20 Mayıs 1887 Her Akşam Ea Bir Me e va Pahri anlattı; — Az maaşlı bir memur olduğumu hepiniz bilirsiniz. «Her yiğitin gön- İünde bir aslan yaters derler ya, ne doğru sözdür, Benim de hayatta bü- tün emelim küçük bir hususi otomo- bile sahip olmaktı. Düşünün bekâr- ım. Gençtim. Elim yüzüm düzgünce Adi. Hele bir de hususi otomobilim Olursa ne kadar işime yarıyacaktı. Geceleri rüyalarıma bile girmeğe baş- Mamıştı, Bir hususi otomobil almışım. Güzel güzel genç kadınları içeriye doldurmuşum, asfalt yolun üslünden Büyükdereye doğru uçuyorum. Ba- gan caddede öyle kübik, kurbağa bi- çimi hususi otomobilleri gördükçe ağzımın suyu akıyor, hayran hayran kalıyordum. Nihayet karar vermiştim. Ne olur- #a olsun bu işi yapacaktım. Artık eli- Me geçen parayı düğüm düğüm üs- tüne biriktiriyordum. Bir kaç yüz li- Ta olunca gazetelerin küçük ilânları- nı dikkatle okumağa başladım. Bu Bânlardaki otomobillerden hemen bepsini gördükten sonra birinde ka- Tar kıldım. Bu oldukça eski bir oto- Mobildi, Fakat «cami yıkılmış ama mihrab yerinde.» derler. o cinsten- di. Vaktile çok güzel bir otomobilmiş... ©k sahibi zengin bir miras yedi imiş. O epeyce kullanmış, orta halli bir iş Adamına satmış, o eskitmiş, birisine satmış, ondan da ben aldım. hani ba- gı hovarda kadınlar olur, gençliğinde en zengin muhitlerde ne canlar ya- kar, gençlerin ağızlarının suyunu akıtır, nihahyet düse düşe bilmem ne Sokağında oturan bir sigara satıcının metresi olur. İşte bizim otomobil de aşağı yukarı böyle bir macera geçir- mişti, İlk defa bilmem kaç bin liraya satıldıktan sonra 350 liraya benim elime düşmüştü. * (Artık mesuddum. Hayatımın bu Btomobille tamamile (değişeceğine yüphem yoktu. Bütün kalbleri, bü- tün saadet kilitlerini otomobilimin mini mini kontakt anahtarı açabilir sanıyordum. Şolörlüğü öğrendiğimin ilk günü Bniredeki umumi müdür muavini ri. ta etti: — Kuzum.. Kurtuluştan geçerken bizim eski apartımana uğrayıp orada küçük aynalı bir komodin var onu alır mısınız? 'Tuhafıma gitti. Sanki bizim otomo- Mi kamyon mu? Maamafihi renk ver- medim. Çünkü umumi müdür mua- yini aksi mi sksi bir adamdır, Dediği- ni yapmamak olmaz. Hattâ bu vesile Me biraz gözüne bile girebilirdim. Gittim, Kurtuluştaki apartımandan aynâlı komodin! aldım. Yola çıktık, Fakat bizim otomobil gayet tuhaf tabiatli idi. Durup dururken kapıları açılır, ayağınızın altındaki bir tahta- ya bastınız mı? Marş, gaz bu tahta- ya takılı olduğu için birdenbire hız- anır.. velhasıl gayet garib tabiatli bir otomabil.. . Ben Şişhane yokuşundan inerken birdenbire arkadaki kapı açılmış ve aynalı komodin gümbür gümbür ye- Te.. tabil aynalar parça parça.. Bu halle komödini umumi müdür muavinihe götürmek benim için bir felâket olurdu.. şimdi ne halt edeyim? Çaresiz - gittik. komodine bir ayna taktırdık ama epeyce de “paradan Çıktık., işte otomobilin ilk azizliğine böyle uğradım., Akşam şirketten çıkerken kapıda bizim şefle karşılaştık. Şef: — Oooo.. maşallah.. dedi.. fena ara- ba değil doğrusu.. heydi beni de Be- yoğluna bırak.. Sabahtanberi ayna parası, teneke teneke benzin parası aklıma geldi. Fakat şefin sözü hiç-kırıır mı? He- men otomobilin kapısını açıp: — Buyrunuz!.. u bastırdım. Otomobil şefin pek hoşuna gitti. 'Taksimden geçerken birdenbire bir genç kadın bizim şefe selâm verdi. Şef. , — Aman biraz duralım, dedi. Durduk, Genç kadıh yanımıza yak- Jaştı: — A... dedi, mükemmel otomobil ft; <a Buyrun.. dedi.. sizi Büyükdere- ye götürelim... Kadın ufak bir nazlanmaya bile Yüzum görmeden otomobile atladı, Yolda benzin aldım, Büyükdere yolü- nu tuttuk, Onları Büyükderede birak» tıktan sonra dönüyordum. Bizim Şe- kire rasladım. Şakir hiç hatırını kı- ramıyacağım bir arkadaşımdır, Bu iş buhranında beni şirkele yerleştiren odur. Ben otomobili durdurur dur- durmaz: — Yahu.. dedi, yazıklar olsun sa- na.. hey gidi ak gün dostu hey. oto- mobili alınca biz aklına bile gelmeyiz. demin gördüm. Şefi gezdiriyordun de- Kü mi?.. Tabii onu gezdirirsin. bizi mİ gezâireceksin?, Hem de otomobile ne kadar meraklı olduğumu bilirsin... Şakirin darılmasını hiç istemez- dim. Bozmadım: — Ben de sana geliyordum. dedim, Seni biraz gezdirmek için., Şekir otomobile bindi: — Direksiyona ben geçeceğim... dedi.. — Buyrun üstadım.. diyerek yeri- mi terkettim.. oturdu. Hakikaten fe- na kullanmıyordu. İstanbula geçtik, tekrar döndük. Bir aralık otomobille geçilmesi memnu bir yere, İş Banka- sının önünden Yenicami kemerine ama ters tarafından daldık. — Aman Şakir.. dedim.. bu kemer- den böyle geçmek yasaktır... Şakir omuz silkti: — Aldırma... 'Tam o esnada karşımıza bir seyrü- sefer memuru çıkmaz mı? Bizi dur- duttu. Evvelâ yanlış sokaktan geç- tik diye beş liralık birceza yazdı. Bönra Şakire: — Ehliyetnameni çıkar. dedi.. Şa- kir şaşır — Benim ehliyetnamem yok ki. Seyrüsefer memüru bana döndü: — O halde siz ehliyetnamesiz biri- | ne arabanızı teslim ettiğiniz için 25 | lira ceza vereceksiniz... «Aman zaman» dedik. fakat me- | mur dinler mi?.. O gün küçük seya- hatimiz bana 30 lira cezaya mal oldu. Bir günde otomobil yüzünden kaç paradan çıkmıştım.. maamafih şev- kim kırılmamıştı. Ertesi günü otomobilin zevkini çi- kartmak için daireyi astım. | Bir arkadaş ta benimle beraber da- ireye gitmedi. Taksimde harikulâde bir genç kadına rasladık. İnsan otomobille çapkınlığı Tünel, Galatasaray, Parmakkapı gibi kala | balık caddelerde yapamıyor. Çünkü bu caddede size gülen bir kadını arar banızı durdulup davet etmek olduk- | ça müşküldür, Cadde kalabalıktır. Arkanızda bir sürü tramvay, otomobil vardır. Fakat Taksimden ötesi, Şiş- Biye kadar otomobil çapkınlıkları için çok müsaiddir. Bereket bu genç ka- dın da Taksimden yukarıya doğru gi- diyordu. Hemen arabayı durduttum. Arkadaşım benden yırtıktır. Genç kadını otomobile davet etti, O da gir- di. Oh kekâ.. dün o kadar para ver- dik ama.. bugün keyifteyiz.. ver elini Büyükdere... Lâkin tam Zincirlikuyuya geldik.. otomobil birdenbire istop etti. bir türlü neden durduğumuzu, neden is- top ettiğimizi anlamadım. Arabanın altına girdim. Acaba marş mı takıl- dı?, Baktım.. yoo... Marşışa filân ta- kıldığı yok.. öyle fse niçin durduk? Ben arabanı altına girmiş, kanter içinde, suratıma makine yağları ka- ra kara dökülürken yukarıdan arka- daşım Sadi ile yanyana oturan genç kadının kahkahaları etrafı çınlatı- yordu. Ars sıra da güzel misafirimi- zin: — A. siz çok yaramazsınız.. diye arkadaşıma güldüğünü de işitiyor- dum. » Doğrusu olur şey değildi.. ben oto- mobil altında böyle sinirden deli gibi bir halde çalışırken onlar üstümde keyif çatsınlar!.. Bir aralık takılmak istedim: — Aftedersiniz.. sizi beklettim.. di- ye otomobilin altından seslendim, Genç kadın: — Zarar yok.. dedi, hem çok iyi ol- du böyle. etrafı seyrediyoruz., Arkadaşım Sadi de: — Sen bizi merak etme, dedi, biz vaziyetten memnunuz.. sen acelesiz, telâşsız işini gör kardeşim., zarar yok biz bekleriz.. Kendimi tutamadım, Otomobilin altından küfürü bastım: «Gidi hergele gidi..x.. Otomobilin altından çıktım, Nafile araba yürümeyecekti. Genç ka- Rady o) 29 Mayıs 937 Cumartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30 Plâkla Türk musikisi. 12,50 Havadis. 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 Son. Akşam neşriyanı; Saat 18,30 Plâkla dans musikisi, 19,30 Bayan Kızılay tarafından Türkçe tangolar. 20 Fasıl Saz heyeti, 20,30 Ömer Rıza tarafın- dan arabca söylev. 20,45 Fasıl Saz heyeti (Saat ayarı). 21,15 Orkestra, 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve er- tesi günün proğramı. 22,30 Plâkla Ssololer, Opera ve Operet parçaları. 23 Son. 30 Mayıs 937 Pazar İstanbul: Öğle neşriyatı — 12,30 Plâkla Türk musikisi, 12,50 Havadis, 18, Beyoğlu Halkevi gösterit kolu ta- rafından bir temsil, 14 Son. Akşam neşriyatı: 18,30 Plâkla dans musikisi, 19,30 Konferans: Ordu say- lavı Selim Sırrı Tarcan tarafından (İngiliz terbiyesi) 20 Müzeyyen ve ar- kadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30 Ömer Riza ta- Tafından arapça söylev, 20,45 Muzaf- fer ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları (saat aya- rı), 21,15 Orkestra, 2215 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün prog- ramı, 22,30 Plâkla sololar, Opera ve operet parçaları, 23 Son. Abone Ücretleri Türkiye Ecnebi SENELİK 1400 kuruş 2700 kuruş 150 > 1450 » 800 >» — » Posta ittihadına dahil olmıyan ecnebi memleketler; Seneliği 3600, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzundır Rebiulevvel 18 — Ruzu Hızır 24 & İmsak Güneş Öğiş İkindi Akşam Yat L. 647 500 439 BAB 1200 18 Va. 219 4,32 1201 AAA 131 2129 İdarehane: Babiâli civarı Acımusluk So, No, 13 Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Pangallıda Nargileciyan, Taksim: Limonciyan, Beyoğlu: İs- tiklât caddesinde Dellasuda, Te- pebaşında Kinyoli, Galata: Hüse- yin Hüsnü, Kasımpaşa: Müeyyed, Hasköy: Nesim Aseo, Eminönü: Hüsnü Onar, Heybeli: Halk, Bü- yükada: : Halk, Fatih: Fatihte Hamdi, Karagümrük: Mehmed Fu- ad, Bakırköy: İslepan, Sariyer: Asaf, Tarabya, Yeniköy, Emirgâr, Rumelihisarındaki eczaneler, Ak- saray: Yenikepıda Sarım, Beşik- taş: Vidin, Kadıköy: İskele cad- desinde Sotiryadis, Yeldeğirme- ninde Üçler, Üsküdar: Ahmediye, Fener: Balata Merkez, Beyazıd: Cemil, Küçükpazar: Yorgi, Sa- matya: Yedikulede Teofilos, Alem: dar: Divanyolunda Esad, Şehremi- ni: Ahmed Hamdi. dın benim yüzümü yağ içinde görün- ce: «A. dedi, ne kadar da korkunç olmuşsunuz..>.. ben: — Nafile. otomobil işlemiyor. de- dim. Sadi ile genç kâdın kalktılar. Genç kadın: — Şurada, dedi, bir kır kahvesi var.. çok güzeldir. Her çift için küçük, şai- rane barakalar yapmışlar. gidelim mi Sadi?, Arkadaşının da burada — Gidelim şekerim.. dedi ve bana döndü: ni em işini gör. biz çu se ni bekleriz.. artık bu kadar bir arka- daşlık yapmamıza müsaade et.. seni yol üstünde bırakıp şehre gidemeyiz ya.. Ve onlar şairane barakaya doğru uzaklaşırken ben düşünüyordum.. ne kadar mesudum değil mi.. Otomobile bir kaç tekme yerleştirdim. (Bir yıldız) KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli No. 64 Bir ihtiyar Çinli, saray kapısında asılan gesik kadın başının önünde durdu.. gizli gizli ağlamağa başladı! — Cinler zindanı bastılar., çoktan- beri buraya uğradıkları yoktu. Acaba Tiyen-Foyu boğmağa mı geldiler?! Zindan kapısı kolayca açılmıştı. İki siyah gölge ardı sıra zindandan içeriye giriyordu. Başlarından ayaklarına kadar kara örtülere sarınmış olan bu iki hayalet zindana girer girmez doğruca Tiyen- Fonun yanına gitmişti. İki gün sonra idam edilecek olan Tiyen-Fo, yanına gelen hayaletlerden birine sordu: — Her şey hazır mı, Şansi? — Evet. — Bu kadının ailesini tatmin et- tin mi? — Evet. o zaten ölecekti. Burada sizin yerinize ölmeyi şerefli bir ölüm biliyor. Kadın başından örtüyü attı. sesini soyundu.. Bu sırada Tiyen-Fo da soyunma- ğa başlamıştı. Gelen kadın Tiyen-Fo- nun, Tiyen-Fo da onun elbisesini giy- di, Tiyen-Fo örtüyü vücudüne sardı, — Şimdi nereye gideceğiz?. — Arka kapıda bekliyen bir araba» ya kadar götüreceğim sizi. Adamları- mın hepsi hizmetinizde bulunmağa hazırdır, imparatoriçem!. Kubilâyın kâtibi Şansi, idama mah- küm olan Tiyen-Foyu zindan kaçırır eibi- İ yordu. Sabık İmparatoriçe şimdi harem- den sokağa çıkan bir kadın kılığına girmişti. Şansi'de kadın kıyafetile sa- raydan imparatoriçe ile birlikte Kaçı- “Tiyen-Fo kendi yerinde kalan kadı- nın omuzunu okşadı: — Aileni refah içinde yaşatacağım! Benim için ölümü göze alarak bura- ya gelişinden çok memnun oldum. Fakat, emin ol ki, bön ölümden kor- | kan bir insan değilim. Buradan kur- tulmayı, hasımlarımdan intikam al- mak için istiyorum. Bu işi gördükten sonra, nasıl olsa gene ölecek değil miyim?. Şansi: — 0, teselliye muhtaç değildir, im- paratoriçem! dedi.. eğer ben vaktinde yetişmeseydim, o, karnını bugün deş- miş olacaktı, Halbuki şimdi cellâdın palası altında zahmetsiz ve iztırapsız ölecektir. Tiyen-Foya çok benziyen bu kadın fakir bir köylünün karısıydı.. kocası kendisine: «— Artık seni sevmiyorum!» Demiş, Kadın kendini öldürmeğe karar vermiş. Sunglar Çinde hâlâ bu ananayi terketmemiş bir Kabiledir Ki, , sevilmediklerini anladıkları zaman derhal kendi ellerile karınlarını deşip | intihar ederler. Şansi bu kadını bir tesadüf “eseri olarak bulmuş ve ailesini para ile kan- dırıp saraya getirmişti, Ertesi sabah cellâda teslim edilecek olan Tiyen-Fonun yerine işte bu za- vallı kadıncağızım boynu vurulacaktı. Tiyen-Fo harem dairesinden çıkar gibi, zemin katından Şansi ile birlikte çıktı.. arka kapıya gitti. ve kendi- sini bekliyen arabaya nöbetçilerin gö- gibi hanımının karşısına oturmuştu. zü önünde bindi.. Şansi de bir cariye İkisinin yüzleri kapalıydı. Arabacı hayvanları kamçıladı. Saray kapısından uzaklaştılar. .. Tiyen-Fo'nun kesik başı, saray kapısına asılıyor. Semga Bahadır, imparatoriçe Gök- çine, idam cezasının Kubilây gelin- ceye kadar tehirini rica etmişti. bu cezayı çok yerinde olarak hemen tatbik etmek istiyordu. Semganın ri- casını kabul etmedi. Ertesi sabah cellâdlar zindana in- diler.. İmparateriçenin yüzünü kalın bir bezle sardılar. zindandan Çıkardılar. Köylü kadın ne ağlıyor, ne de iti- Yaz ediyordu. Nereye gittiğini gör- memesi için başını sarmışlardı., hükmü zindanın önündeki mer hanlıkta tatbik edilecekti. y lın bir kütük vardı.. idam mahkümu- nun başı bu kütüğe yatırılır, hüküm okunur, üç kere borizan tarafından boru çalınır. ve kapıda asılı duran büyük bir davula bir kere tokmakla vurulur, bündan Sonra cellâd keskin bir balta İle mahkümun boynunu vururdü. y Eğer cellâd mahkümun başını bir vuruşta yere , cellâdın ar- kasında duran cellâd, birinci cellâdın boynunu vururdu. Muhafızlar arasında işitilen bu 0 #ıltı herkesin gözüne çarpmıştı. Semga Bahadır titrek bir sele idam hükmünü okudu. Sarây rahibi di ratoriçeye: — Bir arzunuz var m1?, Diye sordu. İdam mahkümu sadece başını sal- ladı.. cevap vermedi. Lâma ayni soruyu üç kere tekrar- ladı, i Borular çalındı. Celiâd baltasını kaldırdı. Davulun ölüm saçan korkunç sesi zindanın loş dehlizlerinden perde per- de yükseldi. İmparatoriçenin başını birden yere düştü. Kütüğün üzeri kırmızı kan lekeleri. le boyandı. Cellâd geniş bir nefes aldıktan son- ra, arkada kendisini bekliyen arkada anın kolları arasına düşmüştü. yamakları yerdeki başı .» ey çıkardılar. Saçlarını çözüp döktüler, Ve bir gümüş tepsinin içine Soüimi saray kapısına götürdüler. Moğol âdetince kesik mahküm başı bu tepside bir saat kadar durduktan sonra (Hakan buyruğu) taşının üstü- ne saçlarmdan asılmıştı. İdam hükmü de başın yan tarafına çivilendi.. Sokaklarda davullarla sabık impa- ratoriçenin yurduna ihanet elliğin- den ötürü idam edildiği ilân ediliyor. du. ' Şimdi sarayın büyük kapısı önünde binlerce seyirci toplanmış. Tiyen-Fo- nun kesik başı önünde dedikodu ya» pıyorlardi: «— Tiyen-Fo yaman bir kadınmış. yokluğundan istifade ede- Tek yeğenihi hanlık tahtına çıkarmak istedi.» «— Moğol “Moğalu, Çinli Çinliyi, Hindli Hindliyi sever.. herkes kendi soyu içiri çalışır. İşte bir örnek. Ders olsun bize bu.» «— O ne?! Tiyen-Fonun suratı u- zamış... Halbuki o yuvarlak çehreliy- di. Besbelli, insanın boynü vurulunca yüzü uzuyormuş!...» «— İnsan ölmesin yoksa. Öldükten sonra, arkasından söz söylemek çok kolaydır, O, ne de olss bir hakan karı- sıydı.. yıllarca Kubilâyın tahtının ya- nında oturdu. Çinlilere çok iyiliği do- kunmuştur onun...» d Bir ihtiyar Çinli, yanındakileri ite kaka kesik başın dibine kadar sokul- tin? Gerçtin. güzeldin.. kimseye fe- nalık yapmamıştın.. seni herkes seven” di. Hattâ kocan bile,» Bu adam deli miydi? — Niçin ağlıyorsun?... — Kızı ölen bir babaya sorulur mu bu?... Seyirciler biribirlerine bakışarak: — İmparatoriçenin babasını biz öl- dü biliyorduk.. Meğer sağ imiş!... Diye mırıldandılar, (Arkası vaz),