B sellisanlıl kemerini busene kim kuşanacak? Bütün pehlivanlar Istanbula geldiler yalnız Dinarlı Mehmed henüz meydanda yok Türkiye serbes güreş şampiyonluğu müsabakalarına bu ayın 11 inde baş- — lanıyor. Eminönü Halkevinin tertib ettiği bu müsabakalarda Türkiye baş- pehlivanı seçilecektir. Müsabakaya memleketin her tara- fından birçok pehlivanlar iştirak ede- | ceklerdir. Pehliyanların hemen hepsi İstanbula gelmişlerdir. Yalnız Dinarlı Mehmed meydanda yoktur. 937 şam- piyonu Tekirdağlı Hüseyin başpehii- vanlığı bu sene de kimseye bırakma» mak için çok çalışıyor, idmanlanıyor. Mülâyim - Tekirdağlı Müsabakalara birçok pehlivanların iştirak etmelerine rağmen bütün na- zarlar Tekirdağlı ile, son zamanlarda yaptığı birkaç 'güreşle halk üzerinde daha büyücek bir sempati uyandırma ğa muvaffak olan Mülâyime çevrilmiş bulunuyor. Geçenlerde Tekirdağlı Afrika şampiyonu Vandervalt'ın kar- sılaşması bir hayli heyecanlı olmuş ve fakat maç neticesi pek geç alınmıştı, Buna mukabil Mülâyim, Cenubi Afri- , ka şampiyonluğunu daha çabuk | yenmişti. Bu yüzden birçok mütalâa- lar yürütüldü ve aradan bu kadar za- man geçmesine rağmen dedikodusu hâlâ devam ediyor. Mülâyim, denildiği gibi, teknik ifi- barile Tekirdağlıdan daha üstün ola- bilir. Fakat Hüseyinin başpehliyanlık kemerine hâlâ sahip olmakta bulun- duğunu da hatırdan çıkarmamak doğ- | ru olur, Hülüsa, ikisi de iyi güreşçi dir ve bugünkü görünüşlerine göre tam formlarında bulunuyorlar. Güreş dedikodusu Güreş diğer sporlara benzemez. De- dikodusu pek tatlıdır. Hattâ sebebi bu mudur bilinmez; güreş maçlarını ta- kib eden gazeteciler arasında sporla katiyen meşgul olmıyan muharrirlere raslanır ve güreş müsabakalarını çok zaman spor muharrirleri yerine bun- lar yazarlar. İşte seyri kadar dedikodusu da tat- lı olduğu için serbes güreş müsabaka- | larmın yapılacağı duyulduğu zaman yer yer masa başı toplantılarına râs- lanır, pehlivanlaria hasbıhaller edi- ir. Başpehlivanlık müsabakasının ari- fesinde de böyle oluyor. Nitekim her- keste bir slâka göze çarpmaktadır. Evvelki gün yine böyle masa başi toplantısında birçok şeyler görüşüldü. Bermutad hafifçe dedikodu da ihmal edilmedi. Zaten öyle olmasa toplantıda tad tuz mu kalır? Pehlivanlar çok çalışıyorlar. Tekir- dağlıya idman yapıp yapmadığı 80- rulduğu zaman: — Çobana kızıyorum, diyor, Mülâ- yimle idmanlaşıyor da bana gelince nazlanıyor. Ben de onu «Seni beş, on dakikada yeneceğim» diye kızdırıyo- rum. Ondan sonra tutuşuyoruz. Çoban çok iyi, omuzları kayi... Mülâyim, pek meydanlarda görün- mediğine göre sessiz, sadasiz hazırlan- dığı anlaşılıyor. Hüseyin daima güler yüzile kendinden çok emin görünü- yor. Dinarlı nerelerde Başpehlivanlık müsabakaları önü- müzdeki cumartesiye başlıyacağına gö- re, vakit daralmış bülunüyor. Herkes Dinarlıyı sormağa başladı. Fakat o meydanlarda yok. Hem, bu delikanlı- nın bir iddiası var; — Onlar benimle güreşemezler; çün- kü seviyelerimiz biribirinden çok fark- lıdır. Diyor. Bu mütalâr ne dereceye ka dar doğrudur? Başpehlivanlık müsa- bal rına girenler, sırası geldikçe Cambaz Londosa meydan okurlarken, Dinarlı acaba nesine güveniyor? Diye düşünenler var, Ve bu düşün- | gelerdi. Dinarlmın bu müsabaka lardan u temenni edi- yorlar. Hi Teknik ve zekâ itibarile arkadaşla- rına faik görünen Dinarlı, bu zeküs- / i 4 ” ile Cenubi | Mülâyim, Tekirdağlı Hüseyin #m Gü. Dinarlı Mehmed nı minder haricinde değil, rakiplerini çelik makaslarına sıkıştırırken kul lanmalıdır. Aksi halde onun bu müsa- bakalara girmek istememesinin ye- nilmek korkusundan ileri geldiğine hükmedenlere hak vermek lâzım gel- mez mi?.. Balkan oyunlarının ikinci günü Pazar günü Bükreşte başlıyan Balkan atletizm şampiyonasının ikinci müsabakaları bugün yapı- lacaktır. Bugün saat 15 de başlı- yacak olan programda şu müsa- bakalar bulunmaktadır: 1 — 200 metre seçme, 2 — 400 metre münia seçme, 3 — Serbes disk. 4 — 1500 metre. 5 —, Yüksek atlama, 6 — 200 metre final, 7 — 10000 metre, 8 — Çekiç atma. 9 — 400 mânla final, 10 — Balkan bayrak: 250 X 400 Xx BOO. Yugoslav milli takımı Rumen milli takımını 2-1 yendi Belgradda Rümuenler, Yugoslav» larla Balkan şampiyonası için yaptıkları bir hazırlık maçında 1 - 2 mağlüp olmuşlardır. Rumenle kuvvetli bir ekip ıdur. Yugoslarla- rın tamamile hâkim bir oyundan sonra Rumenleri i - 2 yenmeleri bizim 1 - $ lük mağlübiyetlerimiz için bir teselli değil midir?, | Bamuzı iddla odelim ml? — Balkan oyunlarında ikinci gün Bugün Poladın birinci olacağını ümid ediyoruz (Bükreşe giden arkadaşımızdan telefonla) — Şampiyonanın ikinci kısmı yarın (bugün) yapılacak. Bu sefer bizim de büyük ümitlerimiz var, Poladdan yüksek atlamada bir-bi- iyoruz. Size müsabakala- Raifle Mel Raifin ilk günkü şanssız- lığını telâfi ederek daha iyi koştuğu bu mesafe üzerinde 1935 de olduğu Bİbi muvaffakıyetli bir derece alaca- ğmi umuyor ve temenni ediyoruz. Melih enerjik vücudünün bütün ka- lettir. Enerjinin çok mühim bir rol Oynadığı bu koşuda muvaffakıyetli bir derece alması pek âlâ beklenebi- Hr. Bu koşudan puan almamız mu- hakkaktı Birinci İlk gün Rumen süratçilerinir ve çevik at- letler olduklarını gördük. Henüz bu sene parlıyan bu genç atletler bu- gün de en kuvvetli namzedlerdir. Ru- menlerin en büyük Takibi Yugos- lar Baver'dir. Yunanlılardan Ska- larlu ancak bizimkiler ayarındadır. 400 metre mânia: Bizden Faik iş- tirâk edecek, Bu mesafe Faiğin ko- | şasu değildir. Onun için deroce ala- cağını hiç ummuyoruz. En “kuvvetli adamlar Yunanlılardır, Yunan Man- tikas ile Skiadas birincilik için çeki- şeceklerdir. Disk: Veysi bugün gelecek, Bu se- sinin yarın geriliniş yaylar gibi for- munda olan bir sürü atletle mi dele etmesi biraz zor olacaktır, F; kat puan alacağını kuvvetle tahmin ediyoruz. En kuvvetli namzed Yunan Sillaş- dır. Sillasdan sonra Rumen Kavaleç göze çarpmaktadır. 1500 metre: Receple Galibin işti- rük edeceği bu yarış, pâzar Yugoslava 800 de mağlüp olan Yu- nan Yorgâkoplos ile Gorşek arasın- da bir revânş mahiyetinde olacaktır. Bu sefer Yunanın Yugoslavı geçme- si beklenmektedir. Bizim çocuklar ancak kendi aralarında: mücadele edeceklerdir. Galibin ilk beş kişi ara- sında yer alması beklenebilir. Yüksek atlama: En ümitvar oldu- gumuz müsabaka budur, Bizden işti- rik eden Polad hakikaten Balkanla- rm en kuvvetli atlayıcısıdır. Poladın rakibi Yunan Pantazistir. Burada herkes: Yugoslaylar, Rumenler hat- tâ Yunanlılar bizzat rakibi bile Po- ladın en büyük favori olduğunu söy- Iüyorlar.. Poladdan başka Fenerbah- çe kalecisi Necdette atlıyacaktır. Nee- det İstanbulda 180 atlamıştı. Bü- rada da bu dereceyi yaparsa ikinci olabilir. 10000 metre: Bizden Rıza ile Ar- tin gireceklerdir. Rıza bu sene for- mundan çok düşmüş olduğu için kendisinden bir şey bekliyemeyiz. Ar- tine gelince: tabana kuvvet koşan taktik ve alör bilmiyen bu yeni ye- tişen atlet tecrübenin mühim rol oy- nadığı bu koşuda kolay kolay dere- ce alamıyacaktır. En kuvvetli adam Yunanlı Kirya- kidistir. Çekiç atma: Gülleci İrfan girecek ve belki beşinci olacaktır. En kuv- vetli atletler Yugoslavlardır. Balkan bayrak: Bizim takım mü- sabakalar esnasında Çocukların va- ziyetine göre tesbit edilecektir. Galip ve Recep 1500 de, Melihde 200de yorulmazsa ne âlâ... Yoksa ekip hafif olacaktır. Fakat nasıl olsa dördün- etlükten fazla yükselemeyiz. Yunanlılar bu ikinci gün müsü“ bakalarında Yugoslavları ve Rümen« leri püanca aşacaklarınr iddia et mektedlirler, Biz de Bulgerları aşaca- Atlet iştirik | biliyetlerini kullanarak koşan bir at- | ne'iyi çalışmadığını duyduğumuz Vey» | günü | 8 Eyiti 1 Almanyada yaz hayatı ve Wiesbaden Trenler dolu nehir üstündeki vapurlar dolu otokarlar insan yığınlarını taşıyorlar ... Gün pazar; koca yeşil şehirde dük- kânlar kapalı, fakat caddeler mutad günlerden çok ziyade kalabalık. Hele sokaklarda, yaya kaldırımların kıyı- ları bugün sayısız, hesapsız hususi otomobillerle dolu, Görülüyor ki Al manyayı baştan başa kaplıyan emsal- siz otomobil şoseleri, halktaki otomo- | bil hevesini çok arttırmışlır. Cumar- tesi oldu mu, arabasına atlıyanlar bir Alman şehrinden diğer Alman şehri- ne koşup gidiyorlar. Gittiği yerde, pazar günlerine mah- sus olmak üzere otomobil duraklarını belediye işaretlemiş. Şehirdeki, kır- ri geleceklerin rahatlarını, keyiflerini temin için her şeyi hazırlamıştır, Bu- ralarda sık sik yağan yağmurlara kimsenin aldırış ettiği yoktur. Oto- mobiller zaten yağmurdan korkmaz. Yollarda çamur denilen nesneyi gö- ren ve bilen yok! Wiesbaden böyle a gibi Al manyanın RE. Ş sinden pazârtes un içerisi müthiş bir donan- ma halinde idi, Çayırlar üstüne «Wi- esbaden sonbahar keyfis diye elek- trikle yazılar yazılmıştı, fişekler atı- | liyordu, maytaplar yanıyordu, ince ve zarif bir orkestra mükemmel par- çalar çalıyordu. Bunların arasmda | gezen dolaşan ve hava alanların had- di ve hesabı yoktu. Her günün ban- yocuları değil, büsbütün başka bir gezme halkı her köşeyi doldurmuştu. Burada, pazardan başka günlerde banyocuların mahzarası da insanı eğ- lendiriyor ve düşündürüyor. Kolonlar üstüne oturtulmuş uzun çatı altın- | daki etrafı açık galeride ellerinde sı- cak maden suyu bardaklarile dola- matizmalılar, ufak el arabasına binip meanivelesini kendisi tahrik ederek istediği yere gidebilen, bacaklarile yürüyebilmekten mahrum zavallıla- ra, karısının, yahud kızının koluna girerek âdeta kendini sürükleten ve yardımı yakınmdakinden bulan has- talar, bunların arasında koşup sıç- | rayan, gülüp oynıyan çocuklar, ha- kiki ve derin bir tetkik mevzuu idi. Evet görüyorum, buraya gelen ve bu- rası gibi yerlere giden hastalar şifayı sade suda bulmuyorlar. Manevi afi- yeti ve huzuru âile âzaları arasında» ki tatlı rabıtalarla kuyvetlendiriyor- lar. Sonra birşey daha göze çarpıyor. Ben Almanyayı büyük harbte gör- düm, büyük harbi takib eden müta- rekenin mahrumiyet yıllarında uzun da uçuk benizli, cılız çocuklar göze çok çarpardı. Şimdi hiç öyle değil. Harb yoksulluklarınn < yarattığı fizyolojik zayıflık iyi yeyip içmekle giderilmiş, fakat gençiiğe bir de mü- kemmel hıfzıssıhha bilgisi aşlamışlar ve onları natürden istifadeye hakkile alıştırmışlardır. Çocuklar gürbüz, renkleri kanlı, yanakları al, adaleleri iyi müteşek- kildir. Yeni yelişen . delikanlılar ise sağlam ve düzgün bacaklı, metin bal dırlı, yürüyücü ve koşucu. Sihhatın tam olması sayesinde tabii olarak küçüğü de, büyüğü de neşeli, keyifli ve kahkahacıdır. Görülüyor ve anla” glıyor ki aitmiş milyondan çok ziya. de nüfusu olan bu teşkilâtı memle- kette pek zinde ve sağlam yeni bir nesil yetişiyor. Onun için ne derlerse desinler, Cerman ırkının âtisi emin ve sağlamdır demekte tereddüd et- mem. Wiesbaden her halde belediyesi en muntazam Avrupa şehirlerinden bi- risidir, Bakım denilen harikülâde kuvvet her yerde hâkim ve nazirdir. Şehirde sokakların altiarında devam- lı sıcak sular aktığı için su mecrala- rına âik sık menfezler yapmışlar. Bu- | ralardan dalma maden! kokulu bu- lardaki Sayısız gazinolarla birahane- | lerle Gasthgus dnellen misafir yerle- | | narındaki Şıp ılık sudan yudum yudum içenler, | iki değneğe dayanarak uğraşan ro- | müddet daha iyi tanımıştım. O yıllar- | ğular çıkıyor. Bütün cadde ve sokak” lar asfalttır, her tarafa ve civar köy” lere çok büyük ve çok rahat otobüs- ler işliyor. En uzak tarafa gitmek içi aldığı ücret sekiz kuruştur. Bunla rın içine giren ve çıkanlardaki inti- zamı ve süküneti tarif edemem. Giren ve çıkanlar sakin ve gürül tüsüzdür. Bileteiler sessiz ve vazife bilir adamlardır. Bizim bildiğimiz otobüslerin hemen bir buçuk uzunlu” ğunda yerden yapma, altı tekeriekli olan bu arabalar dar sokakların için den de geçiyor. Araba durmadan gi a çıkanı kimseyi görmedim. Bir şey sormağa ve öğrenmeğe de hacet yoktur. Her şey, her malümat ren*li lâvhalarla ve geceleri ışıklı işaretlerle gösterilmiştir. Geçen gün bunlardan bir numaralı lâciverd renklisine bindim. 8 kuruş mukabilinde beni sarsıntısız aldı gö- türdü. Zümrüd gibi bahçeler içinde, pencereleri türlü çiçeklerle donan- mış iki taraflı köşkler arasından ge çirdi ve Bibrich adi: Rhin şehri ke- kasabaya (on dakikada ulaştırdı. Bu kasaba Wiesbadenin Ti- manıdır. Rhin üzerinde işliyen çok mükemmel vapurlar hep birer sey- yar palas oteldir. Mainz, Koblinz ve Köln büyük şehirlerinden geçerek bu re | vapur Holanda hududunu aşıyor ve Rotterdam deniz limanına varıyor. Demek oluyor ki Wiesbaden dahil ok duğu halde bütün garbi Alman şe- hirleri Rhin nehri sayesinde denize bağlıdır. Sade o kadar değil, bu neh- rin sü kaynağına doğru giderek İs- viçrenin Bâle kasabası da çoktan denize bağlı Iman yapmıştır. Bunları yazmakta devam edecek olursam sahifeler doldurmak lâzım olacaktır. Onun için burada duruyo- rum ve gezdiğim yerleri bir daha göz önüne getiriyorum, Trenler dolu, ne- hir üstündeki yolcu vapurları adam- Ja, yük vapurlar: eşya iledolu, her köşeden akıp gelen seyyah otokarla» rı insan yığınlarını taşıyor ve köşe başlarına indirib sürü halinde şehir- leri seyrettiriyor, Husus! otomobiller aileleri gezdiriyor. Yaya gezmeğe çık- muş sırtları torbalı gençler hep bir ağızdan şarkılar söyliyerek asker in- tizamile yürüyüp gidiyorlar. Burası böyle iken İspanyada kan gövdeyi götürmüş, Çanakkale dışında 15 mil açıkta bile İspanyol gemileri birbir- lerini torpillerle batırıyorlarmış. Bu- rası da dünyanın ve insanlığın akıl ermez çirkin tarafı. Ahmed İhsan Tokgöz İstanbul - Edirne hattının Yunan topraklarından geçen kısmı İstanbul - Edirne hattının Yunan topraklarından geçen 33 kilometrelik kısmında tatbik edilecek usul hak- kında hazırlanan İtilâfneme Ankara ya gönderilmişti. Nafıa Vekâleti tedkikat neticesinde bu itilâfnamede bazı tashihlere lü- zum görmüş ve anlaşmayı Devlet de- miryolları Avi hattı dokuzuncu işletme müdürlüğüne göndermiştir. İstanbuldaki Yunan o mürahhasile de yapılan temaslar sonunda anlaş* ma icap ettiği şekilde tashih olun muş ve imzalanmak üzere Ankarayâ gönderilmiştir. İtilâfnamenin bir sureti de Yunan murahhası tarafından Atinaya gön derilmiştir. Anlaşma bugünlerde ber iki taraf hükümetlerince imza eğilip meriyete girecektir. 33 kilometrelik hatla şimdiye ka dar Lozan ahidnamesine göre hazım lanmış bir nizamname tatbik edilir yordu. Pek ında bu nizamnamd de tarihe karışı r, Bundan sonra, trenler Yunan top” klarmd ken Yunan ve Tür raklarından geçerken Yunan toprâklarından geçerken de Türk kanunları tatbik edilecektir,