Bahife 6 ge R PAZARTESİ KONUŞMALARI ANADOLU NOTLARI azat eren 2 Türk edebiyatına yeni bir duyuş ve söyleyiş kazandırmış olan Reşad Nu- ri, eserleri kadar şahsı ile de tanın- ması zevkli bir edibimizdir. Mümkün olduğu kadar ruh kalabilmek için maddesinden çok şey tayyelmiş; narin vücudile size bizzat zekâya temas eder hissini verecek kadar çevik, fiske gibi dokunup kaçan, uçucu bir insan... Onunla konuşurken dalma dudak- larında yapışık duran cigarasının du- manları içinden küçük, cevval, koyu göz bebeklerini ararım. Onlarda baş kalarının zekâsmı da harekete geti- ren bir büyü var gibidir. Kemikli, kü- çük parmaklarile beynindeki kırmi- damaları boşaltan ve konuşurken ye- rinde duramıyacak Kadar hareki olan Çalıkuşu tablatli Reşad Nuri; bera- berliğine doyulmaz, içli taraflarını gü- ler yüzü ve tatlı sözile kapamıya muk- tedir bir arkadaş, bir candaştır. Gözleri en ince, en uzak, en hurde- binlik şeyleri görür; kulakları en fısıl- tı dedikoduları işitir; kalbi eri acı ve- rici şahıs ve vakalara daima açıktır; dudaklari bunları en sevimli şekilde nakleder; elleri görüp işittiklerini,* kalbinin duyduklarını en güzel türk- çe ile yazar, Onun için Reşad Nurl içli bir gören, dikkatli bir inceleyen- dir. Yolda bir kalabalık görüp de on& kayıtsız durduğunu bilmiyorum, Çok kereler, caddelerde yürürken böyle! hâdiseler önünde beraber durmuşuz- dur, Daha doğrusu o beni durdurmuş- tur. Kendisini şahid diye karakol ka- rakol sürüklerler bile bu insiyaki alâkasından vaz geçemez. Acaba ne var? Kavga niçin? Kim kime ne söy- Yüyor ve nasıl söylüyor? Ondaki bu itiyad ve İlgi, romancılığının muvaf- fakıyet sebeplerinden biridir. İnsan ruhunu tasvirlerle tahlilden daha çok, hareketlerile anlatan Re- şad Nurinin bu hususiyetini anlama- yıp romanlarını tenkid edenler oldu. Dikkat edilirse romanlarındaki şahsi- yetler, tıpkı bir salranç tahtası üze- rinde, şahtan paytağa kadarki taşlar gibi kendine mahsus hareketlerile ha- ne değiştire, değiştire yürüyüp gider- ler. Bu meharetli oyuncunun karşi- sında oynıyan, kariidir. Bu vakalar teselsülü ile okuyucusunu yenmek, onu duygu ve hayret içinde bırakmak, hattâ biraz oyalıyarak, bazan gülüm- seterek kendine çekmek, Reşad Nuri- nin en büyük zevkidir. Reşad Nuri bir tek oyun sever: Satranç. Ve bu oyu- nu, romancılıktarı sonra öğrenmiştir, gene de bunun için olarak, iyi bir sat- Tanç ustasıdır. Hususi hayatında neşeli ve şakacı görünen Reşad Nuri, resmi işlerinde ciddi, titiz ve çok şuurludur. Sene- lerdir Maarif müfettişliği ile irfan ha- yatımıza hizmet ediyor. Her yılının birçok ayları yurd içinde dolaşmakla geçer. Onun kadar dolaşan, ancak bir zat daha var, Kendisinin de söylediği Esad Mahmud Karakurd gibi bu, Hariciye Vekilimiz Doktor Tevfik Rüştü Arastır, İki geziş ara- sındaki fark, biri memleket içinde, il- mi; diğeri memleket dışında, siyasi- dir. Doktor da canlı ve güzel anlatır. Fakat onun hikâyeleri, siyasi ve şifa- hidir. Nota ve raporlardan gördükle- Tini yazmıya vakit bulamaz. Reşad Nuri, bu gezmeler sırasında- ki müşahedelerini tesbit etmiş, onla- | mı tekrar gözden geçirmiş, şehir ismi, şahıs adı söylemeden küçük hatıralar halinde toplamış, (Anadolu notları), diye neşretmiştir. (Anadolu notları) tıpkı kendi gibi insanı üzmeden, sık- madan söylüyor, anlatıyor ve sizi gör- dükleri üzerinde düşünmiye sevkedi- yor, yahud göremediğiniz şeyleri size gösteriyor. Sevimli bir arkadaş gibi konuşan bir kitap. Her yerde dost, arkadaş arıyan İn- san, trende nasıl yalnız kalmak is- ter?, «Halk, yalnızlık Tanrıya mahsustur der. Felsefe, insan doğuştarı medeni» dir, cemiyet içinde yaşamak için ya ratılmıştır der. Hayatta da hergün bu- nun çeşid çeşid misallerini görürüz. Gece yarısına doğru yalnız odasına dönen. yaşlı bekâr evli komşusunun penceresinde ışık görünce garibser; bu pencerenin arkasındaki mesud aile babasını kıskanmaktan kendini ala- maz. Amma mesud aile babası bu sa- aite yatağında başına üşüşmüş bak- kal, kasap, kömürcü, terzi hesapları içinde tavada balık gibi bir yandan bir yana döne döne kızarıyormuş, ne çikar?... Hasılı insanlar kalabalık içinde yaşamayı yalnız ve rahat yaşa- mıya daim tercih etmişlerdir. Yalnız trenler, yatılı trenler müstesna...> Bundan sonra bir tablo, bir portre. Hasta taklidi, uydurmadan delilik yapan ve böylece kompartımanda yal- nız kalmayı temin eden bir adam. Başka bir notta birkaç kilo ezik ka- yısıyı taşıyan bir eşek ve iki köylüden mürekkep bir ticaret kervanı, Konya Ereğlisinden Adanaya gidiyor. Bu toptancı tüccarla pazarlık. Şoförün müdahalesi, Reşad Nuri bunları gül- düren bir üslübla hikâye ediyor. Fa- kat notu bitirdiğiniz zaman artık gü- lemiyorsunuz. İçinizde o gülmedeler- den tortup kalan bir acı var. On kilo kayısıyı satıp Üç beş kuruş elde etmek için dört, beş gün yollarda sürünen bu iki köylünün hali, sizde memle- ket alâka ve sevgisinden gelen bir merhametle derin bir iz bırakır. Bu tabloyu ve bu portreyi unutmanız mümkün değildir. (Patron hoca)da başlıbaşına bir tiptir, Önce size kendini acıtan, üstü- başı, perişan hal ve kıyafeti ile mer- hametinizi alan, fakat kim olduğu anlaşıldıktan sonra paralı, patron bir adam zalimliği ile karşınızda cübbe- sini atıp size olduğu gibi görünen bir tip. Başka bir tip daha: (Otel garso- nu). Reşad-Nurinin onunla konuşma» SON GECEL., Ben de benim için artık unutulması- na imkân olmıyan bir varlıksın!.. Sen- siz bir dakikaya bile tahammülüm yokt.. — Faruk bey; bu bir hafta ayri hk tahteşşuurumda saklı sinsi bir yaşayışı, bütün korkunçluğu ve deh- geti ile birdenbire meydana çıkardı. Size sadece alıştığımı ozannedi- yordum. Ne kadar yanılıyormuşum!.. Meğer ben size farkında olmadan de- Mice bağlanmışım Faruk bey!.. Oh Ya- rabbi!.. Bu ne hazin, bu ne beklenil- miyen bir hâdisel.. — Mariya ben de seni seviyorum!.. — Sizin beni sevmeniz, işlediğim bü- yük günahı affettirmez ki!... — Sevmek günah değildir Mariya! — Sevmek günah değildir amma, memleketimizi işgal eden orduya men- sup bir düşman zabiti olmamak şar- tile... — Meriya; tekrar ediyorum, biz mepileketinisin düşmanı değiliz!... Ben ne senin, ne de vatanının düşma- Bayım... — Olabilir, fakat neye yarar?... Dü- | Tefrika No. 45 şünsenize bir kere, Iki saat evevl, kim- bilir belki bizzat ateşlediğiniz toplar» la kaç vatandaşım toprağa gömüldü?, Buraya şimdi, atınızın naiları ile ölen yatandaşlarımın kemiklerini çiğneye- rek geldiniz!... Hazin, çok hazin bir şey bu yüzbaşı!... — Mariya; ayni şeyi bizim için de varid değil mi?... Bu dakikada, hiç bir emel, gayesi olmadığı halde, sırf müt- tefiklerinin menfaati için zorla geti- rilerek siperlerde, asil fakat bedbaht bir düşmanla harbeden zavallı Ana- dolu çocukların da düşünsel... Bü- tün İbraii hastaneleri, yalnız Türk yör rahları ile doldu!... Mariya; hep içindeyiz ve harbin bütün zaruret lerini kabul etmek mecburiyetinde- yiz!... Bu ilânihaye böyle devam ede- cek değil!... Bir gün sulh olacak, bü- tün bu acı hatıralar kapanacak, unu tulacak ve bütün insanlar gibi biz de seninle mesud olmağa çalışacağız!... Kız yanaklarında parlıyan göz yaş- Tarını, parmaklarının ucu ile siliyor... — Faruk bey; bundan bir hafta ev- vel kardeşim ve sizin için Allaha dua AKŞAM “Gaziantepte temiz su tesisatına başlandı Tesisat 937 yılı sonuna kadar bitirilecek ve şehre su verilecek Gaziantep (Akşam) — Temiz su, Antebin önemli ihtiyaçlarından birisi idi. Belediye şehrin ve şehirlinin bu büyük ihtiyacını temin etmeyi evvel- denberi düşünmüş, ne çareki bütçe imkânsızlığı bu arzunun kuvveden fi- ile çıkmasını menetmişti. Mezbaha, barsakhane, hâl, toptan meyva ve sebze satış yeri, buz fabri- kası, bulvar, cadde, ışık, genel pazar yeri, ayar saati, Imar plânı, şehir ha- ritası, çocuk bahçesi, aile parkı, Şe- hitler abidesi, asri mezarlık, Atatürk heykeli, ve belediye dairesi gibi ayrı ayrı birer ehemmiyet taşıyan ihtiyaç- ları başaran ve bütçesini yüz yetmiş bin Hiraya iblâğ eden belediye nihayet şehrin yukarıda söylediğimiz gibi cid- den pek önemli bir ihtiyacı olan su meselesini de halletmiş bulunuyor. Belediyeler bankasından yapılan is- tikrazla Anteb su tesisatı 241,000 li- ra ile bir Türk şirketine ihale edilmiş- ti. Üç aydanberi şehrimizde inceleme- ler yapan şirket mühendisleri işlerini bitirmiş ve tesisata büyük merasimle maa mmm ları, masum, basit bir Türk gencinin işlenmemiş, asil ruhunu size fısıldar, Görmediğiniz bu çocuğu, bilmeden, tanımadan seversiniz. (Yolda hastalık), notların en gü- zel parçalarını veriyor. Tekbaşına bir odada grip geçiren Reşad Nuri, hasla- lığının değil, gurbette hastalığın hi- kâyesini yaziyor. Gene neşeli bir an- latış içinde, fakat öyle hazin, ince ruh duyuşları çizili: ki... Hademenin hastayı oyalamak için getirdiği gra- mofonda, eski plâkların çalındığı za- man çıkan kısık ve nezleli sesleri, O satırları okurken duyar gibi oldum. Alaturka muziğin ruh üzerindeki üzü- ettim... Öyle korkuyord lum kil... Ağlıyor... Siyah kıvırcık kirpikleri- nin ucunda dizi dizi göz yaşları!... — Kardeşimden de haftalar var ki haber alamadık... Ne oldu, kimbilir?., — Çok cessur, kahraman bir karde- şin var Mariya!... Bütün orduda şöh- ret almış!... Yılmaz bir çocuk!... Ta- arruzda filosile bize hücum etti. Kiz, birdenbire yerinden fırlıyor... Bağırıyor... — Size hücum mu etti dediniz?, — Evet!... — Sonra? — 'Telâş etme canım; sonra birşey olmadı. Biz ateş açtık, o muharebe- yi kabul etmedi, döndü!... Kız, birdenbire başını sarsarak hay- kırıyor, — Yalan!... Ben onu tanırım, düş- man önünden kaçacak insan değildir kardeşim benimi... — Ben kaçtı demedim, muharebe- Yi kabul etmedi dedim, Belki başka bir vazife almış bulunuyordu. Onun için döndü. — Sonra ne oldu?... — Herhalde birşey olmadı, eğer ba- şına bir felâket gelseydi muhakkak duyardık!... — Oh Faruk bey; o kadar korküyo- Tum ki!,.. Dünyada tek bir kardeşim yar; eğer o da bir gün elimden gider- başlanmıştır. Tesisat 937 yılı sonuna Kadar (a Mmamlanmış ve Anteb temiz suya ka» vuşmuş olacaktır. Su, şehre 14 kilo- metre mesafedeki membadan demir borularla getirilecek ve 'Türktepede inşa olunacak depoda toplanarak ka” sabaya dağıtılacaktır, Filhakika by suyun mikyasıma derecesi binde Jğ olacak kadar fazladır. Fakat evvelcg fenni tesisat olmadığı için su açık olg- rak gelir ve dolayısile sıhhi şersiti haiz bulunmazdı. Bu tesisat sayesinde temizlik temin edilmiş olacaktır. Ki- reç miktarının azaltılması da ileride şehirde tesis edilecek bir tasfiyehane vasıtasile giderilecektir. Eskişehirde AKŞAM neşriyatı «Ses - Işik» müessesesinde sati- lır. «Akşam» gazetesine abone olanlara hususi tenzilât yapılır, mana BE cü ve yıpratıcı tesirlerini burada mu- vaffakıyetle anlatan veitiraf eden Reşad Nuri, radyo programını yapar- ken günahının kefaretini vermek is- temiştir. Her ne ise... Bu küçük kitap, böyle tablolar ve porterlerle süslüdür. Ana- dolu notlarını, çok sevdiğim bu dos- tumu vazife icabı olarak sik sık göre- memenin verdiği hasretle okudum. Aranızda bu özlemi duyanlar kimbi- lir ne kadar çoktur? Çünkü Reşad Nuri, okuyucusu en çok glan yazıcı- larımızdan biridir. (Anadolu notları)- nds ne kadar Önadolu var!, Hasan - Âli YÜCEL se, muhakkak Yyaşıyamam artık, ölü- rüml... Yüzbaşı, kızın ellerini, &vuçlârnin içinde sıkıyor... — Mariya; niçin böyle hep fena şey- ler düşünüyorsun; her harbe giden muhakkak ölür mü?,. Eğer böyle ol- saydı dünyada insan kalmazdı!... — Siz bilmezsiniz onu!... Nasıl o delice cessur, kahraman bir çocuk- . Gene muhakkak öl mesi icap etmez yal... Yüzbaşı, parmaklarını kızın siyah saçlarının arasına götürerek okşuyor. — Haydi çocukluk etme Mariya!... Kardeşine inşallah birşey olmıyacak!. Bir gün sağ salim dönecek buraya!.. Kız, birdenbire başını sarsarak kal- dırıyor... Yeşil gözlerinin içinde, sisli, dumanlı bir ışık!... — Sahi bakın hiç düşünmemiştim onul... Doğru söylüyorsunuz; bir gün dönecek!... Bir gün elbette buraya ge- lecek!... Kızın gözleri büyüyor... Dudakları- nın tirtir titrediğini görüyoruz... Par Tuk beyin yüzüne hayret ve dehşetle bakıyor... Kelimeler, dudaklarında, donmaktadır... — Eğer Faruk bey; kardeşim bir gün buraya gelir ve benim de bir düşman Babitini sevdiğimi öğrenirse... Biran susuyor... Derin bir nefes ali- Kül rk Tr 24 Mayıs 1937 KADIN KÖŞESİ Manto Beyaz fanileden mevsimlik manto. EEE EEE EE Tokatta faaliyet Kültür ve bayındırlık işleri hızla devam ediyor Tokat (Akşam) — Vali ve parti başkanı bay Faiz Ergun memleketin kültür ve bayındırlık işleri için büyük bir hassasiyetle çalışmaktadır. İnşa- atı ikmal eğilen meydan mektebinin yakında açılış töreni yapılacaktır. Geçen yıl temeli atılan otuz iki bin Tira bedeli koşifli sinema binası bitmeli üzere olup yakında burası da faaliye- te geçecektir. İçinde oteli, gazinosu, duş mahalleri konferans salonunu €a- mi olan bu bina çok muazzamdır, Öğ- retmenler tarafından Halkevinde her on beş günde bir toplantı tertip edil- mekte ve hoşça günler geçirilmekte- dir, Bundan başka parti başkanı ve yali B, Faiz Ergun hergün öğleden sonra parti binasına gelerek halkı bi- rer birer kabul etmekte, derdlerini dinlemekte ve işleri gecikenlerin muamelesini kati emirler ile yaptır- maktadır. yor... Sonra, ancak işitilebilecek ka- dar hafif bir sesle fısıldar gibi; — Muhakkak beni öldürür o za mahn!... diyor, — Ovo şimdi de bunu mu çıkardın; deli misin Mariya; neler düşünüyor- sun?... Ne yapmışsın ki ağabeyin seni öldürecek?.., — Daha ne yapacağım?... — Ağabeyin insan değil mi senin?. O da bir kalb taşımıyor mu içinde?... Anlamaz mi, bilmez mi ki; sevmek, sevmemek nihayet elimizde olmıyan bir şeydir!... Bunu irade ve şuur ile hailedemeyiz ki, suçlu olalım!... Eğer tesadüf seni, tahtuşşuurunda yaşattı ğın adamın karşısına çıkaracak ise n& yapabilirsin, elinden ne gelir?... İster öyle, ister böyle, muhakkak sevecek- sin!... Mariya; sana söyledim; aşkın; vatanı, milliyeti, hududu yoktur!... O, dost düşman tanımaz bir kuvvet- tir!... Hükmetmesin yoksa; ne İsterse o olur; biz nihayet birer vasıtayız!... — Faruk bey; ben kardeşimi tani» rım, Eğer duyarsa beni affetmiyeceke tirl... N Ağlıyor... ; — Bunun sonu bir facia ile bitecek diyorum size, inanın bana Faruk beyle — Hayır, bilâkis saadetle bitecek Mariya; göreceksin!... (Arkası var) ES» P EZEL YES EEN ii 1 Bwp WJo0euy cin —ama5 s4 siwve >...