6 Mayıs 1937 AKŞAM ispanyada harbi kim kazanacak? Son zamanlarda hükümet kuvvetleri için muvaffakıyet ihtimali artmış Bir Ingiliz muharririne göre cenupta muvaffakıyetli bir taarruz asileri ikiye ayırabilir İspanyada dahili harp aylardan- beri devam ediyor. İhtilâlin ilk Zza- manlarında asiler mühim muvaffakı- yetler elde etmişler, birçok şehirleri €le geçirmşiler, Madridin Kapılarına kadar gelmişlerdi. Halbuki son Zi manjarda vaziyet değişti. Asilerin ileri hareketi 'du, bilâkis muhtelif cep- helerde hükümet kuvvetleri taarruz ötmeğe basladıla Madridin kapılarına kadar gelen, hattâ bazı kenar mahallelerini ele ge- giren asiler aylardanberi burada teki- «Jip kalmışlardır. Bir adım ileri gide- medikten başka mevkileri de güçleğ- mektedir.. Bir İngiliz gazetesi burmünasebetle mühim bir makale yazmıştır. Makale- nin muharriri diyor ki: «Vaziyeti şu suretle hülüsa edebiliriz: Dokuz aylık dan sonra asilerin kuvvet- isri işe benziyor. Buna mukabil hükümet kuvvetleri yavaş yavaş can- ktadır. Fakat henüz esaslı bir erdir. Bunun 5€- lardır. Hükü- met kuvvetlerinin yapacağı büyük bir taarruz da neticesiz kalabilir ve aske- yi veziyet tekrar çıkmaza girebilir. Maamafih bügün vaziyet hükümet kuvvetleri için daha muvafıktır, Asi- lerin maneviyatı bozulmuştur, Hükü- met kuvvetleri bir muvaffâkıyet elde edebilirlerse asileri bozguna dirler. Franko Madrid ine yürümekle büyük bir hata işlemiştir. Bu nokta şimdi açıkça anlaşılıyor. Maamafih Madrid öyle füsunkâr bir gaye idi ki, buna kapılmamak güçtü. Talavera ve Toledo düştükten sonra yollar açılmıştı. Madridin işgali çok kolay görünüyordu. Madridin zaptı o kadar büyük & yapacaktı ki Franko ve müşavirleri uzun uzun odüşünmeğe lüzum görmediler, Bu suretle umumi harbin büyük bir dersini unuttular: Bir şehir iyi tahkim edilir ve iyi mü- dafaa edlirse doğrudan doğruya ta- arruzla burasını ele geçirmek kabil değildir. Franko, Madrid üzerine yürüdü, ors dusu şehr'a eteklerinde takıldı kaldı, Aylardanberi şehri döğüyor. O kadar ki; elindeki çekiç kırılma derecesine geldi. y Hükümet kuvvetleri kumandanı ge- neral Miaja ve arkadaşları şüphesiz Frankonun hatasından ders almışlar» dır. Asileri birçok asker ve cephane sarfile, Madridin eteklerinden adım adım püskürtmeğe çalışacaklardır. "Teşkilâtları ve kumanda kudretleri yüksekse asilerin zayıf noktalarını bu- lup buraya kuvvetli taarruzlar yap- malarını bekliyebiliriz. Feruel mıntakasında başlıyan mu- barebeler nihayet bir Katalon ordüsu da teşekkül ettiğini ve bu ordunun hükümet kuvvetlerine müessir surette yardım ettiğini gösteriyor. Katalon or- dusunun başladığı ileri hareketi mu- vaffakıyetle neticelenirse asilerin Sa- ragosla münakale yolları tehdid altı- na girecek ve Franko kuvvetleri Ara- gen, Navar mıntakalarında fena va- ziyete düşeceklerdir. Fakat cenup mıntakası, setkülceyş bakımından, böyle bir ileri hareketi için daha müsald görünüyor, General Gomezin kumandası altında Cordue'- de bulunan cenup ordusu son zaman- larda küvvetlenmistir. Bu ordu asile- rin Almadia mıntakasındaki civa ma- denlerini almak için yaptıkları taar- ruza mâni olmamakla kalmamış, ay- ni zamanda mukabil taarruza da geç- maiştir. Cordoue bugün Gomezin hatların- dan 30 kilometre ocenupladır. Fa- kat bu 30 mili katetmek için More na dağlarını geçmek lâzımdır. Fakat şayed Gomez bir zafer ini ön atimali Yaz görü İspanyada son vazıyeti gösterir harita N Hükümet kuvvetleri bir mitralyözü yerleştirirken r nüyor) ve tenuba değil de garbe doğ” ru yürürse 30 kilometre ötede Porte- kiz hududuna varacaktır, Buna mu- vaffak olursa Franko kuvvetlerini ikiye ayıracaktır. Cenupla münakale- si kecilen asilerin vaziyeti vahim ola- caktır, General Gomezin bu 70. kilomet- relik sahayı işgale muktedir olup ol. madığı bilinmiyor. Fakat böyle bir te- şebbüse girişileceği anlaşılıyor. Ma- amafih asilerin de mukavemet tedbir- leri aldıkları şüphesizdir. General Gomez böyle bir teşebbüse kalkışır ve biğayette muvaffak olur- sa harbin sonu geldiğine hemen hük- metmemelisiniz. Çünkü bu gibi taar- ruzlarda güçlük birkaç gün sonra başlar. Mütearrız kuvvet zayıflar, mü- dafaa eden taraf kuvvetini arttırır. Hele bir mukabil taarruz olursa vazi- yet ilk taârruza kalkanın aleyhine kolayca dönebilir, Taarruzlar gayele- rine erişmeden muvaffak olmuş adde- dilemezler, ancak düşmanın can da- marma bastıkları vakit nihai netice Üzerinde müessir olurlar, Meselâ Ma- laga taarruzu harbin mukadderatı ü- zerinde ne yaptı? Hiç... Fakat gene- ral Gömezin asileri ikiye bölmesi şüp- ,hesiz hükümet için emsalsiz bir ni- met olscaktır. Denilebilir ki, galebe ihtimali hükü- metçiler için biraz daha kuvvetlidir. Çünkü Franko aylardanberi süren taarruzlatda kuvvetlerini heder etmiş- tir. İtalya ve Almanyadan yeni tak- viye kıtaatı almasına artık imkân yoktur. Asilerin en iyi elemanları olan Arapların ve lejioner kıtaatının ener- Ji kaynağı sönmüştür. Halbuki bun- lar galebe temirt edecek yegâne kuv- vetlerdi. Geçen zaman zarfında hükümetçi- ler kıtaların techiz etmişler, efradı talim, terbiye etmişler, disiplin öğret- riişlerdir. İki tarafın efradını biribizi- le karşılaştırırsanız bu noktalarda müsavi ve hükümetçilerin kuvvei ma“ heviye bakımından üstün - oldukları meydana çıkar, Hükümet kuvvetlerinin adedi git tikçe artmaktadır. Harpte en-mühim Şeylerden biri olan cephe gerisinde teş- kilât hükümetçiler tarafından gittik- çe mükemmelleştirilmektedir. Kata- lonyada büyük bir ihtiyat o kuvve- ti vardır, Katalonyabın insan kudreti kritik bir anda mücadeleye sevkedilir- Se 1918 de Amerikan askerlerinin garp cephesine vürudu nasil nihai nelice üzerine müessir olduysa öyle tesir eder. İşte bu sebeplerledir ki, hükümetçile- Tin şanslarının biraz daha yüksek ol- duğu iddia edilebilir. Fakat harp ta- Mihi bu! Gene kati bir şey söylenemez. Ustadım Halid Ziya (Baş tarafı 6 ncı sahifede) kik edilmiş olan bu bahis, musahabe- mizin çerçevesinden çıkardı. Yalnız şunu söyliye; ki «Leylâ ile Mec- nun>, «Kerem ile Aslı; gibi masallar- dan sonra Namık Kemalin «Sergüzeş- | ti Ali Beysi ve «Cezmissi ve Ahmed Mithat efendinin «Dünyaya ikinci ge lişs, «Yer yüzünde bir Melek> gibi hi kâyeleri gelir ki, bu ne garbın nazariyeletile edebi roman denemez. Sami Paşazade Sezayismin «Sergü- zeştsi bile, diğerlerine nisbetle mü- him bir adım te: etmekle beraber, dir. Bu sebepledir ki, Halid Zi "Türk romanının hakiki mü mek doğrudur. «Nemide», «Bir ölünün Defteri» ve «Ferdi ve Şürekâsı; İstanbul orta hal- kının hikâyeleridir, nasıl ki «Mai ve Siyah: o zamanki sanat ve matbuat âleminin unutulmaz bir tasviridir. * «Aşkı Memnu; ve «Kırık Hayatlar», Abdülhamid devrinde istibdad ve ha- reme rağmen bir kaç aileye nüfuz edebilmiş olan garb kültürünün do- gurduğu bâzı tipleri göster «talidir, doğru de- de ve Behlül, o devirde nadir olmakla beraber, mevcuddu; bunlar, sonra git- tikçe çoğalan içtimai zümrenin evvel- den görülüp tahlil edilmiş canlı nü- muneleridir. Esasen, bilirsiniz ki, ro- man kahramanları hayattan ilham &linarük ibda edildiği gibi, bazan da muharririn muhayyilesinden çıkan kahramanlar, hakiki hayatta kendi- lerine benzeyen tipler yaratır. Küçük hikâyeleri Halid Ziyanın küçük hikâyelerine de mümtaz bir yer vermek lâzımdır. Fransada Maupassant ile Henri Du- vernois'nin asıl şöhretini yapan bu «nouvelle> tarzı pek güçtür; zira bir kaç suhifeye bazan uzun bir roman mevzuunu sikiştirmak mecburiyeti vardır, Halid Ziya, «Solgun Demet: ve «Bir yazın Tarihi; ile son senelerde neşret- tiği «Onu beklerken» ve «Aşka dair» ismindeki kitaplarına en hoş küçük hikâyelerini koymuştur. Ne SANATININ MUMEYYIZ VASIFLARI Halid Ziyanın yazılarında dikkati celbeden üç mümeyyiz vasıf buluruz: Garbdan mülhem sanatkâr lisanı, ha- yal kuvveti ve şairlik, Türkçemize, her fikri ifadeye ve her edebi ihtiyacı tatmine elverişli olan seyyaliyetini, cğmle teşkilâtını, nah- vini, fUL siğalarının tasrif tarzını ve- ren Namık Kemal, Halid Ziya ve Ce- nab Şahabeddin'dir, demek, edebiyat tarihinin tanıdığı ve tanıyacağı bir hakikali söylemektir. Bizzat Cenab Şahabeddin ve güç beğenir bir üslüb- çu olan Süleyman Nazif dalma iddia etmişlerdir ki, bugünkü edebi lisanı- mız Halid Ziyanın kitaplarından çik- Waktimiz ol Namık Ke- mal oğlu Ali Ekremin, vaktile Darül İünunda verdiği edebiyat derslerinde bu meseleyi ne ince delillerle teşrih et- tiğini gösterebilirdik Halid Ziyanın üslübüna atfolunan kusurlar, fazla süslü, fazla «pröcieux», yani tesannulu olması ve ekseri cüm- lelerinin uzunluğudur. Hakikaten ta- sannu ve süs, Halid Ziyanın en çok tesirinde kaldığı «romantismesin ve «naturaliste» lerden «Goncourt» ların hassasıdır. Bununla beraber Halid Zi- yanın üslübu «Mai ve Siyah; ve «Sol- gun demet:den beri mütemadiyen de- gişmiş, nisbeten sadeleşmiştir. Şu son yirmi sene zarfında her 'Türk edibinin takip ettiği yol da, bu değil midir?. Cümle uzunluğuna gelince bu, ba- zen bir zarurettir. Bir fikir etrafında dolaşan ikinci, üçüncü derecede diğer bir takım fikirler vardır ki bunların, hep bir arada, toplu olarak ifade edil- mesi sanatın icabıdır; bu münasebet- le, istitradlarla dolu uzun cümle yap- maktâ herkesi geçmiş olan meshur Fransız romancisi Marcel Proust'ü hatırladım ve, müsaade buyı niz, küçük bir fikra nakleyemi: Şair Comtesse de Nonilles Belçika akademi- sine kabul edildiği zaman, Marcel Proust kendisine bir tebrik telgrahı çekmiş: Bu telgraf, tam beş sahife tu- 'Haliğ Ziyanın diğer iki vasfı şiir ve hayaldir, demiştik. Hakikaten Halid Ziya, hiç nazım neşretmemiş olan bü- yük bir şairdir, Meselâ «Bir rihi» baştan aşağı bir şiir kasidesi gi- bidir. «Mai ve Siyah» da, bir roman için kusur denecek kadı iirle taşan uzun parçalar çoktur. Üstadım Halid Ziyanın öserlerin- den bahsettiğim şu sırada, bunların hele bizim neslimiz üzerinde yaptığı tesiri düşünüyorum. «Serveti Fünunsu her hafta sabırsızlıkla bekler, «Aşkı memnu» veya «Kırık hayatlarsın ar- kasını heyecanla okurduk. Gözümün or: Sansür «Kırık hayat- Jarsın devamını menettiği gün, edebi- yat arkadaşlarım ve ben âdeta matöm tutmüuştuk. ig HALID ZİYANIN HÜVİYETİ Halid Ziyadan edib, romancı ve ü$- Jlüb inkılâpçısı olarak bahsettik. Bir az da, üstadımın güzide hüviyetini gsil ruhunu tahlil etmeğe çalışayım. Halid Ziya, hayatımda tanıdığım en necip, en z6ki ve cn zarif insanlar- dandir, Konuşması, yazısı kadar gü zöldir, Çetin, muğlâk bir bahis önun lisanından geçince billür gibi berrak olur, Halid Ziyanın nezaketi mübalâğalı görünebilir; evvelâ nezaketie, müba- lâğayı bile'bir Kusur addetmem; son- ra da şunu ifşa edeyim ki, Halid Ziya- nın nezaketi, birçok defa sipet' ve kal- dığı bir müdafaa kalbimizde açtığı yara an Abdülhak Hâmid bir tle, bir gün bana demişti ki <Mütekâml insan olmak ne güçtür.» Seksen altı senelik bir ömrünü, uzun tecrübelerin. felsefesi ve neticesi gibi verilen bu hüküm, ruhumda derin akisler bırakta; hâlâ aziz ihtiyar şai- Tin munis ve manalı sesini duyuyo- rum; evet, mütekâmil insan olmak pek güçtür. Fakat Halid Ziyanın hü- viyetini telhis edersek üstadın, mü- tekâmil vasfınn en ziyade yaklaşmış olan müstesna insanlardan oldu- ğunu görürüz. «Mütekâmil insandır» demiyorum, çünkü insandır ve sangt- kârdır, Hırslarile, kuvvetlerile ve zâ- aflarile yaşamış bir adam olmasaydı, düşündüren ve müteheyyiç eden be- şeri eserler yazabilir mi idi?, —i GÜZELLİK VE SANAT AŞKI Halid Ziya, on beş yaşında çocuk- ken kendisine edebi eserler okuduğu zamandanberi, daima güzellik ve Sa» nat âşıkı kalmıştır. Güzellik ve sanat aşkı... Bu ne ilâ- hi bir mazhariyettir. Beşerin tarihi cidal, harb ve ölüm- le doludur. Bu, İnsanların kaderi, alın yazısıdır. Lâkin tabiat insanı yoğu- rürken onun çamuruna sanki güneş» lerden alınmış.bir hararet, bir alev katmıştır. Belki de Âdem ile Havva, arzın mihnetine mahküm edilerek cennetten koyulurken, cennetin en loymetli sırrını çalıp kaçmıslardır. Bu semavi sır ve ateş güzellik ve sanat Sanat, insanların elemlerini ve me- şakkatlerihi unutturan, ruhlarını ikselten, onları teselli eden ve sevin- diren kudsi kuvvettir. Bilhassa edebiyat o kadar şumul- lü bir sanat, maneviyat için © derece elzem bir gıdadır ki siyasi mücadele- ler içinde yaşamış olan bazı şahsiyete ler bile muharrir olmuşlardır. # Eski Romada, «Cesarsın «Commep- talresleri edebi bir eserdir. Kraliçe Victorla devrinin en mühim ricalin- den «Lord Benconsfelde, İngiliz ede- biyatında mümtaz bir yer tutan bir çok romanlar yazmışlır; Fransada Louis Barthou'nun Victor o Hugo'ya dair kitapları, Edouard Herriot'nun «Madam de Röcamier» ve «Beetho- ven» hakkındaki eserleri tamamen edebidir, Bizde büyük ATATÜRK'ün tah? nutku ve tekmil hitabeleri, tekmil'ya- zları yüksek edebi eserlerdir. Halid Ziyanın şahsiyetini tebcil uzatmaktan nefsimi mene- m sanat ve edebiyat bahsini, adım tarafından beğenilen bir itiraf ile bitirmek isterim: Dünyada güzellik ve sanat olmas saydı, hayat yaşanmaya değmezdi. İstanbul, Mayıs 1937 sö