20 Ağustos 1937 AKŞAM Same 7 Amerikada bir cemiyet kuruldu. Cemiyet erkekler için güzellik enstitüsü açıyor Amerika kadınlarının Kusurlu buldukları Jön Prömiyeler: Yukarıda Gary Cooper, Ramon Novarro ve Fred Mac Murrey büyük mütefekkirler, yer- yüzündeki . mahlüklar arasında €r- keklerin dişilerden çok daha güzel olduğunu iddia ederler. Meşhur Gho- penhaver bu hususla çok ileri gitmiş- tir. Bu zat der ki; «Yeryüzündeki hayvanlarda erkeklerin dişilerden ne kadar güzel olduğunu anlamak için horozla tavuğa bakın. Horozun güzelliği, azameli karşısında tavuk ne kadar biçimsiz kalır. Hele tavus kuşunda bu fark ilk bakışta göze çar- pacak kadar büyüktür. Dişi tavusku- şu son derece çirkindir. Halbuki er- ok güzeldir.» Eğ emi insanlarda da erkek- lerin kadınlardan çok güzel olduk- ları kanaatindedir. Bu kanaatini şöy- Je anlatır; «Kadınların vücudları çok çirkindir. Halbuki erkeklerin vücud- ları çok munlayamdır. Kadınları gü- zel görmemiz, onlara «cinsi lâtif» de- memiz asırlardanberi olan alışkanlı- Kın neticesidir. Yoksa estetik nokta- sından erkekler kadınlardan daha güzel yaradılmışlardır.» Amerika kadınlarının iddiaları Amerika kadınları büyük âlimin idiasıhın iik kısmını kabul ediyorlar. Fakat ikinci kısmına şiddetle mute- Tiz bulunuyorlar. Bunlar diyorlar ki: «Bütün hayvanların erkekleri dişi- lerinden güzeldir. Buna diyecek yok- tur, Erkek aslanın güzelliği karşısın- da dişi aslan pek sönük kalır. Fakat yalnız insanlar müstesnadırlar. Yer- yüzünde, erkekleri dişilerinden çirkin olan yegâne mahlük insanlardır. Ka- dınlar, hele Umumi harptenberi, çok güzelleşmişlerdir. Vücutler, spor, jim- nastik sayesinde muntazam bir şekil almıştır. Mütemadi itinalar neticesin- de yüzün güzelliği artmıştır. «Halbuki erkekler az yol yürümek, çok çalışmak yüzünden gittikçe çir- kinleşiyorlar. Chaupenhauerin sözle- ri belki eski insahlar için doğru idi. Fakat bugün kadınların erkeklerden çok daha güzel oldukları muhakkak tr Mühim 3 nokta Amerika kadınları bu kadarla kal- mıyorlar. Bir adım daha ileri giderek erkeklerin güzelleştirilmesi için çalış- mak lâzım geldiğinden bahsediyorlar, Bunların kanaatine göre nasıl kadın- lar için güzellik enstitüleri varsa er- kekler için de böyle enstitüler açmak Msımdır. Bu fikirde olan kadınlar bir "Ösmiyet köfmtşlaf Ve bir beyanname peşretmişlerdir. Bu beyannameye gö- fe erkekleri güzelleştirmek için başlı e Bir zaman sonra erkekler saçlarını ondüle ettireceklermiş ca şu 3 noktayı gözününde bulundur- mak lâzımdır: 1 — Erkeklerin göğüslerindeki kı Jarı temizlemek, 2 — Başlarındaki saçların dökük mesine mâni olmak, 3 — Plastik ameliyatlarla yüzün eklini değiştirmek. . Bunları temin için erkeklere mah- sus bir güzellik enstitüsü açılmıştır. Burası berber dükkânının dahâ mü- tekâmilidir. Cemiyetin kanastine gö- re istikbalde büt berber dükkânla- rı birer güzellik enstitüsü halini ala- câktır. Cemiyet 937 erkek güzelini İ şöyle tarif ediyor: Baş: Saçlar uzun olacak ve çehre- nin şekline göre, arkaya, yandan ve- ya ortadan ayrılarak taranacaktır. mer erkeklerin sivri favorileri, sa- rışmların düz ve kısa favorileri ola- caktır. Alın: En aşağı yedi buçuk santi- metre genişliğinde olacak, dar alınlı- lık ortadan kaldırılacaktır. Şakaklar- dan gözlere ve alına doğru kılların büyümesine meydan verilmiyecektir. Kaşlar: Düz, ne kalın, ne de ince olacaktır. Kalın, tüylü kaşlar yok edi- lecektir. Kulaklar: Ne yelken gibi dışarıya fırlamış olacak, ne de tutkalla yapış- tırılmışa benziyecek, Dudaklar: Düz ve biçimli olacak- tır, Ne ait dudak Moris Şövalyeye ben- ziyecek ne de üst dudak dışarı fırlıya- caktır. Vücut: Nisbeten zayıf olacaktır, Göğüs kıldan âri bulunacaktır. Kılı göğüslü Tarzan tipi ortadan kalkma- dır, Erkekler, göğüslerindeki Hind ormanlarile güzel bir manzara arzet- miyorlar, Hele kadınlar bundan hiç hoşlanmıyorlar. Göbekler de yok edi Tecektir. Çehredeki kusurların tashihi İşin enlöresan tarafı erkek çehrele- "Erkekleri güzelleştirmek lâzımmış ! Erkeği dişisinden çirkin yegâne mahlük insanlar imiş rinin değiştirilmesi ve kusurların tas- hihidir. Malümdur ki Harpten sonra plastik operatörlük çok ilerilemiştir. Harpte yüzleri bozulan binlerce insan- lar ameliyatla yüzlerini tamir ettir- | mişlerdir. Güzellik müesseseleri çar- pık burunları, biçimsiz çeneleri ve sa- ireyi tashih edecektir. Erkekleri güzelleştirme enstitüsü- nü kuranların bir iddiaları daha var- dır, diyorlar ki: «İş hayatında güzel- Uk rolü çok büyüktür, Ağzı, burnu ye- rinde bir adam karşısındakinin üze- rinde daha iyi tesir yapar, Bed çehre insana itimad vermez.» Jön Prömiyeler Amerikada kurulan cemiyet bugün en güzel erkek diye tanınan sinema Jön Prömliyelerini hiç beğenmiyor. Bunlar diyorlar ki: «Clark Gable, Robert Taylor, Fred 'Mâc Murrey, Gary Cooper bayağı çir- kin adamlardır. Çünkü çehrelerinde bin bir kusur vardır, Kiminin kulak- ları kepçe kadardır. Kiminin burnu çarpıktır, kimisinin saçları çok dökül- müştür. Jön Prömiyeler arasında çehresi en düzgün olanı Ramon Novarro idi. Halbuki şimdi onun modası geçmiş- tir.» Amerikadaki yeni cemiyetin iddia- larına bakılırsa ileride erkekler de | saçlarına ondüle yaptıracaklar, güzel- lik enstitülerine daha fazla zaman tahsis edeceklerdir. Uşak Halkevi bahçesi bir eğlence yeri oldu Uşak 22 (Akşam) — Şehrimizin en güzel eğlence oturma yeri olan Halk- evi bahçesi bu sene çiçeklerine ve ağaçlarına verilen daimi emek saye- sinde daha güzelleşmiştir. Gündüzün bunaltıcı sıcaklarından kurtulan halk geceleri küme, küme parka koşmakta dır. Haftanın birkaç gecesinde şehir bandosu bahçeye gelerek Mili ve muha telif havalar çalmakta ve halkın mu- siki ihtiyacını karşılamaktadır. Boyabadda frengi mücadelesi Boyabad (Akşam) — Mücadele mer. kezi kazamız olmak üzere Sinop vilâ- yeti frengi mücadelesi muıntakasına ithal edilmişti, Mücadele başhekimi doktor Saminin ciddi çalışmasile kı- sa bir zamanda 182 muhtarlıktan 62 muhtarlık halkını birer birer kan al- mak suretiyle 25000 kişiyi muayene etmiştir. Bu suretle tarama işi kışa İ kadar ikmal edilecek mayıs ayna ka» dar da bu tarama sonunda frengili olarak tesbit edilenler tedaviye baş- Merhum Übeydullah N Bu sabah gelen yurd gazetelerinde | dostum, arkadaşım Übeydullahın da | bu dünyadan göçtüğünü - okuyunca | zihnime durgunluk geldi. Çünkü onunla arkadaşlığım 1888 de başlamış- tı. Geçen müddet tam 49 yıldır. Sayısı dile kolay gelen bu rakamı kendi kendime tekrar ederken Übey» dullahla arkadaşlığımın bütün saf- haları zihnimden geçiyordu. Galata- da Millet hanının üst katında o ta- rihte çıkan Konstantinopolis rumca gazetenin sahibi Nikolaldis (Servet) adlı Türkçe öğle gazetesi çıkarıyordu. O gazeteye Avrupadan gelen ajans telgraflarını tercüme etmek üzere girmiştim. Her gün sabahları erken- den Servete gider, Havss ve Röyter telgraflarını Türkçeye çevirir, ve dur- madan Tophane müşürlüğüne gider- dim. Orada dahi müşürlük ikinci tercümanı idim. Bir gün «Servet» gazetesi yazı oda- sına girdiğim zaman orada kara sa- kallı, sevimli yüzlü, abani sarıklı, fa- kat setre ve pantalonlu bir zat gör- düm. Bakıyordum. Gazetenin sahibi Içeri girdi ve takdim eti — Sabık Şam maarif müdürü Übey- dullah efendi. Gazetemizde Farisi ve Arabi gazetelerden tercüme yapa- caktır. Übeydullah adını biliyordum. Maa- Tİf nazırı merhum Münif paşanın Şam maarif müdürlüğüne gönderdi- ği bu münevver zatın Şamda padişa- ha karşı dil uzattı diye muhakemede olduğunu duymuştum. Merakım art- tı, acaba ne zaman Şamda muhake- mesi bilti! Nasıl olduda buraya gö lebildi, diye düşünüyordum. Yazı odn- sında tercümelerimiz tamamlandı, kalktım, Übeydullah da kalktı. Ha- nın taş merdivenlerini beraber ini- yorduk. O söylüyordu: — Ben sizi gıyaben tanıyorum. Jül Vernden fenni roman tercümelerinizi okuyorum. — Ben de sizi tanıyorum. Fakat sizi Şamda muhakemede sanıyordum. — Öyle idi, muhakeme bitti. On ay hapse mahküm oldum. Mevkuf ol- duğum müddet daha ziyade olduğun- dan beni salıverdiler, Vali paşa ra- hat durmadı, yanıma sivil adamlar kattı, beni 'doğru İstanbula getirdi- ler, Yıldız sarayında ser hafiye Ah- meğ paşaya götürdüler. O da beni 'Nikolaidisin «Servet» gazetesine fa- risi mütercimi olarak yerleştirdi. Ba- kalım sonumuz ne olacak? Übeydullah ile bu matbaada bir seneden ziyade arkadaşlık yaptık. Ni- koliadisin günlük Servet gazetesine ilâve olarak «Servetifünun» adında bir mecmua çıkarmak için padişah- tan ruhsat aldığını biliyordum. O vakit benim yaşım 21 idi, Bu yaşta gazele veya - mecmua müsaadesi al- mak kabil değildi. O aralık kendim bir ufak matbaa kurarak Tophane tercümanlığından çekilmiştim. Übey- dullahın da yardımile Nikolaidisi kandırdık, iradesini çıkarmış olduğu «Servetifünun» mecmuasının imtiya- zını bana ayda beş altına kiraladı ve ben 1891 de Servetifünunu çıkardım. Ubeydullah Servetifünuna ilk yazı ya- zanlardandır. Servetifünunu 1891 nisanında kur- muştum. O yılın mayıs sonunda ilk Avrupa seyahatine çıkıyordum. Dedi- gim tarihte Abdülhamidin sonradan icad ettiği seyahat ve pasaport 20r- Yukları yoktu. Mahalle imamından #lmühaberi aldım, zaptiye nezareti pasaportumu verdi. 1891 mayısının sonlarında Fransız bandıralı Cam- bodje vapuruna bindim. Vapura Übey dullah geldi; bütün bütün acemisi olduğumuz Avrupa hakkında bana bir çok malümat verdi. Matbaacılık öğrenmek istiyordum. Paris ve Londra matbaa adresleri verdi. Kendisile öpüşerek vedalaştık, aynlırken: — Belki orada görüşürüz. Demişti, benim bu ilk Avrupa se yahatimde gördüklerimi «Avrupada ne gördüm?; adlı 500 büyük sahife- ik resimli bir kitabla neşreylemiş- tim ki bugün mevcudu kalmamıştır. Dört ay sonra seyahatten dönüp geldim. Übeydullah İstanbulda idi, Avrupaya gitmek istemiş, fakat Şam- daki mahkümiyetten dolayı olmaz de- mişler. Arası çok geçmedi; Übey- dullah hududu aştığını ve Sofyada Wiesbaden 17 Ağustos Osman'ı komiseri olan Nasuhi beye misafir olduğunu bize bildirdi. Na- subi bey merhum Abdülhak Hâmidin büyük kardeşi idi. O tarihte Bulga- ristan emaret idi. Filibe merkez ola- rak bir de Şarki Rumeli valiliği var- dı. Bulgaristandaki Osmanlı mümes- siline fevkalâde komiser derlerdi. | Onların bizdeki mümessili de komi- ser idi! Übeydullah, Nasuhi beyin yanm- dan Londrada Hümide gitti ve 1892 Şikago sergisi müriasebetile Ameri- kaya kadar uzandı. Orada parasız kalıp elindeki son İngiliz altınile ye- $il ve kırmızı renkte beşon metre astar ile bir kaç kilo şeker, un ve yağ aldığını hikâye ederdi. Kırmızı as- tarla cübbe dikmiş, yeşil renkli as- tarla sarık yapmış, şeker, un ve yağ ile ve bir arkadaş yardımile mükem- mel keten helvası pişirmiş ve çek- miş, bir sepete doldurup sergiye O kılıkla girmiş. Üç gin sonra Übey- dullah on beş İngiliz altını sahibi ol- muş olduğunu kendisi hikâye ederdi. Übeydullah yenkli sarık ve cübbeyi Şi- kagoda bırakıp soluğu yine Londrada Abdülhak Hâmidin yanında aimiştır. Biraz sonra Londradan tekrar Sof- yaya Nasuhi beyin yanına geldiğini haber aldık, Artık Avrupa seyehatle- ri Türklere kapanmıştı. Nasuhi be- yin 'delâletile Übeydullahın İstanbu- la avdetine ve yanılmıyorsam mearif meclisi Azalığına alınmasına padişah tarafından müsaade olundu. Übey- dullahın İstanbula avdeti 1897 dedir sanıyorum. O tarihte Servetifünunda edebiyatı cedide ocağı Recal zade Ekremin hi- mayesi ve "Tevfik Fikretin yordımile kurulmuştu. Übeydullah tablatile Ser vetifünun âilesinde mühlm yer tut- muştu. İşte bu aralık Cenubi Afri- kada Boer muharebeleri vardı; İn- giltere isyan eden Boerlere galebe et- mişti. Servetifünundaki bazı arka- daşlar bü galebeden çok memnun olmuşlardı. Übeydullah da bu me yanda idi. Arnavud İsmail Kemalin teşvikine uyarak Übeydullah, şair İs mall Sefa, Hüesyin Siret yanlarını başka heveslileri alıp İngiliz sefare tinde nümayişli bir tebrik yaptılar, Azgın Abdülhamid bunu duyun. ca küplere bihmiş, fakat O İneiltere. den çekinerek bir şey dememiş ol. duğunu duymuştuk. Dediğim vakt 1898 dedir. Bir kaç ay sonra başka bahanelerle Übeydullah Hicazda "Tai ie, şalr Sefa Sıvasa, Siret Hasan mansura nefyolundu ve 1899 eylü- lünde dahi Abdülhamid kendi irade- sile Servetifünunu kapattı, Gazete sa- hibi olarak beni ve muharririm Hü- seyin Cahidi ve Büyük Millet Mecli- sinde arkadaşım Veled Çelebiyi ei- nayetle itham ettirerek mahkemeye verdirdi. Adliye nazırı Abdürrahman paşanın ve mektep arkadaşım mabe- yinci Arif beyin yardımile adliyeden kendimizi ve Servetifünunu nası! kur tardığımızı bu sütunlarda bir kac defa yazdığım iiçin tekrarlamağa ha- cet yoktur. » 1908 inkılâbı oldu. İstanbul alt üst idi, sevinç bağrışmaları göklere vu- ruyordu. Siyasi miülerimlerin vilâyet- lerde menfalarından kurtuldukların. dan yirmi gün sonra Übeydullah se- vimli çehresi Hicaz çöllerinde daha kararmış olarak beşüş, keyifli bir eda ile Servetifünuna geldi. Servetifünun gündelik çıkıyordu. Avusturya, bizim olduğu halde 1878 denberi imparatorluğun güya muvakkat surette işgal ettiği Bosna Herseğin resmen ilhakını ilân etmiş ve bu sebeple İstanbul Avusturya aleyhine kaynar hale gelmişti. Bizim memlekette ilk defa olarak boykot kelimseini günlük Servetifü. nunda Übeydullah kullandı ve Avus- turyayı boykot etmelidir diye yazdı Boykot büyüdü; Avusturya mamulâ tıdır diye herkes başından fesi attı kadife külâhlar giydiler! Bu iş Avus turya ticaretine pahalıya mal oldu çünkü Osmanlı imparatorluğu sene de on milyon kadar Avusturyada ya» pılan fes alıyordu ve fes fabrikalar rı orada sade bizim için kurulmuştu. (Devamı 10 uncu sahifede) Ahmed İhsan Tokgöz er miri ei Sİ ei ii DANDAN A i i i ; h “