8 EytO1 193 AKŞA İstanbuldan İzmir: 33 saat! Otomobil kara yollarını kısalttı, fakat vapurlarımız Vapur İzmire girerken ” Çok eski zamanlarda köşe pencere» Mndeki köşe minderine oturup gelip Geçenleri seyretmek seyrana çıkmak 5 bugün de bulunduğumuz #ir hudutları içinde dolaşmağı kö- 98 Penceresi seyrani saymalıyız, İstan- Bülürin Yalovaya, Adanalının bağ» Mara, Diyanbekirlinin bahçelere, İz- aş Çeşme plâjlarına gitmesi, 4, © Mündeririden etrafı söyretmesi Nasıl uzun zaman vapura, trene, Beher elektrikli tramvaya binmek- 4 Şekindikse, bugün de uzunca yo- ürküyoruz. Ecdadımızın Yüreklerin) dağlayan Yemen, Fizan ay- Miklarının acısı kalblerimize mi çök- mi hedir?... Yirmi dört saatlik yolcu- Bidenlerle kalanlara göz yaşı dök- türüyor. Kalanla gidenin gözünde » Hilmalâya dağları kadar bü- Yüyor ve rıhtımdaki vapur fındık ka- dak kâdar küçülüyor. Henüz seya- Zevkine varamadık, yolculuktan mek yoruz. Vapurlarımızla trenleri- ia F $ 8 bu korkuyu içimizden söküp | ke Şekle girmediler, Ekspresler- lüks vapurlarımız güzel amma ara Postalarmız o nisbette berbat, ba- hanında bir zamanlar «Bimennihül- kerim, < bu ayın yirmi dokuzuncu ki hareket edeceğini ilân edip öte- &yın beşinde kalkan vapurlardan Mr Rıhtumdan beş metre mesâ- kıçtankara demirlemişti. Bir met- Tetik Yer için sandal ve hamal parası Üye kirk beş kuruş verip vapura girdik. Mama işi yoluna konmuş. Eşyalar kapanın elinde kalmıyor. Biz bu m hatırı için verdiğimiz parayı görmedik. Gelgelelim herkes bi- Him gibi değildir. Bu parayı çok bu- girer, şikâyet ediyorlar. Hakları Yok değil, 4, Kenteden kaçta kalkıp İzmire kaç- dediler. Hareket malüm, muvâ- Mat meçhuldü. İşte bu «meçhule Bibi #eylerdir ki, seyahat ürkektiğimi: arttırır... “ Vapurumuz dedikleri gibi tam saat Palamarlarını çözdü, demirini adı, mhtımdan ayrıldı. Gideceği son kele Mersindir, ekspresle kırk se- #aatlik yer. Halbuki gözyaşı dö- Siler kırk yıllık yere giden bir va- ie yolcularına benziyorlar, İki Yor İkİ çeşme, anın ağlıyor, baba ağl- i€vlât ağlıyor, kardeş ağlıyor, li ve nişanlı ağlıyor. İçime şüp- . Acaba Avustralyaya giden İransatlanıtikte miyiz?... len gözyaşlarını kurutmak- mendiller sallanıyor, boyuna » durmadan sallanıyor... alışık olanlar ayaklarını atar atmaz kendilerini yola Sayarlar. Bizde bir an evvel sakırsızlığı belirdi. Va- İse yürümemek inadı var, Va- Mâyene muamelesi için dur- boğan f A ili ii zaman da geçmiyor. Hasan Âl zaman bizim de boğa- dolandı: kolumdan çekip © dolanıyor yılan gibi. Varlığım bu ye > belezonunda Bükülüş, kivramyor., Ji 1 Açıklarda... dük. Vapurun kaç mil gittiğini gös- teren âlet denize atıldı. O zamanâ kadar İzmire kaçta varacağımız 80- rulunca kemküm eden kaptan bir saat sonra tekmil haberini verdi; «Do- kuz buçuk mil ile gidiyoruz.» İzmir 280 mildir. Gelibolu ve Çanakkaleye uğrayıp yarımşar saat kalacağımıza göre otuz üç saat sonra İzmirdeyiz. Şosenin uzunluğunu otomobil ki- saltfı amma, deniz yollarını vapurla- lar uzak, Yalova çok uzak, İzmir ise çok daha uzaktır. İstanbuldan İz- mire nihâyet on altı saatte gidilme- lidir. Halbuki en güzel vapurlarımız yirmi üç satte varıyor. Çoktur. * ” Üç adımlık vapur üçe bölünmüş: Birinci, ikinci, üçüncü mevkileri var, tıpkı sahici vapurlarda olduğu gibi... Ancak bir farkla «İnönü» vapurunun birinci mevkiinde oturacak ve yata- cak rahât yer yok. Katı yatak, tah- ta koltuk. Buna mukabil üçüncü mevki yolcuları bizim şezlong dedi- ğimiz iziçerlerde seyahat ediyorlar. Güvertede insan, sandık, kafes, kam- yon şasesi, demir, et, hırdavat, ça- nak çömlek birbirine karışmış... Artistlerden biri Üçüncü mevkide dolaşırken derin- den derine «Yanık Ömer» i söyliyen Safiyenin sesini duydum. Ambardan geliyordu. Eğilip baktım. Gece yarı- sından öonra Köprüalti kadar sefil bir manzara fle karşılaştım, üstelik orada hava da yoktu. Çoluk çocuk, yanyana, başbaşa, ayak ayağa, yun koyuna uzanmışlar, bir köşede kurulan gramofon durmadan Ölü- yor... İkince mevkie geçtim. Yarım sığır- In dört koyun budunun tam altına iki şezlong atılmış, içine bir kadınla bir erkek uzanmış... Biraz ötede bir alay köpek havlıyor. Gardenbardaki artistlerin bir kısmı İzmir fuarına gülüyor, erkeğin dudaklarından ne- şeli bir ıslık eksik olmuyor. Onlar için vapurların üçüncü mevkilerinde seyahat öyle tabli ki, kasap dükkânı haline gelen vapurun O kısmında, mükellef bir salonda oturur gibi rar hat ve kaygusuz oturuyorlar... Vapurun en iyi şeyi yemekleri. Ye- mek salonunda ağız tadile yemek ye- niyor. Akşam yemeğinde adam başi- na ancak bir kanat düştü. Garson özür diledi: — Vapurda ikinci mevkide ecnebi- ler var, doymadılar, mutfağı yağma ettiler, ne yapalım ecnebi oldukları için ses çıkarmadık. elân deniz yollarını kısaltamadı a EE m Vapurda Çanakkale mamulâtı karpuza yatınca: «Yabancılara iyi muşmele elzem, elzem amma, bukadarı dn fazla!...» demekten kendimizi ala- madık, * ” Yatağımızın baş ucunda can kur- taranların yatakların altında, can kurtaran sandalımızın da 6 numarâ- da olduğu . yazılı, Can kurtaranlar yatakların altında, fakat kamaranın kanepesini de üçüncü bir yatak ha- line koydukları için onun can kurta- rani yok. 6 numaralı sandalı da bul- mak hayli güç oldu. Amma bulma- sak ta olurdu. Küreklerin hepsi çü- rük, değil zorlamak, dokunulsa he- men kırılacak. Bunu gördükten son- ra sandalların sağlamlığına güven- mek biraz müşküldür... Çanakkale- den çıktıktan sonra «İnebolu> facla- 8 rüyamıza girdi de uyuyamadık!... 4 — Gece yarısı birinci mevki ne kadar hazinse ikinci mevki o kadar neşeli, üçüncü mevki de o derece yürekler acısı bir manzara aldı. Uykusu ka- çanlar kamaralarla güverte arasında mekik dokuyor. Üçüncü mevki bi- letle birinci mevkide seyahat eden ipek gömlekli bir bay beş aşağı beş yukarı dolaşıyor. Ellerine geçeni göv- delerine indiren artistler coşmuş, ça- uyorlar, söylüyorlar, oynuyorlar. İkin- ci mekvi salonunun kâpıları mahşer yerine dönmüş, vapur halkı onları sey- rediyor. Üçüncü mevkide kirli çıp- lak kol, kirli çıplak bacak, kirli çıp- lak ayak istifsiz bir küme halinde birbirlerine dolanmış, upuzun, kıs- kıvrak, kimi cılız, kimi etli butlu, kuru tahta, yırtık şilte üstünde men- debur örtüler altında haşımeşir Ol muşlar... “ Güneş bizi Eğe sahillerinde buldu. Anadolu kıyıları boyunca yol alırken memleketimizde birer yabancı sey- yah gibi dolaştığımızı bir kere daha gördük. Şu güzel köy ne köyüdür?.. Geçtiğimiz bumun ismi nedir?,.. Bi- len yok. Midilli adasını tanımıyan- lar ekseriyetle... Midilliden sonraki adanın «Sakız adası» mı «Rodos ada- sı» mı olduğuna bahis tutuşanlar bi- le çıktı. Yol arkadaşımız bir Alman yar, Ondan farkimız beraberimizde harita olmaması... Körfezin sonunda görünen şehrin İzmir olup olmadığı" nı soranlara Alman haritasına bak- tı: İzmir! dedi. İzmire ara postasile yemek ve Yö- tak dahil on beşliraya gidip gelini- yor. Buna rağmen vapurda keyif İçin, on beş günlük tatil zamanını &© çirmek için gezmeğe çıkmış tek bir ferd yok. Halbuki içimizde on beş günlük bir İzmir seyahatinde bara- canacak parayı bir günde İstanbu- lun plâj gazlnolarında yiyenler mev- cut... Gezme zevkine, memleketi ta- nıma zevkine varamadık. Mekteple- rimizde, Halkevlerinde iç turizm pro- pagandası yapmamız lâzım. Ara pos- talarını da biraz daha ıslah etmemiz elzem, Selâmi Sedes Selâmi İzzet TİYATRO KONUŞMALARI Her kitapçıda bulunur. Fiati: 50 kuruştur. MEŞHURLAR SERİSİ: İ. Galip Arcan Yirmi sekiz senedenberi sahnede bulunan Galibin hayati bir makale, değil, bir roman olacak kadar merak- | Tıdır, Galip Avrupada günlerce aç kalmış- tır. Günlerce kuru ekmek yemiştir. | Vakıâ bugün o muvaffak olmuş bir * aktör, yalnız aktör değil, ayni zaman- da rejisör de. Fakat kendi kendini bu hâle getirmek için yaptığı mücs- dele hakikaten şayanı dikkattir. Galip evvelâ edebiyata ve şiire heve3 etmiştir. Uzun zaman manzum“ “ yazmıştır. "Tiyatroya hevesi, bir gün garip br surette tiyatroda bayılmasile başlar. Şimdiye kadar hiç kimsenin bilmediği bu hikâyeyi size ben anlatayım: Gelip Üsküdarda tahta bir evde doğ- muştur. Çocukluğu ve delikanlılığa yaklaşan çağları gene Üsküdarda geç- miştir, Galip kendisini gayet çabuk tehey- yüce kaptıran bir insandır. O vakitler Üsküdarda bir dirâm Kumpanyası müthiş faclalar oynuyordu. Galip işte bü dıram Kumpanyasının bir temsili- ne gidiyor. Oynanılan dıramda bir adamı öldürüyorlar... Lâkin dıram icabı öldürülen adam tekrar diriliyor ve pencereden kendi evine giriyor. Bu ölüp dirilen aktörün yüzünü adamakıllı pudralamışlardır. Dirilen ölü bembeyaz bir yüzle kendi evinin penceresinden içeri giriyor. Karısının ölümünden sonraki hayatını görüyor. Lâkin ölüp dirilen adam bembeyaz yüzile pencerede görünür gürünmez seyirciler arasında bir feryad kopu- yor... ve heyecanlı bir seyirci düşüp bayılıyor... İşte bu genç İ, Galiptir... Galip gözlerini evinde, yatağında açıyor, babası, dayısı başucunda; — Oğlum Galip, diyorlar, neden bu kadar heyecana kapıldın canım... O gördüklerinin hepsi yalandı. Hepsi uydurma İdi... Tiyatro o... Kim isterse öyle yapabilir... Galip iki gün sonra iyi oluyor... Fa- kat bu Üsküdarın sâlaş tiyatrosunda kendisine bayılacak derecede tesir eden «tiyatro oyunu» bir türlü zihnin- den çıkmıyor. O günden sonra semt» te ne kadar çocuk varsa başına toplu- yor ve küçüklerden mürekkep bir ti- yatro kumpanyası teşkil ediyor. İşte Galibin tiyatro hayatı böyle başlar. Küçükler her gün tiyatro oyunu oy- nuyorlar ve Galip her gün ölüpte ye- niden dirilen adam oluyor. Tebeşirle boyanmış bembeyaz bir çehre ile pen- cerelerden içeri atlıyor... Uğurlu roller Her artist gibi Galip te uğura ina- nır, Hele bazı rollerin kendisine pek uğurlu geldiğine kanidir. Meselâ bu rollerden biri «Sütkardeşler» piyesin- deki «Ahçı Yaşar» Tolüdür. Galip bu rolü ne zaman oynasa eli- ve külliyetli para geçmiştir. İyi yaşa- mıştır, Gâlibin pek uğurlu telâkki ettiği rollerden biri de «Bir, iki, üç.» piye- sindeki rolüdür, Zevcesini bu piyesin İlk temsilinde ilk defa görmüş, tanış- miş ve evlenmiştir. 3 Bu sevdiği rolden birisi Galibe para, öleki aşk ve saadet getirmiştir. Gali- bin dört renge karşı dehşetli bir zâafı vardır: Gri, bej, kahve rengi, eflâtun... Giyinişinde bu dört rengin tesirin- dedir, sahne hayatında gene bu dört renk ona hâkimdir. Sahnede sahiden ağlıyan i aktör Galip oynadığı rollere son derece kendisini kaptırır. Meselâ onu ağır bir piyeste ağlarken görenler; «Rol yapr- yor!» derler, doğrudur, muhakkak ki yaptığı roldür. Fakat o sahnede acıklı meclislerde hakikalen kendisini tuta- maz ve hüngür hüngür ağlar, Hattâ eskiden kendisini o derece teessüre kaptırırdı ki böyle acıklı pi- yeslerde ağlamaktan rollerini söyliye- mezdi, Meselâ bundan senelerce evvel aktör Bürkâneddinle Üsküpte Drey- füs piyesini oynarken kendisini oyu- nun tesirine o derece kapıp koyuver- miştir ki ağlamaktan, hıçkırmaktan icap eden Sözleri söyliyememiştir. Fa- kat bugün Galip öyle değildir. Sahne- de çok müteessir olmakla beraber te- essürünün firenleri kendi elindedir. İcap ettiği zaman hüngür hüngür ağ- lar, ve meclis değiştiği zaman göz yaş- larına derhal nihayel verir, Galip çok defa uykusunda oynadığı piyeslerdeki eşhasiın sözlerini. meselâ Hamletteki, Otellodaki rollerini sayık- lar. Hain adam Galibin tiyatroda garip bir talihi vardır. Kendisine ekseriya halin adam rolü verilmiştir. Hem öylesine hain adam ki Galip kendisini seyredenler arasında kaç kişinin: — Allah seni kahretsin hain!.. dedi- ğini gene kendi kulakları ile işitmiş- tir. Galip oynadığı bu hain adam rolle- rinden memmun mudur? Katiyyen.. Bu hain rollerini o hiç sevmez, Gali- bin sevdiği roller iyi ihtiyarlar, iyi amcalardır. Sanatkârın tiyatrodan ve okumak- tan sonraki zevkleri yazın denizdir. Yüzmeyi son derece sever, Arasıra gü- zel bir sofra karşısında bir iki kadeh içmeği de ihmal etmez... Galibin sahnede garip talihlerinden biri de budur. Galip bir kaç kere sah- nede, temsil esnasında hakiki rakı iç- miştir. Meselâ «Üç kişi arasında. » ki piyeste Galip Muhsin ile beraber kar- şılıklı oturürlar; Bir sofranın başında rakılarına su karıştırırlar. Seyircilerin önünde bembeyaz kesilen rakıyı mü- kemmel içerler. Bu artiste tiyatro sanatının verdiği bir rakı ziyafetidir. Aksi gibi «Üç kişi arasında,.» piyesini de uzun zaman oynamışlar, Galip hemen her gece sahnede rakıyı yuvarlamıştır. Eğer bu piyes daha ziyade rağbet görüp bir kaç ay daha oynanmış olsaydı Galip her akşam içe içe nihayet mükemmel bir akşamcı olup meydana çıkacaktı. Göbek meselesi . Galip hayatında her şeyi sahneye göre tanzim etmiştir. Eğer aktör ol- masaydı kendini kapıp koyüverir, gö- beğinin çıkmasına bile aldırış etmezdi. Lâkin daha uzun müddet sahnede gözü olduğu için göbeğinin çıkmama- sına son derece dikkat eder, jimnastik yapar. Tiyatro âdetlerine o derece alışmıştır ki tatil zamanlarında rolle- ri olmadığı getelerde de, sanki çalışı- yormuş gibiher zamanki vaktinde, yani geç yatar. Sahneye hâkimdir. Hattâ 25 - 30 defadan fazla temsil ettiği rolleri oy- nâarken sahnede başka şeyler bile dü- şünebilir, rortreci Eğlence yerleri teftiş edilecek Şehir içindeki bir çok eğlence yer- lerile gazino, lokanta, bahçe vesaire gibi yerlerde halktan fazla para alın- dığı defaatle görülmüş ve şikâyetler çoğalmıştır. Bunun üzerine Belediye bu gibi yerlere âni baskın yapıp liste arama- mağa ve liste harici fiat almak isti- yen yerleri. cezalandırmağa karar vermiştir. Ayrıca bu gibi yerler için bir de tallmatname hazırlanması lü- zumlu görülmüş ve karar altına alın” muştur. i Bu tallmatnameye göre, eğlence” yerleri ve lokantalarda (Belediyeden tasdikli listeler konulacak ve listelere fiatler sarahaten yazılacaklır. Müş- teri, garsonu çağınp hesab istemeye lüzum görmeksizin yaptığı masrafını listelerdeki fiatlere göre bulup gürso- na borcunu verebilecektir.