Üstadım Halid Ziya Profesör Cemil Topuzlu Izzet Melihin Eminönü Halkevinde dün geceki müsahabesi İLK SÖZ Bir mayıs; bahar bayramı, yeşillik- ler ve çiçekler... Telefonda aşina bir sesi Eminönü Halkevi müdürü Bur- han, yirmi beş sene evvel türkçe ve ta- rih okuttuğum talebemden sevimli Burhan, benden Halid Ziya hakkında bir musahabe istiyor. Vakit dar ve mevzu pek geniş. Lâkin nasıl reddo- Hunur? Burhana ders verdiğim o u- sâk mazide, ben de <Uşşakizade Halid Ziyasdan edebiyatı ve hayatı öğreni- yordum. Bir mayıs; bin türlü renk ve Kalebeliğim... Kalbe tatlı bir sıcaklık yeren bu duygularla <peki> dedim. Halid Ziyayı bundan $2 sene evvel tanıdım. Beni kendisine, aziz mektep arkadaşım Hamdullah Suphi takdim pimişti, O zamandanberi üstadın til- mizi, mahmisi ve bilhassa dostu ol- makla bahtiyarım. Bundan dolayı 0- lacak ki bazı sathi yazıcılar: <Tezad ve Sermed muharriri sırf Halld Ziya- nın bir muakkibidir» sözü ile bana tariz etmek istediler. Paul Bourget, Blendhal'a, Maurois ve Mauriac, Bö- urget'yo, «Tharandslar Barres'e ve Mahya Kemal Baudelsire'e «üstadım» demekle sevk aldıktan sonra, benim «Aşkı memnu, mübdiine «muhterem ve sevgili üstadım; hitabında bulu- nabilmekle iftihar edişim pek tabii- dir. Bilirim; her memlekette bazı kim- geler, resim, musiki ve edebiyatta eser yaratmadan evvel mazidekileri yık- mak hevesine düşerler. Sonra seneler geçer; aralarından menfi hüviyetler bir şey yapamadan geride kalırlar; diğerleri okudukça ve yaşadıkça, -hele binlerce senelik san'at mazisi olan şu Ihtiyar asrımizda,- eskilerden ışık al- mıyan bir sanat eserinin yaşıyamıya- cağına kani olurlar ve dünyanın €70- M tekâmül kanunlarını kabul eder- ler. e HALID ZIYANIN EDEBİ HAYATI Halid Ziyanın İlk basılan edebi ya- Bası «Aşkımın mezar» namında bir mensur şiirdir ki, o zaman muallim Nacinin edebi riyasetinde bulunan «Tercümanı Hakikat, gazetesinde çıkmıştır, Son makaleleri ise, şimdi «Cümhuriyetsde intişar eden halıra- larıdır. O ilk mensur şir ile bu son ha, tarat arasında elli iki senelik bir ede- bi faaliyet görürüz; eli iki yılık fazi- etli ve çalışkan bir ömür ki, hâdise- erin emrettiği zaruri, küçük fasıla- lardan sarfı nazar, dalma edebiyata yakfedilmiştir. Halid Ziyada edebi zevk ve merak nasıl doğdu. Bunu, gerek hatıratın- — Evet her gün rahstsız!.. Kız cevap vermiyor... Zabit müte- easir!., — Halanızla yıldızımız bir türlü barışamıyor matmazel; her şeye rağ» men beni affetmiyor!.. — Hakkı yok mu? — Kimbilir, belki var!.. — Hem yıldızınızın yalnız halam- la mi barışmadığını zannediyorsunuz?, — Matmazel; yalvarırım size gene bu acı bahsi açmıyalım!.. — Benim için bütün bir ömre be- dsi olan bu acı bahsi açşmamağa im- kân var mi Faruk bey? Bu acı o kadar derin, o kadar derin ki, tasavvur ede- mezsiniz siz onu; anlıyamazsınız!... Bilâkis bu bahsi her fırsat düştükçe açmak mecburiyetinde olduğumuzu unutuyorsunuz.. ancak bu suretle es- ki hatıraları canlandırarak içimizde 'uyusmağa başlıyan kin ve nefret his- lerimizi uyandırmağa çalışacağız!.. Bu bir duygu değil belki bir vazifedir yüzbaşı!... — Keşki halanızdan bahsetmesey- dim, Bu gece gene beni hırpalıyorsu- dan ve gerek kendisile görüşmele rimden topladığım malümatı hülâsa ederek anlatayım: Çocukluk hayatı #Mai ve Siyah» müellifi, asl İz- mirli olmakla beraber, İstanbulda doğmuştur. Babası Halil efendi tice- retle meşguldü, ve Saraçhanebaşında büyük bahçeli bir konağı vardı. Kü- gük Halid, Sübyan mektebinden son- ra Fatih Askeri Rüştiyesine devam ediyordu. Babası tiyatroyu sever ve oğlunu sik sık Gedikpaşada Güllü Agob'un temsillerine götürürdü. İşte Halid Ziya orada Dumas Pöre, Fröde- Tic Souliâ ve Dennery'nin fransızçe- dan mülercem eserlerini seyrederek okumak sevdasını duyınuş ve türkçe basılmış piyesleri ve hikâyeleri topla- mağa başlamıştır. 1878 Rus muharebesinde ticaret İş- leri bozulduğundan Halid Ziyanın ailesi İzmire döner. Halid Ziya o ta- rihte on iki yaşındadır. Fransızçayı İzmirin Ermeni katolik mektebinde öğrenmeğe başlar. Diğer cihetten, Şark edebiyatına vakıf olan dedesi- nin kıraat memurudur; yani Hacı Ali efendi ile misafirlerine yüksek sesle gürler ve hikâyeler okur. Bu suretle denebilir ki, Halid Ziyaya edebiyat hevesini veren evvelâ Gedikpaşa ti- yatrosu ve sonra İzmir Mechitariste mektebindeki Fransız muallimleridir. Halid Ziya Paul Föval, Xavier de Montöpin ve Ponson de Terrgil gibi tefrika romancılarını okur, hele Eu- güne Sue ve Dumas Pöre'e bayılır, Fe- kat çabuk zevki yükselerek Balzac'a, Günyada romanın «Himalayassı olan o muazzam yaratıcının vâsi âlemine dalar ve sırasile «Naturalisteslere ve «Symbolisteslere meclüp olur, Goncourtlara karşı dalma büyük bir zâfı olmuştur; zaten onlarm «&c- riture artiste; dedikleri sanatkâr üs- Yübuna merbutiyetini, lerde bahse- deceğim kendi yanış tarzında göster- miştir. Ik romanları Halid Ziyanın tekrar İstanbula dö- nüp yerleşmesi bundan 43 sene evvel- dir; yani 1894 tarihine tesadüf eder, İşte o sırada Halid Ziyanın inkılâpçı romancılığı başlar: «Nemides, «Bir ölünün defteri ve «Ferdi ve Şürekâsi» türkçede, garbın roman «technigue» ile yazılmış ilk eserlerdir. Bu fikrimizi lâyıkile ispat etmek için «Nemidesden evvel türkçe neş- redilmiş olan masalları ve hikâyeleri gözden geçirmemiz icap ederdi. Fa- kat, geçenlerde muallim Mustafa Nİ- had tarafından güzel bir kitepla ted- (Devamı 9 uncu sahifede) İZZET MELİH ECE!., Tefrika No. 27 nuz, kırıyorsunuz matmazel!... — Bahsi siz açtınız Faruk bey, ne — , fakat niçin açmıştım, Her halde böyle bir netice vermesi için değil!... Gayem tamamile aksi idi. Halanızın bana karşı olan sert, haşin hareketlerinden çok korkuyordum. Sizi bena ne kadar müşfik, ne kadar iyi görüyorsam, onu da giltikçe o kadar haşin, © kadar insafsız buluyordum. Korkuyordum ki, o gene sizi kendisi- ne çekerek kininizi alevlendirecek, ve bana karşı yavaş yavaş unutmağa başladığınızı zannettiğim nefret his- lerini canlandıracak!... İşte onun için bütün zekâ ve kudretimi bir nok- taya toplıyarak bu bedbaht kadına iyi görünmek, kendimi ona isındır. mak istiyordum. Belki bu suretle ya- vaş yavaş eski hatıraları unutur, be- nl iyi görmeğe başlar ve affeder diyor- dum. — Demek artık beni kazanılmış, fethedilmiş telâkki ederek halamla meşgul olmağa başlamıştınız öyle mi? — Hayır, yanlış.. sizi fethetmek bir tenkide cevab veriyor 2 sene evvel imar plânı için açılan müsabaka - Liman yerinin tayininin ehemmiyeti Yarınki İstanbul e geçenlerde neşreylediğim kitap hakkında pek kıymetli gazetenizin muharrirlerin- den birile görüştüğüm sırada risale- min bitarafane, ciddi suretle tenkid edilmesini ve faydalı bir münakaşa zemini açılmasını temenni etmiştim. Bu hususta Son Posta gazetesinin 209/4/937 tarihli nüshasında B. Selâ- mi İzzetin yaplığı tenkidi seve seve okudum. Bâna şehremini iken neden İstanbulun imarını düşünüp te bir dığımı ve şimdi bu bahse niçin giriştiğimi soruyor. Okuyucula- rımı sıkmamak için kendisine kisaca Şu cevabı veriyorum Yirmi beş sene evvel şehremaneline zaman İstanbulu güzelleştirip imar ).plân hazırlamak istedim, Bir çok tetkikattan sonra şehrin he- nüz halihazınını gösterir 1 ve sı olmadığım r verdim, İşi başa- ri bulun- madığından bilmecburiye ecnebi mü- hendisler tarafınd gelen bu harita oldu. Her ta i hücümlara uğradım. Nihayet ce: ti umumiye beledi müsaade alarak bej nakasa açtım. Otuz bin âltına yani şimdiki paramız ile üç yüz bin ilraya bir Alman şirketine verdim, İstanbul cihetinin haritası bir sene sonre İler- leyinee müstakbel plân projesini yaptırmak için de bütün Avrupa ve Amerika gazelelerile bir müsubaka Hân ettirdim, Bu esnada Umumi Harp patlak verdi. Emanetten ayrıldım. Maattecssüt bu plân işi de bugüne kadar sürüncemede kaldı. Görülüyor ki ben her ne kadar İs- tanbulun müstakbel plânmı hazır yamamış isem de şehrimizin en dar en küçük sokaklarını bile doğru ola- rek gösterir gayet Mufassal, gayet muntazam bir halihazır haritasını yaptırmağa muvaffak oldum. İşte bugün şehir mütehassısı M, Prostun Üzerinde kolaylıkla çalışmakta oldu- Ku bu harita mevcut olmasaydı İs tanbulun müstakbel plânmın yapıl- ması dn senelerce geri kalacaktı. Elde bir şehrin halihazır haritası bulunmayınca 0 şehrin müstakbel plânını yapmak kabil olamıyacağı el- bette İstanbul belediye meclisi âzasın- dan B. Selâmi İzzet pek güzel takdir buyururlar, Bu hususta bana, karşi çok güçtü matmazel!... Onu düşün- meğim bile!,.. Ne bileyim ben, nasıl söyliyeyim, meselâ bir başıma bir or- duyu yenmeyi göze alabilirdim de fa- kat bir ordu ile sizi fethetmeği esin düşünemezdim, Siz!, gene sizinle ye- neceğimi zannediyordum. Onun için halanızla meşgul olmağı münasip görmüştüm. — Ne demek beni, benimle yene- cektiniz?, — Siz çok iyi idiniz malmazel; beş on gün içinde dünyanın en temiz, en duygulu, en iyi ahlâklarla yetiştiril- — bir insan olduğunuzu anlamıştım , — Düşünüşlerinize azla Inandığı- nizi zannediyorum yüzbaşı!... — Hayır matmazel; düşünüşleri- min doğru olduğunu biliyordum. 8iz nihayet ebediyete kadar içinizde kin ve nefret besliyecek bir insan olarak yaratılmamıştınız!... Bir gün aklıseli. minizin hislerinize galebe edeceğin- den emindim!... Kız, bir anda yüzbaşının sözünü kesiyor: -- Aklıselimim hislerime galebe et- tiği gün sizden daha çok nefret et- mem lâzım gelir yüzbaşı!... — Hayır; nefret etmemeniz lâzım!.. 'Tamamile aksi... Aklıseliminizin hâ- kimiyeti, benim bü işteki masumiyet mi, günaheızlığımı daha çabuk size haksız olarak yaptıkları tenkidlerin! geri alarâk şehrimizin müstakbel plâ- minin ilk temel taşmi attığımı ve İs- tanbul belediyesine de unutulmıya- cak bir hizmet ettiğimi lütfen kabul ye tasdik edeceklerinde şüphe etmiyo- rum, Gelelim limanımızın mevkiine: Beri hiç bir zaman İstanbul limanının Ye- dikule taraflarında inşasında önayak olduğumu ve bu fikrin benim tarafım- dan doğduğunu iddia etmedim. Sene- lerce evvel Ilmanın şimdiki yerinden kaldırılmasını istiyenlerin hattâ bir çok projeler hazırlıyanların olduğunu da bilirim, Ben kita bugünkü Ik manın olduğu yerde büyültülerek 18- lah ve tanzim edilmesinin asla doğru nı ve yapılacak emi k yüz binlerce lira de akim kulip hiç bir veçhile yürüye- miyeceğini iddia ve senelerec sonra Ga bana hak verileceğini zannediyo- rum. B. Selâmi İzzet limanın islahile erinde kalmasından şe! meyip bilâkis tam bile kazanacağını İleri sürerek şöylece tenkidine devam ediyor ve: «Eski şehremini Tophaneden Güzel sanatlar akademisine kadar yamıla- cak olan rihtımlar liman bugün ye- rinden kalksa bile bir şehri güzelleş- tirmek için nhtımından ne vakit ve nasl müstağni kaldığını izah edebi- Wir mi?» diyor, B. Sel İzzet pek Alâ bilirler ki şimdiki limanı tevsien ıslah için lâa- KADIN KÖŞESİ! Mevsimlik mine çiçeğinden yapılmış Mavi ka, MEME Ankara mektupları (Baş tarafı 5 inci sabifede) Teknik bakımından, $ 6 zengin, :sanst bakımından iser kemmeldir. Onu tertib edenlerin, & ile, şevk ile, şuurla ve vuku! oldukları mekle iftihar duymamak ka- gi Idir. Bu her bakımdan eciverişii mamulâtın gün günden tekâmül ede- rek artması temenniye şayandır. Ulusumuzun medeni varlık ve kabi- liyetini bir kere daha tebarüz et serginin her gün binlerce ziyaretçisi vardır. Göze çarpan, bu ziyaretçilerin kal bir kaç milyon Jira gibi mühim | arasında Köylülerimizinde gdeden bir para Sarfı icab eder. Liman başka bir tarafa nakleğilirse bilâhare hiç” bir işe yarıyamayıp sökülüp âtılacak epeyce olmasıdır. Geliyorlar, görüyor- Jar.. ve eminim ki, ağaç koruma gaye- mizi en önce anlıyacak, takdir edecek olar depo, antrepo, ardiye, gümrük | ve taş kömürüne, lâyık olduğu kıy- salonları için sarfolunan paralar he- der olacak, Tophaneden Güzel Sanat- lar akademisine kadar yapılacak bir kaç yüz metrelik rıhtımı pek çok pa- halıya mal olacaktır. Limanın mev- kinin tamamile tayin edilememesin- den dolayı da B, Prostun çalışmala- ri boşa gidecek ve İmar pro- türlü yapılamıyacaktır, Binaenaleyh şimdiki limanın tevsit için beş para bile sarfedilmeyip gü- zel İstanbulumuzu asri surette imar için hemen limanı Yenikapı tarafları- na taşımaktan ve müstakbel plânı da | ta bunu ziyaret edemiyenler, mü ona göre hazırlamaktan başka hiç bir çare yoktur. Aksi takdirde bu seferki imar teşebbüsü de olduğu yerde Saya caktır. Profesör Dr. Cemil Topuzlu meti verecek bunlardır. Her $ önünde o kadar dikkatle duruy rilen izahatı o kadar alâka ile dinli- yorlar. Bu manzara ise ümid verleidir. Zi- ra, köylü maden kömürünün f3 Jarımı, muhassenatını takdir edecek olur, devlet te bu cevheri onun aya gına kadar, ucuz ucuz iletmenin yo- Junu bulacak olursa, ormanlarımızın Atisinden her veçhile emin olabiliriz. Herhalde, Ankara kömür sergisi çok güzel bir şey olmuştur. Vakit bulup im bir fırsat kaçırmış olacaklardır. Sergiyi kuranlara tebrik ve teşek- kürlerimizi arzetmek milli bir vazife- dir. Ercümend Ekrem Talu —— — anlatacaktır. O zaman şuurunuüza yar- | bire dışardan çığlığa benziyen İnce, dım edecek olan duygularınız, &ley- himde değil, lehimde çalışacaklar!., Buna eminim!... Kız, heyecanla bağırıyor: — Hayır, emin olmayın Faruk beyi, Bütün bu söylediğiniz yalan, yanlış, saçma!... Zabit tamamile lâkayıd fakat o niş. bette müteessir! ... — Olabilir!,.. Fakat olmamasını Allahtan dilerim!... — Hem rica ederim; olmuş olma- miş ne faidesi var; neden meşgul olu- yorsunuz bu işlerle bu kâdar?... Ya- rın kalkıp gideceksiniz buradan!... Belki bir dahn biribirimizin yüzünü bile görmiyeceğiz!... Ben izlırap çek- mişim, ben ağlamışım, yahud sevin- mişim; size ne olacak, ne duyacaksi- niz kii... — Eğer buradan sizin elinizi sıka- rak bir dost gibi affedilmiş bir halde ayrılacak olursam.., Zabit, biran susuyor. Kara güzleri- ni açarak kışın gözlerinin içine bakı- yor... Titreyen bir ses... »— O zaman heyecan, sevgi, saadet değil, sadece bir tek kelime, ile ha- yat bularak avdet edeceğim matma- 241!... Bütün bir hayat, bütün bir ömür, bütün bir yeniden dünyaya gel- miş gibi olacağım inanın bana!... Zabit sözünü biliremiyor... Birden- keskin bir ses yükseliyor... «Ne oluyoruz?» demeğe vakit yok! Bir anda üstünde bulunduğumuz na yikılır gibi yerinden sarsılıyor... Bütün bir patlayış!... Guuuvvr!... BİP daha... Bir daha... Guuvvi.., Guuvvl Zabit deli gibi yerinden fırlıyor... Pen» cereye koşuyor... Bağırıyor... — Söndürün ışıkları, tayyare bas kını!... Kız, olduğu yerde donmuş kalmığ* tır... Zabit bağırıyor... i .— Işıkları söndürün diyorum!..« Bir dakika... Oda, birdenbire derin bir karanlığın içinde kalıyor. Bütün şehir simsiyah!.,. Umumi cereyan kesilmiştir... Pencerelerden boğuk bO- guk sesler yükseliyor... — Geliyorlar!.., Zabit, perdelerin aralığından baş# ni uzslarak bir yılan dili gibi kıvnıl& kıvrıla semaya doğru uzayan projek* tör işıklarınm gökte açtığı aydınlığa heyecanla bakiyor.. bağırıyor..- Projektörler yakaladı, fakat hi lâ niçin ateş açmıyorlar!.... Bir dakika... Kulaklarımız oni bire pallıyacak gibi uğuld! kaş Guuvwww! .... Bir infilâk daba!... Pen- cerelerin aralığından gözlerimizi açan rak dışarı bakıyoruz... Büyük Ora * dinapubiike. meydanının ortasındaki heykel bir alev sütünü içinde göğe doğru yükseliyor.» (Arkası varı si SN halaya