20 Baziran 1937 Her Akşam Bir Hikâye * i Her sene Samiye hanım gövşemeğe başlamış olan vücudunu biraz kalı laştırr için Yalova kaplıcalarına giderdi. Maruf mimar olan kocası Feyzi de,sıri bir fakat ederdi, Kai yaş küçüklü. Canlı gözleri, 81 dı. Saçlarına ak dü: aber güzel dalgaları çehre- cazib bir ifade veriyordu o yaz ağustos ayı o kadar gözeldi ki Feyzi başka bir tarafta, başka bir hayat sürmek için içinde şiddetli bir arzu hissetti. Karısına yalvardı, gön- lünü aldı, Avrupaya bir seyahat yap- mak için izin kopardı. Şimdi zari? bir sahilde, şık bir otele yerleşmişti. Barın önündeki masaya oturdu. Etrafta güzel kadınları sey- rediyordu. Bu hava tebdili ona o ka- dor yaramıştı -ki sabahleyin aynada yüzüne baktığı vakit: — Çok genç görünüyorum! Diye s€- a, kendini beğerimiş bir'adam değildi. Ona kabil değil kırkından faz- Ja denilemezdi. Bu bekârlık hayatı onun içinde derin heyecanlı, galeyan- lar ve arzular uyandırmıştı, Güzel yüzme biliyordu. Denizden çıkmıyor- du. Bir akşam rumba bile oynadı. Plâjda ve barda kumral bir güzel kadın onun pek gözüne çarpıyordu. Bir akşam, gazinonun taraçasında da ken Feyzi bu kadını dansa Javet etti. Bütün dikkalini iyi dansetmeğe hasretmiş olduğu için genç kadınla pek konuşamadı. Dans bitince onu ye- rine gölürdüğü zaman kusur diledi. Kadın: . — Bilâkis fena dansetmiyorsunuz, diye cevab verdi ve tanıdıklarının ya- nına gitli. O akşam güzel kadını bir daha dansa kaldırmak istedise de mey- denda göremedi. Bir aralık birkaç kişi ile şık bir spor otomobiline bindiği gözüne çarptı. O gece uykusu kaçtı. Eriesi günü genç kadını hiçbir tarafla bulamadı. Üzüldü. Ona dair malümat almak ih- tiyacmı hissediyordu. Acaba âşık mı oldum? Diye düşündü. O gün, iştihasız bir surette öğle ye- meğini yedi. Saat dörde doğru gayet itina ile giyinerek aşağı indi. Fakat güzel kadın meydanda yoktu. Saat sekizde, her tarafı dolaştıktan sonra, rısyus bir halde plâjlara yürüyordu Birdenbire, onu korunun kenarında gördü. Kısa bir esvabı vardı. Renkler O kadar göze çarpıyordu ki alaca ka- ranlığa rağmen kendisini farketme- mek kehil değildi. Çok zayıf ve uzun koylu bir delikanlının karşısında du- rYuyordu. Delikanlı mavi bir gömlekten dışarı uzun ve ine? kollarını sallıyarak bir şeyler söylüyordu, Fey- si yaklaşlı, Yüreğinin hopladığını his- getti, Çünkü genç kadın ona gülüm- gemişti. Delikanlı ise suratını astı. Genç kadın: — Beni almağa geldiniz, değil mi? dedi. Biliyorum, bekliyordunuz. Ma- atleessü? geç kaldım. Daha esvabımı da değiştirereğim. Bana refakat eder misiniz? Genç kadın, hayretler içinde kal- nuş olmu Feyzinin koluna girdi. Zayıf delikanlıya selâm verdi, Yürüdüler, — Benim kuzenim, diyordu. Mek- tepten yeni çıktı. Gayet kıskanç bir çocuk. Yapmadığını bırakmıyor. Bugün nerede idiniz? Her yerde sizi aradım. — Anneme yardım ettim, bir esvab vardı, bitirmek lâzımdı. — Dün gece otomobille bir gezinti yaptınız? Genç kadın biraz müşkül bir mey- Bide kalmış gibi dudağını büktü: — Gördünüz müydü beni? Bazı ah- beplarla beraberdik. Ümid ederim ki budala kuzenim gibi kıskançirğa kalk- mazsımz, makul, müsamahakâr bir ve metin bir adamla benziyorsunuz. Öyle deği mi? — Hay hay. — Feyzi âdeta sarhoş gibi genç ka- dınm Yoluna yapışmıştı. — Sizden pek çok hoşlandım, dedi, Genç kadın, neşeli neşeli cevab verdi: — Farkına varıyorum, — Ben de, sizin hoşunuza gidiyor muyum?., — Pek ziyadel., Gerçekfen “bekâr tebdili hava fikrile İ bir adamsınız, Ah bilmezsiniz, bu ak- şam.ne vaktinde imdadıma yetiştiniz. Bu çocuk sizi bu kadar ciddi bir tavır ile görmemiş olsaydı kabil değil yaka- azdı. Hani masallarda if- Gözüktüler mi, herkesin | ritler v | ödü kopar Bu söz Feyzinin hiç hoşuna gilmedi. — Fakat artık ifritiik geçti, değil mi? — Tabii. İşte bizim evede geldik. Artık sizden ayrılmağa mecburum... Feyzi şaşırdı. Sukutu hayale uğra- muş bir halde kekeledi: — Nz dediniz? Ben ise beraber ye- mek yiyeceğiz diye seviniyordum...Öy- Je dememiş mi idiniz? — Hayır canım.. o çılgından yaka- mi kurtarmak için söyledim öyle... — Aceleniz ne bu kadar... Birazacık gezelim... —'Tam vaktini buldunuz! Ona bu- dala diyordum amma, birazacık hak- KE var, Çünkü #ahiden bir randevuya gideceğim... Orövuar! Parmaklarının ucile bir buse fırla- torak koştu. Şimdi hiddet ve kıskanç- lık nöbeti Feyziye gelmişti, Genç kı- xn arkasından yürüdü. Güzel, atlet gibi bir delikanlı ile buluştuğunu gör- dü. İfrit arkadan geliyor mu, diye ba- şını bile çevirmemişti. Feyzi bacaklarının titrediğini” bis- getii, Ertesi sabah artık İstanbula döndü. Sumiyeyi kucaklarken, karısı memnu- niyetle soruyordu: — Çabuk döndün? — Bilmem, Havası yaramadı bana. Deha iği, burada beraber kür yaparız. — İyi bir fikir.. Faka bunu söy- levken halin ne tuhaf. Masallardaki ifritlere benziyorsun! Feyzinin gözlerine birdenbire yaş doldu. Karısı tatlı bir sesle: — A! Ne oldun? dedi. Bir lâkırdı- dan böyle mütesssir olacak kadar se- nin hassas olduğunu biliyordum! Hikâyeci CİLDİN GIDASI BULUNDU Her şey gibi cild de büyük bir tekâ- mül devresi geçirir. Her genç kız ve kadının kendisine mahsus parlak bir devri vardır. Bu zamanlarda cild ga- yet parlak çok düzğün cazip bir hal alır. Cilde bütün bu güzelliği veren cil- din ikinci tabakasında bulunan hücey- relerin bünyeden aldıkları gıda ile mümkündür. Bünye bu gıdayı zamanla veremez olur. Cildde buruşuklar, leke- ler ve buna mümasil ânzalar görülür. Cild bütün güzelliğini kaybeder. Gaip olan kuvveti iade etmek ancak bünye- nin höceyrelere verdiği gıda ile müm- kündür. Büyük kabiliyetli eller bunun da ça- resini bulmuşlardır. Yarım yağlı Hasan gece kremi, yağız Hasan kar kremi, cildin ihi lan bu gıdanın lamamı- hi ve özünü ihtiva eder, Mer Bayan gece yataıken yarım yı Hasan gece kremini ve gündüzleri yı sız Hasan kar kremini, yüzlerine bü- yük bir itina ile sürerek cildin güzelli- ğini kazanırlar. Buruşukler, lekeler ta- mamile zail olur, bü kremler arık her Bayanın tabii bir ihtiyacı haline girmiş- tir, Cildin güzelliği bu kremlerle tema- di eder. Çünki esas olan hüceyreleri bu kremler beslemektedir... Cildinizi kremlerden mahrum etmeyiniz, sayın bayanlar. aa Şehremini, Halkevinden: Türk tarih kurumunun hekimi İbni Sinânın 900 üncü yıl dönü- mü 21/6/937 pazartesi günü saat 14 de Süleymaniye Üniversitesi biyoloji ensti- tüsünde yapılacaktır. Evimizin radyosu bugünü dinlemek üzere ayar edileceğin- den herkes Ev salonüna gelebilir, iyük Türk | 20 Haziran 937 Pazar İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi, 12,50 Havadis, 13: Beyoğlu Halkevi gösterit kolu tarafından bir temsil, 14; Son, Akşam neşriyatı: 17: Ankara Genç- lerbirliği - Galatasaray maçı, Taksim stadından naklen, 18,30: Plâkla dans rmmsikisi, - 19,3 Konferans: Ordu saylavı Selim Sırrı Tarcan tarafın- dan rafından Türk musikisi ve halk şar- kıları, 2030: Ömer Riza tarafından arabca söylev, 20,45: Muzaffer ve ar- kadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları (Saat ayarı), 21,15: ORKESTRA: 22,15: Ajans ve borsa 22,30: Plâkla sololar, rel parçaları, 23: SON. Ecnebi istasyonların bu akşamki en müntehap programı Frankfurt (251) saat 20,00 Puccini, Verdi eserlerinden. Stuttgart (523) 21,15 Haydn gecesi. Hamburg (332) 23,45 Konser. Stuttgart (523) 24.00 Üstadların ii Tuluz - Radio (325) 23,00 Ekzotik musiki konseri. British - National 18,15 Orkestra ta- rafından müteaddit parçalar, Stras- burg (349) 13,15 Hafif musiki, Len- dra (1500) 18,40 Londra Fut Guarte- ti konseri, Roman (421) 17,15 - 17,55 Eğlenceli konser. Dans musikisi Strasburg (349) saat 23,05, Londra (1500) 23,00, Milâno (369) 22,10, Roma (421) 22,45, Budapeşte (550) 23,05, Varşeva (1339) 23,00 20 Haziran 937 Pazartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı. 14 son. Akşam neşriyatı — 16: İstanbul üniversitesi biyoloji (oenstitüsünden naklen Büyük Türk âlimi İbni Sinâ- nin 900 üncü yıldönümü münasebe- tile yapılacak ihtifal, 18,30: Plâkla dans musikisi, 19,30: Afrika av hatı- raları; 8. Selâhaddin Cihanğlu tare- fından, 20: Rifat ve arkadaşları tara- fmdan 'Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30: Ömer Riza tarafından arapça söylev, 20,45: Safiye ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şar- kıları, (Saat âyarı), 21,15: Orkestra, 22,15: Ajans ve borsa haberleri ve er- tesi günün programı, 2230: Plâkla Sololar, opera ve aperet parçaları, 23: San, Opera ve ope- Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Halâskârgezi caddesinde Halk, Taksim Nizameddin, Tar- labaşında Nihad, Beyoğlu: Kan- zuk, Dairede: Güneş, Galata Top- çular caddesinde Sporidi, Kasım- paşa Vasıf, Hasköy: Halıcıoğlun- da Bartut, Eminönü: Yemişte Bensason, Heybeliada: Tomadis, Büyükada: Merkez, Fatih: İsmail Hakkı, Karagümrük: Mehmed Arif, Bakırköy: Hilâl, Sarıyer: Osman, Tarabya: Yeniköy: Emir- gön, Rumelihisarındaki eczane- ler, Aksaray: Ziya Nuri, Beşiklaş: Süleyman Receb, Kadıköy: Pa- aaryolunda Merkez, Modada: Fa- ik İskender, Üsküder: Ömer Ke- nan, Fener: Defterdarda Arif, Be- yani: Yeni Lâleli, Küçükpazar: Hikmet Cemil, Samatya: Koca- mustajapaşada Ridvan, Alemdar; Çemberlitaşta Sırrı Rasim, Şeh- remini: Ahmed Hamdi. Eskişehirde AKŞAM neşriyatı «Ses - Işık» müessesesinde satı- lir. «Akşam» gazetesine abone olanlara hususi tenzilât yapılır. Akba müesseseleri Ankarada her dilden kitap, ga- zete, mecmua ve kırtasiyeyi ucuz olarak AKBA müesseselerinde bu- labilirsiniz. Her dilde kitap, mec mua siparişi kabul edilir. İstanbul gazeteleri için ilân kalıl, abone kaydedilir. Undervodd yazı ve he- sap makinelerinin Ankara acentesi, Parker dolma kalemlerinin Ankarada satış yeridir. Telefon: 3377, (FOLKLOR), 20: Müzeyyen ta- | haberleri ve ertesi günün programı, | | © Kubilâyın o günlerde Tiyen-Fo gi- bi bir kadına çok ihtiyacı vardı. Ger- çi Tiyen-Fonun yaptığı veya yapma» ğa teşebbüs ettiği işler hakanın ha- yatı ile de alâkadardı. Fakat Kubilây bu işte biraz da Gökçinin kiskançlı- ğını sezmişti. O şimdi Tiyen-Fonun yaşadığına memnun olmakla bera- ber, sarayda bu entrikaları çevirmeğe İ cesaret eden gizli elleri bulmağa az- metmişti. Tiyen-Foyu cellâdın elinden - kim- seye sezdirmeden - alınağa ve onun yerine bir başka kadının boynunu vurdurmağa muvaffak olan bu adam kimdi? Semga bahadır bu gizli eli araştır- makta iken, Kubilây, zindana atılan Şi-Yamanın da bir kıskançlığa veya bir entrikaya kurban gitmiş olmasını düşünerek: — İyi ki onu da ben idam etiirme- dim.. diyordu. Kubilây o gece sarayda hazırlanan muhteşem düğün eğlencelerine işti- rak etmeğe mecburdu. Böyle bir hâ- diseden dolayı misafirlerini ihmal edemezdi. Sarayda yatan misafirler arasında yalnız dokuz hükümdar ve on yedi derebeyi vardı. Düğün eğlen- Celeri daha gündüzden başlamıştı Cin-Kin güzel karıslle bir müddet kendi deiresinde istirahat ettikten sonra, misafirlerin bulunduğu büyük salona geçmeğe mecbur olmuştu. Davetliler. yeni evlilerin etrafını sarmışlardı. Cin-Kinin karısı güzel Ti-Ma bütün şakraklığı ve cazibesile herkesin gözüne çarpıyordu. Cin-Kini sevenler: — 'Tanrı mesud etsin. tam eşini bulmuş.. diyorlardı. Cin-Kinin rakipleri ve hasımları da vardı. Bunların hemen hepsi orduda büyük rütbeli ve hatırı sayılır zabit- lerdi., bu zabitler Cin-kini çekemez- lerdi. Cin-Kin babasınır harp mekte- binden yetişmişti. Son günlerde ya- pılan akınlarda ve bir çok döğüşler de Cin-Kinin göze çarpan muvaffakı- yetleri ve yararlıkları vardı. İşte hi kan oğlunu bunun için çekemiyorlar- dı. Cin-Kinin diğer prensler gibi sa- rTayda oturmasını ve orduda vazife al- mamasını istiyenler, onu babasının gözünden düşürmek için: — Oğlunuza bir ordu teslim edile- mez.. çünkü o lüzumundan fazla &tıl- gahdır.. askeri daima uçuruma ve mağlübiyete sevkeder, Derlerdi. Kubilây bu sözlere kulak vermezdi. O, oğlunun cenk meydanında gös- terdiği kabiliyet ve cesareti gözile görmüstü, Kubilây her söylenen sözü dinler, fakat dedikodulara ve kıskanç- lıkların doğurduğu ihtiraslara, çeke- memezliklere omuz silkmesini bilir- di. Düğün gecesi Kubilâyın sağında Tâhur mahracası, solunda Kişmir hükümdarı oturuyordu. Kubilây o gece heyecanlıydı. Ti- yen-Fonun yaşadığını söyliyen köy- Yünün biraz sonra kayınpederile bir- likte saraya geleceğini umuyordu. Sarayda, Kubilây seferde iken dö- nen inirikaların başında kimler bu lunduğu o gece ihtiyar Çinlinin vere- ceği malümattan anlaşılacaktı. Fakat, su uyur, düşman uyumaz derler,. acaba köylünün Kayınpederi- ni getirmeğe giden muhafızlar onu evinde bulabilecekler miydi? vi Karanlıkları yararak kaçan adam!., 'Tekinboğa saraya - gelirken, kapı- dan ayrılan bir atlının birdenbire se“ ğirterek karanlıklara karıştığını gör. dü, Tekinboğa nöbetçilere sordu: — Kimdir bu giden atlı?.. Nöbetçilerden biri cevap verdi: o“ — Şansinin anası “hastalanmış. giden odur. — Böyle bir gecede Şansinin anası ölse bile hakanın yanmıdan ayrılma. masi gerekti, KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli Şansi ihtiyar köylüyü öldürmeğe gidi- yordu. Karanlıkları yararak yürüdü. Peki- nin kalabalık sokaklarından birine daldı No. 86 'Tekintoğa hayretle dudağını bü- kerek saraydan içeriye giriyordu. Şansi gerçekten anasını görmeğe mi gidiyordu? Hayır.. O alını sürerek şehir dışına çıktı. fakir mahallelerinden birine saptı. Şansi gece karanlığında buralarda kimi arıyordu? Şansi, #dalet istiyen Çinlinin kayınpederini öldürmeğe gi- diyordu. Bütün esrarı meydâna çıkaracak olan bu ihtiyar adam, Şansinin çe- virdiği entrikaları ispat edecek biricik şahitti, Şansi onu öldürmezse, her şey meydana çıkacak ve kendisi cellâdın palası altında can verecekti. Şansi bunu biliyordu... Adalet istiyen köylü ile saraydan ayrılan muhafız askerinden önce yo- la çıkan Şansi, ihtiyar Çinlinin kapı- sı önünde durduğu zaman sokakta kimseler yoktu. Zaten buralarda otu- ran Çinliler akşam güneşi batar bat- maz evlerinö kapanıp birdaha dışarı- ya çıkmazlârdı. Şansi kimseye sezdirmeden yavaş- ça kapıyı çaldı. Ses alamadı. Biraz durdu.. bir daha vurdu kapı- ya çene cevap veren olmadı, Acaba kendisinden önce gelip al- mışlar muydı onu?! Şansi biran için tereddüt etti.. ihti- yar köylü evde yoktu. Fakat, aradan onu alıp götürecek kadar yakit geçmediğini hesaplıyan Şansi, yeni bir şüpheye düşmüştü. İdam edilen kadının kocası şehir İçinde bir dostunun evinde oturuyor- du. Acaba Çinli, gayri oraya mı götürmüştü? Çünkü bü iki adan da Şensiden çok çekinirlerdi. Şansi bu ihtimali çok kuvvetli bularak atını sürdü. şehre döndü. — Bu geve her şey bitecek. Onu mutlaka gebertmeliyim. Elimi kana boyamağa Mecburum.. bunu yapmâz- sam yarın aynı akıbete kendim uğtı- yacağım. Hakanın önünde dalma al- ni açık gezmek isterim. İçyüzümü kims se bilmemeli.. Diyor ve mütemadiyen ayağındaki mahmuzlarla atının karını dürtü- yordu. y Şansi şehre girince, bir takım zor- luklerla karşılaşacağını biliyordu. Adalet istiyen köylünün misafir bu- Tunduğu evde gerçi iki ihtiyar Çinli kadından başka kimseler yoktu, Fa- kat, ne de olsa burası şehir dışına benzemezdi. Sokaklarda henüz yol. cular dolaşiyor.. evlerin pencerelerin- den ve bahçelerden sesler aksediyor- du. Mahalleler kalabalıktı... Pekin sokaklarındaki evler biribi-. rinin üstüne devrilmiş gibi o kadar sık ve fasılasız yapılmıştı ki.. ayni za- Şansi bu evi gündüz gözile ancak bir kere görmüştü. Girdiği sokaktan emindi.. aradığı ev muhakkak ki bu sokakla idi.. fakat hangisi? Sokakla Karşılıklı kırktan çok ev yardı. Şanşi ihtiyarın o saklanmasi mühtemel ölen bu evi bir türlü bular mıyordu. © gör dağila dö; ihtiyar büluğ giz raya gölürdülerse, Şansi davayı kay- betmiş demekti, Kubilâyın sır kâtibi heyecanından tıkanacâk gibiydi: : — Adami saraya gölürdüklerini öğ“ rTensem, kaçar giderim. Bir daha sa- raya dönemem.. diyordu. Gerçek Şansi için de bundan baş- ka çıkar yol yoktu. Şensi birdenbire sokağın başında ayak sesleri duydu. bir kaç atlınin #okağa girdiğini gördü. bir kenara çekildi. İşte saray muhafızları. Karısı idam edilen köylü ile birlikte küçük bir evin önünde durmuşlardı, (Arkası var) Di Na A YAR ER ai maca spam eeeiieigi ar ETA Mi ge ği