— Sahife 6 Cumhuriyet valileri nasıl çalışıyor 85 lik bir ihtiyar köylü heyecanla dediki: “Bu geri kalmış Karakuş dağlarına bir valinin geldiğini! ne ben gördüm, ne babalarımdan işittim. Siz cumhuriyet| valileri bizim ayağımıza geliyorsunuz. ,, > GT Ordu valisi B, Baran ve Ünye kaymakamı B. Hinel, Tifi köyünde köylülerle konuşuyorlar Ordu vilâyeti ilbayı B. Baran, eylül Ayının ilk kısmını Ünyede bütün de- vairi teftişle geçirmiştir. Vali, kay- makamı ve jandarma kumandanını ve diğer bazı Ünyeli münevverleri ya- nına âlarak Dağlar mıntakasındaki Karakuşa gitti. Bu havali, Türkiyenin en geri kalmış parçalarından biridir. Vali, bir çok ücra köyleri gezdi. Bü- tün köyler ve kasabalar arasında oto- mobille geçilmek için bir yol programı tesbit etti, Köylüleri birlikler etrafın- da teşkilâtlandırdı. Bu birlikler, beş senelik bir program dahilinde çalışa- caklar ve neticede her yere otamobille Edirne İnhisarlar idaresinde Garip bir vaka Edirne (Akşam) — İnhisarler baş- müdürlüğü muhasebe şubesine garip tavırlı bir adam girerek bağırıp ça- gırmağa başlamıştır. Bu adamm mü- racaat ve hiddetinin sebebini soran muhasebe müdürü B. Avni Bayrak- taroğluna kendisinin şimdi kuleden geldiğini söylemiş ve kuleden dürbün- le evlerin damlarını tarassut ederek çok mühim şeyler keşfettiğini binaen- aleyh bunun çizli ditere mutlaka kaydedilmesini talep etmiş aksi halde ise işin fenaya varacağından bahisle memurları tehdid etmiştir. Hal ve tav- rindan akif müvazenesi bozuk olduğu anlaşılan bu hiddetli adam odacılar tarafından yakalanarak £ telefonla çağrılan zabıta memuruna teslim edilmiştir. (AKŞAM) ın edebi romanı gitmek kabil olacaktır. Bundan başka bu geri memleketin bir çok yerlerinde yatılı köylü mek- tepleri, karakol binaları inşası için imkânlar aranmış ve bulunmuştur. İlbayın köy seyahati altı gün sür- müştür. Dağ köylerinden birinde hal- kın derdini dinlerken, seksen beş ya- şında bir ihtiyar demiştir ki: — Bunca senedir buraların adamı- yım. Şimdiye kadar köyümüze ve ha- valimize bir tek vali gelmemiştir. Bu- nu babalarımdanı da duymadım. Cum- huriyet devrinin genç ve dinç valileri ayağımıza kadar geliyor. Bir tramvay bir otomobile çarptı Şoför Nafiin idaresindeki otomobile, Şişlide bir tramvay çarpmış hasara uğratmıştır. Tarife bulundurmıyan gazino ve birahaneler Kahve, gazino, birahane, lokanta ve emsali yerlerde belediyeden tasdik- li tarife bulundurulması mecburidir. Bazı müesseselerin bu mecburiyete riayet etmedikleri alâkadarların na- zarı dikkatini celbetmiş ve polis mer- kezlerine verilen bir emirle bunlarm sıkı surette takip edilmeleri bildiril miştir. Eminönü zabıtası, mıntakasında yaptığı kontrol neticesinde 4 dükkâ- nın tarife bulundurmadığını tesbit et- miş ve sahipleri hakkında icap eden müamele tatbik olunmuştur. 'Tefrika No, 46 Mektep arkadaşları Şimdi ruh ile maddenin, hayal ile hakikatin, mesafelerini ve münasebet- lerini bir ilim ve fikir adamı gibi ölçe- biliyordu. Uzviyeti ile beraber dimağı da ke- male eren genç kız son İki yıllık tahsil devresini de hayatını ve programını değiştirecek bir hâdise ile karşılaşma- | dan geçirdi ve yirmi üç yaşını bitirir- ken doktorluk diplomasını da aldı. .. 19** yılı mezunlarının birincisi ola- rak diplomasını alan Cevvaleyi en yaşlı profesörden en genç asistana ka- dar ayrı ayrı tebrik ettiler. Bu onu niçin hakiki bir bayram gü- nü idi, Çok mücadele etmiş, çok uğraşmış, fakat nihayet meramına ermişti, O gün teyzesi bir kaç arkadaşile be- rTaber ona bir ziyafet verdi. İzmire tel- graflar çekildi. Artık imzasım: — Doktor Cevvale! Diye atmağa başlıyan genç kız bir kaç gün sarhoş gibi dolaştı. Süheylâ bugünlerinde onu yalnız bırakmamış- ta. Şimdi beş aylık gebe olmasına rağ- Bürhan Cahid mmm men her gün ona geliyor. Onu otomo- bile ahp gezdiriyordu. Doktor Naci ona direksiyon öğrettiğindenberi genç kadın kendisine iyi bir meşgale bul- muştu. Bu samimi dostluk anlayışlı, bilerek, severek gösterilen dostluk Cevvaleyi - mesud etmeğe kâfi idi, O takdir edilmemekten, nankörlükten, eski telkinlere saplanıp kalmaktan yılmıştı. En güvendiği arkadaşları bi- Je onu anlıyamamışlardı. Süheylânın onu terketmeyişi, bil- hassa bu sevinçli gününün kıymetini takdir ederek onunla meşgul oluşu, onun gururunu okşıyacak şekilde ha- reket edişi o günlerdeki ruhi ihtiyacı- nı tamamile tatmin etmişti. Şimdi artık hakiki bir meslektaş gi- bi doktor Nacinin elini sıkıyor, ve res- mi salâhiyeti haiz bir meslek adami gibi konuşuyor, her yere göğsü gergin, başı dik ve içi heyecan dolu olarak gi- rip, çıkıyordu. Artık baktığı hastalara reçete yaza- bilecek, kapısına doktor tabelâsı asa- bilecekti, Uzun ve zahmetli yıllardan sonra | arızalar mukavemet edilmiyecek şey« AKŞAM HEKİM ÖĞÜTLERİ Çocuklarımızın sıhhati Çocuklarımız neden ölüyor?... Du- rup dururken çocuk ölür mü?.. Buna hiç tereddüd etmeden «hayır!» ceva- bını verebiliriz. Bizde çocuk ölümü- nün başlıca sebeplerinden biride şudur: Çocuğu rastgele, tesadüfi yapı" oruz. Çocuk vefiyatının önünü almak için çocuğu tesadüfen doğmaktan kur- tarmalıyız. Ana, baba çocuk sahibi ol- mağı bir kararla tesbit etmelidir. Bu kararı verirken son derece itina etme- Mirdir. Çocuk yapmağa karar vermeden ev- vel ana ile baba gayet kuvvetli bir sıh- hat rejimine başlamalıdırlar. Sağlam olmıyan ana ve baba faydalı mahsul vermez. Doğacak çocuğun sağlam olması için o daha ana rahmine düşmeden çalışmak lâzımdır. Bu da nasıl olabilir? Ana ile baba- nın kendilerine sön deröce dikkat et- mesile... Ana ve baba en küçük, en ehemmi- yetsiz bir sıhhatsızlık içinde iseler kaf- iyen kendilerini teda ttirmeden ç0- Cuk yapmağa karar vermemelidirler. Sinirli midirler? Sinirlerini tedavi eltirmelidirler. Başka bir hastalıkları mı var? Derhal tedavi ve ondan sonra kararla ve şuurla çocuk yapmak lâ- zımdır. Çocuk ana rahmine düştükten son- ra ananın sıhhatini korumak alınacak tedbirlerin en hayırlısıdır. Çocuğunu taşıyan bir ana kendisine çok ehemmi- yet vermeli, fazla yorgunluktan ka- çınmalı, üşümemek şartile mümkün olduğu kadar çok saf havada kalma- lıdır, Bilhassa gıdasına, bütçesinin müsaade ettiği nisbette, ehemmiyet vermeli ve inkıbaz olmamağa, çalışma» lıdır. Gebelik, seyrini ârızasız yapsa bi- le, bir defa doğum mütehassısının fik- rini almak muvafık olacağı gibi, gebe- Hkten ileri gelen bir hâstalık baş gös“ termiş ise derhal doktora müracaat et- meği unutmamalıdır. Müracaat eden bir ana namzedini parası olmadığı için bakmaktan ve yardım bekliyen o muh- terem hastayı teselli etmekten hattâ ilâcını dahi tedarik etmekten kaçına- cak bir meslektaş tasavvur bile oluna- maz. Esasen Devlet hastaneleri, dis- panserleri, doğum evleri, yardım ku- rumları hep bu maksadla kurulmuş bulunuyor. Doğum zamanı gelince de evleri müsalid olmıyanlar muhakkak doğümhanelerde doğurmalıdır. Dünyaya geleh çocuğun en kudretli hâmisi sağlam bir ana, muhtaç olduğu yegâne se anasının sütüdür. İm- kânsızlık veren kati zaruret olmadık- ça hiç olmazsa altı ay çocuğunu em- zirmek ananın ancak gurur duyabile- ceği mukaddes bir vazifedir. Herhangi bir koketi yüzünden yâvrusuna meme vermiyen kadın, o yavruyu birçok nok- talardan ölüm tehlikesine maruz bi- aktığı gibi, ileride cılız ve beceriksiz olmasına da sebep olur. Süt çocuklarında beslenme pek ehemmiyetli bir meseledir. Fena ve yanlış beslenme, hiç değilse intani hastalıklar kadar, çocuk ölümü âmil- lerinden birini teşkli ediyor. Ölüm ha- linde de yavrusuna meme vermiyen kadının manevi mesuliyeti çok büyük- tür va bu kadının vicdan azabı çekme- si iktima eder, Ana sütile beslenen çocukta soğuğa, hastalığa, her şeye karşı daha fazla mukavemet vardır. Zaten çocuğun ilk ve asıl doktoru anasıdır. Çocuğun gıda- sına, hava ve ziyasına, temizliğine dik- kat ettikten maada intani hastalıkla- Ta karşı aşılarını ihmal etmiyen muh- terem bir &nne ülkemizin parlak gü- neşi, güzel denizi, Jâtit havasında yav- rusunu büyütmekle vatana yüksek ve feyizli bir kuvvet hazırlar. Dr, Suad Yılmaz — Müşerref oldüm aziz meslekdaşım.. Fakat acaba kiminle görüşüyorum?.. (Pariste çıkan Petit Parislen gazetesinden). gelen bu bir kucak muvaffakıyet genç kızın haklı olarak koltuklarını kabart- mıştı. Buna rağmen bazı meşhur dok- torlar gibi diplomasını yaldızlı bir çer- çeveye koydurup hastalarının bekle- me odasına asacak kadar hafiflik gös- termedi. Yalnız damgalı bir reçete kâ- ğadı baslırdı ve ilk reçetesini garib bir tesadüfle kendisi için yazdı. O günlerde mutad rahatsızlığının başlaması lâzımdı. Bünün gecikmesi, baş ağrılarının artması, sinir buhran- larının başlaması genç kızı bu sıkıntı- ı vaziyetten kurtaracak çarelere baş vurmağa mecbur etti. Bundan Süheylâya bahsettiği za- man artık karının şekli değişmiye başlıyan genç kadın fıkır fıkır güldü: — Sen artık erkek mesleğine girdin, dedi. Daha ne bekliyor, ne istiyorsun? Gen çkızın başı ümidsizlikle sallan- dı: — Ne yazık, erkeklerin mesleğini almak kolay, fakat cinsiyetlerini ka- zanmağa imkân mı var? Ancak en yakın ve samimi bildiği arkadaşına gösterdiği bu aciz ve iti- raftan sıkılmış, korkmuş gibi bir an- da başı bir şahin azameti ile dikildi, Gözleri kıvılcımlandı: — Hayır. dedi, yani demek istiyo- rüm ki erkeklerin üzenilecek, benim- Benecek bir tarafları yoktur, Bu tabit ler değli ki! Süheylâ artık bu bahisleri münaka- şa etmek fikrinde değildi. Bunları fi- kir olarak dinlemek ve düşünmek bi- le istemiyordu. Şimdi hayalini doldu- ran büyük zevk izini her gün biraz daha canlı ve hi tli olarak duydu- ğu yavrunun yüzünü görmek zevkiydi, Cevvale cevapsız kalan iddiasını Kendi kendine izah etmeğe mecbur oldu: — Erkek olmak bir meziyet değil Fakat kadın doğduğu halde erkeğin Takibi olmak şereftir. Süheylâ ona hak vermiş olmak için tekrar etti: — Muhakkak, muhakkak! ... Cevvale artık yeni bir âleme karışt yordu. Onun fakülteye bağlı büyük hastanelerden birinde asistan olarak kalması için emir gelmişti. Orada ih- tisas ehliyetnamesi de aldıktan sonra artık mesleğin en ileri derecesine var- mış olacaktı, Yirmi üç yaşında bir genç kızın dok- torluk diplomasile hayata karişması kadınlık hesabına da bir muvaffakı- yetti ve Cevvale zekâsı, istidadı saye» sinde bu muvaffakıyeti erkek arka- daşlarından çok üstün bir derece ile kazanmış bulunuyordu. Hattâ genç kızın staj zamanını geçirmek üzere Almanyaya gönderilmesi hakkında - ğa isininmdi 15 Eyiti 1937 KADIN KÖŞESİ Gece tuvaleti İnce organdiden gece tuvaleti. Ay nl renk ipekliden biye ile eteği, blüzü ve kolları süslenmiştir. Belindeki çi- Yeniköy eski nahiye müdü- rünün muhakemesi Prenses Kadriyenin bâhçesinden toprak çıkarmak meselesinden dolâyı Ahmed Nüzhet adında birinden rüşvet almaktan suçlu eski Yeniköy nahiye müdürü B, Alâeddinin muhakemesi- ne dün birinci ceza mahkemesinde de- vam edilmiştir. Dünkü celsede Yeniköy polis komi serliğinden gelen tezkere okunmuş” tur. Bu tezkerede, Taş ocakları nizamı- namesinin maddel mahsusasına tev- . fikan kaymakamlıktan müsaade alın- madıkça prenses Kadriyenin bahçesin- den kırmızı toprak çıkarılmasına mü- saade edilmemesi hakkında nahiye müdürlüğünden emir almarak bu emir Ahmed Nüzhete tebliğ edildiği, fakat toprak çıkardığı için Ahmed Nüzhet hakkında zabıt tutulmadığı bildirili- yordu. Mahkeme, evrakı tedkik ede- Tek kararını vermek üzere muhakeme- yi başka güne bıraktı, bir teşebbüs te olmuş, fakat tahsisat, olmadığı için tehir edilmişti. Büna mukabil hemen bütün arkadaşları uzak vilâyet hastanelerine ve yahut kaza doktorluklarına gönderildikleri halde o, İstanbulun en büyük sıhhi müesseselerinden birine tayin edil- miş Tayin emrini alıp hastaneye giden genç kızı direktör pek samimi bir se- vinçle karşıladı. Disiplini sever, titiz, fakat icabında şaka etmesini bilir bir adamdı. O dahg kâğıdını uzatmadan: — Haberim var, haberim var, diye karşıladı. Bize tayin edildiğini duy- mıyan kalmadı. Haydi bakalım, Uğur- Iu, kademli olsun. Servislere zaten ya» bancı değilsin. Yalniz artık devam cetveli imzalıyacaksın.. kadroya giren buna mecburdur malüm ya... Direktörün odasındaki bir kaç dok- tor da yeni meslektaşlarını hararetle tebrik ettiler. Bakteriyoloğ Feyzi ay- rıca rica etti; , — Bizim şubeyi de ihmal etmeyin kuzum. Şöyle meraklı bir arkadaşa te- sadüf etmedim hâlâ... Nisaiye başasistanı doktor Bedri itiraz etti: — Hiç kendini yorma azizim, Cev« vale hanım her şubeden evvel bizim malımızdır. Herhalde ihtisas ehliyet» namesini de bizden alacak zannede- zim, (Arkası var), dü