Müzehher hiçbir zaman bu kadar Baadet duymamıştı! Reşadı seviyor- du. O yanında olduğu zaman ruhuna bir sükün ve neşe dolduğunu, dünya- da hiçbir keder ve iztirabın kendisine artık yaklaşamıyacağını hissediyor- du. Reşadın o kadar müşfik, o kadar sıcak ve candan sözleri vardı ki Mü- zehher bütün hayatında onu sevece- ğine emindi. Bir gün Reşad onun dudakiarından her zamankinden ziyade ateşli ateşli öptü ve mırıldandı: — Ah, seni alıp evime götürmek, anama, babama işte size bir evlâd ge- tirdim demek istiyorum. Halbuki ben fakir bir gencim. Sen... Müzehher: — Alık! Diye ona darıldı. Sevgili «dık! Eskisi gibi olsaydı, hemen bir imam çağırır, nikâhımızı kıydırırdık. — Ben seni o kadar severim ki alış- tığın rahattan, konfordan seni mah- rum bırakmağa kalkamam Müzehher. — Ben seni seviyorum Reşad. Se- ninle birlikte olduktan sonra her yer- de ben mesud olurum ve rahat yaşa- rım. Müzehher içinden gelen bir sami- Mmiyet ve hararetle bu sözleri söylü- yordu. Fakat Reşadın kaşları yelsle çatılmıştı: — Sus, dedi. Bu öyle bir iş ki insan sükünetle düşünmeli (Birdenbire içinden gelen hamleye sürüklenme- meli, ... Reşad her ciheti iyice düşündük- ten, muhakeme ettikten sonra bir ka- rar vermek münasib olacağını düşün- mekte haklı imiş. Çünkü, aradan bir müddet geçtikten sonra Müzehher 0- na şu mektubu yazıyordu: «Seni müteessir edeceğim, sukutu Dün bana: Üç ay evvelki konuşmamı- zı hatırlıyor musun? Diye yazdın. Se- ninle ebediyen hayatımı birleşlirme- ğe hazır olup olmadığımı sordun. Re- şad, ne pahasına olursa olsun senin karın olmayı ne kadar şiddetle istedi- imi unutmamışsındır, değil mi? Fa- kat şimdi kati bir karar vermek mev- kiinde kalınca, içime bir korku düşü- yor. Neler hissettiğimi izaha kadir de- “ğilim. Bana tarif ettiğin hakirane ha- yattan korkuyorum. Beni hercai, vefa- #z zannetme... Fakat ne bileyim ben... İşte böyle!» Reşad ısrar etmedi, acı bir şey SÖy- lemedi, Sustu ve Müzehher senelerce ondan habersiz kaldı. ... Şimdi Müzehherin saçlarında #k düşmüş teller vardı. Ailesinin uğradı- İh mali felâketlerden sonra şimdi kü- çücük bir apartımanda oturuyorlar- dı. Evvelce refah içinde yaşıyan şık, zarif Müzehher piyano dersi vererek yaşamağa mecbur idi. Bunu, Reşadın teklifini reddettiği için Allahın bir ce- zası diye telâkki ediyordu. Çünkü Re- şad ile evlenmeyişi sırf parasının â7- lığını düşünmesinden ileri gelmişti. Bugün, ders vermeğe gideceği sıra- da, o kadar derin bir yalnızlık hissi içinde kalmıştı ki birdenbire huçkırık- larını zaptedemiyerek ağlamağa baş- ludı. Sonra, geç kalmamağı düşündü. Gözlerini sildi ve sokağa fırladı. Yolda biri, birdenbire kolundan 0- nu tutarak bir kenara çekti. Bu, tan- madığı bir adamdı. Onu yukarıdan ge- Jen bir otomobilin çiğnememesi için böyle çekiyordu. Otomobili kullanah erkek, atlıyan kazanın verdiği heyecan içinde kendi- sini dışarı attı ve Müzehhere birşey olup olmadığını anlamağa koştu. Müzehher karşısındaki erkeğe ba- kınca sapsarı kesildi: — Reşad! Diye kekeledi. — Müzehher sen misin! Onü otomobiline aldı. Gidiyorlardı: — Dur bakayım sana, Müzehher... Hiç değişmemişsin. Yalnız gözlerine derin, daha ciddi bir ifade gelmiş. «— İhtiyarladım artık. Saçlarım a ğardı. — Ne ehemmiyeti var? Hâlâ çok güzelsin. Kocaya vardın mı Müzeh- her? Reşadın sesi merak ve korkudan tlt- riyordu. Müzehher sarardı, başını eğdi: — Hayır, ded. Şu kısa boylu, bayale uğratacağım diye korkuyorum. ötekinin tipi yok, bunun dişleri çirkin derken seneler geçiyor. Başka felâke!- ler de geliyor. İnsan ihtiyarlıyor ve kocasız kalıyor işte! Reşad, onun elini tuttu: — Ben şimdi zenginim ve bekârım Müzehher. Hayatımızı birleştirmekten ben hâlâ büyük bir saadet duyacağım. — Şimdi kabil değil, Reşad. Vaktile sana kaçı yaptığım münasebetsizlik- ten sonra bu Alicenaplığın beni ezi- yor. Şimdi ben fıkarayım. Bu fıkara- lık bizi yine ayırıyor. — O kadar uzuk şeyleri hiç hatırla- ma, Müzehher, Bugünümüze bakalım. Benim seni mesud etmekten başka hiçbir düşüncem yok. — Anlıyorum, Reşad. Aşkımızın ha- tarası seni şu dakikada kendinden ge- giriyor. Fakat birkaç gün sonra göre- ceksin ki mesud olamıyacağız. Çünkü çok bekledik. Zaman bizim ümidleri- mizi, hülyalarımızı alıp götürdü. Reşad israr etti, Fakat Müzehherin gururu onun teklifini kabul etmesine imkân bırakmıyordu. Ayrılacakları zaman Müzehher adresini verdi ve bir dost sfatile kendisini görmekten pek memnun olacağını söyledi. Günler, aylar geçti. Müzehher Reşa- dın ziyaretini bekliyordu. Bunlar çok azaplı günler oldu, Fakat sokakta ilk tesadüflerinden sonra Reşad bir da- ha Müzehheri hatırlamamıştı. Bir gün, Müzehhere en İyi dostu ve mahremi esrarı Muallâdan şu mektup geldi: «Dün gazetlerde Reşadın evlendi- ğini okudum. Senin gazete okumadı- gını bildiğim için, başka birinden du- yacağına, bu fena haberi benim &ğ- zımdan öğren, diye san& şu mektubu yazıyorum. Müteessir olacağını tah- min ettiğim için gelip seni alacağım. Köşkte, bende misafir olursun. Bera- | ber konuşuruz, derdlieşiriz...ş i Müzehher mektubu okumağı ta- | mamlıyamadı. Baygın bir haldeol- duğu yere yıkıldı. Hikâyeci Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Pangaltıda Nargileciyan, Taksim: Limonciyan, Beyoğlu: İstiklâi caddesinde Delila Suda, Galata; Karaköyde Hüseyin Hüs- nü, Kasımpaşa; Vasıf, Hasköy: Halıcıoğlunda Barbut, Eminönü: Yemişte Bensason, Heybeliada: Tomadis, Büyükada: Merkez, Fa- || Hk: Hamdi, Karagümrük: Meh- med Arif, Bakırköy: Hilâl, Seri- yer: Osman, Tarabya: Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarındaki €c- zaneler, Aksaray: Ziya Nuri, B€- #iktaş: Süleyman Receb, Kadr köy: Pazaryolunda Merkez, Mo- dada Faik İskender, Üsküdar: Ömer Kenan, Fener: Defterdarda Arif, Beyazıt: Yeni Lâleli, Küçük- pazar: Hikmet Cemil, SamaiyG: Kocamuslajapaşada Ridvan, 4 lemdar: Divanyolunda Esad, Şeh- zemini: Ahmed Hamdi. Posta ittihadına dahil olmıyan ecnebi memleketler; Seneliği 3600, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. lame e ei Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır lâzımdır " Rebiulevvel 2 — Ruzu Hızır 34 & İmeak Güneş Öğin İkindi Akşam Yele KL 632 849 435 Bae 11,09 202 Va 211 429 1313 16,13 19,39 210 İdarehane: Babiâli civası Acımusluk So, No, 13 8 Haziran 1937 Salı İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13,05: Muhtelif plâk neşriyatı, 14: Son. Akşam neşriyatı: 18,30 Konferans, Beyoğlu Halkevinden naklen İhsan Arif (Cumhuriyetcilik ve Milliyetei- lik.), 19,80 Konferans Eminönü Hajk- evi neşriyat kolu namına Bey Nusret Befa, 20,00 Belma ve arkadaşları ta- rafından Türk musikisi ve Halk şar- kılârı, 20,30 Ömer “Rıza tarafından | arabca söylev, 20,45 Cemal Kâmil ve | arkadaşları tarafından Türk musiki- #i ve Halk şarkıları (Sast ayarı). 21,15 Radyofon!k dram (HAMLET), 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi gü- nün programı, 2230 plâkla sololar, opera, ve öperet parçaları, 23,00 son. 9 Haziran 937 Çarşamba İstanbul — Öğle neşriyatı: Saat 12,80 Plâkla 'Türk musikisi, 12,50 Havadis, 13,05 Muhtelif Plâk neşriyatı. 14 son. Akşam neşriyatı — 18,30: Plâkla dans musikisi, 19,30: Mandolin orkes- trası, Berk ve arkadaşları, 20: Nezi- he ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30: Ömer Riza tarafından arapça söylev, 20,48: Bimen Şen ve arkadaşları tarafından 'Türk musikisi ve halk şarkıları, (Sa- at Ayarı), 21,15: Orkestra, 22,15: Ajans ve borsa haberleri ve ertesi gü- nün programı, 22,30: Plâkla sololar, opera ve operet parçaları, 23: Son. is am sas İstanbul 7 Haziran 1937 (AKŞAM KAPANIŞ FİATLERİ) Esham ve Tahvilât İst. dahili — 9,— İş. B. Hamiline 9,80 ia 1933 » Müessis 77,— ran 95, |T.C. Merkez e 18,95, — | Bankası 88,— » Ni 18,70,—İ Anadolu his. 24,-—- » Ml 18,65,—) Telefon 4,30 Mümessil | 44,25) Terkos 10,50 » ON 40,25İ Çimento (o 1343 > MN İttihat değir. 10,25 İş Bankası (oo 9,80) Şark O» O 0,80) Para (Çek flatleri) Paris 177125) Prağ 22,65,.— Londra oo 625,—İ Berlin 97,14 Nev York 78,75,—| Madrid mM Milâno 5— Atina | 87,44,— mem e Cenevre (o 3,45,75 imiş Brüksel o 4,68,64) Pengo oo 398,40 Amsterdam 1,43,56) Bükreş (o 107,52,— Solya 64,—İ| Moskova 24,02,—! İSTANBUL TİCARET ve ZAHİRE BORSASI 7/6/937 FİATLER CİNS Aşağı o Yukarı Kr.Pa. Kr.Pa. Buğday yumuşak 612 635 | » sert 5323 610 Mısır sarı 427 —— Köğyepıl a Peynir beyaz 2415 ,2870 » kaşar 0— 47. Zeytin yağı 54 — 5979 GELEN Buğday 945 Ton Kepek 75 » Arpa 57 » Çavdar 60 » Susam 15 Un “5 » Musir 68 > Peynir beyaz 59 » > kaşar 18 » Keten tohumu 3 5 GİDEN 200 Ton İç fındık li» DIŞ FİATLER Buğdayı Liverpul 6,14 Kr. » 3 Şikago 3.10 » » £ Vinipek 2145 Arpa: Anvers 490 » Mısır: Londra 3.76 » Keten T. : Londra 8,06 » Fındık G. » Hamburg 9441 ş Fındık L. : Hemburg 9441 » Eskişehirde AKŞAM neşriyatı «Ses - Işık» müessesesinde salı- lir. «Akşam» gazetesine abone olanlara hususi tenzilât yapılır, 4 Kubilâyın sır kâtibi o gün anasını ziyarete gitmişti. Bahçenin önünde yüzü peçeli bir kadın gördü. — Ben hakikati söylüyoruin.. Ko- ra isyanında Şansinin parmağı yok- sa, ellerimi keserim. Şansi İki yüzlü bir cambazdır. Sen onu tanımıyor- sun!, — Ya sen.. Şansiyi benden iyi mi ta- nırsn? Biz mahkemede hergün onun- la temas ederiz. Sen haremde kapalı bir kadınsın! Şahsiyi nasıl benden iyi tanıyabilirsin?. — Benim kulaklarım, gözlerimden Gaha İyi görür. anladın mı? Eğer sa- ne bütün duyduklarımı söyliyecek ©- Tursam, aklını oynatırsın!. —O halde neden saklıyorsun? Her- şeyi açıkça neden söylemiyorsun?, — Ben söyliyecek adamı bilirim. Hakan ne güne duruyor. ve sen kim oluyorsun da beni sorguya çeker gibi, bütün bildiklerimi benden öğrenmek istiyorsun?. Şi-Yama hakanın kuşlarına yem verirken, Tekinboğa onu görmüş, ya- mına sokulmuştu.. Kavga edercesine konuşuyorlardı. Şi-Yamanın sarayda hiç hoşlanma- dığı adamlardan biri de Tekinboğa idi, Şi-Yama: — Bu adam da nerden çıktı karşı- ma... Diye söyleniyordu. 'Tekinboğaya bir gün sarayda: — 'Tiyen-Fonun ölümile birlikte gi- den birçok esrar vardır ki, bunları Şi-Yamadan başka kimse bilmez. Demişlerdi. 'Tekinboğa o günden ve bu sözden sonra Şi-Yamanın peşini kovalamağa başlamıştı. Şi-Yama sarayda her yere girip çık- mağa mezun bir kadındı, Kubilâyın onun zekâ ve anlayışına çok güveni vardı, Tekinboğa Japon dilberine birez yu- muşak ve nazik davransaydı, belki de ondan bir şeyler öğrenebilecekti, Fa- kat, o da, karayel gibi, fırtınalar ko- pararak, kalpler kırarak konuşan, sert bir adamdı. Şi-Yamaya: — Şansi hakkında atıp tutmak pa- ra etmez. Bildiklerini söylemelisin! Bu işi mahkemenin bana havale etti- dinden haberin yok galiba..? Diyerek hafifçe bir tehdid savuran 'Tekinboğa da inanmıştı ki Kubilâyın gözdesi hakikaten bir şeyler biliyordu. Şi-Yama o günlerde sarayda neler duymamış, neler görmemişti! Ve kuşların işini bitirip giderken, Tekinboğaya dönerek: — Tiyen-Fonun idamında sen de hazır mıydın? Diye sormuştu. Tekinboğa kaşlarını kaldırarak, nef- sine itimadı olan bir hakim gururile: — Cellâdın arkasında duruyordum, dedi, onun başının yere düştüğünü gözlerimle gördüm, —Gözlerin seni aldatıyor, Tekinbo- ğa! Yere düşen, bir kadın başı idi.. fe- kat, Tiyen-Fonun başı değildi... Şi-Yama fazla bir şey söylemeden, bir gölge gibi süzülüp gitmişti. Tekinboğanm parmağı ağzında. hayretler içinde, buz gibi donup kaldı. — Şi-Yama... Diye seslendi. Kubilâyın gözdesi harem Kağan: dan içeri girmiş ve gözden kaybol- muştu. 'Tekinboğa yavaş yavaş yürüdü.. Odasına gitti. Kendi kendine söyleniyordu: — Acaba geçen gün sokakta gördü- ğüm (Deli kadın) ın söylediği sözler doğru mudur? Yüzü peçeli kadın!.. Şansi bir akşam şehir kenarındaki sayfiyelerde oturan anasını görmeğe gidiyordu. Şansi henüz evlenmemişti. Şansinin anası çok ihtiyar bir ka- dındı.. Zenigindi.. ve oğlunu evlendirmeğe &zmetmişli, Şasinin evlenmeğe hiçte niyeti yoktu. Sarayda bin bir cariye içinde yaşı- yan Şansinin bu cariyeler arasında ... KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli Tak: eğer bir yudum su içersem, üzerimdes | yüzü sımsıkı örtülüydü. mendile Blm Sn liliki biheliü de. küğ AMME. 477 No. 74 sevdiği, oynattığı ve gönlünü eğlendir- diği birçok kadınlar vardı. Şansi çok yakışıklı bir gençti. o, bu güzel ka- dınlardân ayrılıp bir kadına ye mak istemiyordu. O gün amnesinin evine giderken: — Annem yine ısrar ederse, bir kâ- dınla evlenmeğe mecbur olacağım, diyordu, fakat bu, benim için ne güç bir iştir. Bunu anneme nasıl anlata- bilirim? O benim mürüvvetimi gör- mek, çocuklarımı görmek ve benim başımı bir kadınla aileye bağlamak 15- tiyor. ş Şansi anasının evine yaklaşmıştı. Sokağı dönerken birdenbire karşi- $ına yüzü örtülü bir adın çıktı, Son yularda Pekin sokaklarında sık sik görünen müslüman kadınları hep böy le kapalı ve yüzleri peçeli olarak ge- zerlerdi. Bu kadın da onlardan biri. 1d. Şansinin önünde durdu. — Buralı mısınız, delikanlı? — Evet.. birinin evini mi soracakste nız? — Hayır, üzerime bir fenalık geldi. yolum uzundur. bir bardak su istiye- cektim sizden. Şansi telâşla kadına köşeden görü- nen anasının evini göstererek: — Şu evin bahçesine kadar yürüy&e mez misiniz? Dedi. v Müslüman kadını sallıya- başını — Susuzluktan ölüyorum.. dedi, ki fenalık çarçabuk geçecek sanıyo- | rum, Şansi; — Şu evin bahçesinde bekleyiniz. ben şimdi size su getireceğim. *| Diyerek anasının evine koştu.. Müslüman kadını bahçeye girerek, bir ağacın dibine oturdu. Şansi biraz sonra, elinde bir küçük o su testisi olduğu halde dönmüştü. | Şansi küçük testiyi kadına uzattı.. Müslüman kadını peçesinin alından » yüzünü göstermeden - suyu içti, Duruşundan ye yürüyüşünden bek | Yiydi ki, genç bir kadındı bu. Başı ve Şansi sordu: — Başka bir şeye ihtiyacınız var i m ? ir — Hayır., gösterdiğiniz yardımı ebe- diyen unutmıyacağım. Sokakta bir- denbire karşıma çıkan azgın biratn | şahlanmasından . korkmuştum. an ; cak şimdi kendime gelebildim, ağ — Yeni mi müslüman oldunuz? ? — Hayır, Babam da müslümandır." — Bir Çinli gibi konuşuyorsunuz? — Babam Karakurumludur. Ben i Pekinde doğdum., i — Babanız hayatta mı? > — Evet. ) — Ne işle meşguldür? — İnci çarşısında mücevher tüccas rıdır. — O halde çok zengin bir adamın kızısınız? — Bâbâm servetinin hesabını bil meğiğini söyler. fakat, ben Çinde or dan çok daha zengin kimseler tan nm, — Bu tarafta nı oturuyorsunuz? — Hayır. Koru kapısı civarındaki sayfiyelerde. — Burada ne işiniz var? “5 — Akrabamdan birini ziyarete gek, — Evli misiniz?... — Hayır. ; Şansi gülümsedi: “ — Ben de bekârım.. burası bizim evimizdir. ii — Güzel, fakat çok küçük bir küs Jübe.. — Yirmi dört oda, beş salon. ihti yar bir annemle benim için kâfi des ğu mi? j — Başka kimseniz yok demeki.. — Hizmetçiler, uşaklar, ahçı, seyis, bahçıvan, arabacı ve annemle ben. Evimizin - annemin deyişine göre - &rle cak bir geline ihtiyacı var. ğ Şansi merakından çıldırıyordu. (Arkası var)