24 Eyldi 1937 HER AKŞAM BİR HİKÂYE Arkadaşım Kadri gayet saf bir ço- cuklur, Sanatkâr ruhludur. Büyük lerinin altındaki ifi mavi göz- çocuk bakışlarile etrafı sü- iye pök meraklıdır. Bir şir- kette memurdur. Geçenlerde biçare Kadri alı al mo- Tu mor bana geldi: — Ah kardeşim, dedi, sorma Ma gelenleri... Sorma... Hiç sorma... Hiç aklımdan geçmiyenler başıma geldi, Geçenlerde şirketten senelik tatili- mi aldım, «Hem tatilimden sistifade etmek, hem de fuarı görmek için İz- mire gideyim» dedim. Hazırlandım. Vapura bineceğim sırada ceketimin eteğine biri asıldı. Dönüp baktım, bir çocuk... Boynu bükük: — Kuzum amca, dedi, babamla be- Taber İzmirden İstanbula geldik, Ba-* bam burada öldü. Ben yapayalnız kal- dım. Ne olur.. «oğlum!» diye beni vâ- pura soksana.. &nnem İzmirde, onun yanına gideceğim... Çocuğa baktım. Konuşmasından, halinden, tavrından 10 - 12 yaşında olduğu anlaşılıyordu. Fakat ağını açmadığı zaman 5 - 6 yaşından fazla göstermiyordu. O kadar kavrulmuş, büyümüş te küçülmüş bir şeydi. Ben: — Oğlum, dedim, sana bilet almak O zayıf omuzlarını kâldırarak ce- vap verdi: — Yok be amca... Ben beş yaşından fazla göstermiyorum... Sen tek beni «oğlum, benim çocuğum» diye vapu- Ta Sok... Baktım, acıdım. Biçare koca İstan- bulda yapayalnız kalmıştı. Babası ölmüştü. Annesi İzmirde belki onu bekliyordu. — Peki,.. dedim, haydi yürü... Vapura girerken memurlara: — Oğlum.. dedim, bu benim çocu- ğum... Daha yaşı küçüktür... Bilet al- | mak lâzım mı?.. Memurlar: —Lâmm efendim... dediler.. vapur- da acentanın memuru var... Ona ya- rım bir bilet kestiriniz. Çaresiz memurlara yarım bileti kes- tirdim. Çocukla benim kamarama girdik... Küçük pek memnuridu. Biraz sonra vapur hareket edince Nevzad - ismi Nevzaddı - iki elini cebine so- karak karşıma dikfdi. Ve banane dese beğenirsiniz: — Ulan enai ben seni kandırdım saloz... Benim İstanbulda babam fi- lân ölmedi. Ben evden kaçtım, Devri âlem seyahatine çıkıyorum... Sinema- daki çocuklar gibi... Bu söz üzerine tepem attı: — Vay yumurcak vay... dedim. ya öyle mi?.. Ben seni şimdi kaptana haber vereyim de gör... O seni hemen Çanakkalede polise teslim eder, seni doğru İstanbula gönderirler... Nevzad bir parmağile sağ gözünün altını aşağı çekerek: — Pişti. dedi. Sen ananm akıllı evlâdı imişsin be.. hele kaptana git- meğe kalk... Ben senden evvel kapta- na koşarım, derim ki: «Bu adam ço- cuk hırsızı... Beni kandırdı, şeker ala- cağım diye vapura bindirdi... Babam- dan kaçırdı. Maksadı babamdan pa- ra koparmak.» Ben böyle söyleyin- ce sen kendini kurtarabilirsen kur- YUMURCAK tar... Madem çocuk hırsızı değildin vapura binerken benim için neden vapurculara «oğlum» dedin? Neden biletimi aldın?.. Görüyorsun ya... Hiç ağzını açma yandığın gündür, Küçüğün bu müthiş tehdidi karşı- sında adamakıllı korkmuştum. Piç kurusu dediğini yapar mı? Yapardı.. çünkü müthiş bir çocuktu... Başıma bu belâ da nereden gelmişti... Çare- siz işi tabii cereyanına bıraktım. Ye- mekten sonra salonda oturuyorduk. Genç bir kadınla ahbab oldum. Yol- culuğumun son derece İyi geçeceğine emindim. Genç ârkadaşımla beraber güverteye çıktık, Baktım. Bizim yu- murcak ta yanımıza yaklaştı. Genç kadına ben tabakamı Uzatarak bir sigara verdim, Bir sigara da kendim yaktım. Yumurcak bana; — Hey moruk... dedi, bir sigara da buraya uçlar... Genç kadının yanında rezil olmuş- Gum. Onaş — Haydi, içer mi? o: — Uçlan ulan moruk... dedi, yoksa kaptana gidiyorum... Biddetimden kan tepeme çıkmakla beraber sigarayı verdim. — Kibriti de at.. dedi. Sigarasını yaktı. Bana mütemadi- yen «moruk!» diyordu. İsmimi «Mo- Tuk» koymuştu. Genç kadın alaycı bir gözle: — Maşâllah mahdumunuz mu? di- ye sordu... Bu suale yumurcak ben- den evvel cevap verdi: — Beğenemedin mi boyalı bayan... Büsbütün rezil olmuştum. Genç kadın yanımızdan uzaklaştı. Fazla vesveseli bir adam olmasam bu belâ- yı bir dakika bile çekmiyecek, gidecek kaptana işi analatacaktım. Fakat ço- cuk gözüme o derece korkunç görün- müştü ki sesimi çıksramıyordum. Bu yumurcak başıma her türlü belâyı ge- tirebilirdi. Velhasıl deniz yolculuğum zehir zemberek oldu. İzmire geldik. İçim- den: «Oh artık bu belâdan kurtulaca- ğım.» diyordum, *Maksadım vapur- dan çıkmaktı. Fakat yumurcak beni bırakır u hiç?.. — Nereye babalık?. diye sordu. — Görmüyor müusun?. Karaya çı- kıyorum.. — Yağma yok... dedi.. şimdi İstan- buldaki moruk beni polise haber ver- miştir. Burada beni ararlar, karaya yalnız çıkarsam enselerler.. bunun için İzmire beraber çıkacağız. sorar- larsa benim için gene «oğlum!» der- sin... Sinirimden deli olacaktım: — Çekil başımdan beni sökme... dedim.. O benim korkaklığımı çoktan far- ketmişti: — Hele yapma... Yapma da bak... dedi.. sordum: — Ne yaparsın? — Şimdi bağırınm... Bu adam be- ni İstanbuldan kaçırdı. yetişin. ço- cuk hırsızı var... diye herkesi ayağa kaldırtır seni yakalatırım... Ne derece korkak olduğumu bilirsi- niz. Yumurcağın bu sözleri üzerine tüylerim ürperdi. Mecbur oldum, Onunla beraber karaya çıkmağa. Karaya çıktıktan sonra ona: « — Haydi, dedim, artık nereye gi- deceksen git... Piç kurusu: Carrt... dedi, yağma mı var.. Şimdi beni burada hiç bir otel tek ba- şıma almaz.. Seninle beraber otele gideceğim... Yoksa şimdi burada ba- ğınırım... Artık belâya iyiden iyiye çatmıştık. İçimden şöyle bir karar verdim. Bu- nu bir otele yerleştiririm. Ben kaça- rım... Bu küçük fakât müthiş belâ bir kere başıma gelmişti. Otele gittik... Lâkin yumurcak 'be- nim kaçâcağımı anlamıştı. Bana göz bile” açtırmıyordu. Üç gün kaçmak için çalıştım, nafile... Bir gün biz otelden çıkarken iri ya- rı bir adam üzerimize doğru koştu. Çocuk: — Babam!.. diye bağırdı... Ve bu iri yarı babadan yiyeceği müthiş dayağı hesaplamış olmalı ki: — Babacığım... Babacığım.. bu ço- cuk hırsızı beni kaçırdı... diye babası- nın kucağına atıldı. Bir yandan par- mağile de beni gösteriyordu. Sokak- taki halk beni herifin elinden zorla aldılar. İşi anlatıp çocuğun bana oy- nadığı müthiş oyunu ispat edinciye kadar akla karayı seçtim. Yoksa bir de hiç yoktan ismim «ço- cuk hirsizi», «hâydutu diye çıkacaktı. Bizim tatil zehir oldu. dedim, çocuklar sigara günaha (Bir yıldız) AKBA Kitap Evi kâatçılık Ankarada bütün mektep kitaplarının Batış yeridir. Mektep kırtasiye çeşitleri en müsait şartlarla temin edilir. Tel: 3377 Eskişehirde AKŞAM neşriyatı «Ses - Işik» müessesesinde satı- Ur, «Akşam gazetesine abone olanlara husus! tenzilât yapılır. R N AK ŞA M £ vi Atina mektupları (Baş tarafı 8 inci sahifede) yaptırılıp yaptırılmadığını sormuş- lardır, Malis namında bir çilingir bundan iki ay evvel tıknaz, boylu ve orta yaşlı şık bir adamın kendisine lıbını yaptırmış olduğunu söylemiş ve tarif ettiği eşkâl doktor Dulgerakisin eşkâline uyduğu anlaşilmıştır. Zabıta bu Işaat üzerine Semizosu evinde, doktoru da Pentelikon otelin- deki yatak odasında bastırarak tev- kif etmiş ve onları sıkı bir sorguya çekmiştir. Semizos derhal itiraflarda bulun- muş, hırsızlık arkadaşları doktor ile banka murakıbı Gatos olduğunu söy- lemiştir. Bunlar da sıkı bir sorgudan 8onra itiraflarda bulunmuşlar, para- ları sakladıkları yeri göstermişlerdir. Çalınan paralar bulundu 300,000 i müstesna olmak üzere 17,700,000 dırahımi, terif edilen yer- lerde ve adamların elinde bulunarak müsadere edilmiştir. Paraları saklı- yan kadın erkek 8 - 10 kişi de yatak- hk töhmetile tevkif edilmişlerdir. Hırsızlar, milyonları ellerine geçirir geçirmez, bol keseden bir çok adamla- ra para vermişlerdir. 24 Eylül 937 Cama İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâk- Is 'Türk musikisi, 1250: Havadis, 1905: Muhtelif plâk neşriyatı, 14: SON, Akşam neşriyatı: İkindi Türk tarih Kurultayının neşri (Kurultayın müteakip toplantı gün ve saatleri her toplantı 80- nunda bildirilecektir), 1830: Plüklin dans | musikisi, 19,30: Feriha Tevfik tarafından 'Türkçe tangolar piyano refakatile, 30: ve arkadaşları tarafından Türk Musikisi ve halk şarkıları, 2030: Ömer Rıza tarafından arabca söylev, 2048: Se- miha ve arkadaşları tarafindan Türk mi sikisi ve halk şar rı (Saat ayar), 21, ORKESTRA, 2215: Ajans ve borsa ha- berleri ve ertesi günün programı, 2230; Armonik ile tangolar, 23: SON. 25 Eylâl Cumartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi, 12,50; Havadis, 13,5: Muh- telif plâk neşriyatı, 14: SON. Akşam neşriyatı; Saat 18 İkinci Türk Terih kurultayına neşri. 1430 Plâkla dans musikisi. 1930 Konferans: Doktor Salim Ahmed (Maddi ve manevi iyi ye- tişmekliğimize mâni olan haller) o 20 Cemal Kâmil ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 2030 Ömer Rıza tarafından Arabca söylev. 2045 Bel- ma ve arkadaşları tarafından Türk musi- kisi ve halk şarkıları. (Saat ayarı). 21,15 Tango ve caz orkestrası, 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün proğramı 2230 Plâkla #ololar, opera ve operet par- çaları, 23 SON. Kendine beyhude yere eziyet ediyor NEVROZIN varken ıstırap çekilir mi ? Baş, diş ağrıları ve üşütmekten mütevellid bütün ağrı sızı, sancılarla nezleye, romatizmaya karşı NEVROZIN kaşelerini alınız icabında günde 3 kaşe alınabilir Açık teşekkür ğ Çamlıca klübünde çocuklarım Kâmil, Ertuğrul, Abdinin sünnet edilmesinde seri ve habersiz yapan Fatihte sünnetci Hacı Hüseyin Fidana teşekkürler ederim, Çamlıca Sarıkaya 98 numara Abdi paşa kımı Fatma Tarihi KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Yazan: İskender F. Serteli mam Tefrika No. 7 , gösterilen anahtarlardan birinin ka- | Yalı köşkünde herkes birbirine giriyordu. Bir haremağası Sinana: “Nerdesin? Veziriâzam Sokollu Mehmed paşa Akdenize gidecek akıncıların başına dedi, paşa efendimiz senil aratıyor..,, kendi adamlarını getirmek istiyordu.. Çünkü (Hoşeda) sultan Muradı öldürmeyi bile düşünmüştü. Fakat, bir gün Sinanın, harem kapısında: «— Haydi, istersen seni kaçıra- yım.. günün birnide memleketine de gidebilirsin!» Sözü şövalyenin kızına hayata ka- vuşmak arzusunu uyandırmış. ve 0, bu arzuya kapılarak saraydan ka- çıp Sinanla birlikte yaşamağa başla- miştı. (Hoşeda) nın Sinana ufak bir te- maylti dahi yoktu. . O Sinamı sadece, kendisine, büyük bir fedakârlık yı parak ebedi saray esaretinden kur- tardığı için bağlanmıştı. Bu bağı di- lediği zaman koparmak mümkündü. Bahusus ki, Küçük Sinan çok ya- kımda donanma ile sefere çıkacaktı, O zaman (Hoşeda) nasıl olsa, ken- disini memleketine götürecek gizli bir yol bulmağa çalışacaktı. Sinana gelince. Onun da bütün emeli, bütün dü- şüncesi bu sefer Kılıç Ali paşa ile Akdenize gitmemekti. Sinan sefere çıkacak olursa, (Hoş- eda) yı kime bırakacaktı? Gerçi şövalyenin kızı, Sinana kâfi | derecede itimad telkin etmis: — Ben; senden başka bir erkekle yaşıyamam, Sinan! Beni hürriyete, hayata kavuşturan, beni padişahın esaretinden kurtaran sensin! Sefere gidersen, muzaffer olman için gece gündüz Allaha yalvaracağım.. ve ar- kandan mütemadiyen göz yaşı dö- kerek ağlıyacağım.. seni bekliyece- gim! Demekten geri durmamıştı. Sinan bü sözlere kapılmıyor de- ğildi. Fakat, nede olsa serde çap kınlık ve delikanlılık vardı.. bunlara inzimam eden kıskançlık duyguları da onu az düşündürmüyordu . Bir içim su denecek kadar genç ve güzel bir kızı Siran kime bırakıp ta gidecekti? Sinanın İstanbulda kimsesi yoktu. İhtiyar bir anası ve kardaşları var- dı.. Onlar da Bolu da oturuyorlardı. Sinan Kadırgadaki bu küçük evi bir kadın için tutmuş ve o kadınla bu evde İki yıl yaşamıştı. 2 Sinan 6 kadını nikâhla almağa ha- arlanırken, günün birinde. kadının bir başka adama kaçması Sinanın bütün düşüncelerini altüst etmişti. O artık bekâr yaşamağa karar ver- mişti. Arasıra evine bir kadın kapatır, bir kaç gün bununla gönül eğlendir- dikten sonra savar ve bu suretle bir kadına tutulmkatan çok korkardı. Sinan Hoşedayı gördüğü ilk gün ona Aşık olmuş, onsuz yaşayamıya- cağını anlamıştı. O, Hoşedayı tanımıyordu. Haremdeki cariyelerden biri san- mıştı. Eğer Padişahın gözdesi oldu- Zunu bilseydi, belki de fazla bakmağa bile cesaret edemiyecek ve çekilip gi- decekti, Fakat, Sinan öyle yapmadı. Şu- valyenin kızını Hasbahçede uzaktan gördü., Kurnaz bir tilki gibi derbal bir köşeye sinip gözetledi ve nihayet kendisini göstererek işaret etti. Hoşeda da ona karşı alâka göster- miş, tatlı bir gülüşle elindeki çiçek- leri koklamağa başlamıştı. İşte ilk önce bu şekildeb başlıyan sevişme, nihayet iki günde bir Sina- nın Kılıç Ali paşayı görmek için Her saraya gelişinde ayni sahnelerle de- vam ediyordu. Sinan, bu münasebetin derinleşme- sinden İstifade ederek (Hoşeda) yı kaçırmağa karar vermiş ve bu karâ- rını kuvveden file çıkarırken, bir ha- remağsından da yardım görmüştü. Küçük Sinan, bu kadar fedakâr- lıklar ve güçlüklerle elde edebildiği sevgilisini İstanbulda yalnız bırak- mamak için, Klıç Ali paşanın Akde- nize çıkmak üzere hazırladığı donan- maya işttirak etmek istemiyordu. Oysaki, (Hoşeda) onun birgün önce İstanbuldan uzaklaşmasını bek- liyordur. (Hoşeda) nın niyeti, Sinan gitliklen sonra Venedik elçisinin sa hilhanesine kaçmak ve onun yardı- mile memleketine dönmekti. Acaba evdeki hesab çarşıya uya cak miydi? Sinen o gece sevgilisinin Kolları arasında uyuyordu. Ertesi gün (Hoşeda) ya namuslu ve itimada lâyık bir bekçi arayacaktı. ... Kurşuncu Ayşe Bu, Snanın küçüklüğündenberi ta- nıdığı ihtiyar, fakat çok akıllı bir ka- dındı. Paşa konaklarına gider, büyük” leri tanır, sözü söhbeti her yerde din- lenirdi. Küçük Sinan ertesi sabah erken- den kalktı. Kurşuncu Ayşe ninenin Topkapı- daki evine gitti. Sinan (Hoşeda) yı Ayşeye teslim edecekti. Fakat, Ayşe ninenin bir kusuru vardı: Biraz çenesi düşüktü. (o Çok söylerdi. Sinan, kurşuncu Ayşeyi gö- rTünce, kendi anası gibi - çünkü o anasız büyümüştü - ihtiyar kadının boynuna sarılmıştı. Ayşe nine de Si- nanı kendi oğlu gibi severdi. Ayşenin yetişmiş bir oğlu da Midilli önlerinde korsanlar tarafından öldürülmüştü. Ayşe, Sinanı gördükçe gözleri sula» nir ve: — Sinan, sakın bir daha denize çıkma! Sen de Ahmedim gibi gider- sin! derdi, Sinan, denizi de kadın kadar se verdi, Gerçi o günlerde Kılıç Ali pa- şa ile gitmek niyetinde değilse de, bir kere Kılıç Ali paşaya söz vermişti, — Gitmemek kahbeliktir! Diyerek, Hoşedayı Ayşeye teslim ete meye karar vermiş ve maksadını kis saca şöyle anlatmıştı: (Arkası var), &P İ A