Sahife 6 AKŞAM 16 Ağustos 1937 PAZARTESİ KONUŞMALARI: - Anadolunun sesi Senelerce yer yer dolaştığım Anado- Yunun, kendini anlatmak, derdini söylemek, ıztırabile titriyen ve asırlar» danberi asliyetini muhafaza eden sesi- ni daima ruhumda duydum. Bu seste şüphesiz bir iptidailik vardır. Bir Ur- fa havası, bir Eğin tütküsü, bir Konya eagisi ve bir Erzurum barında bunu görürüz. Fakat o nağmelerdeki ipti- dailik memba sularının iptidailiği gi- bi berrak, temiz ve çoşkundur. İniltiye, bazan feryada benziyen ve her zaman şiir olan bu ses, toprakları yara, deşe gelen o sular gibi Anadolu Türkünün bağrını dele dele, sinesinden kükreye kükreye gelir; nihâyet hançeresinden parçalana, yırtıla çıkar. Öyle inanmışımdır ki bu sesi duy- maksızın aramızdan ne büyük şair, ne büyük müzisyen yetişebilecektir. Ana- dolunun sesi, belki sadedir. Fakat bir hakikat, büyük bir hakikattir. Bunu duymıyan kulağın sahibinden, kulak- Jarımızdaki akisleri istikballere yayı- lacak bir ses ve bir söz işitebilmek ka- bil değildir. Bununla demek istemiyorum ki ya- rının musikisi bep bü havalar gibi olacaktır. Bunu demek, yarının ada- mı, dünün adamı gibi olacak demeğe benzer, Bu, imkânsızdır ve istenip beklenecek bir şey değildir de. Yarı: nm adamında dünün ve bugünün #damındaki asli vasıflar yok olduğu zaman nasıl o insan ne olduğu belir- siz, şahsiyet ve asliyetten mahrum bir varlık haline gelirse yarının musiksi de hiçbir milli ananenin izini taşıma- dığı takdirde o şahsiyetsiz insan gibi köksüz, renksiz ve mânasız bir musiki olur, Bazı müzisyenlerimizin milli hava- lardaki nağmeleri alıp onları bir tem halinde tekrar etmelerini, söylemek istediğim dâva ile hiç te alâkalı bul- muyorum. Bu, basitçe bir tekrar ve Adi bir takliddir. Mesele taklld etmek değil, ihata ve idrak etmektir. Her hangi bir türkü ve manideki ruhu duymak ve anlamak için o sesle gö- nül gönüle gelmek, tam mânasile bağ- daşmak lâzımdır. Bir sinema binasın- da, cami minberinin merdivenlerini veya bir mekleple Süleymeniyenin mermer sütunlarını yapan mimarla- rımızi da ayni suretle ve dalma dalâ- Jetle gördüm. O merdivenler hatip çık- sın, O sütunlar büyük kubbeyi taşısın diye konulmuştur. Bunu duymadan ve bu sanat eserlerini yaratan ruhu bütünlüğiyle kavramadan onun par- çalarını taklid etmekte hiçbir milli lik vasfı olamaz. Milliyet bir ruhtur, bir bütündür. Onu kırılmış bir vaz0- nun perakende parçaları gibi nata- mam unsurlar şeklinde görmemeliyiz. Geçen akşam Şehremini Halkevinde Malatyalı genç Fahri Kayan'ın sesini ve sazını dinlerken bu ruhu bir kül ve bir mâna olarak dinledim. Onda Anadolunun sesi vardı. O ses her samanki gibi içimde acı, gözlerimde (AKŞAM) ia sdebizomani yaş oldu. O ses bana her zamanki gibi bir hakikat, bir macera, hattâ bir ta- rih söyledi. Uyu demeğe geldim Yarı görmeğe geldim Yavrum yaran nerende Merhem olmaya geldim. Bu mısralar ve onların sesi, kendi kendisini öldüren bir kızcağızın ya- vuklüsu ağzından söylenmiştir. O, bir hayalin değil; felâketli bir hakikatin. ilhamile dile gelmiştir. Sevmek ve kü- caklamak için odasına girdiği sevgili- sini cansız bir yığın halinde, yaralı göğsünden kanlar sizarken gören Anadollü genç bunu söylüyor. Duy- gulu Fahri Kayan'ın çalıp söylediği bu türkünün plâğından kaç tane sa- tılmış tahmin edersiniz: 23,000. De- mek ki bu seste kendini bulan ihmal edilmez bir kütle var. Buna şairlerimiz buna müsikişinaslarımız nasıl lâkayıd kalabilirler? Her dalgasında bir ruhun nefesi tit- riyen Anadolunun sesi, Anadollu ne- reye gitmişse oraya kadar uzanmıştır; Uzak Şarktan Uzak Garba, şimal Af- rikasi kıyılarından » Tuna yalılarına ve daha çok şimallere kadar... Bir akşam radyoyu karıştırıyordum. Duygularıma yakın bir ses elimi dur- durdu. Burası ne İstanbul, ne de An- kara idi. Hiç tahmin edemiyeceğiniz, benim de hiç tahmin edemediğim bir yer: Cezayir. Güfte başlayıncıya ka- dar bu seste tamamile bizim nağme- ler akıyordu. Ancak Söz başlayınca bu şarkının arapça olduğunu anlıya- bildim. Cezayir yalılarında biz seneler 8€- nesi oturmuşuz, Akdeniz açıklarında dünyanın en büyük muharebelerini yapmışız. Osmanlı imparatorluğunu yıkım devirlerine tesadüf eden zaman- larda orada yaşıyan Türk evlâdları Cezayire saldıran kuvvetli düşman- lara karşı, merkezden uzak ve her türlü yardımdan mahrum bir haldeler iken bile aslanlar gibi döğüşmüşler. 1770 te Danimarkalı Kont Kaes, 1775 te İspanyol O, Relli, 1783 te Bar Celo- nun arka arkaya gelen donanma hü- Ccumlarına merdce karşı koymuşlar. Bu yakın atalarımızın asirlar önce kanlarını Akdenizin sularına akıtarak müdafaa ettikleri illerde bugün yaşa- makta ve asıllarında bizden olan kar- deş insanlar, hâlâ hafızalarında bizim sesimiz, belki de bilmiyerek, sakla mışlar. Demek, asırlar önce orada gürleyen ve sonra bir inilti haline gelen Türkün sesi bugün bile varlığını muhafaza edi- yor. Sözlerimiz unutulmuş, fakat se- simiz hafızadan hafızaya aksedip gi- diyor. Kendisinde bu derece uzamak ve asırları delip geçmek kudreti olan bu ses, Anadolunun sesidir. Halkevin- de dinlediğim Malatyalı genç Ka- yan'ın nağmelerile radyoda söyliyen Cezayirlinin sesi ne kadar biribirine yakındı? Hasan - Âli YÜCEL Tefrika No, 17 Mehtep arkadaşları Muhakkak ki bu genç kızın ruhu henüz heyecanlı hâdiselerle yorulma- mıştı. Buna ve yaşının en zayıf gönül hareketlerine mağlüb olacak kadar taze olmasına rağmen gösterdiği mu- kavemet şaşılacak kadar kuvvetliydi. Otomobilde yalnız kalan genç dok- tor bir zaman genç kızın bıraktığı havayı . tatlı tatlı teneffüs etti. Ve kendi kendine mırıldandı: — Hoş bir şey. Fakat girdiği mu- hitte uzun zaman böyle kalmasına im- kân yok. Ve tecrübesinin menfi neticesin- den ümidi kırılmış gibi hemen bir ef- gara yaktı. Bu gesiniklen oldukça yörgun 05. nen Cevvale eve geldiği zaman Sü- heylâyı teyzesile çene çalarken buldu. Genç kız bugün büronun öğleden sonra kapalı olmasından İstifade ede- şek ona gelmişti, — Hava açık, İstersen kırlık bir yere gidelim. Kaç gündür öyle sıkıl. dım ki! Teyzesi de ayni fikirde idi. — Yemeğe bekledim, gelmedin. Be- Bürhan Cahid reket hanım kızım beni yalnız birak- madı. Zeten onada söyledim ya. Cevvalenin işi belli olmaz, Aklına eser yemeği lokantada yer, dedim. Uzun otomobil gezintisi vücudünü yorduğu kadar Jâboratuar şefi ile geçen muhaverelerle kalbi de yo- rTulan Cevvale tekrar sokağa çıkmak niyetinde değildi. Fakat bir iki saat kendini bekliyen arkadaşının hali de onu müteessir etmişti. Genç kız âdeta yalvarıyordu: — Güzin de gittikten sonra o ka dar yalnız kaldım ki! Böyle bir fırsat çıktığı zaman eve kapanıp kalmak hoşuma gitmiyor. Yarın gene daracık yerde, makinenin başında çalışacağı- mi düşündükçe geçen dakikalara acı- ei Haya ağık olmasaydı ney- © Süleylinm hakka vardı. Haftanın tatli günü tam mânasile bir dinlenme günü oluyordu. O gün- ler ancak bir banyo yapabiliyor. Bir (ki saat yatağında fazla kalabiliyor, Mm 0 gün anlıyabili. kids likdüdmik Izmir mektupları Izmirde büyük bir hastane yapılacak Plân için tedkiklere başlandı : yakında işe İzmir ket hastanesi, yalnız İzmirin değil, Ege mıntakası vilâyet ve kazaları halkının da ihtiyacına cevap verdiği ve mıntakada muhtelif tesisat itiba- rile bü mükemmeliyette başka bir hastane olmadığı için daima ağzına kadar hasta ile doludur. Hastanede boş yatak kaldığı, ekseriya görülme- miş bir şeydir. İzmirin, gene Ege munfakası vilâyet ve kazaları hâlki- nın İhtiyacını karşılamak şartile bü- yük bir hastaneye daha ihtiyacı yar- dır. Bunu göz önünde tutan vali B. Fazlı Güleç, İzmirde (400) yataklı ve tam tesisatlı modem ve büyük bir hastane inşasını kararlaştırmıştır. Şimdiki memleket hastanesi (280) yataklıdır. Bir paviyon inşasile bu hastaneye daha (50) yatak i#lâvesine vilâyet umumi meclisince karar ve- rilmişti. Fakat bu da ihtiyacı karşıla” mıyacaktır. İzmirin emrazı zühreviye ve sariye hastaneleri, kendi isimlerile anılan hastalıkların tedavisinde kullanılmak- tadır. Manisadak! hastanelerle Aydın ve Denizli hastaneleri de yalnız kendi mıntakalarının ihtiyaçlarını karşıla- maktadırlar. ; : Bundan yirmi yıl. evvel İzmirde, şimdikilerden başka üç büyük hasta- ne daha vardı. Bu hastaneler, İzmi- rin büyük yangınında tamamen yan- muşlardır. Vali B. Fazlı Güleç, zaten İzmire ilk gelişinde şehrin sıhhat müessese- lerine olan ihtiyacmı derhal kavra- mış, İzmirde müteaddit hastaneler yaptırmayı, hattâ akıl ve sinir haste- Tıkları için de ayrıca büyük bir has- tane kurdurmayı muvafık görmüştü. Fakat ilk defa (400) yataklı tam te- sisatlı bir hastane yaptırılacaktır. Bunun için Sıhhat ve İçtima! Munve- net Vekületinden plân istenmişti. Vekâlet, Trabzonda inşa edilen (200) yataklı, modern hastane bina- sının plânmı göndermiş ve dört yüz yataklı hastane için bu plânın, is- tenildiği şekilde genişletilebileceğini Hastane avan projesinin hazırlan- masi için tedkiklere başlanmıştır. (200) yataklı Trabzon hastansi 1.250,000 liraya inşa edilmektedir. Fakat son zamanda inşaat malze- mesi fiatleri kısmen ucuzlatıldığı için İzmirde yeni inşa edilecek büyük has- tanenin, bütün tesisatile ikmali için iki milyon liradan daha az bir para — Sen ne kadar musudsun Ceyva- le. Hiç olmazsa öğleden sonra serbes- sin. istediğin gibi gezebilirsin. İn- İ san günlerine, saatlerine hâkim ok madıkça hürriyetin mânasını anla- muyor, Hele yalnızlık... Bak bugün sen de olmasan... Cevvale, elini yüzünü yıkamak için çıkarken lâtife etti: — Büroda hiç arkadaşın yok mu Süheylâ: — Var amma hepsi bir havada! Ve Cevvalenin teyzesine dönerek Mâve etti: — Kız arkadaşlarımız kıskanç, er- keklere gelince. Durakladı ve bir kere giriştiği bah- si tamamlamış olmak için devam etti: — Onlar da arkadaşlıklarını kendi keyiflerine göre kabul ettirmek heve- sindeler. İhtiyar kadının tecrübeli bakışları Büheylâinm üzerinde (toplanmıştı. Binsi bir gülüşler — Doğru evlâdım, dedi. Erkekler ayyat tilkiye benzerler. Dâneyi gös- terip pilici dişlemek isterler ve derin derin içini çekti: — Ne salim mahlâklardır onlar, Allah kadın kullarını sabırlı halk et- miş yoksa. erkek kismı sırtlan ruh- ludur, Burunları taze kan kokusu ATAK, (Akşam) — İzmir memle- > başlanacak İzmirin Kadifekaleden görünüşü sarhlâzımgelecektir, Bu paranın, bir defada vilâyet bütçesinden ayrılması imkânsız olduğundan hastane, büt- çeye konulacak tahsisatla üç senede inşa edilecektir. Bin altın liralık define İzmir (Akşam) — İzmirin Buca nahiyesinde Zihnliye sokağında Selâ- nikli B Mehmedin evinde vaktile rumlar tarafından gömülmüş bin al- tın liralık bir define bulunduğu ve definenin ev sahibi tarafından bugün- lerde araştırılacağı hakkında İzmir Mili Emlâk müdürlüğüne ihbarda bulunulmuştur. Define, Mini Emlâk müdürlüğü tarafından araştırıla- caktır. Diyarıbekirin su ihtiyaci Diyarbekir (Akşam) — Diyanbe- kirin su ihtiyacını temin için lâzım- gelen tesisata başlanmıştır. Bağlar mevkiindeki havuzdan iti- baren iki kilometreye kadar boru ferşedilecek ve büyük bir su deposu yapılacaktır. 700 metrelik ferşiyat ta- mamlanmıştır. Bu tesisatın yüz bin liraya baliğ olacağı tahmin edilmek- tedir. Tesisat tamamlandıktan sonra şeh- re gelen suyun tazyiki artacak ve su çıkmıyan evlere bolca su çıkacaktır, 'Bu işin pek yakında biteceği kuvvetle tahmin ediliyor. Teyzesinin - son cümlesini ışıten Cevvale elinde havlu ile içeri girdi: — Vah teyzeciğim vah, dedi. Er keklerden çok canın yanmış galiba!... İhtiyar kadın yaktığı sigarayı de- rin derin çekti: — Erkekten canı yanmıyan kadın olur mü evlâdım. Amma ne çare şikâyet ederiz de gene erkeksiz olamayız. Şu evde bir erkek olsa bam- başka olur. Erkek eksikliği bir şeye benzemez doğrusu! Bak bir kızım ok du, aldı başını gitti. Kırk yılda bir iyilik haberini alırsam ne mutlu. amma bir erkek evlâdım olsaydı ey- lense de, dışarı da gitse gene anasını bırakmazdı. Cevvale teyzesinin ak saçlarını ok- şadı: — Merak etme teyzeciğim, Ben bir erkek gibi yetişiyorum. Doktor oldu- gum gün artık bana güvenebilirsin! Genç kızın sözlerinden hoşlanan Mhiiyar kadın başını salladı: — Eksik olma evlâdım. Zaten bir ümiğimiz sensin. Hemen Allah şa- şırtmasın. Bugüne bugün göğsümüzü kabartıyorsun, İşallah "Tanrının İz- | mile mektebi bitirirsin de biz de ifti- har ederiz. Ve Süheylâya dönerek gülümsedi: KADIN KÖŞESİ Şarabi kremparoken etek Üzerine garabi ve gri emprime kazak giyil- miştir. Yakası ve kemeri şarabidir. Kü- çük kap iki taraflıdır. Bir tarafı emprime, diğeri şarabidir. Arzu edi- len tarafından giyilir. Müzeler Bu sene yeni bazı salonlar açılacak Müzeler idaresi, muhafazası kendi- sine bırakılmış olan tarihi türbelerdem yedi, sekiz kadarını bu sene tamir etti- Tecektir. Bunun için keşif yapılmak- tadır, Müzede yeni açılacak Trua salonu için Çanakkaleden 130 sandık eşya gelmiştir. Topkapı sarayında Hazine koğuşu tamir edilmiş ve teşhir salonu haline konulmuştur. Burada yazılar, minya- türler, işlemeler, yağlı boya resimler teşhir edilecektir. Bunlar bazırlan- maktadır. Müzeler idaresi, gezenlere kolay- ık olmak üzere bir Ayasofya müzesi rehberi hazırlamaktadır. Sivil tayyare hangarları İzmir (Akşam) — İzmirin Cumao- vası nahiyesi dahilinde tesis edilmek- te olan sivil tayyare istasyonunda in- şa edilen hangarların temelatma me- rasimi: yakında yapılâcaktır. Ayrıca da bir tayyare Istasyonu binası inşa edilecektir. İstasyon binasının plânı Nafia Vekâletinden vilâyete gelmiştir. zesinin bu son cümlesini hiç beğen- medi, — Öyle bir niyetim olsaydı dok- tor olmağa heves eder miydim teyze, Fakat ihtiyar kadını, kafasına yer- leşmiş kanaatlerden Ayırmak pek güçtü. Yarı tevekkül yarı ümit ifade eden bir göz süzüşü ile cevap verdi: — Bilinmez ki evlâdım. Kadın kıs- mı ne olsa kadındır. Günün birinde karşısına cin fikirli bir erkek çıkar, aklını çeliyerir. Kadın kalbi yufka dır. Tatlı söze, tatlı vande dayana- mazlar. Hele gençlikte insan her ta- rafı pespembe görür. Yaşlandıkça daha fena.. o zaman da en suratsız erkeği aym on dördü gibi görmeğe başlar.. Velhasıl dünyaya kadın mı geldin, çekilecek çilen var demektir. Süheylânın hoşuna giden bu söz lere Cevvale fena halde sinirlendi. Pa» kat söyliyeceklerinin teyzesini gü- cendireceğini biliyordu. Titrek bir sesle Süheylâya dedi ki: — Haydi çıkalım, istersen. Yorgü- num amma, mademki sen de yalnız- sın. Ve nereye gideceklerini kararlaş- | tırmadan evden çıktılar, Daha caddeyi bulmadan Cevvale — O zamana kadar hayırlı bir kış. | teyzesine veremediği cevabı arkada- metin çıkmazsa! Cevvale her halini hoş gördüğü tey- şına anlatmağa başladı: (Arkası var)