Sahife 6 AKŞAM Adalar denizinde bir dok-| Çilek çok bollandı torlar hükümeti kuruluyor Yunanistan, küçük bir adayı doktorlar hükümetine terketmeğe razı oldu 'Holandalı meşhur bir operatör tara» fmdan doktorlara mahsus beynelmi- lel bir hükümet teşkil edilmek sureti- le insaniyete daha müessir hizmet edilmesi için çoktanberi yapılmış olan bir teklif nihayet tahakkuk etmek üzere bulunuyor. Bu tasavvur, €sas itibarile alâkadarlar tarafından müt- tefikan tasvib edilmişti, Fakat doktar- luk serbest hükümeti için arazi bulmak hususunda zorluk çekiliyor- du, Nihayet matlüb olan yer dahi te- min edilmiştir. Tıb devleti, Adalar de- nizinde Yunanistana aid adalardan bi- rinde kurulacaktır. Bu büyük insani işir tahakkukuna Yunanistan hükümeti yardım ederek bütün tababet âleminin şükranını Ka- zanmıştır. Doktorlar, daha doğrusu cerrahlar hükümeti kürmağı ilk dü- şünen zat, Holandalı operatör Esser- dir, Bu zat, yalnız kendi mesleği olan dedoktorluğu değil, amatör olduğu di- ğer sahalarda da beynelmilel büyük bir şöhret kazanmıştır, Dünyanın en büyük pul kolleksiyonlarından birini bu zat toplamıştır. Holanda şatranç şampiyonu, bu doktordur. Her hangi işe teşebbüs etmiş İse başarmıştır. Bu- nun için doktorlar hükümeti için Yu- nanistanı yer vermeğe razı etmiştir. Şimdi 60 yaşında olduğu halde bir delikanlı gibi tertaze bulunan Dr. Es- ser umumi harpte büyük hizmetler göstermişti. 3000 yataklı bir Salibiah- mer hastanesini muvaffakıyetle ida- re etmişti. Ağır harp mecruhları ve malülleri üzerinde pek çok ameliyat yapmıştır. Buradan aldığı tecrübeler üzerine tababet âleminin en yeni bir branşı olan «Bünyeyi eski haline koy- mak, yani terkibi beden cerrahisiz (Almancası: Wiederherstellende Chi- rurgie) cemiyeti müessislerinden bi- ri bulunuyor. Doktor, bu branşı geniş mikyasta büyütmek ve devlet ve mil- diyetten ayırarak müstakil bir varlık haline getirmek istiyor. Bu maksadla birçok seneler çalışa- rak nihayet iki sene evvel bu tababet branşı için merkezi Pariste Palais Royal'da beynelmilel münevverlerin teşriki mesai (Cooperation intellec- tuelle) dairesinde bir beynelmilel enstitü meydana getirmeğe muvaffak olduştu, Bu müessesenin altlı <İns- titut Esser de chirurgie structive» bu- lunuyor. Esserin bünyevi (o cerrahlık müessesesi, demektir. Cooperation intellectuelle'in reisi Oksford üniversitesi profesörlerinden Gulibert Murray ve Nobel mükâfatnı kazananlardan biçoğu ve bütün dün yanın en güzide Alim ve tabibleri bu Esad Mahmud Karakurd enslitünün âzasmdan bulunuyor. Devlet şeflerinden bu enstitüye ilk fah- ri âza yazılan İtalya kralı olmuştur. Yunanistan kralı, Fransa cumhur r8- isi Lebrun, Herriot ve Laval dahi fah- ri âza yazılmışlardır. Enstitü çok ehemmiyet bulmakla beraber serbest ve büyük ameliyat hastaneleri ve seririyat için geniş ara- zi bulmakla zorluk çekiyordu. Böy- le geniş ve müssid araziyi hükümet idaresile birlikte enstitüye bırakılması için Dr. Esser birçok devletlere ve bunların şeflerine müracaat etmişti, Bunlardan yalnız Yunan kralı yakın- dan alâkadar olmuş ve münasib bir ada ve yer'araması için Niki torpido muhribini Holandalı doktorun emrine vermiştir. Doktor bu gemi İle Adalardenizin- deki adaların hepsini gezmiş ve tedki- kat yapmıştır. Doktorlar hükümetinin kurulması için intihab olunan eda, seksen kilometre o murabbamdaki Kyra Panagbla'dır. İpurad grupuna dahil bu ada, Aynarozun bir şubesi olup bir manastırı ihtiva ediyor. Bin sene evvel Bizans imparatoru Nike- phoros Phokas tarafından yaptırılan bu manastırda şimdi ancak birkaç ke- şiş oturuyor. Adanın diğer sekenesi, zeytin ormanlıklarında yaşıyan yarı vahşi atlara ve keçilere bakan çoban- lardır, Dr, Esser, doktorlar hükümetini te- sis için artık yer bulmuştur. Yunanis- tan hükümeti bu adayı hükümranik hakkı ile beraber doktora bırakıyor. Dr. Esser tabibler hükümetini kur- mağa neden lüzum gördüğünü, bu & dadan döndüğü zaman gazetecilere şu suretle izah ediyor: «Enstitüm, müstakil ve bitaraf ol- mak mecburiyetindedir. Diğer devlet- lerle her hangi siyasi bir bağ ile mu- kayyed olmaması icab ediyor. Kendi maksadına uygun kanunları olmalı- dır, Çünkü gerek harp, gerek sülh za- manında her türlü harp malüllerinin adaya serbestçe getirilmesi ve harici müdahaleden âri olarak bakılması için müstakil olmalı ve her devlet ile . serbestçe münasebette bulunabilmeli- dir. Bunun için tabibler hükümeti hiç olmazsa Milletler cemiyeti ve beynel- milel Kızılhaç kadar istiklâl ve salâ- hiyet sahibi olmalıdır. Tabibler hü- kümeti erkânı dünyanın en maruf operatörlerinden teşkil edilecektir. Hü- kümetin hususi tayyareleri olacaktır, Bununla Avrupanın her tarafından mütehassıs operatörler vakit kaybet- meksizin adaya gelebilecekler ve dö- neceklerdir.3 Fr, SON GECEL., — On tayyareden mürekkep bir düşman filosu geçmekten zarfı nazar ederek şimale doğru uçmuştur!.. ... İki gün sonral... Bütün cephelerde sükühet varl.. Taarruz, kırk sekiz saat devam ettik- ten sonra durmuştur... Netice şu: Rusların üç gün üç ge- ce çalışarak, Avusturyalıların, Bul- garların elinden öldıkları topraklar tekrar istirdad olunmuştur. 80 top iğtinam edildi, 3700 nefer, 80 zabit esir!., Akşam oluyor... Gene siperlerde- yiz... Yüzbaşı, tabur kumandanile konuşuyor... — Muhakkak gelirim binbaşım; şa- fak atmadan burada bulunacağıma söz veriyorum, Müsaade edin gide“ yim!.. » —Yarük bey; cephe ile İbrail ara» #ında on beş, yirmi kilometrelik yol Yer!.. Şimdi saat yedi buçuk, Bu yir« mi kilometreyi siz ancak, oda alis Tefrika No. 44 hızlı gitmek şartile, üç buçuk, dört Saatte alabilirsiniz!.. Dört saat gidiş, dört saat geliş, sekiz saat!.. İbrailde hiç kalamıyacaksınız!., — Yarım saat kalayım kâfi bin- başım!.. — Faruk bey; tasavvur edin sekiz saat at üzerinde ne demektir!.. Son- ra, yolları da bilmiyorsunuz! — Zarar yok binbaşım; sora sora giderim!.. — Ayni zamanda size izin verdiğim de anlaşılırsa, düşünün ne büyük bir mesuliyet altında kalırım!.. — Kimseye görünmemeğe çalışırım kumandanım!.. Rica ederim, bu lüt- fu benden esirgemeyin!., İbraile git- mekiçin çıldırıyorum!.. — Allah Allahi. İbrailden geleli daha bir hafta olmadı!. — Çok mühim kumandanım!., Binbaşı, kalın dudaklarını kivıra- Tak gülüyor... — Anlıyalım Faruk bey; ne imiş, sizi böyle çıldırtacak kadar mühim 142. — Binbaşıml,, Ereğliden her gün motörlerle sandık sandık çilek geliyor Fiatlar 20 - 25 kuruşa kadar düştü, İstanbulda da çilek istihsali artıyor Son günlerde meyva ve sebze hâlin- de en çok satılan meyva, çilektir. Her gün Ereğliden motörler, hâle çilek ta- şımaktadır. Hele birkaç gün evvel, 4 motör birden gelmiş, hâldeki paviyon- ların önü, çilek sandıklarile dolmuş- tu, Ereğli çilekleri bu sandıklardan çıkarıldıktan sonra uzun bir tasnif muamelesine tabi tutulmaktadır. Sandıklardan çıkan çilekler, boş çi- lek sepetlerine yerleştirilmektedir. Se- petin üst kısmına bir mikar İstanbul çileği diziliyor. Fakat bunu yapanlar bütün çilek satıcıları değildir, Ekseri meyvacılar, Ereğli çileğini, İstanbul çileği ünvanı vermeden, doğrudan doğruya perakendecilere satmakta- dırlar. Son gühlerde fiat te pek ucuzla- mıştır. Toptan kilosu 15-18 kuruştur. Asmaaltında ve ucuz meyva satan di- ğer manavlarda Ereğli çilekleri 25 ku- Tuşa kadar satılmaktadır. Hattâ 20 kuruşa satanlar bile vardır. Ereğli çileğinin yanıbaşında, İstan- ul çilekleri, bilhassa Arnavutköy çi- Dkleri pek pahalıdır. Yerli Osmanlı çileklerinin toptan kilosu 30 kuruştur. Perakendecilerde 40-45 kuruşa kadar catılmaktadır. Frenk çileği toptan 20, perakende 30 kuruştur, Ereğli çileği ile İstanbul çileği arasındaki fark pek güç anlaşı- Xyor. Maamafih meraklılar, İstanbul çileklerinin rengini ve kokusunu ân- Jamakta müşkilât çekmiyorlar. meraklılarına sorulacak 0- Tursa, İstanbul çileklerinde eski nefa- sel te kalmamıştır. Yahut pek iyi İs- tanbul çilekleri pek nadirdir. Piyasa- da güçlükle bulunabilir. Esasen çilek — Yoksa yakayı!.. Binbaşı, iki pırasa yaprağı haşme- le, dudaklarından çenesine doğru sarkan uzun bıyıklarını, parmakları- nın arasında bükerek gülmeğe devam ediyor... — Bari güzel bir şey mi?.. — Yok yani, soruyoruz söz gelişi hanl!.. Bari değecek bir şey mi demek istiyorum!.. — Binbaşım!.. — Pek âlâ; mademki ısrar ediyor- sun bu kadar, git ne yapalım bira- der!.. Fakat şafak sökmeden burada bulunmalısın ha!,, Emir malüm ya, hiç kimse vazifesi başından ayrılmı- yacak!.. Yüzbaşının kara gözleri, birdenbire parlıyor... Damarlarını kıran bir se- vinç kasırgası içinde titrediğini gö- rüyoruz ,..Topuklarını biribirine «şi- rak» diye vuruyor... — Teşekkür ederim kumandanım!. Tek söz yok... Hemen fırlıyor... Si perlerin Üzerinden atlıyarak, koşa ko- şa tel örgülerin bittiği yere gidiyor... Uzakta, neferin elinde iri, kır bir at var!.. Hemen atlıyor atın üstüne!. ve atlaması ile beraber, malimuzları hayvanın karına yerleştirmesi bir oluyor... Beygir, can acısile iki ayağı- nın üzerine kalkarak ileri doğru sç- yakın senelere kadar, piyasada pek aa bulunan ve çabuk satılan bir mey. va Idi. Birçok kimseler çilek yiyemez» lerdi, Çünkü çıkmasile bitmesi bir olurdu. Bu itibarla çilek, meyvalar &» rasında en aristokrat bir meyve gibi telâkki edilirdi, Fakat son senelerde, bilhassa Ereğla çileği yüzünden, çilek- deki bu asalef ortadan kâlkmiştir, İstanbul bahçelerinde çilek yetiştir- meğe elverişli yerlerde, çilek istihsali- ne çok ehemmiyet verilmiştir. Diğer taraftan, Ereğlide de İstanbul âya- rında çilek yetiştirmek imkânları el- de edilince, çilek te, erik, kiraz gibi manavlarda, sokaklarda küfelerle sa- , falan bir meyve haline girmiştir. Hak buki eskiden bir kanaat vardı: İstan- bul çilekleri yalnız İstanbul toprak- İarında, bilhassa Boğaziçinde, hattâ Boğazçinin muayyen yerlerinde yeti- gebilir, denilirdi. Ereğli çileği bu ka- naatin yanlış olduğunu meydana çi- 'karmıştır. Bundan altı yedi sene evvel Kali- foriyalı bir milyoner, yatı ile buraya gelmişti, Milyoner, meyva meraklısı idi. Boğaziçi çileklerinden Kalifomi- yada yetiştireceğinden bahsetmişti. Birçok kimseler buna imkân olamıya- cağını ileri sürmüşlerdi. Amerikalı milyoner, İstanbul çileklerini Ameri- kadaki geniş mikyastaki istihsal tar- zile yetiştirecek olursa, Avrupadaki meyva satan yerlerde de, İstanbul çi- leklerini göreceğiz. Böyle bir bahsi yaparken, çilek ih- racatı imkânlarını da hatırlamamak kabil değildir. Türkofis ilk teşekkül ettiği zamanlarda, bu mevzu ile pek alâkadar olurdu. Her çilek mevsimi geldiği vakit, Türkofis raportörleri tayyare ile, soğuk.hava vagonlarile dış memleketlere çilek ihracatı yapmağı tavsiye ederlerdi. Bu tavsiyelere rlayet eden tacirler, bir iki tecrübe yapmış- lardır. Kendisile görüştüğüm bir ta- cir, tayyare ile çilek ihracatı yapıldı- Ba takdirde, bu işte büyük kârlar ola- cağndan bahstemektedri. Nitekim Bulgaristan, her sene çilek mevsimin- de, tayyare ile Almanyaya çilek gön- dermekteğir, 'Bu tacirin ifadesine göre, Ereğli çi- lekleri, Bulgar çileklerine nazaran çok nefistir. Bulgar çileklerinin koku- $u azdır. Bunlar, aşağı yukarı koca- yemş$ine benzer, Böyle olduğu halde, Almanyada, Bulgar çilekleri pek rağ- bet görmektedir. Bunu anlatan tüccar diyor ki: — Biz niçin çilek ihraç etmiyelim? H.A, Bir dakika... Şimdi, damarları, menbaı meçhul bir âteşin alevi ile ya- nan deli bir süvari, nereden koptuğu, nereye gittiği belli olmıyan serseri bir rüzgâr hızile, karanlık yollar üze- rinde yuvarlanarak, uçarak gözden kaybolup gidiyor... ... Gece saat On iki... Gradina Publi- ka meydanı... Yağmur yağıyor... Meç- hul bir süvari, dolu dizgin giden ati- nın naâlları ile kaldırımlar üzerinde bir takım biribirine benziyen madeni sesler çıkararak, gelip Mihaileskula- rın evinin önünde duruyor... Beygi- Tin burnundan hortum gibi beyaz du- manlar fışkırmaktadır... Hemen hay- vandan atlıyor... Kapıya koşuyor... Islak parmakları ile zile basıyor... Zembereği bozulmuş bir saat gibi, | karanlığın içinde uzun hırıltılar ya- pan bir sesl,. Bekliyor... Pencerelerde tek bir ışık yok... Gene çalıyor ve gene bekli- | yor!.. Bir, iki, üç dakikal., İşte niha- yet bir ayak sesi ve küçük bir Jâmba Işığı!.. Kapı açılıyor... Eşikte, düz siyali saçları alnma yapışmış genç bir ka“ dın!.. Yalnız ince ve tek bir ses... —Paruk beyl., - — Maryoral, Birdgybire, kendilerini iten meç- 23 Mayıs 1937 KADIN KÖŞESİ DANTEL BLUZ Beyaz dantelden bluz. EEE EEE Izmirde fuar hazırlıkları Paraşüt kulesi yükseldi, büyük bir havuz ve patinaj sahâsı yaptırılıyor İzmir (Akşam) — İzmir Fuar sü hasında inşaatına devam edilmekte olan paraşüt kulesi epey yükselmiştir. Fuar zamanına kadar inşaat tamanr Janacaktır. Fuar sahasında komite tarafından müteaddld fıskiyeli büyük bir havuz ve havuzun yanıbaşında bir patinaj sahası yaplırılmaktadır. Ha- vuzun ve patinaj sahasının etrafına İzmir havalisinde çok çabuk yetişen, kış ve yaz yeşil halde duran karabi- ber ağaçları dikilmektedir. Kültür parkta vücude getirilecek suni göl, gelecek sene yapılacaktır. Çünkü göl elli, altmış bin liraya çıkacaktır. Fuar sahasındaki elektrik tesisatı yeraltında tesisat haline ifrağ edile- cektir. Bunun için işe başlanmak üze- redir ve yirmi bin Jira sarfolunacak- tır, Fuar gazinosunda her keseye elve- rişli üç türlü lokanta ve tabidot bu- Tunacaktır, zi Yiyecek maddelerini kontrol Dün, şehrin bazı kaza mıntakalar rında belediye zabıtası memurlarile belediye doktorları tarafından yiyecek maddeleri üzerinde sıkı bir kontrol yâ” pılmıştır. Bu kontrolda, bazı mevad- dan nümuneler alınarak tahlil edil- mek üzere belediye kimyahanesine sevkedilmiştir. Başkaca, fırınlarda yapılan kontrol da da beş yüzden fazla ekmek, kilodan noksan bulundukları cihetle müsade- Te edilmiş ve ayrıca fırın sahipleri d€ para cezasna, çarptırılmışlardır. Belediye zabıtası memurları ayrıca bu ay başında bilâmum esnafın sıhhi muayenesini kontrol edeceklerdir. Bul bir kuvvetin tesirile hiç bir şey düşünmiyerek, deli gibi koşuyor ve biribirlerine sarılıyorlar!.. Dudakları* nın derisini yırtacak tâ iliklerine kö” dar geçen bir avuç alev, onları şimdi bir cehennem ateşile yakiyor... Sar“ sılıyorlar... Heyecan içindeler! Ka» dının, yataktan fırlarken üzerine al- dığı siyah ve ipek kimononun altın” dı, her zerresi ayrı ayrı titreyen çıp” Yak vücudü, erkeğin ıslak ve kuvvetli kolları arasında çırpınıyor, eziliyor!.. Hiç bir şey düşünmüyorlar!... Odadayız şimdi... Hahların üzerin“ de, kırmızı titrek ışıklar kımıldıyor..» Dışarıda yağmurun sesi... Yarım s8 attenberidir, elleri biribirinin avuçla” rında konuşuyorlar... Kız ağlıyor... — İşte böyle Faruk bey; insanın tahammül edemiyeceği kadar ağıl, korkunç ıztıraplar içinde inliyorumd. İ Öyle zor, öyle içinden çıkılmaz bir hd | Je düştüm ki, tasavvur edemezsiniz! Artık siz benim için unutulmasına i58“ kân olmıyan bir varlıksımız!.. Beyni) min içinde, derimin altında yaşı; sunuz!.. Fena yaptınız, çok fena yapt tanız Faruk bey!.. Bu hikâyenin son, muhakkak bir facia ile bitecek!,. (4, — Niçin böyle söylüyorsun Mariyal Neden bu hikâyenin sonu bir taci ile bitin! İkimiz de ayni vaziyeti değil miyiz?.. Ben de seni seviyorunla (Arkası yar)