Gaziantep mektupları Gaziantebin bir çok yeni müesseselere ihtiyacı var Hükümet konağı, lise binası, park ve e Üürünntep 22 (Huslsi muhabiri- mizden) — Antepe, malik olduğu ta- biaf güzellikleri itibarile «Cenubun incisi; denir, Bu isim ona çok eskiden verilmiştir. Halebin Osmanlı impâra- torluğu hududları içinde bulunduğu ve Antep sancağının Halebe bağlı ol- duğu tarihlerde dahi Cenubun incisi sayılan bu güzel şehir bu vasfa bihak- kır lâyıktır. Az meyilli tepeler, Dol sulu dereler, yanları kaplıyan bahçe- ve çeşit çeşit ağaçların süslediği t lâtif bir hava ve da- k yıldızlı geceler temin etmi; ! ona bu tabiat güzelliklerine insan ve enerjisinin meydang getire- bileceği eserle ilâve olunmazsa orta- daki güzellik tek taraflı kalır. Gazi yurt, Kurtuluş savaşından pek harap çıkmıştır. Sayısız denecek ka- dör çök, binlerce evi, hanı, hamamı, | muhlelif binaları yıkılıp yakılmış, harp sonu çehresi bir yığın ankazdan ibaret kalmıştı. Belediye ve diğer şeh- ri imarla alâkadar teşekkül ve tces- süsler vazifelerini yapmamış değil- lerdir. Meselâ, Belediye mezbaha, hâl, barsakhane, toptan meyva salış pa- zarı, buz fabrikası, yapmış, yeni me- zarlığı açmış, su tesisatına başlamış, Parti şehitler için âbide dikmiş ve hüsusi idare bir çocuk bahçesi tesis eylemiştir. Fakat, bunlar bütün ihti- yaçların tamamlanması değildir. Gaziantep geniş topraklara malik ve altmış bin nüfuslu büyük bir şe- hirdir. İhtiyaçları bu genişlik ve bü- yüklük nisbetinde fazladır ve bütün bu ihtiyaçların bir anda teminine maddeten imkân yoktur. Bunu bili- yoruz. Ancak öyle ihtiyaçlar var ki, bunların tehiri caiz değildir. Gürlanlep yeni bir hükümet kona- (AKŞAM) ın edebi romanı pazar yeri heniz yapılamamıştır Rından elân mahrumdur. Resmi da- ireler muhtelif binalar altında. iş gör- mektedir, Evvelki yıl Zerdalilik mey- kiinde temeli atılan bina beş on gün faaliyetten sonra mevkiin münasip görülmemeğinden bırakılmıştır. Talebe mevcudu sekiz yüzü buldu- ğu halde hâlâ bir lise binası yapıla- mamıştır. Hapishane binası yoktur. Antebe yakışır bir Halkevi kurağı in- şa edilememiştir. Methalde açılan bir yola bulvar adı verilmiştir. Burası alelâde bir yoldan ibarettir, Ufak bir kısmı asfalt döşen- miş,daha bir yılsonra katranlar meydana çıkmıştır. Her hâlde burayı nun içinde caddeyi genişletmek, ağaçlamak, ankaz ve arızaları kaldır- mak, yeni binaları bir plâna uydur- mak lâzımıdır. Muntazam bir pazar yeri yoktur. Halbuki, hayatım çok bahalı olduğu bu şehirde pazar yerine fazla ihtiyaç vardır. Merkezi bir yerde kurulacak Pazar yerinden Belediye de çok fayda temin edebilir, Şehir içindeki yollar muntazam de- ğildir. Parke yol ve kaldırım inşasına ehemmiyet vermek lâzımdır. Şehir parktan mahrumdur, Çocuk bahçesi olarak yapılan ve sonradan aile par- kına çevrilen Kırk ayakla Halkevi bahçesinden başka oturacak bir yer yoktur. Park, medeni hayatın en lü- zumlu ihtiyaçlarındandır. Mesireler, bu isme lâyık vaziyete getirilmeğe muhtaçtır Şehirde lâmba adedi azdır. Az para sarfile karanlık sokakları ışıklandır- mak mümkündür, Temizliğe biraz da- ha önem verilmelidir. Hayat bahal- ğı ve ihtikârla sıkı surette alâkadar olunmalıdır. 'Tefrika No. 28 Mektep arkadaşları Genç kız etrafında değişen havanın farkında olmuyor değildi. Kendisine gösterilen hürmetin, alâkanın mâna» | sını pek iyi anlıyordu. Fakat artık alış- mıştı. Hattâ üstü kapalı geçen sözleri, yapılan imaları görmemezlikten, işit- memezlikten geliyordu. Onunla alâkadar olanlar arasında dahiliye servisi baş asistanı doktor Naci bir poliklinik günü ona bir has- ta kadın gösterdi. Ve hafif bir tebes- sim arasında; — Cevwwale hanım, dedi, Muayene ha Teşhis koyunuz ve bana anla- Bu, mütemadi baş ağrısından şikâ- yet eden bir genç ve fakir kadındı. Cevvale hiç tereddüt etmeden ka- dını muayeneye başladı. Doktor Naci başka hastalarla meşguldü. Genç kız bu ilk hastasını uzun uzadıya isticvap etti. Hararetini aldı ve arasım göz be- beklerinin kaydığını tesbit etti. Sor- du: — Arasıra mide bulantısı oluyor mu? — Evet, Bürhan Cahid ———— — Küçükken bir kaza geçirdin mi? — Hayır. dı? — Hayır. Cevvale tereddüd ediyordu. Okudu- ğu derslere, dinlediği takrirlere göre bu muammayı halletmek imkânı yok- tu, Fakat genç kız arasıra, firsat bul- dukça tıp konferanslarına, bilhassa asabiyecilerin içtimalarına dinleyici olarak giderdi. Kulağında kalmıştı ki bu şekil bazı şiddetli baş ağrılarını yapan beyin şebekesine yakın yerlerde hasıl olan 'Tümörlerdir. Dahlliyeci gözile bir teşhis noktası bulamadığı bu hastalığı asabiyeci cephesinde mü- talea etmek lâzımdı. Doktor Naci işini bitirmiş, ona bakı- yordü. Sokuldu; — Cüretimi mazur görünüz doktor bey, dedi, Ben bu hastanın baş radyo- grafisi alınmasını doğru buluyorum. Hafifçe gülümsiyen doktor Naci sordu: — Niçin? — Bana kalırsa beyin üzerinde git- AEŞAM 27 Ağustos 1937 Fuar Izmirde büyü bir hareket uyandırdı Dört gün içinde Izmire gelenler 25,225 kişiyi buldu Fuarın Lozan kapısı ve Fuarın önündeki kalabalık İzmir (Akşam) — İzmir fuarı, İz- rülre ziyaretçi, seyyah celbi noktasın- dan şimdiden mühim vaziyet göster- mektedir. İktisadi fevkalâde ehemmi- yeti yanında fuarm İzmire turi: mek noktasından temin eti ta pek ehemmiyetlidir. Yalnız hariçten değil, ayni zamanda memleket içinden fuarı ziyarete ge- lenler pek çoktur. Tutulan istatistik- lere göre fuar açıldıktan sonra geçen dört gün zarfında İzmire hariçten ge- lenlerin sayısı 25225 kişiyi bulmuştur. Bunların çoğu trenlerle gelmiş ve fu- ar münasebetile devlet demiryolların- ca yapılan tenzilâtlan istifade elmiş- lerdir. Alış veriş bolluğundan İzmir tüccar ve esnafının yüzü gülmüştür. Asıl bundan sonra tertib edilen s0- yahatlere iştirak ederek dahil ve ha- riçten gelecek ziyaretçilerin sayısı yükselecektir. Çünkü Yunanistan, Su- riye ve Mısırdan fuar münasebetile İzmire gelecekleriri çok olacağı hak- kında haberler gelmiştir. Bu seyyah- lar, yalnız İzmiri değil, Bursa ve İs- tanbülu, ayni zamanda Ânkarayi da göreceklerdir. Fuar komitesi, fuara iştirak eden müesseseler arasında bir dekorasyon müsabakası tertip etmektedir. En iyi muvaffak olan paviyon sahibine ma- dalya verilecektir. Ayrıca mahsulleri- mizin ve mamulâtımızın teşhirinde muvaffak olan paviyon sahiplerine ğe madalyalar verilecektir. Sovyet Rusya, İngiltere ve Yunan paviyonları, çok zengin ve alâkayı çe- ker şekilde tanzim edilmiştir. Halk, kafile kafile bu paviyonları ziyaret et- tikçe büyüyen bir tümör var. — Nereden anladınız? — Arasıra mide bulantıları geliyor- muş. Gözlerinde bariz derecede gayri- | tabillik var. Baş dönmeleri de gelmiye başlamış. Genç kızın hiç bir mesuliyet kabul etmeden koyduğu bu teşhis doktor İ Naciye biraz garib göründü. — Eskiden bu baş ağrıları var mıy- | Daha üçüncü sınıf derslerine de- vam eden bir talebe bir mütehassıs gibi teşhis koymuştu. Onu meyus etmemek için: — Peki, dedi. Siz arkadaşlarınızın yanına gidin. Genç kız kıpkırmızı oldu. Dudakları titriyordu. Doktor Nacinin hareketinde acı bir istihza sezmişti. Ayakları biribirine dolaşarak kori- dora çıkarken ağlıyacak gibiydi. Kar- şısına çıkan radyoloji şefi doktor Tur- han: — Bonjur Cevvale hanim, dedi. Dal- gınsınız. Hani dün aldığımız filimleri gelip görecektiniz. Kendini toplamağa çalışan genç kız bu sevimli adamın hatırlatışından | i bir hastaya ait filimdi. Sol böbrek dü- teselli buldu: — Ben de size geliyordum doktor İ bey, Koridorda sira, nöbet bekliyen has- talarm arasından geçerek radyoloji dairesine girdiler, Doktor Turhan kâ- Fuarda havuz kenarı mektedir. İzmir ve Manisa vilâyetleri ile İzmir Ticaret odası, Mehmed Ru- şen deri müessesesi paviyonları fev- kalâde güzeldir ve hakikaten muvaf- fak olmuştur. İktisat vekilimiz B. Celâl Bayar da, bu paviyonlar için takdirlerini esirge- memişlerdir. Paraşüt kulesinde tecrübelere de- vam edilmiş, paraşütlere bağlı kum torbaları, atlama yerinden salıveril- miş ve iyi netice alınmıştır. 30 ağus- tostan 7 eylüle kadar İzmirde havacı- hk haftası kutlanacaktır. İngilterede iki askeri tayyare çarpıştı Londra 26 (A-A.) — Fontley - Ham- pshire üzerinde iki askeri tayyare ara- sında vukua gelen bir müsademe de üç kişi ölmüştür. Tanlık odada çalışan teknisyenlere ba- zı emirler vererek odasına geçti. Du- vardaki düğmeyi çevirdi. Filim kon- trol tabelâsı aydınlandı. Sonra masa- sının üzerindeki bir kaç parça filmi Cevvaleye uzattı; — İşte radyogratiler. Rahat rahat bak. Filimler net çıkmıştı Genç kız biraz evvelki üzüntüden kurtulmuştu. Filimleri birer birer kontrol lâmba- sına tutup muayene etmeğe başladı. Masâsında bir rapor yazan doktor Turhan; — Görebiliyorsun değil mi? İki nu- maradaki filimde sol cliğerdeki lesion vazıh surette görünüyor. Genç kız bü- tün dikkati ile bakıyordu. — Evet doktor. Yalnız sağ ciğerde de bir iki nokta var galiba. — Tamam. Onlar kireçlenmiş nok- talar. Ziyansızdır. Herhalde hasta bü- yük congestion geçirmiş olacak. Ve yazıhanesinden kalkarak yaklaş- ti. Yanyana kontrola başladılar, Bir başka kebed radyografisi daha ente- resandi. Böbreklerinden ıztırabı olan şüktü. Halp vaziyetini değiştirmişti. Hasta şiddetli sancılardan şikâyet edi- yordu. İdrar tahlilleri pek karışıktı, Kum yoktu. Fakat fazla miktarda kan görünüyordu. Önce yapılan bir mesa- k KADIN KÖŞESİ Zarif bir manto Açık renk elbiseler üzerine koyu renk manto giymek modadır, . Açık mavi krep maroken elbise üzerine kahve rengi kalın dantelden manto, tek düğme ile belden iliklenmektedir. Tarih konuşmaları (Baş tarafı 5 inci sahifede) zeyil yazmıştır. Heşt Behişt de, birin- ci Mahmud zamanında, Abdülbaki Sa- di efendi tarafından türkçeye tercü- me edilmiştir. Hamidiye kütüphane- sindedir. Tacüttevarih sahibi hoca Sadettin efendi, İdrisi Bitlisinin oğlu hakkında şu satırları yazıyor: «Vakâ ismi samisi şehadet ittiğü üzre Faddalın atası ve. zamanesinin saffatı madihe ile yektasıdır.» İdrisi Bitlisi 1520'de vefat etti. Me- zarı Eyüpte İdrisi köşkü denilen yer- de, zevce Zeynep hatunun yaptırdığı camiin kabristanındadır. Burası İdri- si köşkü mesiresi diye şöhret bulmuş- tur. Evliya Çelebi diyor ki: «Hâlâ bir kaç güzel çınar ağaçları, çemenzar 80- faları, namazgâh seti, çeşmei zülâli, havzu azimi durur. İdrisi köşkü derler güzel bir teferrücgâhtır.» Ahmed Refik ne radyografisinde taş tâ görülmemiş- ti. Ve bu filimde de öyle bir eset yok- tu. Bünun için önce apandist ihtimali ileri sürülmüştü. Arasıra gelen san- cılar da apandisit krizinin ârazını gös“ teriyordu. Fakat dahiliye profesörü bir radyo- grafi daha alınmasını istemiş ve dün bu filimler çekilmişti. Cevvale: — Peki, dedi. Bu vaziyette ne ihti- mal ölabilir? — Profesör herhalde teşhis koya- cak. Bana kalırsa böbrek düşüklüğü bir tazyik yapıyor. Dahili tazyikler mutlak bir irritation yapar. Budao şekilde bir şey olacak. Doktor Turhan henüz Jâkırdısını bitirmemişti ki kapı açıldı. Doktor Na- ci telâşla içeri girdi: — Bravo Cevvale hanım, dedi. Teş- hisiniz tam çıktı, Şimdi profesör has- tayı buraya gönderdi. Radyografisi alınacak! Genç kız bayılacak gibi oldu. Fakat birdenbire kendini topladı. Yoksa doktor Naci, bu kendini bö- enmiş, hattâ biraz küstah bakışlı dahiliye baş asistanı kendisile alay mı ediyordu. Bu ihtimalle kaşları çatıl- mağa başlıyordu ki o bu defa doktor 'Turhana dönerek devam etti: (Arkası var)