ziran 1937 AKŞAM Denizin zevkini çıkarmalıyız Istanbulda ömründe denize girmemiş yüz binlerce insan var Kürek çekmenin lezzetini, rüzgârların doldurduğu yelkenler altında dolaşmanın zevkini tatmalıyız Nihayet yaz geldi. Sahil şehirlerin- de «yaz» demek «deniz» demektir. De- (5 nizin yanıbaşında doğup büyüyen in- | sanlar, daha doğrusu Karadenizlile- rin tabirile «Yalı uşakları» yaz mev- #imini denize kavuşmak için bekler- ler ve çok eski zamanlardan beri Sö- hil çocukları denizin zevkini çıkarma- #ıni bilmişlerdir. Denizi sevmek, onun kâh coşup şah- Ni lanan, kâh durgunlaşıp süzülen su- Isrında ufuklara açılmak, yaz güne- İ şile ışıl ışıl ışıldıyan sahillerde yüz mek, kürek çekmek, yelken kullan i mak büsbütün ayrı, tadına doyum ol- : maz bir zevktir, Her sene yaz mevsiminde Av- rüpanın Karadeniz ve Akdenize bakan (şehirlerinde oturan genç ihti kadın erkek yüz binler- ce, milyonlarca insan günlerini sabah- ten akşama kadar denizlerde, boydan boya uzanan kumsallarda geçirirler. ! Denize uzak şehirler tamamen dene- cek şekilde boşalır, çünkü artık yaz gelmiş, deniz mevsimi gelmiştir. Her- kes onun bin bir eğlencesinden isti- fade edecektir. .. Tabiatın en çeşidli güzelliklerile süs, Tü olan İstanbulun baha biçilmez ha- zinelerinden biri de kıyılarını ve ge- niş ufuklarını baştan aşağı çevirmiş olan denizidir. Dünyanın hiç bir tara- fında, hiç bir şehri deniz bu kadar ya- kından kucakiamış, kıyılarına bu ka” dar telefatle sokulmuş değildir. İsmi asırlarca dillerde dolaşan gü- zel İstanbulun semalarına hâkim olan tebint ancak tepelerden sahillere doğ- ru inip denizin mariliklerine usan- | dıktan sonra emsalsız bir renk ve (© ışıkla bezenerek bir kat daha gü- zelleşir. Gündüzleri Boğaziçinden ma- vi bir kumaş gibi akıp geçen deniz ge- celeyin yıldızların ışıklarile parlıyani telli pullu bir gelindir. Denizi seven, onun sakladığı eğlen- celeri tatmasını bilen bir meraklı için | Moda ve Kalamıştan başlıyarak Pen- diğe kadar uzanan sahiller bir hazine, emsalsız kumluklarile Florya bir defi- © nedir. Dünyanın en güzel (plâjları, hem de tabii olarak, İstanbul şehri- nin etrafına toplanmışlardır, . Yukarıda İngilterede bir plâjda kaynaşan halk, aşağıda Almanyada gölde otokar şeklinde sandallarla gezenler denize ayağını sokmamış, hayatında pmamış olanla- ak birkaç yüz bin- yanıbaşında bulunan ve üç tarafı denizle çevrilmiş olan İstanbul- da doğduğu, büyüdüğü, gençlik ça- ğını doldurup ihtiyarladığı, saçı saka» lı bembeyaz olduğu halde bir defacık bile denize girmek merakına kapılma- mış birçok İstanbullu ile şahsen tanı- dık değil miyiz?. Vapur sallantısından korkarak köprüden Üsküdara geçmek- ten çekinen, Sarayburnu önünde mi- de bulantılarına uğrıyan ahbapları- miz yok mudur? Boğaziçine, Adalara işleyen vapurlarımızda deniz tutması- na karşı kırmızı külâhlar içinde nane şekeri satılmaz mı?. Bütün bunları bir tarafa bıraksak bile bir deniz şehri olan İstanbulda deniz sporlarile uğraşan kaç klüp var- dır ve azalarının adedi ne kadardır?. Halbuki bir İstanbullu için yüzme- sini, kürek çekmesini bilmemek bile şaşılacak şey değil midir? ... Yaz mevsiminde bütün dünyayı ne- şeye boğan, eğlenceye garkeden de- niz, bizde üzerinden vapurla geçilen bir yol vaziyetinde kalmamalıdır, Ken- Gimizi ayaklarımızın ucunda bekliyen bir eğlenceden mahrum ediyoruz, İs- tanbulda deniz eğlencesi büyük mas- raflara mütevakkıf bir eğlence değil- dir. Bol bol denize girerek onun hayat dolu zerrelerinden istifade etmeliyiz. 'Tatll günlerimizi çoluk çocuğumuzla beraber, kumluklara uzanarak geçir. meliyiz. Kürek çekmenin lezzetini, se- rin rüzgârların doldurduğu yelken- ler altında güzel sahillerimizi dolaş- manın zevkini, denizde yorulup s8 hilde dinlenmenin hazzını tatmalıyız. Çocuklarımıza küçük yaştan itiba- Ten deniz sevgisini aşılıyalım, deniz eğlencelerle büyütelim ki, onlar da denis aşkile ihtiyarlasınlar, Güzel İstanbulumuzu nadir bir le- tafetle üç tarafından kucaklamış bu- İunan deniz emrimize amadedir, Ş.E.R. Dünyanın her tarafında yaz mevsi- mi gelince insanlar sonsuz bir arzu ile denizi arar ve tabii şeralti iyi ol- masa bile, buldukları ile iktifa ederek © ondan her türlü istifade ve eğlenceyi temin ederlerken ayaklarımızın ucus na çarşaf gibi serilerek sabillerimizi yalıyan güzel denizlerden, eşine nadir © raslanir kumsallarımızdan faydalna- biliyor mıyız? Yüzmek bilenlerimizin, kürek çek- mek meraklılarımızın, yelken hevesli- lerimizin sayısı kaç yüz bine varıyor? Deniz mevsiminde İstanbulda pl8j- £ lara devam edenlere bekılacak olursa | yüz binlik bir rakksm söylemek müş- © küldür. Fakat İstanbulda ömründe Kızılaya üye devşirme haftası İ temmuz 937de başlıyacaktır. Üye ya- zlınız. Sahife 1 Tefrika No. 128 Enver paşa, ahmet “İttihad ve Terakki,, nin son devirlerinde Suikasdlar ve entrikalar Yazan: Mustafa Ragıb Es-atlı Rzia beyi Sadarete getirmek için ısrarla çalışıyordu Bütün bu sebeplerden başka Ah- | med Riza bey, Harbi umuminin ba- şındanberi hükümetin ve «İttihad ve Terakki» nin siyasetine uzaktan, ya- 'kından iştirak etmemişti. Bu itibarla halk nazarında olduğu gibi, hariçte, bilhassa itilâf devletleri nazarında kredisi bozulmamıştı: Binaenaleyh günün birinde, artık harbe kati su- rette nihayet vermek lâzımgelirse, düşmanla en iyi şerait dairesinde sulh yapacak şahsiyet, ancak Ahmed Rıza bey olurdu. itilâfçıların iktidar mevkiine geçmesine mani olmak için... Enver paşayı eski Meclisi mebusan relsinin lehinde düşünmeğe sevkeden üçüncü bir sebep daha vardı: Talât paşa iktidar mevkiinden çekildikten ve hususile harp kati bir mağlübiyet- le neticelendiği takdirde dahili bir ak- sülâmelle ötedenberi «İttihad ve Te- rTakkişye muhalif ve düşman unsur- ların, Hürriyet ve İtilâf fırkası erkâ- nının hükümetin başına geçmeleri ihtimali çoktu. Padişahın muhabbet ve itimadını kazanmış olan Ahmed Riza bey, henüz daha sulh veya mütareke imzalanmadan sadarete geçtiği takdir- de iktidar mevkiini muhafaza etmesi u- zun bir müddete inhisar edecek, itilâf- Çıların kabine teşkil etmelerine ve va- giyete hâkim olmalarına mâni olacak- ta. Ayni zamanda Ahmed Rize bey, ta- Kip edeceği dahili siyasetle padişahı da Atilâfçılarla anlaşmaktan menedecek, daha doğrusu Hürriyet ve İtilâf men- suplarının siyasi faaliyete geçmeleri- ne imkân Kalmıyacaktı. İşte Enver paşa bu düşünceler ie Ahmed Riza beyi sadaret için tercih etmiş ve onun iktidar mevkiine gel- mesi ve kendisi ile anlaşması için im- kânlar ve çareler aramağa karar ver- mişti. Ancak ahval, Enver paşanın düşün- düğü gibi, inkişaf etmemişti. Talât pa- şa istifaya mecbur olduğu gün, En- ver paşa da diğer arkadaşları gibi şah- sİ vaziyetini kaybetmiş ve bittabi ne Ahmed Riza beyin, ne de diğer bir şah- siyetin riyasetinde teşekkül eden yeni bir kabineye iştirak etmeğe imkân bu- Jamamıştı. Acaba Enver paşa, Ah- med Riza beyi iktidar mevkiine getir- mek için filli bir teşebbüse geçmiş mi 4d1?. S Enver paşa, sonuna kadar Ahmed Riza beyin sadarete geçmesi fikrinde idi Harbiye Nazırı buna imkân göre memişti. Çünkü son fırka toplantısı- nı takip eden, bugünlerde vaziyet, bir kat daha fenalaşmıştı. Bilhassa Fran- Sızlarla müttefiklerinin Almanlara karşı yeniden şiddetli taarruz ve hü- cumlara başladıkları görülüyordu. Bu taarruzlar hakkında Berlinde hiç de ümid verici haberler gelmiyordu. Ma- kedonyadaki itilâf ordularının da ge- niş mikyasta askeri hazırlıklara geç- tikleri hakkında malümat alınıyordu. Enver paşa, düşmanın her cephede büyük bir hareketle son neticeyi al mağa karar verdiğini seziyordü. Harbin bu tehlikeli vaziyete girdi- ği sırada Enver paşa, Ahmed Riza be- yi iktidar mevkiine getirecek bir te- şebbüste bulunmağa imkân görme- mişti. Bundan başka Ahmed Riza beyle yakından münasebette bulunan, ayni zamanda Enver paşa ile de dü- rüst geçinen bazı zevat, Ahmed Riza beyin sadarete geçtiği takdirde En- ver paşa ile birlikte çalışmıyacağını Harbiye Nazırına temin ediyorlardı. Fakat Enver paşa, bu teminata hiç inanmak istememiş, hattâ -ileride ya- zacağım gibi- bütün kabine arkadaş- Jarile iktidar mevkiinden çekilip de İstanbuldan kaçmağa karar verdiği gün bile «İttihad ve Terakki» teşek- küllerinin Ahmed Riza bey etrafında birleşmesi lâzım geleceğinde-israr et- mişti. Enver paşâ, bilinmez nasıl bir (üikri sabit) ile Ahmed Riza beyin şahsına bü derece bel bağlamıştı!, Halbuki diğer taraftan eski Meclisi mebusan reisi, Harbiye Nazırının ken- disine karşı temayül ettiğinden haber- dar olduğu için «İttihad ve Terakki» İ verane ricaline karşı yaptığı muhalefet ve mücadeleyi şiddetlendirmişti. Bilhas- sa padişah ile münasebetlerini arttır- miş, saraya giderek Vahided- dinle temas ederek artık harpten bek- lenen bütün ümidierin kaybolduğu- nu, memleketin mahv ve harap ol- masına rağmen hükümetin mevkiini muhafaza etmekte israr ettiğini tel- kin ediyordu. Ahmed Riza bey, Hün- kârla bu lemaslarında -Enver paşa- nın kendisine karşı gösterdiği tema- yülden istifade ederek- Harbiye Nazı- rından ziyade Talât paşanın iktidar mevkiini bırakmamak için inad et- tiğini ve bu yüzden Talât ve Enver paşalar arasında ihtilâf çıktığını bile iddia ediyordu!. Halbuki kabinenin istifa edip etme- mesi hususunda hükümetin bu en nü- fuzlu iki şahsiyeti arasında bir ihtilâf yoktü. Yalnız, dediğim gibi, Talât pa- şa istifa ettiği takdirde Enver paşa, Ahmed Riza beyi sadarete geçirmek suretile sabık Meclisi mebusan reisi- nin riyasetindeki kabinede eski vazi- fesine devam etmek istiyordul. Cemal paşa, Enver paşadan geri kalmak istemiyor.. Diğer taraftan Enver paşanın, Ah- med Riza beyin lehinde bir vaziyet ai- mak istediğini sezen Cemal paşa da, Harbiye Nazımdan geri kalmak iste- medi ve bir gün Ahmed Riza beyi Kandillideki köşkünde ziyaret etti. Bahriye Nazırı, eski Meclisi mebusan reisine karşı gayet hürmetli bir lisan kullanarak şahsen Ahmcd Riza beye karşı beslediği derin muhabbet ve ra- kıtadan bahsederek vaktile Abdülha- mid idaresine karşı açtığı mücadele ile ul o zaman istibdadın pençesinden keti kurtararak hürriyete ka- turmağa muvaffak oldu İse, şim- di de memleketi kurlaracak vatanper- harekette . bulunacağından emin olduğunu söylemiş ve bu suret- le Ahmed Riza beyi iktidar mevkiinde görmek istediğini ima etmişti. Telât paşo, Cemal paşanın kendi- lerine şiddetle muhalefet eden Ah- med Riza bey gibi bir şahsiyeti ziya- ret ettiğinden haberdar olunca bunu hiç de yerinde bulmamış ve bundan çok sinirlenerek sebebini bizzat Ce- mal paşaya sormaktan nefsini mene- dememişti. Sadrazamın asabi bir tavırla sordu- ğu bu suale Cemal paşa soğukkanlılı- ğını muhafaza ederek şu cevabı ver- mişti: — Ahmed Riza, bugünlerde gene işi azıttı.. Padişahla sık sık temas €- derek enirikalar çeviriyor... Başımıza ne çoraplar öreceğini bilmiyoruz! Kendisini serbes ve her şeyi yapmağa muktedir olarak bırakmak doğru de- ğildir. Bilirsin ki, o heplinizden ziya- de benden korkar! Gidip kendisini tehdid ettim!, Cemal paşa, sadrazamdan hakika- ti saklamıştı. Talât paşa da Bahriye Nazırının buizahatına kanar gibi bir tavır takınmiş, ancak Ahmed Riza be- yin kendileri içinde en ziyade Cemal paşadan korktuğu sözünden birşey anlamamıştı, Çünkü -Cemal paşa İle Ahmed Riza bey arasında- eski mec- lisi mebusan reisinin korkmasını in- taç eden bir hâdise geçmemişti. An- cak Cemal paşa, vaktile İstanbul mu- hafızı iken İstanbulun inzibat ve asa“ yişi işlerinde gösterdiği şiddet politi- kasından bütün muhalifleri yıldırdığı- nı ima etmek istiyordu, Fakat Ahmed Riza bey, lehindeki bu temayüllere aldırmıyordu.. İşte Ahmed Riza bey, bir taraftan bilvasıta Enver paşanın, diğer taraf- tan doğrudan doğruya Cemal paşarın kendisine müracaat etmelerini pek mânidar bulmuş, fakat artık «İttihad ve Terakki» hükümetinin son günleri- ni yaşadığını pek yakından tahmin et- tiği için hükümetin bu iki şahsiyeti ta- rafından kendisine karşı gösterilen t- veccühe hiç bir kıymet vermemiş, hat- tâ Cemal paşanın kendisine gösterdi- ği muhabbete alıcı bir tavır takınmı- yarak Bahriye Nazırına nezaketen te şekkür etmekle iktifa etmişti, «(Arkası var)