—— Kânunuevvel 1937 GC AKŞAM 100 sene evvel Avrupa i Erkeklere yüz vermiyen güzel kadın: Madam Recamier İ Juliette - Françolse - Adelaide Ber- nard. Fransa tarihinin en karışık devirlerinde tantanalı bir hayat sürdü ve bu debdebeye rağmen, dün- yayı sarsan hadiselere mermer gibi soğuk ve lâkayt kaldı. Jüllette, 1777 de Lyonda doğdu. Babası noterdi. Daha çocukken ona «bebek kadar güzel» diyorlardı. Bü- yüdükçe bütün Lyonun gözü üstün- de kalmağa başladı. On dördüne basınca gelişti, gürbüzleşti, olgun bir genç kız tavrı takındı. On beş ya- şında gençler peşine takılmağa baş- Jadı. Babası bunu görünce kızını evlendirmek istedi ve Jullette'i Paris bankerlerinden Jacgues Recamlerye yerdi. Juliette on beşini bitirmemişti, ko- cası kırk iki yaşındaydı. - ş ” Juliette nikâh ve düğün merasi- minde bulundu, tel duvak taktı... İş- te bu çift arasında karı kocalık bundan ibaret kaldı. Buna rağmen Juliette kocasına hiç bir an ihanet etmedi. O devirlerde değil yalnız Fransa- da, bütün Avrupada ahlâk sukut et- mişti. Aile mefhumu hemen hemen kalmamıştı. Rezalet ayuka çıkıyordu. Fransada her erkeğin bir aile ka- dını metresi vardı. Madam Recamier ise mermer bir heykeldi ve bu mer- meri kimse yumuşatamıyordu.. Ka- dının bu derece namus. ve iffet gös- termesine de kimse akıl, sır erdire- miyordu. “ Madam Recamier, zekâsı ve güzel- liği ile Parisin kraliçesi oldu. Her şeyin ve herkesin üzerinde büyük bir nüfuzu vardı. Yoldan geçerken halk duruyor, ona bakıyor, ona 86- lâm veriyordu. O herkesi ve her şeyi görmemezlikteri © geliyordu. O devirlerde Longehampna, Saint »- Rocha gitmek modaydı. Madam Re- caimer de gidiyordu. Directolr mo- dası elbisâlerin omuz başlarını &(- mığtı. “Bu güzel kadın, güzel dekol- tesile het yerde gözleri kamaştırı- yordu. Evvelâ oParisteki salonu, sonra Clichydeki şatosu, daha sonra Ab- baye - au - Baisdeki evine, ihtilâlin #ersemliğini giderememiş olan Pari- &in en kibar sınıfı dolup dolup boşa ayordu. Güzel sanatlarda, edebiyatta, po litikada, kibar mahafilde yer tut- muş olanlar muhakkak madam Re- Camilerin salonuna kabul edilmek 1ş- tiyorlardı. Kudretini güzelliğinden, iyiliğin- den, zekâsından alan bu kadına ya- zilan mektuplar binlercedir. e Mek- tupların imzaları kadının kuvvetine Ve kudretine en büyük delildir, Bİr kaçını sayalım: Otrante Fouchö dü- kü; mareşal Bermadotte; general Moreau; 1 inci Napolyonun kayn biraderi general Murat; İtalya kral Dalbi Beauharnais; duc de Guiche ve Siire ve saire... Dahiliye Nazırı Lucien Bonaparte de Clichyye davet edilmiş, o da ken- dihi madam Recamlerin güzelliğine em, ona mektup mektup Üs Hüne yazmıştı... imparatorluk ve Restorasyon de- virlerinde Avrupanın en büyük ve en meşhur şahsiyetlerile ah- baplık eden madam Recamler yer kadınlarından biridir. ri, ressamları kabul eden bu ha- rikulâde güzel kadın, önünde diz çöken asil başlara lâkayt kal mış, hiç bir zaman karılık etme- diği kocasına ihanet etmemiştir. Erkeklere karşı mermer kadar soğuk davranan bu güzel kadın ifletin mücesem timsalidir. Madam Recamleri Operada gören Napolyon Bonapart bile içini çekiyor: — Ben de Clichyye gitmek istiyo- rum! diyordu. Cilehyye davet edilmiyen Bonapart madam Recamleryi sarayına getirt- mek istedi. 1813 de idi. Bonapartın sarayın- Lyona gitti ve uzun zaman orada yü- şadı. x “ ” * yon o devirlerde Fransanın ikin- ci entellektüel merkeziydi. Orada da madam Recamlernin etrafını Şâ irler, ressamlar, prensler sardı. Fa- kat o Lyonun sisli havası kadar 80- ğuktu. «Kalbsiz Juliette o lâkabını orada taktılar. “ İki sefer, o devrin en meşhur iki büyük adamına varmağı reddetti. Bunlardan . birisi Prusya prensi August, birisi de Renö de Chateaub- rlandı. Halbuki her ikisini de (sevmişti. İkisi de evlenmek için ısrar ediyor- aşa ikalkleki Auguste'e madam Recamier'ye Stael- de tesadüf etmişti. Prens o zaman yirmi dört yaşında idi. Löman gö- ii kenarında birbirlerine âşık oldu- Jar. Kadın bu aşka ram olmamak için çok mücadele etti. Hattâ kendi- ni öldürmeğe kalktı. Nihayet Pâris8 kaçtı ve oradan bir mektup yazıp bu aşka son çekti, Pariste Chateaubriand ile görüş- meğe başladı. Adam © zaman sözün tam mânasile güzel erkekti. Yakın- da sefir olacak, nazir olacaktı... Madam Recamier, ikinci sefer ge- ne âşık oldu ve bu sefer de kurtul mak için İtalyaya kaçtı. “ Madam Recamler'nin iki ahbabı vardı: Kraliçe Caroline fle kraliçe Madam Recâmier, çok seyahat et- miştir. Londrada, Romada, Fransa- daki kadar meşhur olmuştur. Prens de Galle başta olmak üzere Hamilton dükası ile kız kârdeşi, Orlean dü- kası ile erkek kardeşleri, Beaujolais dükası ile Montpensier dükası ka# dını gece gündüz davet ettiler. * — Madam Recamler asıl: şöhretini Restauratlon devrinde yaptı. Fransanın en karışık devirlerinde Avrupanın en büyük ve en meşhur şahsiyetlerile ahbaplık eden bu ka dın yer yüzünün en güzel ve en na- muslu kadınlarından biridir. 8.İ.S. Bursada ( Akşam ) ın satış yeri Afındoluhisarında kendir ve halat fabrikası tarafından her sene olduğu gibi bu sene de 41 çocuğa elbise, ayakkabı, çorap ve kasket verilmiştir. Bu hususta fabrika muhasebecisi İbrahim Arının mühim hizmeti sebketmiştir. Resmimizde yardım gören yavrular bimaye heyeti Azasile bir arada görünür yorlar, / Yazan: Arif O, Denker ESRARENGİZ KERVAN Sahife 7 'Tefrika No. 37 Güldost karlı dağları aşarak ilk hedefine vasıl olmuştu GE İİ Güldost karlı ve buzlu dağları aşarken Fakat gördüğümüz kafile o tarafa değil, cenuba doğru döndü, ve Yıldız ovasını cenub tarafında büyük Tarım yatağından, Çin Türkistanının kum çölünden ayıran Göktepe silsilesinin ilk kurak ve taşlık tepecikleri üzerin- den yürümeğe başladı. Gittikçe düz- leşen bu tepeler silsilesinin sonunda bulunan Bakraç gölü, ovanın yem- yeşli düzlüğü üzerinde mavi siyah muazzam bir orak şeklinde şimale ve şarka doğru uzanıp gidiyordu. Yıldız nehrinin Bakraç gölüne aktığı nokta bir kavis içine isabet ediyor ve kavak- Jar ve sair ağaçlarla örtülü olan bu mansıb noktası gölün ta içeri taraf- larına kadar uzanıyordu. Karaşehirin evleri bu ağaçlıkların arkasına gizle- niyordu. Cenuba doğru bakıldığı zaman sa- rımtırak kumlu çöl görünüyordu. Çöl, dağların eteklerinden itibaren garba doğru bir şerid gibi uzamp gi- diyordu. Şark tarafında Koncaderya- nın etrafını kuşatan bağlar, bahçeler. göze çarpıyordu. Yazın kuruyan Kon- caderya, şimdi baharda Bakraç gö- Iüinden aldığı sularını çöle isal ediyor- du. Bu sular çölde Orta Asyanın en büyük nehri olan Tarımın sularına karışarak bataklıklar ve kamışlıklar arasında hasıl olan göllerin içinde ya kaybolur, yahut tebahhur edip gider. Koncaderyanın arkasında Kuruk- dağ, yahut bizim türkçe ile Kuruda- ğın kayalıkları ve keskin yamaçları görünüyordu. İsminden de anlaşıla- cağı gibi susuz ve ıssız olan bu dağla- nn dolambaçlı dar ovalarına dalan yolcunun vay haline! Ya ölüm kendi- sine acıyarak çektiği azablara bir ni- hayet verdirmeli ve yahut cenub ta- raflarında ilk yamaçlardan çıkan bir iki memba suyuna tesadüf etmeli ki hakiki bir kerbelâden kurtülabilsin. Çünkü Türkistanın 1ssız sarımtırak toprakları şuraya “butaya serpili olan sakinlerine kafşı çok sert, likayd ve hissizdir. Yakıcı güneşin altında bir ebediyet gibi uzanıp giden ve bir sfenks gibi sakit ve samit duran yüce mem- leketin, içinde yaşıyan bütün haya- tın sönmesini beklemekte olduğu zan- nedilir, Onun görmiyen gözlerine ba- kan herhangi bir kimse, ölümden kur- tulamıyacağı kanaalile tüylerinin ürperdiğin! duyar. Nehrin öbür tarafında, Koncader- yayı sik sik kuşatan bahçe silsilele- rinden birisinin ortasında küçük Kor- la şehri kâindir. Burası geniş bir min- takanın yegâne pazar yeridir. Kasa- banın kerpiçten yapılı olan basık ev- lerinin teşkil ettiği pazar meydanı hep dükkünlarla ve satış yerlerile çev- rilidir. Kasabaya girmeden evvel ci- varda bir kaç han görülür. Bu hanla- ra her gün bir çok kervanlar girip çi- kar. Çünkü Kaşgardan şarka ve Çine giden ve Mongolistana, Siberyaya da yollar ayrılan büyük şoseye Korla çok yakındır. Yıldız ovasını takiben Göktepe dağ- larının müntebasından ilerliyen kü- çük kafile, yedi atlı ile yedi yük hay- vanındân mürekkebi. teşkil edenler Güldost ile maiyeti idi, Güldost henüz karla örtülü olan dağ» | Jar bir çok zahmetler çekerek aştık» Bu kafileyi, tan sonra seyahatinin ilk hedefine vasıl oluyordu. Kız, yolda son karar- gühi terkedetken büyük kervan hak- kında tahkikat yapmak üzere Ahmed Abudla Hüseyin efendiyi doğru yol dan Karaşehire. göndermişti. Onlar- dan haber gelinciye kadar kendisi bü- yük kervan yolundan biraz uzak olan Korlada beklemek istiyordu. Güldostun küçük kervanı Konca- deryanın garb sahilini takiben kasa- banın şark tarafında bulunan hanlar- dan birisine;girdi. Kız bir Kırgız kı- yafetine girmişti; Ayağındaki çuldan mamul uzun çizmeleri, dizlerinden aşağıya kadar sarkan kürkü ile onu bir Kırgızdan âyırd etmek güçtü. Sık saçlarını siyah bir kalpağın içine giz- Jemişti. Bu kalpağı başından hiç çi- karmadığından Güldost tamamile er- kek kıyafetine girmiş bulunüyordu. Aştığı dağların karla örtülü olan Sa- neşin tösirile iyice ösmeri oldu- ğundan renk #tibarile de yerlilerden pek farklı görütmüyordu. Uzun dağ seyahati esnasında çeki- Jen zahmetler ve sarfedilen gayretler Güldostun yüzündeki çizgileri sertleş- tirmişti, ayni zamanda simasına fa7- Ja bir cesaret, azim ve metanet ver- efendi bazı amanlar kımıldıyamıya- cak bir hale gelmişti. Fakat Ahmed Abud bilâkis daha ziyade dinçleşmiş ve yaraları iyileştikten sonra eski çe- vikliğini tekrar kazanmıştı. Güldostun küçük kervanı öğleden sonra handan içeriye girince bütün ahırları -bomboş' buldu. Onun için hayvanlarına eniyi ahırları seçti ve avluda da ateş yakmak için en mü- nasib yeri -buldu. : Uzun seyahatten dolayı pek yorulmuş-olan-hayvanlar kulakları düğük vaziyette yemlikleri- nin önünde duruyordu. Adamlar ise denklerin etrafında yerlere uzanmış- larda Güldost hayvanlarını birer birer muayeneden “geçirdi. Kaşgara kadar daha sekiz yüz kilometrelik bir yol katedileceğinden onların bu kadar uzun sefere tahammül edip edemiye- ceklerini anlamak istiyordu. Bu mu- ayene esnasında Andreyin tavsiyesine riayetle yük hayvanlarının üçünü ve binek hayvanlarının da dördünü ayırttı. Bunlar satılacak ve yerlerine daha kuvvetlileri satın alınacaktı. Bu maksatla Güldost yanına An- dreyi alarak kasabada hayvan arama- ga çıktı. Fakat nereye baş vurdise orada yorgun, cılız, işe yaramaz hay- vanlara tesadüf etti. Bu hal Güldös- tun dikkat nazarını celbetti, Çünkü Korlada dâlma iyi ve işe yarar hay- yanlar bulunuyordu. Bu, kasabanın âdeta şöhretiydi. Korla kervan yo- lundan biraz uzak olduğu için atları- ni ve katırlarını kolay kolay elden çi karmazdı. Şüphesiz mevsim de işe yarıyacak hayvan tedariki için müsa« 1d değildi. Çünkü bütün kış az yem yiyen hayvanlar bahar gelince çayır. lara çıkarılırdı. (Arkası, var), Ebeğieeiee