— AKŞAM YT 21 Haziran 937 Pazartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 21 Haziran 1937 Her Akşam Bir Hil Yazan: İskender F. Sertelli — Kalbinizdeki arzu o kadar mü- | 13,05 Mühtelif plâk neşriyatı. 14son. | him mi?,. Akşam neşriyatı — 18: İstanbul | — Amerikaya son gidişimde gör | o — Çok mühim, üniversitesi biyoloji | enstitüsünden Tekinboğa odaya girdiği zaman, ihtiyar Çinli yerde yatıyordu.. Yüzü mosmor olmuştu.. “Tiyen-Fo yaşıyor. Kızımı cellâda teslim eden Şansildir!, diyerek gözlerini kapadı. yet uzun, sim siyah saçlarım vardı. tamamlamak istediğim için yaşıyordum. Bir pansiyona . Meri adında bir segilim — Öyleyse kalbinizde bir erkek var.. Fıkırdıyarak güldü — Bunu neredn bildiniz?., — Öyle ya.. bu kadar mühim şey başka ne olabilir?. Birdenbire aklıma gelmiş gibi: — Fakat, dedim, siz odama misafir naklen Büyük Türk âlimi İbni Sinâ- nın 900 üncü yıldönümü münasebo- tile yapılacak ihtifal, 18,30: Plâkla dans musikisi, 19,30: Afrika av batı- raları: S, Selâhaddin Cihanğlu tara- fından, 20: Rifat ve arkadaşları tara- fından Türk musikisi ve halk şarkıları, yerleştim vardı. Ayni pansiyonda oturuyorduk. Babahleyin erkenden odama gelir, elin- deki bir çiçekle yüzümü boynumu, gıdıklıyarak beni uyandırırdı. Meri işsiz bir daktilo idi. Bütün gün iş ara- masına rağmen bulamıyordu. Merl bir gün: — Mecdi, dedi, saçlarından bir par- ça ver de kendime saçlarından bir bi- lezik yapayım.. Şarklıların saçı uğur- lu imiş... Meri o kadar israr etti ki nihayet bir tutam saçımı verdim. Kendisine yüzük yaptı. Parmağına taktı, iş ara- mağa çıktı, Meri akşama gayet mem- nun döndü: * — Senin saçın bana uğur getirdi. dedi, bir filim şirketinde figüranlık buldum. Çok uğurlu #miş saçların doğrusu... Aradan iki gün geçti. Bir sabah birde uyanıp aynada kendime bak- tım. Ne göreyim?.. Sağ tarafımdaki saçlarım olduğu * gibi kesilmiş.. hiç de farkında olmamıştım. Uykum bir- az ağırdır. Saçlarımın bu halini görünce: — Kim kesti bunları?.. diye hiddet- le aşağıya indim. Pansiyondakiler gülüyorlardı. Yalnız üt dökmüş bir du. Amerikalılar, malüm ya, uğura çok #nanırlar.. Bir müddet sonra benim saçlarımın uğuru Âdeta civarda meş- hur oldu. Çünkü Meriden sonra sa- çımı çalan psnsiyon sahibi mağamın da işleri iyi gi Üç gün sonra bir sebeh yine kalk- tım. Aynaya gözüm iliştiği zaman az daha haykıracaktım. Tam tepemden bir tutam makasla kesilmişti. Delire- ceklim. Demek geceleri odamın bal- içeri giriyor, saçları- du. Dördüncü gece mümkün - olduğu kadar tetikte yattım. Fakat o gece kimse gelmeği.. Beşinci gece hefif bir tıkırdı ile uyandım... Bir de gözlerimi açtım. kar: ir gölge, yanan bir makas... Hemen elektriği; düğmesini çevirdim... Baktım, Bizim pansiyondaki madam Sally.. Yaşı bir- az olgun fakat son derece güzel bir kadın... Otuz beşi geçtiği halde hâlâ son derec güzel.. Elindeki makasla yakalanınca fe- na halde bozuldu, şaşırdı. Ben evvelâ bu işe kızacak oldum. lâkin Sally oderec güzeldiki ona bağıramadım, kızamadım... Gülüm- sedim: — Uğur için saç kesmeğe geldiniz galiba... Saliy sesini çıkarmağı.. güldü. Ben: — Böyle gizli geleceğinize benden biraz saç isteseydiniz ya.. dedim. Saliy: — Belki vermezsiniz. diye düşün- düm.. — Sizden bir tutam saçımı esirge- yecek döilim ya. 'Yatağımın yanında duran Saliy nin kıp kırmızı olgun dudaklarına bakarak ilâve ettim: — Hattâ isterseniz bütün saçları- mı size hediye derim.. — Sally memmun yatağımın ucuna oturdu. Elinde şık makası duruyordu: — Haydi, dedi, verin bakalım bir tutam... Onun elini tuttum; — Veririm amma bir şartla... de- dim.. Makasla saçımı siz keseceksiniz. Güzel misafirim: — Kabul.. diyerek bana daha yak- Jaştı. Şık makasını saçlarıma değdir- diği zaman vücuduna sürdüğü nefis koku başımı döndürüyordu. Kirrrt. bir ses. bir tutam #açımı Kesti. saç- lanmdan küçük bir yüzük yaparak parmağına geçirdi. güldü: — Artık memhunum., dedi, uğuru elime geçirdim. Kalbimdeki arzu mu- hakkak olur zannederim... Bana o kadar yakındı ki... Pijama- sının önü aralık kalınış ceketinden göğsünü. görüyordum. Ne biçimli 1di. Güldüm; geldiniz., birşey ikram edemedim.. bir Ukör, bir sigara.. Teşekkür ederim. rım.. bir likör alı- Kalktım. Likör kadehlerini doldur- | dum, sigarsını yaktım, Sally ancak sabaha karşı odamdan çıktı. Bender ayrılırken: Fakat, diyordu, saçlarındaki 'uğura hayret ettim doğrusu... — Neden Sally.. — Parmağıma geçirir geçirmez derhal uğur kendisini gösterdi. Kal- bimdeki arzu oldu... Hayretle sordum: — Demek kalbindeki o büyük, mü- him arzu.. Sally benim sözümü tamamladı: — Evet.. o «Sen» din..seni kazan- mak istiyordum. Bunun için odana biraz uğurlu saç almağa gelmiştim. Saçtan yüzüğü parğıma geçirir geçir- mez gönlümdeki arzu oldu.. Artık Sallynin macerasından sonra saçlarımın şöhreti büsbütün aldı, yü- rüdü.. hattâ gayet zengin bir toplu- iğne kralı uğur olsun diye bir tutam saçıma 10,000 dolar verdi. Bir gece pansiyona dönerken ar- kamdan altı gölge üstüme hücum etti. Ellerimi kollarımı bağladılar. be- ni öldürecekler, yahud soyacaklar sandım. Lâkin birşey yapmadılar. Yalnız bir makasla saçlarımı kökün- den kesip kaçtılar. Ertesi günü sokakta satıcılara rast- Jadım: — Uğurlu saçlar. tutamı 50 dolar.. diye bağırıyorldardı.. baktım.. benim saçlarım.. kafamda saç kalmayınca bu sefer konu komş: — Ne olur. uğurdur.. bıyıklarınız- dan bize bir kaç kıl hediye eder misi- | niz). diys# tutturdular.. komşunun kızı zoris bıyığımı kesmeğe kalktı. Doğrusu içime bir korku geldi. Saç, bıyık derken bir gün etlerim de uğur- Ju imiş diye tanılırsa ne yapardım. Alimallah uğur meraklıları beni kuş başı kuş başı doğrarlardı.. soluğu İs- tanbulda aldım. «Bir yıldız» Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Osmanbeyde Şark Merkez, Taksim: İstiklâl caddesinde Ke- mal Rebul, Beyoğlu: Tünelde Mat- koviç, Yüksekkaldırımda Veniko- pulo, Galata: Topçular caddesin- de Merkez, Kasımpaşa Müeyyed, Hasköy: Nesim Asco, Eminönü: Salih Necati, Heybeliada: Tomadis, Büyükada: Merkez, Fetih: Şehza- debaşında Asaf, Karagümrük: Ali Kemal, Bakırköy: Merkez, Sarı- yer: Nuri, Tarabya, Yeniköy, Emir- gün, Rumelihisarındaki eczaneler, Aksaray: Cerrahpaşada Şeref, Be- şiktaş: Nail, Kadıköy: Söğüdlüçeş- mede Hulüsi Osman, İskele cad- desinde Saadet, Üsküdar! İttihad, Fener: Balatta Hüsameddin, Be- yazıd: Asadoryan, Küçükpazar: Necati, Samatya: Çula, Alemdar: Ankara caddesinde Eşref Neşet, Şehremini: Topkapıda Nazım. Eskişehirde AKŞAM neşriyatı «Ses - Işık» müessesesinde satı- Ur. «Akşam» gazetesine abone olanlara hususi tenzilât yapılır. Selâmi' İzzet TİYATRO KONUŞMALARI e 50 kuruştur. 20,30: Ömer Riza tarafından arapça Söylev, 20,45: Safiye ve arkadaşları tarafından Türk m isi ve halk şal kıları, (Saat Ayan), 21,15: Orkestra, 22, tesi günün programı, 2230: Piâkla Sololar, opera ve aperet parçaları, 23: Son, Ecnebi istasyonların bu akşamki en müntehap programı Leipzig (Saat 20,00) - 382 - Alman Üstadları, Viyana (Saat 20,05) - 506,8 - Keman ve Viyolonsel refakatile bey- nelmilel şarkı mükâfatını kazanan tarafından, Budapeşte (Saat 21,00) Donanyi tarafından idare edilen Bet- höven konseri, Stutgart (Saat 21,16) - 523 - Haydnin eserlerinden, Frank- furt (Saat 24,00) - 251 - 6 ci senfoni Çaykovski, Roma (Saat 17,30) - 421 - Napoli konservakuarı tarafından ilk- bahar konseri, Budapeşte (Saat 19,20) »-550 - kapanış konseri, Mütenddit meşhur eserler. Dans musikisi Toulouse (Saat 13,00) -325- (Saat 21,25) Tango şarkıları, Zagreb (Saat 22,15) - 569 - Belgrad (Saat 22,15) - 437 -Budapeşte (Saat 23,20) - 550 - Paris - Radio (Saat 23,00) - 1,00-1648- Stasburg (Seat 23,20) - 349 - 22 Haziran 937 Salı İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30: Plâkla 'Türk müsikisi, 12,50: Havadis, 18,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 son, Akşam neşriyatı: 18,30 Konferans, Beyoğlu Halkevinden naklen Reşat Kaynak tarafından (Türk Filozofla- rından Farabi hakkında), 19,30 Plâkla i, 20, Belma ve arkadaş- dan Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30 Ömer Rıza tarafından arabca söylev, 20,45 Cemal Kâmll ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ! ve halk şarkıları (Saat ayrı), 21,15 | Radyofonik dram (Labohem), 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi gü- nün programı, 22,30 Plâkla sololar, opera ve operet parçaları, 23 son. CİLDİN GIDASI BULUNDU Her şey cild de büyük bir tekâ- mül devresi geçirir. Her genç kız ve kadının kendisine mahsus parlak bir devri vardır. Bu zamanlarda cild ga: yet parlâk çok düzgün cazip bir hal alır. Cilde bütün bu güzelliği veren cil- din ikinci tabakasmda bulunan hücey- relerin bünyeden aldıkları gıda ile mümkündür. Bünye bu gıdayı zamanla veremez olur, Cildde buruşuklar, ler ve buna mümasil ârzalar gö; Cild bütün güzelliğini kaybeder, Gaip olan kuvveti inde etmek ancak bünye. nin büceyrelere verdiği gıda ile müm- kündü Büyük Kabiliyetli eller bunun da ça- resini bulmuşlardır. Yarım yağlı Hasan gece kremi, yağsız Hasan kar kremi, sildin ihtiyacı olan bu gıdanın tamamı- nı ve özünü ihtiya eder. Her Bayan gece yatarken yarım yağlı Hasan gece kremini ve gündüzleri yağ- «z Hasan kar kremini, yüzlerine bü. yük bir itina ile sürerek gildin güzelli- ğini kazanırlar. Buruşuklar, lekeler ta- mamile zail olur, bu kremler artık her Bayanın tabit bir ihtiyacı haline girmiş- ür. Cildin güzelliği bu kremlerle tema- di eder. Çünki esas olan hüceyreleri bu kremler beslemektedir. Cildinizi hu kremlerden mahrum (etmeyiniz, sayın bayanlar, Şansi evi tanıdı. fakat, neye yarar- dı artık! İş işten geçmişti. ihtiyar | Çinliyi evde bulmuşlar, ata bindirip | götürmüşlerdi. Ajans ve borsa haberleri ve er- | Şansi arkalarından atını sürdü.. Kestirme yollardan yıldırım sürati- le koşarak saraya döndü. atından indi. İç kapıda muhafızları bekledi. Şansinin işi birdenbire kolaylaş- müşta. O bu işi sarayda da kimseye sezdir- meden yapabileceğinden emindi. Derhal pusular kurdu. tertibat aldı. Kapıda duran teşrifatçılardan bi- rile uyuştu.. — Hakan misafirlerile meşguldür. Bu köylüleri bir odaya al ve kendile- rine beklemelerini söyle! Dedi. Muhafızlar köylüleri teşrifat- Cıya teslim edip çekildiler. Sarayda düğün eğlencelerinden ve bol içkiden başları dönenler, Şansinin çevirdiği entrikaları sezecek halde değillerdi. İhtiyar Çinli, damadına: — Sen Hakana her Şeyi anlattın, değil mi? Diyor, genç adam da: — Her şeyi anlattın, fakat Hakan bir kere bu cinayetin içyüzünü senin ağzından dinlemek istiyor! Diye cevap veriyordu. İkisini de bir odaya kapamışlardı. İhtiyar Çinli soruyordu: — Hakan, böyle bir gecede misafir- lerini bırakıp bizi mi dinliyecek? — Kubilây han bu işe çok'ehem- miyet verdi. Tiyen - Fonun gerçekten ölüp ölmediğini anlamak istiyor, Sen de ayni sözleri söyler ve bu işte Şen- sinin parmağı olduğunu flâve eder- sen, hakikat meydana çıkacak. yun keser gibi, öldürdüler, o bir daha geri dönecek değil ya. — Hiç olmazsa öcürmüzü âlmış olu- ruz. Görüyorsun ki ben kızına ihanet etmiş değilim, Bütün köylüler benim hakkımda iyi şehadette bulundular. Karımın ölmesine sen de bilmiyerek yardım ettin.. Şansi seni bulup kan- dırmasaydı, ben köyden dönünce ka- rım hakikatı anlayıp kendini öldür- mek fikrinden elbette vazgeçecekti. Şansiden intikam almak için, senin her şeyi açıkca Hakana anlatman ge- rek. Zavallı karıcığımı tehditle cellâ- âın eline teslim eden bu adam hak- kında Hakana ne söylesen azdır., Şansi bütün bu sözleri kapının ar- kasından dinliyordu. Şansinin tahammülü taşmıştı. bu muhavereler bir başkasının kulağına aksederse, Şansinin Ea şa- hidler artınış olacaktı. Çinlileri odasında alıkoyan saray teşrifatçısi eğlence salonuna geçmiş- ti. Fırsat bulunca Hakana: « — Emrettiğiniz Çinliler geldiler. iradenizi bekliyorlar!» diyecekti. İşte Şansi ne yapacaksa, bu kısa za- man içinde yapabilecekti. Kapının arkasından küçük sapani- ni kurdu.. yavaşça gererek ucu zehir- Mi bir iğneyi ihtiyar köylünün ense- sine attı. Şansi bu işte o kadar mahirdi ki. zehirli iğne ihtiyar Çinlinin tam en- | sesine saplanmıştı. İhtiyar birdenbire ne olduğunu an- lıyamadı., — Ensemi bir böcek tsırdı.. diyerek silkindi.. küçük iğne köylünün ense- sinden yere düştü.. ve yerdeki iğneyi ikisi de görmedi. göremedi. Adelet istiyen köylü dalgın ve dü- şünceliydi.. Kayınpederinin ensesini ısıran bir sinekle meşgul olacak halde değildi. İhtiyar Çinliye gelince.. zavallı ada- mın birkaç dakika sonra sinirleri ge- m Bu sırada oda kapısının önünde yüksek sesle eee işitiliyordu. akdağ Şal Fakat., — Hakün salonda misafirlerile otu- Tup eğlenirken, sen bu loş koridorlars da ne dolaşıyorsun, Şansi?, — Bunun hesabını sana verecek de Bilim ya. belki hakan tarafından bi- . rini takibe memur edildim. belki bir Tekinboğa, Şansinin elindeki sapan — Belki de bu sapanla o düşmanın yarimi bir zehirli iğne savuracak- sın, değil mi?, Şansi sert bir tavırla yürüyerek il çip gitmek istedi, Şansiyi önledi. — Neteye gidiyorsun?, — Eğlence salonuna. -- Geç kalmadın m1?. «- Annem hastalanmıştı.. onu ziya- rete gittim, — Annenin öbür dünyadan tekrar hayata döndüğünü neden şimdiye ka- dar söylemedin?!. Şansi birdenbire şaşaladı. Tekinböğa sözüne devam etti: — Geçen yıl annenin öldüğünü söy- liyen sen değil miydin?. — Ben böyle bir şey söylemedim. Annem hayattadır. — O hâlde ben rüya görmüş cima- yımi... — Olabilir. Şansi derhal elbisesini değişti.. Eğlence salonuna geçti. 'Tekinboğa, Şansinin elindeki sapan- Ie muhakkak suretle birini zehirle- diğine hükmederek, önünde durduğu odaları birer birer dolaştı. Sarayın cüceci Tuman'ın odası da bu sırada bulunuyordu. Biraz İleride maiyet zabitlerinin, saray teşriftaçı- Tarımın ve odaları vardı. İki karşılıklı yüz kırk odanın içinde Şansi acaba' hangi oda ile alâ- kadar olmuştu?. Tekinboğa koridorlarda dolaşırken, birdenbire acı bir ses işitti; — İmdad.. imdad.. babam ölüyor!. 'Tekinboğa bir duvarın dibine sin- di. Kapılardan birinin aralığından uza- nan bir erkek başı gördü. İmdad isti- yen bu adam Çinli bir köylü idi. Kori- dorlarda dolaşan nöbetçilerden biri 0- daya koştu. Tekinboğa da arkasından yürüdü.. kapıyı açtılar. Adalet istiyen köylü- nün babası birdenbire yere düşmüş ve halıların üstünde debrenmeğe baş- lamıştı, 'Tekinboğa yerde çabalanan ihtiya- rın yanına sokuldu.. — Ne oldu bu adamcağıza?... — Biraz önce ensesini bir sinek ısır- dı.. çarçabuk yere düştü. Kayınpe- derim, imparatoriçe Tiyen-Fonun sağ olduğunu ve onun yerine karımın na- sıl öldürüldüğünü anlatacaktı. — Karını kim öldürdü senin?... Genç köylü kısık bir sesle cevap verdi: Şansi.. 'Teklnboğâ bu ismi duyunca herşeyi küçük br tüy parçası var, Belli ki bir sapanla uzaktan atılmış, . (Arkası var)