Si 28 Temmuz 1937 mL a AKŞAM i Adi günlerde Istanbul sayfiyeleri Sokaklarda in cin top oynar, plajlar çok tenhadır İstanbul nefis balıklarına rağmen nasıl balıkçı şehri değilse, Plajlarına rağmen de henüz deniz şehri olamadı Bir ecnebi, İstanbulun temizliği mevzuu bahsolduğu bir sırada: «Atlı nakliye vasıtaları bulunan şehirlerde tam temizlik olamaz» demişti. Adalar- da makineli nakliye vesalti yoktur, ama ana yollarda gübreden eser görünmü- yor: Ada caddeleri tertemiz caddelere gösterilen ihtimam, biraz da yan 80- .kaklara gösterilse... Vapurlarda da alış- Mmadığımız, görmediğimiz bir temizlik yar. Ne yazık ki, bu temizliğin kadri- ni takdir edemiyenlerimiz mevcut. Tertemiz kamaraya rujlu, rimelli, de- kolteli, yan şapkalı iki bayan, şık gi- yinmiş bir bay, bakımlı bir bay çocuk geldi. Oturdular, sardalyeden fındığa kadar abur cubür nevinden bir alay, şey yediler, sonra yağlı kâğıtları, fın- dık kabuklarını yere attılar, çıkıp git- tiler, Arkalarında bir çöplük, kanepe- nin üstünde de çocuk bayın tozlu ayak izleri kaldı... Atlı nakliye vasıtaları bulunan yer- lerde tam temizlik olamıyacağını Ka- dıköy ve civarı ispat ediyor. Orası eski devirlerin Anadolu köyleri kadar ne- Eafetten mahrum ve o devirlerin köy- leri kadar bakımdan habersiz. Osman- hı köylerinden farkı, yollarının parke oluşu... Yoksa her adımda, bir öbek taze gübre, bir öbek süprüntü ile dir. Buna mukabil temizlik vasıtası her yerinkinden azdır. Vessitsizlik Kadıköyü harab ediyor. Pazardan baş- ka herhangi bir Sö gün İstanbul say- Si fiyelerine (o gidi- ğ niz, (o kendinizi Aşağı yukarı, si- cak — diyarların büyük çöllerinde #anırsınız: o Ba- kımlı (Adalara bakımsız Kadıköy ve civarı yollarında in cin top oynar. Bu ıssızlıkta, kuru otlar gözlerinizde büyür, kaldırım kenarlarında biriken #üprüntüler hafif bir rüzgârla küçük hortum biçimin- de havalara yük- gelir, taze gübre- # ler, Otabahhura İ başlar. Kimseler olmamasına hak Yularda soğuyan bu acaib sayfiyelere elbette gelmezler, diye düşünür, son- Şehrin © boğucu havasından kur- tulanlar kendile- TİNİ sahillere ati- Yorlar. Deniz ne © büyük bir ihti. Yaçtır. Bu ihtiya- “1 duyarak, gübreleri aşar, süprün- rTacak sayıda değildir. Geri kalanlar da pljlar uzak, yol ve yiyecek pahalı olduğundan ancak haftada bir gün gezmek, haftada bir gün denize gir- mek mecburiyetindedirler. Bu 'haki- kati kabülden sonra, İstanbulun tam mânasile bir deniz şehri olmadığını da kabul etmeliyiz. Evvel zamanda in- sanlar nasıl su aramışlar, orta za- manlarda, kendilerini müdafaa için nasl sudan medet ummuşlarsa; donanma gelişmeğe başlayınca su- dan kaçmışlar. İstanbul halkı şeh- Tin yedi tepesine sığınmış, sahil lerden uzaklaşmış... İstanbullu ta Fa- tihtenberi nasıl plâj bize Gobi çöl- leri kadar yabancı kalmıştır. Banyosu bir kişinin zor sığacağı çinko gusülhane, su zevki hattâ deniz kenarında bile havuz olan şehirlile- rin oevlâtlarıyız. Denizden bir ki- lometre mesafe- tüleri geçer, ot bürümüş kaldırımları çiğner, plâjlardan birine gidersiniz... değil, deniz üstü meyhanelerile maruftu. İstanbullu de- niz safasını değil, havuz başı safasını bilir, Plâj zevkini yeni yeni tadıyoruz. Elbette bir gün bu zevk tam bir ihtiyaç haline ge- lecek, yollar sü- ratli vesaltle kı- salacak, yol üc- retleri âdeta be- davaya mal ola- cak vehiç bir Plâj gazinosu beş kuruşluk o beyaz peyniri müşterisine elli kuruşa satamı- yacaktır. Ancak o zaman haftanın her günü sayfiyelerimiz ve plâjlarımız ka- labalık olur. Bu sırrın hikmeti, İstanbulun uzak ve dağınık, yol parasının pahalı olma» si; denizin henüz tam bir ihtiyaç ha- | , Mne gelmemesi. | Selâmi İzzet Sedes Dikkat edelim Elleri. değil, sigara atmamalı nn ve Büyükada çamlıkları bir yangın Büyükadada Cumatepede funda- lıklar, atılan bir sigara ile tutı ş sahiplerinin çoğu da iş güç sahibidir, a ve 25 metre murabbaı fundalıkla bera- bir çoğu için de denizde gezmek büyük | ber dört te çam ağacı yanmıştır. bir zevk değil, sadece gösteriştir. Say- Ada itfaiyesi, vaktinde yetişerek #iyede oturanlar da, âdi günler deniz | çamların tamamen yanmasının önüne kenarlarına ge geçmiş, ateşi söndürmüştür. leceklerine, Göztepede Taş ocaklarında 2 metre cerelerinden bah- derinliğindeki bir çukura dökülen çöp- çelerindeki havu- ler de dün her nasılsa ateş almiş ve bir nurlar: İstanbul- söndürülmüştür. Dört çamın ölümü- lu suyu bardakta ne sebep olmak dört cana kıymakla ve havuzda gör- müsavidir. Adalarda gezerken çok mekten dikkatli davranmalıyız. Ateş yakmak Bir, şöyle dursun yere söndürmeden siga- Sayfiyelere gidenler oraları doldu- | Ta atmamalıyız. Çamlıklarda ateş yakmak hayli yandıktan sonra itfaiye tara- fından, ateş etrafa sirayet etmeden Tefrika No. 162, — Baki, bizimkilerin (İttihad ve Te- | rakki erkânını kasdediyor) hepsi ka- çacak, gidecekler. ancak ayağı ma- | Yül olan İsmaili Hakkıyı burada bıra- kacaklarını anladım. Bunun üzerine ben de bşımın çaresine bakmağa ka- Tar verdim; vaziyet büsbütün müşkül- leşti. Paşalar, firar ettikten sonra ben kaçamam: Hükümet, halktaki gale- yan karşısında benim yakama yapı- $ır, Ben, yarın bir Avusturya vapurile buradan Odesaya gideceğim. Ancak bin liralık bir kron paraya ihtiya- cım vardır. Sen bu parayı bana teda- rik edip getirebilir misin?. Baki bey, sabık levazım reisinin İs“ tediği bu parayi hemen değiştirerek getirmek üzere İsmail Hakkı paşanın İ yanından ayrıldı. İsmail Hakkı paşa, şefakla evinden çıkmış ve... Baki bey, İsmali Hakkı paşanın is- tediği 1000 liralık Avusturya kronunu getirdiği zaman sabık levazım reisi, gene 40 derece hararetle yatıyordu. Fakat o, tehlikenin gittikçe yaklaştı- Zını gördüğü için yirmi dört saatten | fazla İstanbulda kalamıyacağını dü- | şünüyor, hazır tertibat alınmışken | bu fırsattan istifade ederek İstanbül- dan savuşup gitmeğe mecbur oldu- ğunu söylüyordu. İsmail Hakkı pa- şa, bu kararından Baki beye bahset- tikten sonra dedi ki; — Ben gittikten sonra arkamdan Me söyliyeceklerini şimdiden biliyo- rum. Benim hakkımda iyi de söylerler, kötü de.. Maamafih iyi yaptıysam da, kötü yaptıysam da bunun takdirini ef- kârı umumiyeye bırakıyorum!., Baki bey, ayrıldıktan sonra İsmail Hakkı paşa, yol hazırlığına başladı ve o gün'akşam üzeri M. Baverin otomo- biline binerek Sultanahmetteki evin- den çıktı ve doğruca Macar dostu- nun Beyoğlundaki evine gitti. Otomo- 'bil kapalı ve gece geç vakit olduğu için otomobilin bir köşesine yaslanan ve mümkün olduğu kadar kendini göstermemeğe çalışan İsmali Hakkı paşanın bu suretle Sultanahmetteki evinden ayrılması hiç kimsenin dik- katini celbetmemişti. İsmail Hakkı paşa -hasta olmasına Tağmen- o geceyi heyecan içinde ge- çirmiş ve gözüne hiç uyku girmemiş- ti. Ertesi sabah erkenden, henüz şe- fak sökeceği sırada İsmail Hakkı paşa, gene ayni otomobile binmiş ve bütün şehir uykuda bulunduğu bir sırada Beyoğlundan Karaköye inmiş, köp- rüden geçtikten sonra Sirkeciden De- mirkapıya gelmiş, buradan da askeri sevkiyat dairesi olan Yalıköşkünün önünde otomobilden inmişti. Dört harp senesinde levazım reisi | sıfatile sevkiyatı askeriyeyi idare eden İsmail Hakkı paşanın bu dairede hâ- 14 taraftarları ve kendisine mensup adamları vardı, İsmail Hakkı paşa, bilhassa o zaman hâlâ mevkiini mu- hafaza eden sevkiyat müdürü All Ri- | za beyin (bilâhare İstanbul mebusu olmuş ve birkaç sene evvel vefat et- miştir) aldığı tertibat üzerine Yalı- köşkü rıhtımına yanaşan küçük bir muşa binmiş ve o gün Odesaya hare- ket edecek olan Avusturya bandıralı Korkovado vapuruna geçmişti. İsmail Hakkı paşanın muştan va- püra çıkması için M. Baver yardım et- miş, bü malül paşayı kolundan tu- tarak yukarıya çekmişti. Yarım saat sonra İstanbul limanını terkeden vapur, sabık levazım reisini -hiç kim- senin haberi olmaksızın- İstanbuldan uzaklaştırıyordu: 30 teşrinievvel, 334 (1918) çarşamba. Herkes hükümeti tenkid ediyordu.. «Topal İsmail Hakkı paşa kaçmış!» Korkovado vapuru henüz Boğazı terkedip de Karadenize açıldıktan biraz sonra bütün halkın lisanında bu şayia dolaşmağa başladı. Bu ka- “Ittihad ve Terakki,, nin son devirlerinde Suikasdlar ve entrikalar | | Sahife 7 Yazan: Müstafa Ragıb Es-atli emmesi Izzet paşa hükümeti, sabık levazım rei- sinin iadesi için teşebbüslerde bulundu dar gizli tertibata riayet ederek, kaç- masında yardımlarından zaruri ola- rak istifade edeceği birkaç .muteme- dinden başka hiç kimseye, hattâ En- ver paşaya bile haber vermeksizin ka- çan İsmali Hakkı”pasa bile firarının bu kadar çabuk bir-zamanda duyular cağını tahmin etmemişti. Acaba sabık levazım reisini vapura binerken gören mi vardı? Bu da beli değildi. Ancak halk ârasında dönen bu şayla hemen hükümetin nazarı .dik- katini celbetmiş ve derhal tahkikata başlamıştı. Bu tahkikat, İsmail Hakkı paşanın Korkovado vapurile kaçtığın- da şüphe bırakmıyordu. Bu hâdise, derhal halk arasında şid detli dedikodulara sebep oldu. Artık herkes, bilhassa başta padişah vla- rak bütün «İttihad ve Terakkiş mu- halifleri ve hattâ bitaraflar bile İzzel paşa kabinesinin aleyhinde atıp tut- mağa başladılar: Daha birkaç gün ev- vel, sabık iki polis müğürünün, Bed- Tİ ve Azmi beylerin kaçmağa teşebbüs etmeleri, hükümet için ders alınacak bir hâdise olduğu halde İsmail Hakkı paşanın firarna meydan verilmesi, hükümetin, harp mesullerini, eski hü- kümet mensuplarını himaye ettiği şeklinde telâkki ediliyordu. Hattâ birçok kimseler; «İzzet paşa kabinesi mütareke yaparak harbe ni- hayet vermek için değil, ittihatçıları himaye etmek ve-kaçmalarını teshi) eylemek için teşekkül etmiştir.» diye- cek kadar hükümetin mevkiini çürü- tecek derecede hücum ediyorlardı. Bü şiddetli muahaze ve tenkidler, İstan- bul gazetelerinde en şiddetli bir B- sanla tekrar ediliyordu. «İttihad ve Terakkisye düşman olan gazeteler şöyle dursun, İzzet paşa hükümetine taraftar ve onun siyasetine müzahe- ret eden gazeteler bile «hükümet, bu işte affedilmez bir gaflet. göstermiş- tir.» diyecek kadar hükümeti tenkid etmekten çekinmiyorlardı. İsmail Hakkı paşayı getirmel. üzere Odesaya ganbot gönderiliyor İzzet paşa hükümeti, artık bu hâ- dise karşısında kayıdsız davranmağı zararlı gördü. Şaytd, İsmail Hakkı pa- şanın kaçıp gitmesine büsbütün se- yirci kalmış olsa,ne (efkârı umumi- ye)yi, ne de matbuatı tatmin edemi- yeceğini anlıyordu. Bundan başka pa- dişah da sabık levazım relsinin fira- rını vesile ittihaz ederek İzzet pa- şa hükümetini tazyik etmeğe başladı. Hünkâr, ne yapmak mümkünse yâ- pılmâsını, İsmail Hakkı paşanın ge- riye döndürülmesini ve derhal tevkif edilmesini istiyordu. İzzet paşa, bu umumi tazyik karşısında mukavemet edemedi. Bir tarâftan Avusturya s€- faretine müracaat ederek İşmâli Hak- kı paşanın nasıl kaçtığına dair ma- lümat istediği gibi vapur süvarisine d emir verilerek İstanbuldan gönderi- lecek bir gemiye sabık levazım reisi- nin teslim edilmesini istemiş, diğer taraftan vapurun arkasından bir de ganbot göndermişti (1). Bu ganbot, ya yolda vapura yetişerek İsmail Hak- kı paşayı gemiden alarak İstanbula getirecek, yahud yolda vapura yetiş- mezse doğruca Odesaya giderek İs- mall Hakkı paşayı burada Avusturya askeri mâkamlarından tesellüm ede- cekti, (Arkası var) © (1) 1927 senesinde İsmall Hakki paşa İstanbula tekrar gelmiş ve Beyoğlunda Bristol otelinin dördüncü katında bir oda” da bir müddet oturmuştu. © zaman, mail Hakkı paşanm eski dostlarından bir zatın tavassutile sabık levazım relsile gö- rüşmüş, ve harp senelerine ait bazı iaalü- mat almağa muvaffak omuştum. İsmali Hakkı paşa İstanbuldan nasil kaçtığını anlatırken, vaktile uzun müddet Yemen- de beraber bulunduğu İzzet paşaya karşı evvelce büyük bir hürmet beslediğini his kâye ederek dedi ki: «— Hayatta her şeyi memnui ederdim. Fakat son derecede hürmet ettiğim İzzet paşanın arkamdan genbot çıkarıp gön- dereceğini aklımdan geçirmezdim!e vg in ay sim yi vii L ts