— Demek Kadri ile Nadide ayrılı» yorlar ha... Vah vah vah, pek acıdım doğrusu... Ne barıştırmalı... — A tabil, tabif da var canım... Kari yeniden birer hayat kursalar bile çocukları ne olacak? Barıştırma- Mı onları... — Kararları kati mi acaba? Haki- katen muhakkak aynlacaklar mı? — Muhak uhakkak... Nadide annesinin evine gidiyor. — Doğrusu bana sorarsanız kaba hat Kadride karısını çok ihmal etti... — Nadidede de kabahat var ya... 'Bir kocayı idare eden kadındır. Son- Ta bir kadın kocasından ayrılıp yeni- den bir hayat kursa bile ilk koca ge- ne başkadır. — Evet.. insan gözünü açıp ilk gör- düğü, koca olarak tanıdığı erkeği unutamaz. Barışmalılar her halde... Şimdi bütün semtin dedikodusu bu idi. Sayfiyede herkes kırmızı köşkte- ki karı koca ile, Nadide ve Kadri ile meşguldü. Sayfiyenin : durgun, sakin, sessiz hayatına âdeta bir faaliyet, bir hare- ket gelmişti. Sabahleyin komşular birbirlerine . Arada çocukları gidiyorlar ve heyecanla, merakla 80- ruyorlardı: — Peki haber varmı Nadideler- den?... — Nadide eşyalarını toplamağa ka- rar vermiş... — Yaanaaaan... — Kadri dün geceden itibaren eve gelmiyormuş... — Demek iş katileşti. ümüzün önünde bir e yililyor ve biz iki elimiz böğrü- müzde buna seyirci kalıyoruz. — Şöyle sözü sohbeti dinlenir biri- sini bulsak da bunları barıştırsak. — Evet, evet amma bu işi kim ya- pabilir.... Semtte herkes bununla meşguldü. Bütün sayfiye halkı Nadide ile Kad- rinin barışmalarına tarafdardı, Ve bu işi yapacak nüfuzlu, sözü sohbeti yerinde, kerli ferli bir ahbab, bir ta- nıdık aranıyordu. Nihayet tekmil sayfiye halkı karar verdi. Bu işi yapsa yapsa Ahmed Mü- #id yapardı. Ahmed Müfid uzun za- man ağır ceza hâkimliği yapmış, na- muslu, son derece dürüst, herkes ta- rafından sözü sohbeti dinlenir, ken- disine hürmet edilir bir adamdı. Bütün komşular Ahmed Müfide gittiler. İşi açtılar. O zaten Kadri ile Nadidenin ayrılmağa karar verdikle- rini duymuştu. Komşular: — Aman, dediler, onları barıştıra- bilirseniz ancak siz barıştırırsınız, bu- nu başkası yapamaz, Kuzum eliniz- den geleni yapınız. Bunlara yazıktır, günahtır, bir ev yıkılmasın.. barişkıe ran zavalhları.. Ahmed Müfid: — Peki, dedi, çalışırım, — Aman kuzum elinizden geldiği kadar gayret ediniz. Ahmed Müfid o günden sonra ken- disine Kadri ile Nadideyi barıştırmağı iş edindi. Kadrinin ziyaretine gitti. Bir vesile bularak genç adama karı- aile niçin arasının açık olduğunu sordu. Kadri ona derd yandı. Ahmed Müfid: — Canım, sende de kabahat var... Biraz işi aşağıdan elsana, dedi. Ba- rışmak hususunda Kadriyi ikna etti, Sonra Nadidenin ziyaretine gitti. Ona da işi açtı. Nadide uzun uzun Kadriden şikâ- yet etti. Ahmed Müfid: — Kızım, dedi, sen benim evlâdım sayılırsın. Gel evini yıkma... Nede alsa o senin kocandır. Aşağıdan al biraz... Gel inad etme de barış... Nadide de perde perde indi, niha- yet: — Bilmem ki... dedi. — Bilmemkisi filân yok. Kadri ile Nadide, Ahmed Müfidi çok sayardı; — Siz bilirsiniz... dedi, Ahmed Müfid yaptığı işten mem- nundu, Vakıa iki genci yatıştırmak İçin çok zahmet çekmişti, didinmişti #mma emekleri boşa çıkmamıştı. Diğer tarafdan bütün semt merak içinde bekliyordu: yapıp yapıp şunları | Gerek Nadide, gerek | — Ataba barışacaklar mı? — Acaba Ahmed Müfid muvaffak olacak mı? — Nadide «Ben dünyada bakış» mam.» diyormuş.. — Ah bir Ahmed Müfld şunları ba rıştırsa da biz de rahat etsek.. Nihayet Kadri ile Nadide barıştılar. Herkes de meraktan kurtuldu. Bü- tün semt Ahmed Müfidin muvaffaki- yetine hayrandı. Aradan iki üç gün geçti. Sayfiye- de tekrar eski sessiz, sakin, hareket- siz günler başlamıştı. Hayat eskisi gibi nihayet durgun geçiyordu. Na- dide ile Kadri son derecede İyi geçi- niyorlardı. Artık onlar seyfiye halkı için bir dedikodu menbal olmaktan kurtulmuşlardı. Vakıa herkes ilk zamanlarda Kad- ri ile Nadidenin o barışmalarından memnun olmuştu. Fakat eski, hare- ketsiz, durgun, sessiz, heyecansız, meraksız günler başlayınca bütün komşuların dedikodu menbamı kay- bettikleri için canları sıklmağa baş- ladı. O eski meraklı, dedikodulu, he- yecanlı günler nerede idi? Sabah olur olmaz yeni, taze hava- dis almak için komşu komşu dolaş- malar... En son dedikodu ajansını yapmak için balkondan balkona ko- nuşmalar... Nerede idi o günler... Şu Ahmed Müfld ortaya ekiş bütün bu heyecanlı, meraklı günlere nihayet vermişti. Şemt halkı âdeta Ahmed Müfide kızıyordu. Sanki say- fiyede güzel bir tiyatro, güzel bir si- nema varmış da Ahmed Müfid bura- yı zorla kapatmış bir adam gibi ad- dediliyordu. Hele köşede oturan bayan Leman bu hareketsiz, dedikodusuz günler- den sinir getirdi. Bir zamanlar Kad- ri ile Nadide bu gürültüsüz sayfiye- nin biricik meşgalesini teşkil ediyor- du. Kadınlar kocalarile kavgaya bile vakit bulamıyorlardı. Herkes bu de- | Şimdi | dikoduya o kadar alışmıştı. bu da bitince birçok komşular işsiz- likten, dedikodusuzluklan o kocaları- na çalıyorlar, kavga ediyorlârdı. Et- keklerin bile rahatı kaçmıştı. Bere- ket versin ki yeni bir dedikodu çıktı. Bu sefer onunla meşgul olanlar can Sıkıntısını unuttular, Dedikodu insanlar için bir ihtiyaç- | tar, (Bir yıldız) Kendine beyhude yere eziyet ediyor NEYVROZİN varken ıstırab çekilir mi? Baş, Diş Ağrıları ye üşütmeklen o müteveliğ bütün ağrı, sız, sancılarla nezleye, romatizmaya karşı NEVROZİN kaşelerini alınız İcabında günde 3 kaşe alınabilir. Dr. FAHRİ CELÂL Sinir hastalıkları ve kekeleme | teda' cpu ak ee az apartman No, 2 Tel 20785 İzmir (Akşam) — Birbiri ardınca iki infilâkı müteakip İzmirin eski Si- pahipazarında Kilimciler çarşısında başlıyan büyük yangın, bu civardaki halkı epi telâşa düşürdü. Yangında Hüseyin adında on sekiz yaşmda bir gencin kısmen yanaraka yaralanma- sı da ayrıca halki heyecana düşürdü. Yangın, B, Ahmed Remzinin kırta- siye deposundan çıkmış ve derhel ge- nişlemiştir. Bir anda kırtasiye depo- sunun yanıbaşındaki Suhami birader- lere aid baharat deposuna da sirayet eden yangının, civarda çok mütekâsif halde bulunan bütün elbise ve tuha- | diye mağazalarını tehlikeye düşürdü- ğü görülmüştür. İtfaiyenin zamahın- da yetişerek fedakârane çalışması sa- yesinde yangın,, mevzii kalmış ve yal- nız iki mağaza yanmak suretile sön- dürülmüştür. 'Tahkikata göre yangın, B. Ahmed Remsinin kırtasiye mağazasında ça- aşan çırak Hüseyinin, ceketini bir çi- viye astığı sırada çocuklara mahsus mantar tabancaları mantarile dolu | bir kutu üzerine basmasından çıkmış- tır, İnfilâk eden mantarlar, diğer man- tar kutularında infilâk ettirmiş, alevler her tarafi kaplamış, Hüseyin; yüz, el ve ayakları yanarak yaraln- İ mıştır. Baharat deposunda benzin, | zaçyağı ve tuzruhu gibi yanıcı mad- deler vardı. Onlar da bir anda ateş al- mış, yangın üç saat sürmüştür. B. Ahmed Remainin mağazasındaki eşya 400 liraya sigortahdır, Suhami biraderlere aid baharat deposundaki eşyd İse sigortasızdı. Yaralı Hüseyin, hastaneye kaldırılmıştır. Tahkikata devam ediliyor. İSTANBUL > TİCARET ve ZAHİRE BORSASI FİATLAR CİNSİ Buğday yumuşak Buğday sert Buğday Kınlca Arpa Bakla Çavdar Misir beyaz Mısır san Yulaf Kuşyemi Kelen tohumu Nohut GELE Şikae Buğday: Vinipek Arpa: Anvers Misir: Londra Yedek Subay Okuluna sevkleri hakkında Beşiktaş askerlik şubesi riyasetinden: 836 ve 637 yılında raekteb tahsilini biti- rerek mezun olan ve yahut yüksek mek- tebi terk ederek muayeneleri yapılmış olan 332 doğumlu ve bu doğumlularla mu- amele gören ve tam ehliyetnamesi (olan kısa hizmetli erat 1 Eylül 697 gününde yedek subay mektebinde bulunacak veç- bile 21 Ağustos 997 gününde sevkleri ya- pılacaktır. Tayin edilen bu günde şubeye gelmeleri ve gelmiyenler hakkında nuni-edza tatbik edileceği ilân olunur. KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli Kubilây, Kanton yolunda rastladığı bir çinliden şüphelenmişti. Amiral No. 146 Şütso'nun'japonlar tarafından satın alındığı söyleniyordu Tiyen - Fo idam salâhiyetini taşı- mıyordu. Mahkemece ölüm cezasına mah- küm olanların cezaları, Kubilây Kan- ton seferinden dönünceye kadar te- hir edilecekti. Hakan bu sefere çikarken, daha tedbirli davranmış ve sarayda kadın saltanatına nihayet vermişti Kubilâyın deniz seferine çıkışı pek Ani olmuştu. Hakan bir gün amiral Şütsodan şöyle bir mektup aldı: «Ulu hakanım! Kanton civarındaki Çinlilerin isyanı vaktinde bastırılmıya- cak olursa, ateş büyüyecek ve yangının sirayet sahası geniş- liyecektir. Buraya kuvvetli bir deniz ordusu göndermediğiniz takdirde, deruhde ettiğim mü- dafaa vazifesini muvaffakıyet- le başarabilmek imkân kal miyâcaktır. İlk fırsatla yar dımcı bir deniz kuvveti gön- dermenizi yurdun selâmeti na- mına diler ve acele cevap bek- lerim.» İşte, Kubilây hanı Kanton seferine sevk eden, bu mektuptu. Hakan mek- tubu alır almaz, bir hafta içinde ba- zırlanıp yola çıkmıştı. Hareket o kadar çabuk olmuştu ki, hakan amiralin mektubuna cevap göndermeğe bile lüzum görmemişti. — Cevap yerine biz gidiyoruz. Demişti. Bayan bahadır da Kara- kurumdan muzaffer olarak yeni dön- müş bulunuyordu. Kubilây han, ku- mandan o (Bayan)ı hem kendi- ne - vezir rütbesi vererek - muhafız tayin etmiş, hem de ordunun kuman- dasını kendisine vermişti, Kubilâyn Kanton seförindeki ka- rar çok kati idi. Hakan: — İsyanı bastırmadan dönmiyece- Diyordu. Kanton isyanını bastırmak için, şu esaslar kararlaştırılmıştı: 1 — Sung imparatorluğu devrinden kalma bir ferd sağ birakılmıyacak. 2 — Asilerin merkezi olan (Yay) adası baştan başa yakılacak. 3 — Moğol filosu ikiye ayrılacak” Birinci filoya amiral (Şütso), ikinci filoya general (Hun - Kan) kumanda edecek. 4 — Kara kuvvetleri, baskuman- dan (Bayan bahadır) ın idaresinde akınlar yapacak. 5 — Kanton önündeki Moğol do- nanmasi takviye edilecek ve dünya- hın birinci sınıf donanması haline ge- tirilecek. 6 — Kubilây bunları tahakkuk et- tirmeden Pekine dönmiyecek. Uzun yıllar vardı ki, Çinin hiç bir köşesinde (Sung) arın izine ve se- sine tesadüf edilmemişti. (Sung) la- rın Koraya kaçan bir prensi de son zamanlarda Cin - Kin tarafından ya- Kalanmıştı. (Yay) adasında topla- nan ve hakana baş kaldıran Çinlile- rin başında acaba (Sung) lara men- sup biri mi vardı? Kubilây bu noktayı araştırırken, yolda bir Çinli ile karşılaştı Bu adam Kanton civarından geldiğini söyleyince asker tarafından çevrilip hakanın huzuruna getirmişti. Kubilây han Çinliye sordu: — Kantondan ne zaman ayrıldın? — On beş gün oluyor. — Nereye gidiyorsun? — Pekine... — Nerelisin? — Pekinliyim. — Kantone niçin gitmiştin? — Oğlumu görmiye... — Oğlun ne iş yapar? — Amiral Şütsonun maiyetinde ge- micidir. — Çoktanberi orada mıdır? — Beş yıldır orada idi. Kendisini özledim, Gördüm, dönüyorum, Kubilây, Çinlinin gözlerinden bir geyler okumak istiyordu. Bu kadar uzak bir memlekete insan oğlunu görmek için gidemezdi. Çinde böyle bir âdet yoktu. 'Herkes oğlunu harbe gönderir, ve harpten dönünceye kadar bekler. Hiç kimse oğlunun, babasının veya koca- sının peşinden gitmezdi. Kubilây: — Kantonda çok kaldın mı? Diye sordü. - Çinli önüne bakarak cevap verdi: — Bir ay kaldım, hakanım! — Kanton civarında isyan varmış, Oğlunu bu kargaşalıkta nasıl görebil“ din? — Bekledim, donanma Kanton önüne gelince, oğlum şehre çıktı, we düm, — İsyan devam ediyor mu?. —İsyan varmış diyorlar amma hiç kimsenin böyle bir şeyden haberi yok. Herkes işile gücile meşgul. Kantonlular arasında asilere yar- dım edenler var mi? — Hayır, Asilere en çok yabancılar yardım ediyormuş. — Yabancılar , Onlar da kim? — Japonlar... o * Kubilây ir” çatarak Çinlinin yakasından çekti: Doğru mu söylüyorsun? — Evet. Size karşı nasıl yalan söy- liyebilirim, hakanım? Kantonda bu- nu bilmiyen kimse yoktur. — Sen Kanton civarında Japon gör- dün mü? — Görmemek kabil mi? Şehrin içinde büyük bir Japon çarşısı ve şehir civarından büyük bir Japon mahallesi vardır. Bunların hepsi bir araya gelse, bir ordu olur. — Ne diyorsun? Demek oralarda bu kadar çok Japon var ha? ... Bayan bahadır, Çinlinin bu sözleri- ni biraz mübalâğalı görmüştü. Ne olursa olsun, Çinli yeni bir hakikate. temas ediyordu. Japonlar... Kanton civarındaki isyanda acaba onların da parmağı var mıydı? . * Kubilâyın plânlarını altüst eden bir casus Kubilây, yolda rasladığı Çinliyi tevkif ederek, ordu ile beraber götür- müştü. — Biraz sonra yolda bir Çinliye da- ha rasladılar. Yakâlayıp hakana ge- tirdiler, Bu adam, Kubilâya şu şekilde der- dini yanmıştı: — Amiral Şütso, Japonlar tarafın- dan para alarak, Moğol donanmasını yakmağa ve kendisi Japonlara kaç- mağa karar vermiş. Ben donanma- da çalışan bir yelkenci idim. Bin müşkülâtla kaçarak yola çıktım. — Nereye gidiyordun? — Pekine gidip meseleyi hakana arzedecektim.. Kubilây birdenbire şaşaladı. Japonların satın aldığı ve Kanton civarmda kullandığı casuslarn sa- yısı gittikçe artıyordu. Fakat, bu adam da casus muydu? Kubilây bunu anlamak istedi; — General Hun - Kan'ia amiral Şütsonun araları açıkmış. Bunların neden ihtilâfa düştüklerini biliyor musun? Yelkenci çok şeyler biliyormuş gi- bi, başını sallıyarak cevap verdi:- — Hun - Kan yurdunu seven, de- mir iradeli bir generaldir. Amiral Şütsonun el altından Japonlarla an- laştığını sezince onun emirlerini din- lememeğe başladı. İşte ihtilâf bura- dan yüz gösterdi. Şimdi fillardakl askerler de ikiye ayrıldılar. Herkes işin iç yüzünü bilmiyor. Askerlerin bir kısmı amiral Şütsonun, diğer kış- mıda general Hun - Kanın peşinden gidiyor. — Sen amiral Şütsonun Japonlar- la el altından anlaştığını nasıl m bildin? — Ber ln Gr nu bilmiyen kimse yok gibidir. Ben de arkadaşlarımdan duydum. (Arkası var)