Beş arkadaş trenle gâyet uzun bir seyahate çıkmıştık? Mütid de içimiz- de idi. Müfid iyi çocuktur. Hoş ço- cuktur amma son derece eyhamlı- dır, son derece korkaktır. lardan birinin elinde mecmuası vardı. Bunda tren hırsız- larına dair bir hikâye okuyordu. Hi- kâyeyi okuyup bitirdikten sonra bize Aanlatmağa başladı: — Çocuklar denizde korsanlar na- #l vapurlara musallat olurlarsa ka- rada da trenleri soyan bir takım hay- dutlar varmış. Bunlara tren hay- dutları derlermiş. Birdenbire kom- partimanınızın kapısı aralıklanır, içe- riye tabancalı bir el uzanırmış, Bil- hassa haydutlar bunu tenin tünel- lerden geçtiği esnada yaparlarmış. Müfid bunları dinledikçe renkten Tenge giriyor, sararıp morarıyordu. Kompartimanımızın içi dehşetli si- gara dumanile dolmuştu. Biraz ba- va almak için dışarıya çıktık, Dör- dümüz Müfidden ayrıldık. Dördü- müz vagonun koridorunda bir pen- cere önünde konuşmağa başladık: — Yahu şu Müfid olur korkaklar- dan deği Tren haydutalrından bahsedilirken nasıl renkten renge gir- diğini gördünüz mu?.. — Şuna bir oyun oynıyalım mı? — Vallahi mükemmel olur... Bu uzun yolculukta iyi bir eğlence Karar verdik. Müfide şöyle bir oyun oynıyacaktık. Trende dalma müfidden ayrı bulunacaklık. Arka- daşlarımızdan birinde boş eski, bo- zuk, tetiği düşmüş bir tabanca var- dı. Tren bir tünele girer girmez Mü- fidin bulunduğu kompartimanın ka- pısırı aralıkhyecak ve tabancanın namlusunu içeri uzatacaktık. Arkadaşlardan biri sordu: — Bu işi içimizden biri yapmalı... 'Tabancayı hepimiz birden uzatama- yız. Bunu kim yapar?. Kısmet bana düştü. İçi boş, bozuk tabancayı aldım. Arkadaşım bu bo- zuk ve son derecede eski silâhı lâf olsun diye cebine kendisine trene binerken; — Trende tabanca taşımak zan- nederim yasaktır... Demiştim de at- maâğe kalkışmıştı. Fekat bir istas- yonda, bir köşeye tabanca bırakmak dikkati celbedecekti: sayılır. Tetiği bile yok... Ben onu arkadaşlara şaka yapmek için taşı- yorum. Şimdi bozuk, eski tabanca cebim- de trenin bir tünele girmesini bek- yordum. Nihayet istediğimiz ol- du. Tren uzunca bir tünele girdi. Biz Müfidden başka hepimiz vagonun koridorunda idik. Arkadaşlar hep birden bana: — Haydi... dediler. Âdeta heyecanla, sanki sahiden bir haydutluk yapıyormuşum gibi bizim kompartimana doğru ilerledim. Kapıyı yavaşça aralıkladım. Taban- cayı cebimden çıkarıp içeriye uzat- tam. Tabancayı içeri uzatır uzatmaz kompartimandan bir kadın bağınışı yükseldi: — İmdat... İmdat... bağırıyordu. Fena halde şaşırdım. O kadar ki elimdeki tabancayı pencereden aşa- İı fırlatmağı bile akıl edemedim de diye avaz avaz Tağı çekilmiş olacak ki Pısını açıp tabanca ile kimi korkut- tuğumuzu görmeğe cesaret edemi- Yorduk. Şimendifer memurları vagona gel Mişler: — Ne 07. İmdat çıngırağı niçin çekildi?.. Çıngırak bu kompartiman- dan çekilmişi,. diyerek bizim kom- Partimanın kapısını açtılar. Ancak © zaman korkuttuğum insanı gör- düm. Bu yanınızdaki kompartiman- da oturan ve bizim arkadaşların Adını <Çaçarön kadın; koydukları Yaşlı, çok boyalı, genç erkeklerle ko- buşurken sürüm süzüm süzülen 'ka- Arkadaş. | bir Amerikan | sokmuştu. Hattâ | Mir, bizimle arkadaş olmak isterdi. Tren memurları ona sordular: — Madam... İmdat çıngırağını ni- çin çektiniz? O fena halde korkmuş, heyecan- dan hâlâ tirtir titriyordu: — Nasıl çekmiyeyim?.. 'Tren son tünele girer girmez kompartimanın kapısı açıldı, içeriye tabancalı bir el uzandı, ben de çıngırağı çektim. Tren memurları: — Derhal tahkikat yapmalıyız... dediler. Hemen memurların yanına yaklaştık, işi onlara anlattık. 'Taban- cayı lee — İşte bakın... Hem içi tamaile boştur, hem kullanılmıyacak derece- de bozuktur. arkadaşımız var zannettik. Meğer biz koridorda dolaşırken madam bi- zim kompartimana gelip oturmuş... Bu sefer madama sordular: — Siz niçin bu kompartimana ge- lip oturdunuz?. Madam cevap verdi: — Bitişik korapartimanda çok si- gara içiyorlardı. Bavulumu aldım, bu kompartimana naklettim... Tren memurları bizim tabancayı ellerine alır almaz güldüler: — Bu tabancanmı tetiği bile yok... Tetiksiz tabanca da silâh sayılmaz... Bunun şaka olduğu beli... Fakat ortada bir cürüra var. İmdat çıngıra- ğı çekilmiş ve tren durdurulmuş- tur. Bunun için ceza vereceksiniz. Bereket ki tren memurlar iyi adamlardı. İşi bir pera cezası vere- rek atlattık. Bir de zabıt tuttular. Bunu imzaladık, Çaçaron madam bana gözlerini sü- zerek: — Ben bunun bir şaka olduğuna pek inanmıyorum ya... diyerek oda zapta imza etti ve işin şaka oldu- ğunu o da resmen kabul etti. Bizde bu belâyı atlattık... Fakat asıl belâ bundan sonra baş- ladı. Çaçaron kadın benim peşimi bi- rakmıyordu. İkide bir yanıma yakla- şıyor: — Ben bunun şaka olduğuna inan- mıyorum... Niçin bana tabanca çek- tiniz... Ben size ne yaplım?. Sizi bu büyük çılgınlığa sürükliyen gö- şakadan ibaretii, Yoksa bu işte öy- le gönül muamması filân arımayı- nız rica ederim,, diyordum. O wrar ediyordu: — Hayır... Hayır... Siz beni vefâ- sız sevgilisini öldüren kıskanç bir Aşık gibi öldürmek istediniz... Söy- leyiniz. söyleyiniz... OBakmız &#ize müsaade ediyorum... Sizi bu çılgım- Diyor ve yanıma adamakıllı soku- larak: — Belki sizin yaranıza merhem olabilirim... diye bana bâygın bay- gın bakıyordu. Asıl belâya şimdi çatmıştık. Kadın bir dakika peşimi bırakmı- yordu. Ben onun ümidini kesmek için: — Canım gönlümde bir şeyler yok.. dedikçe: Tren haydutları NEOKALMI Grip, Baş, ve Diş ağrıları Nevralji, Artritizm, Romatizma — Ab, ah söylemek istemiyorsu- nuz. Siz çok esrarengiz bir erkeksi- niz. Kalbinizdeki hisleri benden sak- ıyorsunuz. Diye bana büsbütün balta oluyor- du. Arkadaşlarım uzaktan bu man- zarayı gördükçe gülmekten katılı yorlardı. Hattâ içlerinden müzipliği- le meşhur Salim Çaçaron kadına: — Madam, onun kusuruna bak- maymız... «Aşkın gözü kördür.» der- ler... O da aşktan ne yaptığını bil- miyor... Demişti, Bu söz Çaçaron kadını büsbütün ümide düşürmüştü Ben bu belâdan kurtulmağa çalı- grken bir aralık gözüm Müfide iliş- ti. Sordum: — Yahu.. sen nerelerdesin Allah aşkına... Kompartimanda oturmu- yor musun? Müfid: — Yooo... dedi. Vagonun 100 nu- marası önünde bekliyordum... Tren bir tünele girer girmez bende he- men 100 numaraya girip kapıyı ki- Mtliyordum... Ne olur ne olmaz bi- rader... Malüm ya tren haydutları vartnış... Bereket versifhi, vagonun öbür ucunda bir 100 numara daha vardı. Bon de onun önünde beklemeğe baş- ladım. Müfid tren tünele girer gir- mez 100 numaraya dalıp kapıyı ki litliyordu. Ben de uzaktan Çaçaron kadını görür görmez öteki 100 numa- raya giriyor, kapıyı sürmeliyordum. O güzel seyahat bana bu suretle ze- hiz oldu... (Bir yıldız) Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Maçka, Taksim İstiklil end- desinde Kemal Rebul, Kurtuluş cad- nasyan, Heybeliada: Tomadis, Büyük- ada: Merkez, Fatih: İsmali Hakkı, Karagümrük: Ali Kemsi, Bakırköy: İztepan, Sarıyer; Asaf, Tarabya, Ye- niköy, Emirgin, Ramelihisarındaki remini: Topkapıda Nâzım. 1712/957 (AKŞAM KAPANIŞ FİATLERİ) ESHAM ve T, r İstikrazı 94) "Türkiye Cum- 9675 dahili buriyet Merkez yn 9675) Bankasi are I M8lânadouH o Ünitürk 11 o 1395) Telefon 725 Üntürk ME 13 ml ” Mümessit OI 3860 » N 4020 sa » m ei me Değir- 1250 İş Bankası 10,10 > hamiline 10,20 dek D Değir- o 145 » Müesis (o Sİ menleri Para (Çek fiatleri) Paris 351) Sofya 640188 Londra 62425 iş Ea İRİ mama m Belgrad o 345214 Atina 813480) Zu ri Cenevre 34813) Pengo 40250 Brüksel 47125İ Bükreş (1068482 Amsterdam © 144 Moskova © 235150 Lom, Baş, diş, nezle, grip, romatizma, nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. İcabında günde 3 kaşe alınabilir. Taklitlerinden sakınınız ve her yerde israrla giripin isteyiniz. Ara bizim korpartmana ço. | MAREEENENNENENMNEENNNEMEENE EL KA, KAPTAN PAŞA GELİYOR Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender P. Sertelli mu Tefrika No. 93 Üçüncü Murad, Zındanda yatan Sinan için: “Yezidin sırtına her gün elli sopa vursunlar | Böylece aradan on beş gün geçti. Üçüncü Murad bir akşam yemek yerken, Rozitayı hatırladı; — Çağırın şu yosmayı bana! Rozltayı yataktan çıkardılar. süs- lediler.. koltuğuna girdiler. padi- şahın odasına götürdüler. Rozita o gece ayakta duramıya- cak kadar rahatsızdı... Aşeriyordu. Gönlü bulanıyor ve başı dönüyor- du. Üçüncü ad çılgınlıkları! — Hâlâ düşüremedin mi bu piçi? Sultan Murad şarap içiyordu. Rozitayı hasta bir halde görünce, birdenbire karnına bir yumruk vu- rarak bağırdı: — Sen onu kasden düşürmüyor- sun. Sen, hâlâ Sinanı seviyorsun, de- gil mi? — Ben kaç gündür canımla uğra şıyorum. Çok muztaribim... Kimse- yi sevmiyorum, şevketmeap! Muradın bu sözden canı stkıldı: Rozita: «Ben sizden başka kimseyi sevmiyorum!> deseydi, padişahın da- ha çok gözüne girmiş olacaktı. Rozi- ta hakikaten muztaripti, meyustu. Hayattan ümidini kesmişti. O, Sina- — Alçak. hâlâ onu düşünüyor- sun demek?! Üçüncü Mrrad bağırarak Rozita- Kamına bir yumruk vurarak: — Bu piçi düşürmeden karşıma gelme! dedi. Seni gebertirim. Rozila neye uğradığını şaşırdı. ca- ni acıdı. remağasına: — Kaldırın bu kaltağı yerden... Diye bağırdı. Cafer ağa koştu, Ro- zitayı kucaklayıp sedirin üzerine uzattı. Sultan Murad sarhoştu, fakat ne yaptığını, ne söylediğini biliyordu. Dişlerini gıcırdatarak soğuk soğuk güldü: - — Onu ölünceye kadar zindandan çıkartmıyacağım, anlıyor musun? Rozita cevap verecek, söz söyliye- cek halde değildi. Rengi sapsarı ol- muş, dizlerinin bağı çözülmüştü. Gözlerini yavaşça açtı. karşısın. da saçları dikilmiş, hiddetle dolaşan padişahı gördü. tekrar korkulu rü- yasına dalar gibi, gözlerini kapadı. Ve bir daha ağzını ve gözlerini aç- madı, Üçüncü Murad: düşürünceye kadar gözüm görmesin. Diye bağırarak başka bir odaya geçmişti. “ — Cariyelerimin bir çoğu kulak- larile işitmişler, şevketlim! Bu ka- dın Sinanı çılgınca seviyormuş. Baş- kasında gönlü olan bir kadına ne den bu kadar iltfiat ediyorsunuz? — Demek birkaç kişiden ayni sözleri duydun, öyle mi? Demek, Ro- zita hâlâ o maskarayı seviyor, öyle mi? Safiye sultan, Rozitanın aleyhinde söz söylemek fırsatını bulunca üçün- cü Muradı kışkırtmağa başlamıştı. Venedikli haseki zeki ve şeyta- nette eşsiz bir kadındı. Fırsattan is- tifade ederek kocasını körüklüyordu. Padişah — düşünemiyordu ki, altı aylık bir çocuk Mâçla düşürülemez- » demişti — Gerçek © piçi hâlâ karnında taşıyor kaltaki Ben ona dünyanın kaç bucak olduğunu gösteririm. Padişahla Safiye sultan arasında geçen bu konuşmanm arasından bir gün bile geçmemişti. Rozita ölüm” döşeğinde yatiyordu. Sancılar, iztı- raplar içinde kıvranırken, Venedikli (Baffa) nın bu genç kadından öç «— Yedikule zindanına atılan Si- işkenceden geri durmasınlar. Yezik- Rozita, Topkapı sarayına geldi inden üç ay sonra, bir gece yarısı, ay parçası gibi güzel ve gürbüz bir erkek çocuk doğurmuştu. Rozita lohusa döşeğinde yatıyordu, (Arkası var) " Deil ll m z v müş zina;