27 Haziran 1937 Her Akşam Bir Hikâye Sipahi ocağı bu kış büyük bir yeni- | lik yapmıştı. Bir maskeli balo verile- | cekti, Bunun hususiyeti baloya işti- rak edecek ailelerde karı ve kocaların biribirlerinden habersiz kıyafetler in- | tihab etmeğe mecbur tuulmaları idi. | İş o kadar sikı tutulmuştu ki aileler | kendi evlerinde giyinip baloya beraber gelmiyeceklerdi. Kadınlar kadın dost- larınn, erkekler erkek dostlarının evi- ne gidip yemeklerini yiyecekler, kıys- fetlerini tebdili edecekler ve baloya ay- rı ayrı geleceklerdi. Zahid o kadar ısrar ettiği halde genç ve güzel karısı Pervine bir türlü balo- da ne esvap giyeceğini söyletememiş- ti. Akşam üstü, Pervin bir tarafa gitti, Zahid de bir tarafa. O gece için Klüpte hazırlanan eğlencenin hülyasile Za- hid ve dostları neşeli bir yemek ye- il Epice içtiler, Zahidin baloda ilk işi karısını âra- mak oldu. Kadınları biraz tedkik edin- ni atm: dı Madam Mentenon kı- . Gözlerile bir müddet ib etti, Boyu, hali, tavrı ta» o idi. Bunda hiç şüphesi kal- :id iplida bir Kleopatra ile dan- setti. Bunun kim olduğunu keşfetmek Bahis tam tatlı bir safha- ği sırada bir mahrace Kleo- onun elinden kaptı. buna o kadar esef etmedi. sh bakıştıkları bir ço- da kendisine prensliği bula- mid ediyordu. Bu çoban kı- rerçekten mükemmel dansediyordu. Kıyafeti, kızıl renkteki saçlarile pek sizi kapıp kaçırmak istiyor dum, dedi. Genç kadın fransızca cevab verdi: — Bu sempatinin kazşlıklı olduğu- na inanabilirsiniz. Siz de ne güzel bir erkeksiniz! Zahid kadının Fransız olmadığına emindi. Sesini ve hüviyetini belli et- memek için mahsus ecnebi bir dil ile konuştuğunda e yoktu: — Fransız mısınız? — Siz ne zannediyorsunuz? — Ne olduğunuzu bilmem amma... Her halde sizi biraz lütüfkâr diye hük ya etmek hoşuma! gidiyor. — O halde arkamdan geliniz! zı salondan çıkarak taraça- 3 8 sından giderken bir an için onu gözünden kaybetti. Sonra tekrar gördü ve yetişti. Karanlıkta idiler. Elini çenesine götürdü, Iğildi. Cesaretinin mükâfatını elde edeceği sırada kadın çekildi ve bir kahkaha atarak sayuşu. Zahid artık onun peşini bırakamaz- Gı. Araya araya tekrar buldu ve bera- ber karanlık bir köşeye çekildiler. Du- dak dudağa öpüştüler. Artık çoban kızını tamamen ele geçirdiğini ümid ettiği zaman onun tekrar elinden kaç- tığını gördü. Fakat Zahid azmetmişti. Behemehel bu şuh ve her halde pek zarif kadını kolay kolay bırakmıya- caktı. Bir aralık onu yine gürdü ve yanına sokuldu: Kadın: — Rica ederim, ısrar etmeyiniz, di- yordu. Kocam duyarsa bir gürültü çıkar, — Canım Kocanıza her şeyi söyle- mek lâzım değil ya... Ben de gidip ka- rıma anlatacak mıyım? Maskeli balo- ların bütün tadı bu gizliliktedir. — Doğru.. fakat kâfi derecede eğ- lendiğimizi zannediyorum. — A... Bakınız, bir çoban kızı da- ha... Tıpkı sizin gibi, Hattâ saçları bi- le kızıl, — Biliyorum. İkimiz mahsus bir ör- nek kostüm giydik. Ayni yapma saçları taktık. — Ya sizi kaybedersem nasıl bulu- rum bir daha? — Artık meseleyi siz kendiniz hal- lediniz! Biraz sonra Zahid kadını yine elin- den kaçırmıştı. Gece yarısında herkes maskesini açlığı zaman, Zahid iki çoban kızını aradı. Fakal hiçbirini göremedi. Ka- rısı zannettiği kadn da meydanda yoktu. Pervin nerede idi? Zahid hemen telefona koşarak evde Pervini aradı. Karısı derhal cevab verdi — İçim sıkıldı, erken döndüm... Li Çoban kızı kimdi ? — Eğlenmedin, demek? — Hayır, bilâkis, çok eğlendim! — O halde, anlıyamadım... — Maskeli olmak herkesi birçok mü- nasebetsizliklere sevkediyor da... “ Zahid ertesi sabah karısile baloyu konuşuyordu: — Doğrusu, gerçekten hoş bir fikir, kocalar karılarının ne giydiklerini bil- miyorlerdı. Eğlenceli bir gece geçirdik. Fakat ben seni derhal anıdım. — Sahi mi? — Evet, madam Mnetenon kılığına girmiştin. Pervin güldü ve başını salladı. — Sen değildin demek? — Hayır, ben çoban kızı kıyafetin- de idim, Zahid fena halde bozuldu: — İki çoban kızı vardı, dedi, — Biliyorum. Hani bir Fransız sefa- ret kâtibi vardı. Hatırlıyor musun? Bir sene evvel tanışmıştık. Benim pek. | hoşuma giderdi. ie)! — Eee... neden sordun şimdi? | — Baloda idi. Görür görmez anla- dım kim olduğunu... İ — Ya! Rica ederim, bu heriften Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Halâskir Gari eaddesinde Halk, Taksim: Nizameddin, Tarlaba- gnda Nihad, Beyoğlu: Kanzuk, Dal- vede Güneş, Galata: Topçular cadde- sinde Sporidik, amaa: nİversite, Suad. Bakırköy Nuri, Tarabya, Yeniköy, Emirgin ve Rumelihisarındaki © eczaneler, Akst- Tay: Etem Pertev, Beşiktaş: Nail, Ka- dıköy: Pararyolanda Rifat Muhtar, Modnüz Alâeddin, Üsküdar: İttihad, Fener: Emliyadi, Beyand: Kumkapı- ön Belkis, Küçükpazar: Hasan Hulü- si, Samatya: Çula, Alemdar: Ali Rı- xa, Şehremini: Topkapıda Nazım. Cildinizi Genç hayvanların derin cild hüceyrelerinin kalbi olan BiOCEL bana bahsetme, Bu mesel Öteki çoban kızının kim old lemez misin bana? Pervin hiç cevab vermedi. İ Balo gecesinden sonra sekiz sene | geçtiği halde, Pervin bu çoban kız: kim olduğunu kocasına söylemem hep süküt etmişti. Zahid busüküt karşısında eziliyor, içinde bir korku, | duyuyor, Pervinin nüfuzu altında ka- ! Hiyordu. Kadınların gençleştii melerinde bir mücize: Dünyanın en büyük profesörleri genç ve kuvvetli hayvanların hüceyrelerin- den çıkardıkları özü insanlara aşılıya- rak ölen kuvvetli, ve hayatı inde ediyorlar. Ayni esas üzerine genç ve“dinç hayvanların cildierini besleyen | büceyrelerin ifraz ettikleri © kiymetli özü vesaiti fenniye-ile ikinci bir koru- yucusu olan acıbadem yağı İle imtizeğ ettirilir. Yağlı ve yağsız Hasan Acıba- dem kremleri elde edilir. Yüze, cilde sürüldüğü zaman mucize denilecek bü- yük değişiklik görülür, Gevşeyen ada- leler gerilir, yüzdeki çukurlar büyük düzen alır. Açılan mesamat kapanır. Cild elâstikiyetini kazanır. Çil ve leke- leri kökünden temizler 60 yaşında bir kadının bu krem ile buruşuk yüzünü genç bir kızın cildi kadar tazeleştirir, ve düzgünleştirir. Bu bal tecrübe ile sabittir. Hasan acıbadem kremleri çir- kinleri üzelleştirir ve ihtiyarlârı genç- leştirir. Kadınlara füsünkâr, tatlı, sıcak bir cazibe verir. Cinsi cazibeyi leştirir, fakat acıbadem yağı yapmak çok güç olup bu bir sanat ve fen meselesidir. Bazı ıtriyatçılar Acıba- dem esansını vazelin ve buna benzer yağlarla karıştırarak acıbadem yağı kre- mi alında satmak isterler cildinizi acıbadem © yağından yapıldığını as. ia malim olmıyan acıbadem yağı kremlerinden koruyun. Aksi halde yü- zün esmerleştiğini ve tüylendiğini gö- rürsünüz. Yağlı Hasan acıbadem kre. | mini gece yatarken yağız Hasan acı- badem kremini sabahları kalkınca yüz- lerine süren her Bayan cildlerinde bu büyük değişikliği göreceklerdir. Her gece Bayan teninin güzelliğini, şeffafi- yet ve İetafetini âncak bu Hasan krem- lerile idame ettirebileceğini unutmasın. 1400 kuruş 2100 kuruş 70.» Posta ittihadına dahil olmıyan? ecnebi memleketler: Beneliği 2600, altı aylığı 1900, Üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Rebinlâhir 18 — Ruyu Hzr 53 & İmaik Güzeş Üğin İkindi Akşam Yatı E 625 845 432 833 1200 205 Besleyiniz 3 ve her sabah daha genç görününüz Meşhur bir üniversitede dâhi bir İ doktor profesör tarafından keşif ve istihzar edilen asrın en büyük ve kıymetli güzellik unsurudur. 25 yaşından itibaren cildiniz, kıymetli İ Biccel'ini kaybetmeğe başlar. Şayed, | cild başka bir unsurla beslenmezse, bu zıya seneden seneye artar ve nihayet yü- buruşmuş ve ihtiş izin Biocel'i yü ve genç gösterir. Genç hayvanl i tihsal edilen Biocel, tıpkı cildinizin tabil | Biocel'i gibidir. Mümasil cild unsurları arasında en müessir ve en kıymetli bir cevherdir, Cild hüceyrelerinizin derinli- ğine nüfuz ederek buruşuklukların te- sekkülüne başladığı yeri hemen besleme- ğe başlar. Hattâ annelerin bile yüzünü İli Ve genç kızlara hiç görme- dikleri sehhar ve terütaze bir ten temin eder. Bu Biocel cevheri, şimdi pembe rengindeki Tokalon kreminin terkibinde tam cildinizi beslemek için matlub nisbet dairesinde mevcuddur. Geceleri yatmaz- dan evvel kullanınız. Sabahları yağız | beyaz rengindeki Tokalon kremini kul- lanınız. Bu kremde bilhassa - birkaç gün zarfında biribirinden daha beyaz üç renk. te teninizi beyazlatacak ölen - «Ok: Beyazı: vardır. Bu iki krem kullanıldığı takdirde memnuniyetbahş semeresini gar | ranti ederiz. Müessesemize gelen mektupla- rın pek çoğuda sarih adres bulun- maması yüzünden müşterilerimizin dileklerine bizzarur cevab verile- memektedir, Mektupların açık ad- resle gönderilmesini dileriz. 48 SAAT havalandırılmış ve terkibinde altın kremi bulunan VENÜS PUDRASI Alman ve İngi- liz kimyagerleri tarafından en son keşfedilen yeni bir şaheserdir. Bu yeni Venüs pudrasile pudralanan bir cild dünyanın en taravetli güzel- liğini ifade eder. Hiçbir pudra VENÜS pudrası kadar cildi mat tu- tup cazibeli gösteremez. Sarışın, kumral, esmer her tene uygun renk- leri vardır. İsihine dikkat ve taklid- lerinden sakınınız. MZ Yazan: İskender F. Sertelli Kubilâyın gelini yere diz çökerek, suyun içine bir tutam toz attı, tılsımlı tastan mavi bir duman çıkt: - İşte Tiyen-Fo. “İnsanın &rtı yere (gelmemesi için evvelâ Tanrıya, sonra da Kubi- lâya dayanmalı!» Derlerdi. İşte bu yüzden Cin-Kinin karısı- nın tulsımlı tasından hiç kimse Ku- bilâya bahsetmek cesaretini göstere- miyordu. Tekinboğa, hakana gelininin bu marifetinden Israrla bahsedince, Ku- Demişti. Kubilây genç kadınların istikbalden bahsetmelerinin eğlen- celi bir iş olacağına kanidi. Tekinboğa, prens Cin - Kinin karı- sını çarçabuk salıp hakanın odasına getirmişti. — Tekiboğa gibi akıllı bir adamın böyle bir tas suyun mucizesine ina- nacak kadar muhakemesini kaybet- tiğini sanmıyordum. Demekten kendini alamamakla beraber, güzel gelininin zekâsını bu vesile ile imtihan etmek fırsatını bul- duğu için de çok neşeli görünüyordu. Güzel Ti-Ma hakanın huzuruna gel- diği zaman çok mütereddid ve çekin- gendi. Acaba bu işi Kubilây hoş görecek mi?! Ti-Manın beynini burgulıyan bu şüpheyi genç kadının kafasına kim sokmuştu? 'Ti-Ma hızlı hızlı yürüyerek kayın- pederinin dizini öptükten sonra biraz geriye çekildi.. gözleri yerde, korkak /-bir tavırla; — Beni emretmişsiniz.. geldim. Fa- kat, sakın bana bir sihirbaz gözile bakmayınız, hakanım! Çünkü ben si- | hir ve büyüden anlamam. Bütün örü- rümde babamdan sadece bir şey öğ- rendim: Suya bakmak. işte yalnız bunu biliyorum. Dedi. Kubilây çok neşeliydi: -—'Disımlı tasın, bin sihirbaz mari- fetine bedeldir, dediler. Merak ettim. Bilhassa şu Tiyen-Fo meselesini anla- mak istiyorum. Sakın çekinme! Ne görürsen, açıkça söyle ve mümkünse bana da göster! , O günlerde bütün Çini baştan başa meşgul eden ve halkı heyecandan he- yecana düşüren (Tiyen-Fo) büdisesi O kadar büyümüş, muammalaşmıştı ki.. sokakta oynıyan küçük çocuklar bile onun dirildiğinden, şurada bura- da göründüğünden katiyetle bahsedi- yorlardı. Bütün evlerde, afyon çekilen yer- lerde, mabedlerde, saraylarda. hası- hı iki üç kişinin bir araya toplandığı her yerde Tiyen-Fonun dirilme hâdi- sesi konuşuluyofdu. Kubilây han merak ve sabırsızlık içinde genç kadının ne yapacağını, neler söyliyeceğini düşünüyordu. 'Ti-Ma acaba bu sefer de - ilkönce olduğu gibi - yalnız Tiyen-Fodan mı bahsedecekti? Bunu kimse bilmiyordu. Hattâ kendisi bile. Tılsımlı tas ne gösterirse, Ti-Ma şüphesiz ki, onları söyliyecekti. 'Ti-Ma tasını yere koydu.. içine su doldurdu.. bağdaş kurup oturdu. Kubilây dikkatle gelinini tetkik ediyordu. Tekinboğa hakanın sol tarafında ayakta duruyordu. 'Tekinboğa herkesten çok daha he- yecanlıydı. Öyle ya.. zavallı hâkim, o güne ka- dar derdini kimseye anlatamamak vaziyeti içinde bocalayıp kalmıştı. nasıl sabırsızlanmasın, nasıl heyeca- na kapılmasındı! Güzel 'Ti-Ma ellerini göğsünün üs- tünde kavuşturarak bir şeyler oku- mağa başladı. Sonra birden koynundan bir küçük paket çıkarıp içindeki tozu tasa dök- tü. Suyun üstünden mavi, yeşil du- manlar çıkarak, halka halka yüksel- dikçe Ti-Ma suya bakıp gülümsüyor- du. — Ölmüş insanların ruhunu bul- mak çok güçtür, hakanım! Fakat, ya- şıyan kimselerin hayalini suda gör- mek çok kolaydır. İşte Tiyen-Fo.. bir küçük kulübede oturuyor. Onu Cin- Kin de ağni kulübede otururken gör“ müştü. Kubilâğ yerinden fırladı... Yere iğildi. -— Ben de görebilir miyim? , — Şüphesiz. kim isterse görebilir. Kubilây, Tekinboğaya seslendi: - — Haydi gel, bak sen de. Ve ikisi birden suyun üstüne bak- alar, - Mavi dumanların arasında titreşen bir gölge gördüler. Bu gölge bir anda canlanmış bir insan gibi, gözlerinin bütün kuvveti ve parlaklığile haka- nın yüzüne bakıyordu. Kubilây: — Tiyen-Fo... Ta kendisi... Onu gö- rüyorumi... Bana bakıyor... Diye bağırdı. “Tiyen-Foyu Tekinboğa da ayni şe- kilde görmüştü. Kubilây gelinine sordu: — Gözlerime inanıyorum... Tiven- Foyü gördüm. Fakat, bunun yaşadı ğına nasil inanayım? — TiyenFo yaşamamış olsaydı, onu şimdi çırçıplak görecektiniz. İn- sanlar ölünce yıldızları söner.. ve kimi» genin dünya kılığında görünmesine imkân kalmaz. Eğer o hayatta olma- yıp ta öbür dünyaya göç etmiş olsay- dı, şimdi onun ancak ruhunu görebi- lecektiniz!.. Gözleri fersiz, rengi sap- garı bir hayalet halinde görünenler, ölmüş insanların ruhlarıdır, Ve onlar bu kadar kolay gelmezler... Kolay gü- rTünmezler. Ve hemen ilâve etti; p — Yaşıyan insanlardan kimi ister- seniz, şimdi size gösterebilirim. Gö- receksiniz ki, hepsi de ayni şekilde, ayni canlılıkla tecessüm edeceklerdir. Kubilây şüphesini izale etmek mak- sadile, gelinine elini uzatarak; — Bana Karakurumdaki oğlum 'Timürü göster bakalım. şu saatte ne yapıyor.. ne âlemdedir? Dedi. 'Ti-Ma suya bir paket toz daha attı.. bir şeyler okudu. Tekrar mavi, yeşil dumanlar hal- kalanarak yükselmeğe başladı. 'Ti-Ma suyun içine dikkatle baktı.. Ve gözlerini açarak titredi: — işte Timür... Fakat, o bu dakika- da çok muğtariptir, hakanım! Kendi- si, kolları bağlı olarak, karanlık bod- rum gibi bir yerde yatıyor... Kubilây kaşlarını çatarak tılsımlı tasa iğildi.. Suyun üstünde titreşen bir hayalet gördü.. ve iradesini kaybederek: — Timür... Diye haykırdı. Sonra birden telâşla başını arkaya çevirdi: — Timürü hapsetmişler, Tekin! Dikkatli bak.. burası bir zindana ben- ziyor... Tekinboğa gözlerini açarak suya baktı; — Evet, hakanım! Prens Timür çok muztarip görünüyor. yüzünü iyi- ce seçemedim ama, kollarının bağlı olduğunu görüyorum. Kubilâyın neşesi kaçmıştı: — Acaba oğlum Timür, Kaydonun tuzağına mı düştü?! Çoktanberi ken- disinden bir haber de alamıyorum... Ti-Ma ellerini yukan kaldırdı: — Görüyorsunuz ki, yaşıyan insan- lar çok iyi seçilebiliyor, hakanım! Be- nim tasım, aynadan daha hassastır... Her şeyi olduğu gibi gösterir. ül “Tekinboğa söze karıştı: — Gelininiz, Şi-Yamanın masum ole duğunu da söylüyor, hakanım! i Kubilây gelinine sordu: o“ © — Onun suçsuz olduğunu nereden anladın? 'Ti-Ma iki elinin küçük parmakları. nı suya sokarak bir şeyler okuduktan sonra: — Şi-Yamayı görmek istiyorum. | Diye mırıldandı. Ve Kubilâya dönerek: — Şimdi onu da göreceksiniz, ha» kanım! dedi. b | | p | | a | i | | İ | | i pa