AKŞAM HER AKŞAM “Ahmed Şakir | — Siz dedi, meşhur bir pehlivan Olduğunu bilir misiniz?, - Etraftan: — Sahi mi? Sahi mi?... diye-sor- dular, — Tabii sahi ya... dedi, anlatayım da dinleyiniz. Biliyorsunuz ya, ben "Amerikada tehsildeydim. Gene Ameri- kada okuyan Türk talebesinden bir Benç kıza fena halde tutkundum. Onu da bilirsiniz... İlk karım Fahire... Birbirimizi o kadar seviyorduk ki bir yandan okurken bir yandan da Bişanlanmağa, hattâ mümkün olur- sa hemen evlenmeğe karar verdik. Fakat paramız yoktu. Elimize geçen para ile ancak yaşıyabiliyorduk. Hiç unutmam. Tatil aylarından biri idi. Düşündüm, İstanbulda lisede iken güreşe çok merakım vardı. Hattâ mek- tebimin şampiyonu bendim. Pazula- rim son derece kuvvetli idi. Ameri- kâya geldikten sonra da spora çok çalışmıştım. Profesörlerimden biri bir gün beni bir Ermeni talebe ile .güreşirken görmüş: — Türk gibi kuvvetli, Şakir gibi kuvvetli... demişti. hakikaten çok kuvvetli idim. İşte o tatil ayında para- tızlığımızı düşünürken kendi kendi- me: — Acaba güreş yapsam para kaza- namaz mıyım? diye murıldandım. Amerikada pek bol olan artist, pehli- van, boksör acentelerinden birine gittim, Açıkgöz bir meneje çattım. Beni elindeki pehlivanlardan biri ile güreştirdi. Herifin 12 dakika içinde Sırtını yere getirince menejer: — Merak etme, sana iş var; sana ekmek var... dedi. Ertesi hafta büyük bir Amerikan Şehrine gittik, Dehşetli reklâmlar ya Pıldı. İsmim «Şark aslanı? çıktı, Kar- ıma bir Hindili pehlivan çıkardılar. Zor oldu amma herifi yendim. İlk güreşte elime epice para geç- mişti. Hemen Fahire ile evlendik. Benim maksadım artik güreş müreş etmemekti, İstediğim olmuş, Fahire ile evlenmiştim. Lâkin menejer peşi- mi bırakır mı hiç?... Ben: — Artık güreş etmiyeceğim!,. de- dikçe o: — Sen deli misin? Çıldırdın 1m?... Servet, şöhret, saadet hepsi seni bek- liyor.... Diyor, beni zorla güreşe çalıştır” yordu. Neyse Fahire, menejer, ben ır daha dolaştık. Pazula- ve son zamanlarda iyi Oyunlar öğrenmem sayesinde önüme gelen pehlivanı yeniyordum. Hakika- ten az zamanda epi para yapınıştım, Yavaş yavaş da meşhur oluyordum. Siz benim güreşciliğimi bilmezsiniz amma bir zamanlar gazelelerin bah- Şark aslanı; yok mu? İşle o Üzere idi. Bizim gayemiz pehlivan olmak değil, burada tahsilimizi bitir- mekti, Bunun için güreşlen çekilme- ğe kati surette karar vermiştim. Fakat menejerim: — Son bir güreş daha yap... dedi. Bu sefer kazanacağın paraların en büyüğünü alacaksın. Bir güreş için 25,000 dolar... Fakat bu sefer Ameri- kanın en azılı pehlivanlarından biri- le güreşeceksin. Rakibin bir Zenci pehlivandır. Adına meşhur «Kara devş derler. Bir ismi de «Kara belâ» dır. Boyu iki metreye yakındır. Na- sil kendine güvenebiliyor musun?... «Kara dev> meydan okuyor: «Beni yenecek olan pehlivana 25,000 dolar var» diyor. Sen ne dersin?. Fahire ile bakıştık. Birbirimize: — 25,000 dolar!... dedik, Az para değildi... Menejerime: — Peki... dedim. Ertesi günden itibaren büyük rek- lâmlar yapılmağa başladı. Bon de artık bu tehlikeli güreş için çalışma ğa başladım. Nihayet büyük güreş günü geldi. Çattı. Program mucibin- ce Kara belâ benden evvel bir kaç pehlivanla daha güreşecekti. Kara belâ mindere çıktı: Arkasından da ilk rakibi göründü. Hakemler pehlivanları takdim etti- Jer. Bir adam Karabelâyı göstererek: — Şimdi, dedi, meşhur Karabelâ ile bir Kara pehlivan güreşecek... PEHLİV Kendisini kim yenerse 25,000 doları alacaktır. kendine güvenen gelsin. meydan açık... Karabelâ hakikaten dev gibi bir şeydi. Dehşetli kuvvetli idi, İlk rakibi- ni beş dakikada yendi. Ve: — Gelsin bundan sonraki. deği. Onu da beş dakikada yendikten son- ra: — Gelsin üçüncü... dedi. Üçüncü- yü de yenmesi on dakike bile sür- medi, Nihayet sıra bana gelmişti. Doğru- su ne yalan söyliyeyim. Adam akıllı gözüm korkmuştu. Fahire ben min- dere çıkarken: — Kuzum Şakir... diyordu, şu vah- şi herifi bir yen... Yen amma nasıl?... Aksi gibi de bu seferki güreş pek müthiş olacaktı. Güreşte her hareket serbesti. Yum- ruk atmak, karşınızdakinin yakala- diğımız yerini kıvırmak, hattâ göze parmak sokmak bile vardi. Bu güreş te her şey mubahtı.. Mindere çıkar çıkmaz O dev gibi herif beni bir yakaladı. Havaya kal- dırdı, «Güüüülüm!.> diye yere vur- du. Vay, vay, vay... Vücudüm hür- dahaş olmuştu. Bilmiştim. Maamafih minderin (kenarında oturan Fahireye güğüm ilişince er- keklik izzeti nefsine yediremedim. Yerimden fırladım. Mücadeleye baş- ladım. Kararımı vermiştim. Ne olur- sa olsun bu Kara deve dayanacak- tım. Vakti kazanmak için iplere doğru kaçmaktan, minderden dışarıya çik- maktan başkâ çare bulamıyordum. Fakat bir aralık Karabelâ beni fe- na sıkıştırdı. İki elile gırtlağımı tut- tu. Herif boğazımı sıkıyor yahu, bo- gulacağım.. kıpkırmızı kesildim. Ha- kemlere baktım. Hiç aldırmıyorlar.. | Eyvahlar olsun. boğuk boğuk bağır- dım.. kimsenin aldırış ettiği yok. İste bu müthiş dakikada gözüm Fahireye ilişti, Fahire benim feci ha- limi görünce rinden fırladı. Bir sıçrayişle mindere atladı. Üstümdeki dağ gibi Arabı yakalayınca Kaldırdı. Arab neye uğradığını şaşırmıştı. Lâkin tam bir Anadolu kızı olan iri yarı karım bir türlü hiddetini ala- mamıştı. Pehlivanın üzerine bir daha atıldı, herifi alense edince yere yik- tı. Etraftan müthiş bir alkış Koptu. Fahire şimdi pehlivanı yakalayıp ya- kalayıp yere çarpıyoru. Kara dev, hiddetlen gözleri dön- müş olan Fahirenin önünde kendi- sini bin bir müşkülâtla müdafaa eği- yordu, Hele güreşin tamamile serbes oluşu karımın dehşetli işne yara- mıştı. Kârabelâya yapışlıtıyordu. t0- katı, yaptıştırıyordu tekmeyi, yapış- tırıyordu yumruğu... Karabelâ karı- mın karşısında zavallı bir kara kuzu haline girmişti. Şimdiye kadar şöh- reti dillerde dolaşan, yüzlerce sırtı yere getiren meşhur şampiyon karı- mın önünde fellek fellek kaçacak de lik arıyordu. Fahire hiddetten köpür- müş : — Erkeksen, kendine o güveniyor- san kaçma... Hani seni mağlüp ede- ne 25,000 dolar vardı?... diye bağır- dı. Ve böyle söyliyerek minderden kaçmak istiyen Karabelâyı içeri çek- ti. Sırtını alkışlar içinde yere getirdi. «Usulsüzdür» diye bize 25,000 do- ları vermediler. Amma baygın bir halde minderden çıkarılan OKarabe- lâ bana: — Azizim, dedi. Allah senin yar- dımcın olsun... Bu müthiş dayakçı kadın senin karın mı?,.. Benimki de epi dayakçıdır amma seninkinin ya- nında nerede?... Allah yardımcın olsun doğrusu... (Bir yıldız) ZAYİ — ile 20212/402206 No.lu makbuzu zayi et- tim. Yenisini çıkaracağım eskisinin hük- mü yoktur. Galata Kürekciler No. 21 Adil Gabay Albert Kocnka Gümrük Muhafaza Genel Komutanlığı Satınalma Komisyonundan : 1 — Gümrük Muhafaza örgüdü için 2945 tane matranın 16/8/937 pazar- | yi izale eder, saçların en büyük düş- BORSA 28 Temmuz 1937 (AKŞAM KAPANIŞ FİATLERİ) ESHAM ve TAHVİLÂT İstikrazı dahili o©4! Türkiye Cum- (o $9 1053 istikranı o 95 buriyet Merkez Ünitürk 1 o 1605! Bankası > OH 1420) Anadolu His. 2420 > HI 1420) Telefon 1— Mümessil 1 3850 “Terkos 750 , 1 4080İ Çimene 3 » MM İttihad değir- 10,49 İş Banka 040 | menleri > hamiline 990) gark değir. © 0M0 » Müessis (7) menleri Para (Çek fintleri) Paris 21,09) Sofya 634920 Londra Go) Pre 224300 Ner Yark Tam) Perin ie Madrid 1345 Milâno © 50289) yelgrad © 42881 Ağins: 16,14,60| zioti 41114 Cenevre. <3A4I2İ Pengo 39920 Brüksel 4,8060) Bükreş ( , 1066866 Amsterdam © 143,16) Moskova 20,40 CİNSİ Buğday Yumuşak Buğday sert Buğday kızılca Arpa dökme Çavdar Misir beyaz Kuşyemi Yapak “Trakya Yapak Anadol Tiftik oğlak Tiftik mal Keçi kılı kırmız! 525 62) #1 «25 «24 ?9 us 53 — 12) — 125— so— 5220 GELEN Buğday Tiftik Bulgur Güddelerdeki fizyolojik kudretin tükenmesinden ileri gelir. Optamin saç eksiri Bu kudretsizliğe düşen guddelerde yeni hayatiyet uyandırarak dökülme- manı olan kepekleri düşürür, Tecrübe ediniz ara on Yi5'i4 No. lu Gümrük makbuzu ÇAĞIRMA İstanbul C, Müğdeiumumiliğinden: İstanbula geldiği anlaşılan Bolu ceza hâkimi Sedadın acele memuriyelimize müracaatı, Hân olunur. Hükmünü verenler, yapmak iste- dikleri gizli işlerden vazgeçiyorlar, «— Kubilây hanın şakası yok. Ada- let yerini bulsun diye kızının bile boynunu vurduruyor!3 İşte saray halkının bu hadise kar- şasında verdiği hüküm... Herkes korkuyor. Çünkü herkesin on parmağı da karalı. Haremdeki kadınlar kirpi gi- bi birer köşeye sinmişler. — Gülçin idam edilecekmiş! — İnanma... Kubilây şimdiye ka dar kendi soyundan hiç kimseyi ök dürmemiştir. — Bu işin iç yüzü meydanda. Mah- kemenin kararı bugün Gülçinin boy- nu vurulmak suretile icra edilecek. — Kulak asma dedim ya. Gökler- de neredeyse gündüz yıldızlar doğa- cak. Ufak bir bulut yok. Gülçinin. başı tehlikeye düşseydi, gök yüzünü kars bulutlar kaplardı. Moğolların bir inanışına göre, bü- yüklerden birinin ölümünü «Gük Tanrı» kara bulutlarla haber verirdi. Moğollar bilhassa yaz mevsiminde gök yüzünde bulut görürlerse: — Bugün bir felâket var! Diyerek telâş ve heyecana düşer- lerdi. O gün Gülçinin başı vurulacaksa, neden «Gök Tanrı» bunu kara bulut- larla haber vermemişti? Moğol cariyeleri Gökçin hatunun etrafını sarmışlar, bu temiz yürekli imparatoriçeyi teselli ediyorlar: — Tanrı onu koruyacak. Merak etmeyin. Diyorlardı. Gökçin hatun çok muztaripti. Kızının, babası tarafından idam edilmesine şahid olmak hangi ana- nın yüreğini parçalamazdı? Gökçin hatun bir gece evvel haka- na haber göndermiş: «— Kızımı bana bağışla... İstersen Pekinden çıkıp gideriz, oğlum Timu- run yanında otururuz.» Demişti. Kubilây böyle tehlikeli tekliflere yanaşır mı hiç? İmparatoriçenin bu dileğini: Ben de onun babasıyım... İda- mını icap ettiren bir suçu olmasay- dı, bu acıya tahammül gösterebilir miydim? Cevabile reddeimiş'i. Gökçin hatunun Tanrıdan baska başvuracak, yalvaracak kimsesi kal- mamıştı. Güneş yükseldikçe ölüm saati yak- Taşıyor... Ölüm saati yaklaştıkça Gök- çin hatunun kalbi kopacak gibi çarpıyordu. Gökçin iki Çinli cariyenin kolları arassına uzanmış, dinmez hıçkırıklar- la ağlarken, bu sırada sarayın için- de garip bir hava esti. Dilden dile dolaşan bir haber bü- tün kalbleri serinletmişti: *— Gülçin zindanda yok!» Hassa zabitlerinden biri: — Aslanlar parmaklıkları kırıp prensesi parçalamış olsa gerek... Demişti. Herkes “en kuvvetli ihti- mal olarak bu sözü kabul ediyordu. Cücelerden biri vaziyeti biraz ay- dınlatır gibi olmuştu: — Gülçini kaçırmışlar!... Bu ne demek?! Bütün yolları kapanmış olan zin- dandan Gülçini kim Kaçırabilirdi? Harem kadınlarının aklına gelen ilk şüphe Terlan oldu. Hassa kumandanının odasma Koş- tular, — Terlan nerede? Hassa kumandanı © sabah Sevgili- sinin idam edileceğini biliyordu.. ge- ceyi ağlamakla geçirmişti. Cüceler kapısından sezdirmeden baktılar. O hâlâ hüngür hüngür ağlıyor: — Gülçini benden ayınyorlar! Sa- na ebediyyen sadık kalacağım ve bu tesi günü saat 11 de açık eksiltmesi yapılacaktır. 2 — Tasınlanan tutarı 3975 lira 75 kuruştur. 3— Şartname ve evsaf komsiyondadır. Görülebilir, 4 — İsteklilerin ilk teminat olarak «290» liralık veme makbuzu veya ban- ka mektupları ve kanuni vesikalarile birlikte o gün Galatada eski İthalât Gümrüğü binasındaki Komutanlık Satınalma Komisyonuna gelmeleri, (4682) | Terlan neler söylüyordu? sadakat, benim başımı da yere düşü- recek, Tiyen-Fo beni de öldürtecek... Diye söyleniyordu. Cüceler bu sözleri duyunca hay- retle birbirlerine bakışarak, korku ve heyecan içinde titrediler, KUBİLAY HAN Yazan: İskender F. Sertelli No. 125 “24 saatiçinde Gülçinin izini bulmazsan, kafanı yere düşüreceğim, Semgal, Prenses Gülçini imparaleriçe Ti- yen - Fo mu öldürtüyordu. Cüceler dedikoduyu çok severler- di... Koşlular, Kaşlarını çatarak, kız- Yarın kulağına ayni sözleri tekrarla âlar: — Terlan ağlıyor... Gülçinin kaç- tığından haberi yok... O, çok muz- tariptir. Dediler, Gülçinin kaçırıldığını duyanlar köşe bucak kaçışıyordu. Bu korkunç haberi Kubilüy hana kim haber vere» cekti? Prensds Gülçin kaçmış..! Diyebilmek için, o adamın kellesi- ni koltuğuna alması gerekti. Güneş gittikçe yükseliyor... Pekinde bütün dükkânlar açık mış. insanlar sokakları döldurüyor. Çinliler, prensesin idam hadisesine Moğollardan ziyade alâka gösteriyor- Jar, Öğleden bir saat önce, Gülçinin ke- sik başı sarayın kapısındaki «Siyaset taşı> önünde-halka teşhir edilecekti. Ölüm trampetleri çalınıyor, davul- Jar gök gürültüsü gibi korkunç sesler çıkarıyor... Gülçin meydanda yok! Herkesin şüphesi Terlanın üzerin- de toplanıyordu. Eğer o saatlerde Ter- lan odasında o bulunmasaydı, Gülçi- nin onun tarafından kaçırıldığı ka- naati hasıl olacaktı. Hadiseyi Semga bahadıra anlatti- Jar, İhtiyar vezir de korka korku haka- nm yanına girdi. — Cellâd, prenses Gülçini vurma- ga gitmiş, zindanda kimseyi bulama- miş, Diyebildi. Kubilây çok heyecenliydi. — Ne diyorsun, Semga? Gülçini kaçırmışlar mı? ğ Diye haykırdı. Kubilây bu haberi alınca kızmış mıydı? Memnun mu olmuştu? Semga bir müddet teereddüd için- de şaşkın şaşkın hakanın yözüne baktı. Kubilâyın vaziyetinden bir şey anlıyamadı. Kubilây: — Ne susuyorsun? dedi, onu kim kaçırmış?... Semgi — Bilmiyorum, hakanım! dedi, hassa zabitleri ve bütün nöbetçiler hasbahçeyi, talim meydanını, vahşi hayvanlar alurını aradılar. Gülçinin izini bulamadılar. Benim aklıma ge- len şudur:. Acaba prensesi aslanlar mı parçaladı? Kubilây birdenbire başını sallıya- rak düşünmeğe başladı: 4 — Aslanların bulunduğu mağara- yı aramışlar mı? — Aradtlar, hakanım... Bulamadı- Jar Gülçin bir gün bana aslanları çok sevdiğini ve onların pençesinde can vermek istediğini söylemişti. — Hassa zabitleri zindanın kapısı- m kırık bulmuşlar. — O halde onu saraydan biri ka- çırmış olacak. — Herkes 'Terlandan şüphe ediyor- du. Halbüki Terlan üç gündenberi odasında ağlıyor. — Terlan Gülçini bu kadar sevi- yordu demek?... — Çok severdi, hakanım! Eğer Gük çin idam edilirse, Terlan da yaşıya- maz. Onun arkasından gider Bu konuşma çok sürmedi. Kubilây han vezirine şiddetli emirs ler verdi: * — Yirmi dört saat içinde Gülçinin ve onu kaçıranların izlerini bulmaz- san, kafanı yere rüşüreceğim, Sem- ga! Sarayımda dönen bu entrikalar. da kimlerin parmağı varsa, hepsis nin meydana çıkarılmasını isterim! Semga bahadır, hakandan ilk defs böyle şiddetli bir emir almıştı. p Hakanın: «Kafanı yere düşüreces ğim!» sözü ihtiyar veziri o kadar tit- retmişti ki... Dışarıya çıktığı zamani korkudan dudakları çatlamıştı.