu alayı ile Gazi- emir ve Poligon piyade alaylarna Cumhur reisimiz namına Orgeneral İzzeddin Çalışlar tarafındân merasim- le sancâk verilecektir. , Pazartesi iyii Ze Ek (Akşam) — İzmir Sakarya iiK okulu yoksul talebeleri menfaatine can uyandırmiş, o gizli cemiyetin bâzi | İzmir Palas salonlarında verilen çocuk balosu çok güzel olmuştur. Bir çok adamları mikrob usullle ortadan kal | aileler, çocuklarını da getirdikleri baloda geç vakte kadar eğlenmişlerdir. Yav- dırmış olacağı şüpheleri hasıl olmuş- | ruların muhtelif eğlenceleri, dansları çok parlak geçmiştir, Yukardaki resim bu balodan bir intibadır, lüzumsuz bir söz kaçırmamak için, konuşmuyordu artık. Duroy öylesine fitili almıştı ki halini belli etmemesi imkânsızdı, bunun için çok temkinli davranıyordu. Sigaraları yaktılar, Forestier bir- denbire öksürmeğe başladı. Şiddetli bir gıcık tutmuştu; mos- mor olmuş, alnı ter içinde, peçetesini yüzüne tutmuş boğularak öksürüyer- du. Kriz geçince öfkeli öfkeli homur- dandı: — Böyle eğlenceler gelmiyor bana... Olur şey değil! Bütün keyfi kaçmıştı: — Haydi gidelim, dedi. Bayan Marelle zile bastı, hesabı is- tedi. Hemen getirdiler. Evirip çevirdi, İ baktı, rakamlar gözlerinin önünde dans ediyordu. Duroya uzattı: — Benim hesabıma veriniz, ben göremiyorum, başım dönüyor. Para cüzdanını da beraber verdi. i Hesab yüz otuz fıranktı. Duroy kon- trol etti, sonra iki banknot verdi, Üs- tünü aldı, usulca bayana sordu: | o Garsona ne bırakayım? — Ne bileyim, istediğinizi bırakın. Tabağa beş İrank bıraktı. Cüzdanı — Bizi evinize kadar götüreyim mi? — Elbette. Evimi bulmama imkân yok. Förestierlerin ellerini sıktılar, Du- roy bir arabada, bayan Marelle ile başbaşa kaldı, Arada bir, havagazı lâmbalarının İ aydınlattığı kapkaranlık bir kutu için- de, kadını yanında. hissediyordu. Kol- Jarinden doğru, omuzlarının hararetini öle beyni felce uğradığından bir şey söyilyemiyor, söyliyecek söz bulami- yordu. Düşünüyordu: «Boynuna sarılıver- sem ne yapar, acaba?» Yemek esne- sında fısıldaştıklatı çapkın sözler âk- na gelince gıdıklanıyor, fakat reza- Jet çıkar korkusile vazgeçiyordu. Kadın da köşesine - gömülmüş ko- nuşmuyordu,. Arabanın içine her ay- dınlık aksedişte gözlerinin pırltısını görmese uyuyor sanacaktı. «Acaba ne düşünüyor?» konuşma- ması lâzım geleceğini, sessizliği boza- cak hir kelimenin, talihine yâr olmı- yacağını kavrıyordu; ancak âni ve şiddetli bir hamle edecek cesareti bu- Jamıyordu. Bir ara, ayağının kımıldadığım his- setti, Kadın sinirli, haşin bir hare- ketle, belki de «ne duruyorsunlu de- mek istiyen bir hareketle deprenmişti. Bu depreniş ile iliklerine kadar ürper- i di, kadına sarıldı. İ Kadın haykınr gibi oldu, doğrul mak istedi, sonra, daha fazla dayan- mağlı kuvveti kalmamış gibi razı oldu. Biraz sonra araba kapınm önünde durunca, Duroy öyle şaşaladı ki, te- İ şekkiir edecek söz aklına gelmedi. Ka- dın da kalkmıyor, kımıldamıyordu, © da şaşslamışlı. Duroy, arabacının güpheleneceğini kale alarak arabadan indi, kadına elini uzattı. Beyan. Marelle de Berdeliyerek, ses çıkarmadan indi. Kapıyı çaldı; kapı açılırken, Duroy, titriyerek sordu: — Ne zaman görüşeceğiz? Kadın fısıldadı: a — Yarın öğle yemeğine beklerinr. Girdi, kapının ağır Kanadını itti, kapı top gürlercesine kapandı. Duroy arabanın. parasını verdi. Kal bi sevinçle alarak, mağrur ve hızlı adımlarla yürümeğe başladı. Nihayet eline evli bir kadın geçir- mişti; bir aile kadını yakalatnıştı! Bu kadın bir salon kadı, Paris salonlâ- rının kadınıydı. Hiç umulmadık bir anda, ne de çabuk muvaffak olmuş- tul O, böyle bir kadını ele geçirmek için. uzun beklemek, büyük ihtimam gös- termek; zarif çapkın hallerle, gönül alacak sözlerle, ahlar ve hediyelerle belirsiz tuzak hazırlamak lâzımdır sa» nıyordu. «Sarhoştu, diye düşündü, yarın iş değişir. Ağlatacak benin bu düşünce ile tasalandı, sonra omuz silkti: «No olursa olsun, mademki bir kere yaka- Jadım, artık elimden kurtulamaz.» O gece rüyalar gördü. Ertesi sabah, bayan Marellein mer- divenlerini çıkarken çarpıntılıydı. Gü ler yüz görecek miydi? Ya kabul et- mezse? Ya kapıyı yüzüne kapadise? « (Arkası var) susansuzMmaBM KHEHSNSESEYSZBES EEHEBEHSEŞ.. Lİ ANİ O dp Vİ ÜL, m O Mi G1