Yeryüzünde garib âdetler, gülünç itikadlar Tanışmayanlar arasında takdim merasimi nasıl başladı? Takdim merasimi pek eski devirlerden kalmıştır . Bunun esasında korkunun büyük yeri vardır. Karşımızdakinin kim olduğunu bilirsek arada korku ve çekinme kalmaz, daha ziyade yakınlık ve emniyet hissederiz Yukarıda solda: Rasladığı bir yaban- cı hakkında dostluk veya düşmanlık kararmı vermeden evvel tetikte du- ran bir Afrikalı, sağda: Dostluk işa- retleri verildikten sonra kadın misa- firlere yiyecek getiriyor, aşağıda: Ka- bile halkı bu dostluk şerefine dans ediyorlar Bugün medeni memleketlerde bir takdim etmek ve takdim edilmek âde- ti var, Biribirine tesadüf eden yaban cıları tanıştırmayı bir nezaket eseri sayıyoruz. Bir dostunuzu ziyarete gittiğiniz vakit yanında tanımadık- larınız varsa dostunuzun ilk vazifesi #izi biribirinize takdim etmek, tanış- tırmaktır, bu suretle o mecliste ahenk» li ve rahat bir hava yaratılmış olur, Dostunuz bu vazifesini ihmal ederse ortada soğuk bir hava eser durur ve bu uhutkanlık tamir edilinciye kadar devam eder. Bunları sır? içtimai bir âdettir diye mi yapıyoruz, yoksa başka maksat ve fikirler de var mı? Burasını araştıra- bilmek için uzaklara doğru geriliye- lim ve bir saniye ilk insanlarla bera- ber yaşadığımızı tasavvur edelim. O zaman onların ne kadar güç şart- lar içinde yaşadıklarını gözönüne ge- tirebiliriz. Meselâ Cilâlıtaş devrinde- yiz. Karnı acıkmış bir adam tek başi- na müşkül, sıkıntılı bir muhit içinde dolaşıyor, elinde sopası yiyecek bir şey arıyor. Bu sırada kendi gibi aç bir başka adamla karşılaşmıştır. İyi düşünemiyen, muhakemeleri henüz inkişaf etmemiş olan bu aç vahşi in- sanisr belki de biribirlerinin üzerine atılacak ve döğüşeceklerdir, fakat bi- ribirlerinin üzerine atılmazdan evvel biraz uzakta durur ve yekdiğerini tet- kike başlarlar. Bu sırada ikisi de hücüm için ha- zırlanmıştır, topuzlarını kavramış, Adalelelerini germişlerdir. Bu vazi- yette iken bir ayı yavrusunun yaklaş- tığını işitiyorlar, ikisi de başlarını o tarafa doğru çeviriyor, Evet işte yiyecek, İşte süslenmek İçin boyuna ve göğüse asılacak dişler ve tımaklar, işte üstüne sıcakça ya- tılarak uyunacak iyi bir post, Bir söz söylemeden, iki vahşi adam kuvvet- lerini birleştirir, avı iki taraftan ses- &izee sıkıştırır, kolayca avlanırlar, Şimdi onlar artık ahbaptırlar, dost- ça, ahbapça yiyip İçecekler... İşte ilk insanların biribirlerine ilk el uzatış- ları böyle başlamış olmalıdır. Bizim de buğün biribirimizle tanış- mMamız iki veya daha fazla kimse ar #nda bir dostluk tesisi için değil mi- dir? Şimdi hayat kitabının bir kaç #ahifesini daha çevirelim. Ferdler klan halinde birleşmişler, klanlardan bir köşesinde, yahut Avustralya çöl- lerinin bir ucunda iki kabile biribiri- le karşılaşıyorlar: Kabilelerin başla- rında, vücutlerindeki boyaları ve üst- lerine başlarına asılı hayvan pençe- lerinden, kuş tüylerinden yapılmış #üslerile iftihar eden ve Kendilerini çok beğenen birer reisleri var. Bun- Jarm arkasında kabile efradı bir ko- yun sürüsü gibi sık ve sessiz onu ta- kib ediyorlar, o ne derse onu yapacak- Jar, rels cesurdur, daima adamların- dan ileride gider, böylece en evvel iki tarafın reisi karşı karşıya gelmiş bu- Tunuyor. İki reis şimdi biribirlerine merak ile bakıyorlar, fkisinin de kıvırcık saç- ları, derin, ateşli bakışları var, ikisi- nin de kalın pazuları çok kuvvetli ol- duklarını gösleriyor... Biribirlerin- den hoşlanmıya başlıyorlar, relsler- den biri elindeki silâhı yere atıyor ve işaretlerle onunla döğüşmek isteme- diğini bildiriyor, öteki boynundaki hayvan kabuklarından yapılmış ger- danlığı çıkarıyor, ona ouzaliyor, ve biraz evvel öldürdükleri bir yaban öküzünü göstererek onu beraber ye- meğe davet ediyor, Bu manzüra üze- rine her iki taraftakiler silâhlarnı yere atıyorlar, aralarında kavga ol- mıyacak, beraber yiyip içecekler, ar- tık kabilece dost oldular, Hemen ateşler “yakılır, öküzü kızartırlar, ve yanyana oturan reisleri önünde her iki kabile halkı danslara başlar, ve güle eğlene ziyafet sofrasının başına geçerler, Beraber yemek yenilince arada düş- manlık kalmıyacağı hakkında ilk in- sanların derin kanaati vardı. Bu fi- kir bugünün iptidai insanlarında da mevcuttur. Bir sofrada oturan iki vahşi aralarında bir emniyet ve ra- hat hissederler, Onlarca yemek sul- hun ve İyi niyetlerin bir timsali sayı- hr. Ayni hali aşağı yükarı medeni memleketlerde de görüyoruz. Bütün siyasi görüşlerde, içtimalarda, konfe- ranslarda ziyafetler, bankeler veril mesi, iki tarafın yer içerken biribir- lerini daha iyi tanıyıp daha fazla se- vişmeleri acaba bu esaslardan gelmi- yor mu? Bir de takdim ettiğimiz kimsenin ismini bildiririz. Bunun da bir men- şel vardır; İptidai insan bir adamın ismini onun şahsiyetinden bir.par- ça olarak tanırdı. Bazı kavimlerde ismi bilinen adamın ruhu üzerinde bir kudret sahibi olunacağına dair bir kanaat vardır ve bunun içindir ki belki bir fenalık yaparlar diye isim- lerini gizlemek isterlerdi, Koralılar da bugün bile bir hısımın ismini bi- rinin yanında ağzından kaçırmak nezaket ve terbiyeye aykırı bir hare- ket sayılır. İşte bu gibi düşüncelerden nihayet şöyle bir his doğmuş olabilir: vererek tanışmak, Iki kimse Arasında, biribirlerine inandıklarını ve belki de fena bir şey yapar diye artık biribirlerinden çekinmediklerini gös- terir bir hareket yerine geçmiş olu- yordu Esasını © araştırırsak (o bugünkü takdim O merasimimizde yaptığımız #€y biribirimize isimlerimizi vermek» | ten başka bir şey değildir. Çünkü is- mimizi bilen ve ismini bildiğimiz bir kimseyi artık yabancı saymayız, ona karşı daha ziyade yakınlık ve eimni- yet hissederiz, İptidai hayatta bir adam diğerine karşı dostça hislerle yaklaşır ve bunun işaret ve alfimetle- Tİnİ gösterir, fakat karşısındaki bu dostluk teklifini reddederse araların- da müthiş bir döğüşme olur. Bunun gibi bizde de takdim mera- siminde, (o karşımızdakinin — velev ki istemeden yapmış olduğu her- hangi bir tavır hareketinde bir soğukluk hissedersek bundan çok münfell oluruz ve bu hareketini bir dâba unutamayız. İlk takdim mera- simi arada doğacak dostluk için çok ehemmiyetli bir adündir. İlk tâanıdı- ğımız bu yabancıya, el verişindeki baş iğişlerindeki vaziyetlere göre ya hemen isiniveririz, yahut ârada çok derin bir soğukluk doğar ve bu his öylece bazan lüzumsuz yere senelerce devam edip gider. Faik Sabri Nuran ttihad ve Terakki,, nin son devirlerinde Suikasdlar ve entrikalar « Tefrika No. 120, Cemal paşanın şüpheleri, Yazan: Mustafa Rağıb Es-atlı Enver paşadan Bağdad cephesine gitmeği neden kabul etmemişti? Ata bey, Cemal paşanın maksadını sezdiği için beş takım tarih hazıria- makla beraber tarihin dördüncü cildi- nin 212 inci sahifesinde Yavuzun Mısırı aldığına dair olan bahse bir İşaret koymuş, aynı zamanda Yavuzun yap- tığı seferin sevkulceyş hareketlerini gösteren (Münşeati Feridun) namın daki eserde mevcud bulunan (mera- hilname) yi de damadı divanı ho müstantiki B. Vehbiye istinsah etti- rerek göndermişti. Cemal paşa birinci Kanal seferine başlıyacağı zaman bilhassa Hammer tarihinde ve (merahilname ) deki malümattan istifade etmişli!. Fakat o zaman Süveyş kanalı açılmadığın- dan ve harb vesaiti de pek iptidai olduğundan bittabi Yavuzun seferini bir örnek ittihaz etmek kabil dej Devletler arasında muhabereler olmuştu Tevfik bey, Cemal paşanın hariç- teki münasebetlerini araştırırken bil- hassa 1915 senesinde henüz harbe iş- tirak etmiyen Romanyada «ittihad ve Terakki> hükümetini devirmek, bu- na mukabili Cemal paşa lehinde bir vaziyet ihdas etmek üzere bir cereyan başladığını öğrenebilmişti: — İti- lâf devletlerine mensup biriki ki- şinin bu hususta bazı gizli faaliyet- lerine nüfuz etmişti. Fakat sonraları Romanya, Almanya ve müttefikleri tarafından istilâ edilince bu adamla» rin İzi kaybolmuştu. Binaenaleyh Tev- fik bey, Cemal paşanın hariçle müna- sebatı olup olmadığına dair kati hü- küm verilecek bir melümat edinme mişti, Maamafih sonradan Sovyetler tarafından neşredilen harbi umumiye sid bazı muhabere evrakından anla- şıldığına göre, Çarlık Rusyası Hariciye Nazırı M. Sazanof, Türkiye dahilinde bir iğtişaş yaptırmak maksadile Ce- mal paşayı el altından ikna etmek üzere Paris, Londra ve Romadaki sefir- lerile muhabere etmişti. Fakat O za- man İngiliz Hariciye Nazırı * Edvard Grey, Fransız Hariciye Nazırı Briyanâ ve İtalyan Hariciye Nazırı Sonino, ay- rı ayrı siyasi düşüncelerin tesiri altın- da, Cemal paşa ile münasebet tesisine aleyhtar olmuşlardı. Bu neşriyat da gösteriyor ki, Cemal paşanın Suriyede müstakil bir idare kurmak ve yahud muhtariyetini ilân etmek için bazı gizli niyetler besledi- gi resmen tahakkuk etmemiş, daha doğrusu bir zan ve tahmin hüdudu- nu tecavüz etmemiştir, Netice itibarile şu anlaşılıyordu ki, gerek müsteşar İsmall Hakkı paşanın ordu içinde ve dışında yaptığı tahki- kat, gerek Umuru ecnebiye şubesi mü- dürü Tevfik beyin memleket haricin- deki vaziyet etrafında aldığı malü- mat Cemal paşayı, aleyhinde isnad edilen hareketleri ve tasavvurları" hakkında, itham edecek bir netice alı- namamıştı. Enver paşa, bu neticeyi biraz elde kâfi derecede müsbet iz ve melümat bulunmamasına, biraz da en küçük rivayetlerden istifade et- mek istiyen Talât paşanın, kendisile Cemal paşanın aralarını tamamile Açmak ve birleşmelerine kati sürette imkân bırakmamak için bu rivayet. lere -lüzumundan fazla- ehemmiyet vermesine atfetti, Bununla beraber, Enver paşa, har- bin sonuna kadar Cemal paşanın ha Teketlerini ve gizli maksadlarmı mey- Özne çıkarmak için Bahriye Nazırını takip ve tarassud etmekten biran hali kalmadı. Harbiye Nazırı, uzak bir ih- timaide olsa, Comal paşanın son daki- kada kendisinden ayrılmak ve bir fır- sat bularak münferid bir vaziyete gir- mek istediğini dalma göz önünde bu- Tanduruyordu. Suriyede yapamadığını İstanbul. da yapabilirdi Nitekim, 1918 br kr paşanın tekrar Su mek arzusunda bulunm helenen Enver pi kat daha fenalaşu havalisindeki tecrübesinde istifade edilir, belki de mucize kâbilinden bir iş görebilir ümidile, bem de vaktile Suriyede yapması ihtimali olan infi- rad hareketini -başka bir mahiyet, ve şekilde- İstanbulda tecrübe etmemesi için Bahriye nazrını 1918 eylül başın- dö İstanbuldan uzaklaştırmak iste di. Fakat aradan pek az zaman E*ç- miş, vaziyet büsbütün fenalaşmış, az zaman sonra da Mâkedonyada Bül- gör cephesinin inhilâli üzerine Alman ya ile müttefikleri için harbin kay bolduğu ve hiç bir ümid kalmadığı an- Taşılmıştı. Bittabi bu v. is da ne Cemsl paşa gitmek için bir ces Enver paşa Cemal p ptığı bu teklifinde daha fazla israr etmekte bir mâna ve sebep görmüştü. Cemal paşa da şüphelenmişti Enver paşanun, Cemal paşadan bir tehlike gelip gelmiyeceği etrafında yaptırdğı tahkikat devam ederken Cs mal paşada Suriyede bulunduğu müddet içinde kendi aleyhine tertip €dileri bazı Hareketlerden * şüphelenir memiş değildi: Daha 1915 senesinde Enver. paşa bir gün Cemal paşayı Bağdzd cephe sl kumandanlığile Suriyeden göri çek- mek istediği halde, Cemal paşa bu tek- lifi reddetmişti. Başkumandan vekili- nin o zaman yaptığı bu teklif Cemal paşa üzerinde çok fena tesir yapmıştı. O, Enver paşanın kendisini Bağdada göndermekle Suriyedeki nüfuzuna ni- hayet vermek istediğini tahmin edi- yor ve bunu Harbiye nazırının kendi- sinden şüphelendiği şeklinde tefsir edi- yordu. Cemal paşa, vaktile Bağdad Valiliğinde bulunduğu için be havaliyi pek iyi biliyordu. Fakat Bağdadda Su- riyeden ziyâde birşey yapılamıyacağı kanaatinde İsrar ediyordu. Bilhassa Enver paşanın Bağdadı istirdad et- mek üzere (Karargâhı umumi) ile verdiği kararım İmkânsız olduğunu ileri sürüyordu. Irak cephesinde hiç birşey yapılamıyacağı kanaatini beğ- lodiği sıralarda Bağdada gitmeğe ra- zı olamazdı. Cemal paşanın düşüncesine Üre, Suriyeden Bağdada gitmek, büsbütün hükümet merkezinden irtibatı kes. mek ve kendisinin hükümet ve «İtti- had ve Terakki» sahasındaki mevki ve nüfuzuna nihayet vermek demek- ti. Bahriye Nazırı, Bağdad gibi uzak bir diyara gitmek ve -kendince- akibe- ti çok ümüidsiz olan bir hareketin ba- şıma geçmek, “Talât ve Enver paşalar gibi rakiplerine meydanı büsbütün boş bırakmak demekti. Cemal paşa gibi Enver ve Talât paşalardan geri kak mak istemiyen bir şahsiyet, böyle bir vaziyete düşmek istemezdi. Falkenhaym niçin tayin edilmişti? Bu hâdiseden sonrâ Alman generali Falkenhaym'ın Yıldırım orduları gru- pu kumandanlığına ve Osmanlı müşiri rütbesile Suriye cephesine gön- derilmesi de Cemal paşayı hiç mem- nun etmemişti, Kanala yapılan te Tuz aklın kalınca, Enver paşanın, bil- hassa (Alman karargâhı umumisi)nin Suriye ve Filistin cephesine daha bü- yük bir mikyasta ehemmiyet verme leri lâzım geldi. Alman ve Avusturya- lılar, Türkiyeyi lu görülen cöp- hane ve silâhtan başka,Alman ve Avus- göndererek Suriye ve rini takviye etmeleri için Yarşı harbeden orduların bayır laka bir Alman generalinin g gini AA, Envi Wife mu Falkenh kumandanı sıfatile Suriy di. Tlk zamanlarda ge haym Enver paşa ile bi ve Filistin cephesindeki kuvvetlerden bir kısmını alıp Bağdad üzerine bir ta- srruz hareketi m ük iste mut tirilme- dası altına verilmek istenmesine son derece sinirlenmişti.. o (Arkasi var)