25 Ağustos 1937 Fuad Şakir ellisini geçmişti. Fakat hâlâ gönlü taze idi. Bilhassa üzün #amandanberi karşı ya oturdu- in gençleştiğini hissediyordu. yaşına yeni giriyor- daki kız ayaklan- ıbaı halinde dola- miş bir gençlik ni şiyordu. Fund Şakir İclâllerin çok samimi dostu idi. Onlara daima gider gelir- İ di. İclâlin annesi Ferhunde uzun Zâ- | mandanberi dul yaşıyordu. Fuad Şa- | du, Bu yirmi y i j j kir İclâllere âdeta evin müstakbel erkeği gibi girib çıkıyordu. Artık ha- atının sonbaharına girmiş bu gön- İl taze erkeğin bütün emeli İclâlle evlenmekten ibaretti. İclâl Fuad Şa- kirle gezib tozuyordu. Hattâ bazan kırlara kadar uzandıkları, beraber Sinemaya gittikleri olurdu. Lâkin Fuad Şakir İclâl için yaşlı bir dost- tan başka bir şey değildi. Fuad Şakir sözü döndürüp dolaştırıp ne kadar istediği bahse getirse İclâl dalma; — Başka şeylerden bahsedelim... daha iyi.. der onu sustururdu. Genç kız Fuad Şakirle arasındaki derin yaş uçurumunu düşündükçe Adeta başı dönüyordu. Vakıa arka daşları Fuad Şakirin çok genç görün düğünü söylüyorlardı, Fakat 10 sene sonra Fuad Şakir tamamile çökecektir! Bir gün Fuad Şakirle İclül köşk- ten çıktılar. Maksadları Beyoğluna kadar inmek, bir sinemaya girmek ve dönmekti. Sokağı dönerlerken köşedeki di- lenci onlara Ses ; — Allah ikinizi masın,. küçük hanım Allah sana genç kocanı bağışlasın... Birbirinizden ay- rılmadan ihtiyarlayınız... Allah iki- Bizin de gençliğini bağışlasın. Fuad Şakir gülümsedi: — Duydun mu İclâ1?... dedi, İclâl dilencinin sözlerine şaşmıştı. Haydi kendisi gençti. Ya Fund Şakir... Fuad Şakir dileni doğru ilerle- di ve onun ön on kuruşluk attı. Dilenci g — Allah razı olsun... Birbirinize ne kadar uymuşsunuz. Allah sizi bir- birinizden ayırmasın.. diye mırıldan- dı, Fuad Şakir son derece memnundu. — İşittin değil mi İclâl?. İhtiyar kadın bize «birbirinize ne kadar da uymuşsunuz.. 2dedi. İclâl bunu işitmemiş gibi davran- dı. O günden sonra ne zaman Fuad Şakirle İclâl birlikte çıksalar köşe- deki dilenci daima onlara aynı şeyi söylüyordu: — Allah sizden razı olsun... Birbi- rinize ne kadar da yakışmışsınız... Al- lah sizi birbirinizden ayırmasın!. Ve bu sözü her söyleyişinde Fuad Şakir İclâle: — Duydun mu İclâl?.. diyor ve çi- karıp dilencinin önüne bir on kuruş- Yuk atıyordu. Dilenci memnün parayı cebine yer- leştirirken Fuad Şakir de sevinç için- de genç kızla beraber oradan üzak- laşıyordu. İclâl hakikaten şaşıyordu. Dilenci sahiden Fuad Şakiri kendisi- ne pek uygun bir yaşta mı görüy du? Halbuki hakikat tamamile idi, Bu dilenci Mahmud be ba o semtin gediklisi idi, Mahmud baba bir gün Fuad Şakirin köşkünün kapısını çalmış ondan eski elbiselerini istemişti. İşte o vakit Fuad Şakirin sihnine müthiş bir fikir gelmişti. Fuad Şakir Mahmud babâya bir kaç kuruş vererek ona önünden ge- çerlerken söyliyeceği sözleri mişli. demişti ki: — Kırmızı köşkü biliyorsun ya... İşte ben ne zaman o köşkten bir ka- dınla beraber çıkar da senin önün- den geçersem benden: «Allah sizden razı olsun... Birbirinize ne de yakış- mışsınız... Allah sizi (birbirinizden ayırmasın.» diye para istiyeceksin... Anladın mı?... Dilenci aldığı rüşvetten memnun, Her gün gözleri kırmızı köşkte bekli- yordu. Fuad Şakir ne zaman kırmızı köşkten bir kadınla beraber çıksa derhal öğrendiği cümleleri sıralıyor, on kuruşu alıyordu. Mahmud baba âdeta rüşvet yiyici bir dilenci olmuştu. Fuad Şakir İc- başka, öğret- la Türk musikisi, Muhtelif plâk neşriyatı, 14: SON. Akşam neşriyatı: 1830 di musikisi, 1930: Konferans keyi namına Merduh Te (Kooperatifçilik Vezihe ve arkadaş fından Tü itilere gidip gelmesini büsbütün sık- laştırmıştı. İclâlin annesi Rerhunde ile ne za- man konuşsalar Fuad Şakir bir pun- tunu getiri; — Bu eve mutlaka bir erkek lâ- xım... diyordu. Ve Ferhunde gözleri- $: ORKESTRA, erleri ve el ni yere indirip: : “elik Plâkla solo — Evet. diyordu, sözleriniz çok 23: SON, ii Fenebi istasy in; ii il İs tehi proğramı See e ar giri e Roma (421) saat 2230 Senfonik konser sine yaklaşıyordu. Fakat hâlâ güzel | maestro Kfascagni idaresinde, Bordo (278) bir kadındı. Ferhunde Fuad Şakirin | 2120: eMonsicur Beaucaire» iğ 3 N — de, Oslo (1153) 21,25: Senti SET, emlerine ask gelmesinden çk çr- | Del Ta eğe ia a ler ümid ediyordu. Bazan Fuad Şa- | gecesi. Mendelsonun, Prag (470) 22: kirle kendi yaşını karşılaştırıyor, bir. | Bruckner «Yedinci ve .. > .— birlerini pek uygun bir çağda bulu- —— e — m yordu. Hele Fuad Şakirin: (405) 2210: Konser, Varşova (1539) 21: — Bu eve bir erkek lâzım... Sözle- | Mandolin konseri, nu idi?.. Dans musikisi yn Varşova (1330) saat 23, Berlin (386) Fund Şakir o günü köşkte “İclâli bulamamıştı. Ferhunde İstanbula inecekti. Fuad Şaki: — Eğer dedi, vakliniz varsa bera- ber gidelim... Fuad Şakir: — Hay hay. dedi, Yola çıktılar. Sokağı dönerken köşedeki dilenci derhal toparlandı. Fuad Şakirin kır- mızı köşkten bir kadınla çıktığın görmüştü. — Allah sizl birbirinizden ayırma- sın.. birbirinize nek adar da yakış- mışsını; Allah sizi birbirinizden ayırmasın. deyince Fuad Şakir sap- sarı kesildi. Ferhunde de heyecan içinde idi, Fuad Şakire: — Duydunuz mu? dedi... Duydu- Bu adamı canından nuz mu?... İşltitiniz mi dilencinin söylediklerini bezdiren şey: Fuad Şakir: — Yocoo:., dedi, İşitemedim... GRIPIN Ferhunde o zaman izahat verdi: ; 2 m tecrübe edi — Birbirinize ne kadar da yakış- Güm > mışsmız... Allah sizi birbirinizden kadar çekmeğe mah- ayırmasın... dedi. küm olduğu ağrı ve Fuad Şakir: sızılardır. — Yasa... dedi, öyle mi?.. Eve döndükleri zaman Ferhunde heyecan içinde; i — İclâl biliyor musun köşedeki di- lenci Fuad Şakirle bize ne dedi?... Fuad Şakir renkten renge giriyor- du. Ferhunde devam etti; En şiddetli baş ve diş — Dilenci «Birbirinize ne de yakış- ağrlarını keser. mışsınız..> dedi. İclâl kahkahalar arasında: — Doğru, dedi, doğru... Hakika- ten güzel söylemiş... kağ (Bir yıldız) m sür i me ami ime Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Maçka, Taksim: İstiklâl cad- desinde Kemal Rebul, Kurtuluş endde- sinde A. Galapulo, Beyoğlu: Galatasa- ray, Psta sokağında Garih, Galata: Topçular caddesinde Hidayet, Kamm- önü: Yemişte Bensasan, Haik, Büyükada: Halk, Osman, Tarabya, Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarındaki eczaneler, Aksa. Fay: Yenikapıda Sarım, Beşiktaş: Bü- leyman Recep, Kadıköy: İskele cad- desinde Sotirya 1d ra caddesinde Eşref Neşet, Şehremi- ni: Ahmed Hamdi. Kubilây halkın ordu merkezine doğru akın yaptığını görünce zabit- lere şöyle bir emir verdi: — Hemen halk arasına yayılınız.. bunların arasında Japonlara raslar- sanız, yanlarına sokulup konuşunuz. Ve halka, hakanın biraz istirahatten sonra şehre girip dolaşacağini söyle- yiniz! Zabitler surların önünde küme kü- me toplanan halkın arasına karıştı- lar. Herkesle temas ettiler. Fakat, Japonlardan bir kişiye tesadüf etme- diler, Kubilây han Kantondaki Japon- lardan şüpheleniyordu. Yolda yaka- lanan Çinlilerin ifadesine göre, Kan- ton eyaletindeki isyanı hazırlıyan ve ve edenler şehir içindeki Japon- mi onlardan bir kimsenin gel mediğini görünce şüphesi büsbütün arttı ve: — Şimdi inandım ki, Japonların Kanton isyanında parmağı vardı. Onlar eskiden, Kantona gelen bir ge- neralı bile şehir dışına kadar çıkıp karşılarlardı. Dedi. Kubilây bu hükmü verdik- ten sonra, Japonlara karşı daha esaslı tedbirler almağa karar ver- mişti, Bayan bahadır, Kubilâyın ya- nında duruyor, uzaktan geçen halk kümelerini seyrediyordu. Bir aralık Kubilâya döndü: — Amiral Şütso hâlâ gelmedi, ha- kanım! Çinlinin sözlerine inanmağa başladım, Herkes sokaklara dökü dü. Şütso geldiğimizi duymadı mi acaba? Kubilây çok sinirliydi. Bayan bahadıra cevap vermedi. Gözlerini surlara çevirdi: — Cengiz han bu kalenin önünde üç ge ve bir çok Moğol kanı dök- (Şütso) baş kaldırsa, hepsini ezmeğe ant içtim. Bayan bahadırın sözleri Kubilâyın da şüphesini artırmıştı. Fakat, zeki ve uzağı gören hakan, Şütso hakkın- da yerlilerden malümat almadan kati bir hüküm ve karar vermek istemedi. — Gelenlerdeli sorunuz, dedi, ami- ral Şütso nerededir? Bayan bahadır Çinlilerin arasna karıştı. Amiral Şütsoyu sordu: — Acaba hasta mıdır? Neden gelmedi hakanı karşılamağa....? Çinliler hep bir ağızdan şu cevabı verdiler; «— Amiral Şütso on beş gündenbe- ri Moğol filosu le Yay adaları önle- rinde dolaşıyor.» Bayan bahadır, amiralin şehirde ol- madığını anlamıştı. Fakat, bu cevap çok fena tefsir edilebilirdi. Şütso do- nanma ile Yay adasında kimin he- sabına dolaşıyordu? Asileri tedip için mi?,.. Yoksa asllere yardım için mi?... 24 Ağustes 137 (AKŞAM KAPANIŞ FİATLERİ) ESHAM ve TAHVİLÂT İstikrazı dahili 9525 | Türkiye Cum- $0 1833 İstikranı 9525) buriyet Merkez Ünltürk I 15 | Bankası is Anadolu Kis. 2440 ox mel şeme ee Dişlerin abıhayatıdır. Mümessil 1 3870 | Terkos 70 v > 1 dd | Çimento vans (ge — ANCAK —, İş e 080) şed Deği. OJİİİ ger sabah ve akşam, her yemek- og) ter sonra mutlaka fırçalamak > hamiline 940) Şar değir- şarttır. Bu usulü şaşmadan, mun- » Müğsis 75) menleri Para (Çek fintleri) tazam bir metodla takip edenlerin a dişleri mikroplardan, hastalıklar- indr Ri Prag ammİ) dar muhafaza edilmiş olur, pas- Ner York © eşi | Berlin 19880 İİ Zanmaktan ve çürümekten kurtu. Milâno 150142 | Belgrad ŞAMİ ur, Her zaman temiz, parlak've Atina 0646045 | Zloti İ Cenevre 94412 | Pengo Brüksel 46035 | Bükreş Amsterdam 14325 | Moskova : MEĞER, Bayan bahadırın şüphelerini silen bir ses yükseldi: — Amiral Şütso asileri tepelemek- Je meşguldür. Bunun arkasından, kara haber ve- ren bir ses daha işitildi: — Şütso, general Hun - Kan'ı esa- retten kurtarmadan dönmiyecek... Bayan bahadır Çinlilere sordu: — General Hun - Kan asllerin eli- ne esir mi düştü? Yerliler: — Evet... Yirmi gündür Yay ada- sında esirdir. Şütso onu kurtarma- Bayan bahadır. bu haberden çok derin bir acı duymuştu. Çünkü, ge- neral Hun - Kan, Bayan bahadırın çok güvendiği, ve çok sevdiği bir ku- mandandı. Onun asiler eline'esir düş- mesi, Moğol başkumandanını müşkül vaziyete düşürmüştü, KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli No. 152 |Kantonlular, Kubilâyın geldiğini duyunca şehirden surlara akmağa başladılar. Hun-Kan asilere esir düşmüştü — Sizi hakanın yanına götürece- ğim.. çoktanberi buralarda olup bi- tenleri kendisine anlatınız! Dedi. Yerliler bir kafile halinde ve hakanı yakından görebilmek se- vinci ile, (sarı atlas perdeli otağ) in önüne doğru yürüdüler, “ «Biz, Moğolları taparcasına severiz.» Kubilây han, Bayan bahadırın ki- saca verdiği malümatı dikkatle din- ledikten ve sinirleri yatıştıktan 80: ra çadırdan çıktı. Yerlere yatan halkı elile selâmladı. — Başlarınızı yukarı kaldırınız. Si- zinle konuşacağım! Diye bağırdı. Herkes yüzüstü yerlere kapınmış- tı. Hiç kimse yerden kalkmadı, Sade- Ce başlarını kaldırarak cevap ver- diler: — Kantonlülârin boynu, ulu haka- na ve onun yasasını elinde tutan ge- nerallerine daima iyiktir. Yurdumu- za uğurlar getirdiniz. Var olunuz ulu hakan! Kubilây, kalkın sadakatini asilâne bir sükütle karşıladıktan sonra, elini çadırın kapısına dayadı: — General Hun Kanın asilere esir düşmesinden çok müteessirim. oAsi- Jer, Hun - Kan gibi bir kumandanı esir alacak kadar kuvvetli midirler? * Diye sordu. —, Yay adası esrarengiz bir yerdir, hakanım! Dışarıdan bakınca ada- da hiç kimse yok zannedilir, Halbuki orada her kayanın altında bir ev ve evde beş on silâhlı asi vardır. Ge- neral Hun - Kan buna aldanarak adaya çıkmış ve derhal asilerin eline düşmüştür. —A I Şütso, Hun - Kanı hâlâ kurtaramadı mı? — Donanma ile on beş gün önce Kanlondan ayrıldı. Orada düşman m harbe tutuştuğunu duy- — Bir daha haber alamadınız mı? — Hayır. — Kantonda büyük rütbeli zabit- lerden kimse yok mu? — Hayır. Amiral Şütso hepsini ya- nına aldı. Yay adasına gittiler, Şehir- de ihtiyar bir Moğol zabiti muhafız olarak kaldı. — O nerede? — Kale içinde dört yüz kişilik bir muhafız bölüğile oturuyor. — Bizim geldiğimizi duymadı mı?” — Duydu. Fakat, şehri boş bırak- mamak için vazifesi başından ayrıla- madı. — Şehirdeki Japonların asilere yardım ettiği söyleniyor. Doğru mu: Çinliler başlarını önlerine eğdiler, cevap veremediler. Cevap vermek is- temediler. Kubilây biraz sonra ayni soruyu tekrarlayınca, yerliler hep bir ağız- dan bağırıştılar: — Biz, Moğolları taparcasına seve- riz, hakanım!. Fakat, kanımıza ve soyumuza yabancı insanların duygu- larını ve size karşı neler düşündükle- rini bilmeyiz, Kubilây, Bayan bahadırın. yüzüne baktı: — Yerliler, Japonlardan çekiniyor. lar galiba! Fikirlerini açıkça söyliye- miyorlar. Bayan bahadır: — Hakları yar, dedi, şehirde daya- nacakları bir küvet yok. Burada Ja» ponlar, yerlilerden çok kuvvetlidirler, Bizi görünce sevindiler. Kubilây, uzun zamandanberi Kar- tonluların her hangi bir vesile ile baş kaldırdıklarını, ihtilâl çıkardıkla- EMRİ nr rare