25 Nisan 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

25 Nisan 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ager iğ 3 DEERE ğ i ii ÇOCURLARAŞ ENEL 774 BiLGİLERİ Sülün Sülün, 200loji bakımından hoızdan farksız büyük bir kuştur. Başında hiç tüy yoktur. Ancak tepeli sülünlerin başları tüylüdür, Erkek sülünün kuy- Tuğu dümdüzdür, İki metre uzunlu- unda kuyrukları olan sülünler var. dır. Bü sülünler şimal! Çinde bulunur. İyi öins sülünler Tibet sülünleridir. Orta zamanlarda Avrupada sülüne Jimej horozu derlerdi. «olmasındadır. Sülün — düyleri «kadar parlaktır. Dişi sülünün tüyleri.çok parlak değildir, kuyruğu da pek uzu olmaz. ,Sülünler orman yakınlarındaki çâ- sürü ile yaşarlar ve kumrular bi çift, gezerler. Böcek yerler, gecele- ci aa eti hafit kokuştuktan sonra daha lezzetli olur. Tüyleri de ancak Pişirileceği zaman yolunur. Eti lezze- tini tüylerinden alır, İstanbulun fethinden conra Lille şehrinde Filip Jö Bon büyük bir ziya- fet verdi, Ziyafetin sonunda sofraya büyük bir sülün “getirdiler. Filip 16 Bon bu sülünün başına yemin etti, dei ki: — Allaha and içerim, İstanbulu Türklerden geri alacağım!... Ba 'ahdin suya düştüğünü söyleme- g* bacet yök değil yai? Balıkesir ayaklandıran düdük sesleri Meğer tehlike düdüğünün teli kontak yapmış Balıkeşir (akşam) — Şehrimizin #aal kulesindeki tehlike düdüğü dün geve saat 3,30 da birdenbire ötmeğe ve ortalığı çınlatmağa başlamıştır. ,, Düdüğün susmadığını gören bütün şehir halkı yataklarından fırbyarak sökhklarâ dökülmüşlerdir. “Yarım saat bilâfasıla öten düdü- Bün elektrik tellerinde kontak olduğu anlaşılmış ve çereyan teli kesilmek su- retile düdük güç belâ susturulmuş- tür AKŞAM 25 Nisan 1937 Abdülhak Hâmidin hususiyetleri 6 yaşında müderris payesi almıştı. “Bizde yobazlık da vardır,, derdi Siyah renkten hiç hoşlanmazdı. Gençliğinde kırmızı saçlı kadınları severdi Geçen akşam Halkevlerinde bir | Hâmid ihtifali yapıldı. Bu ihtifalde birçok hatibler - şairin hayatı, edebi şahsiyeti hakkında nutuklar söyledi- / ler, Beyoğlu Halkevinde söz söyliyen- ler arasinda B. Semih Mümtaz vardı. B. Semih Mümtazın, çok eskidenberi tanıdığı, Büyük Şüirin hayatı ve hu- süsiyetleri hakkında verdiği malümat büyük bif alâka ile dinlendi. Bu ma- Jümatı aşağida hülâsa ediyoruz: | Abdülhak Hâmid 1850 tarihinde Be- bekte büyük babası Abdülhak Molla- | nın yalisinda 7 aylık olarak doğmuş- tür. Yedi sekiz aylık iken yürümeğe başlamıştır. 3 yaşında büyük babasım Kaybetmiş; 6 yaşında iken müderris payesile başına sarık sarılmış ve teş” rifatla vaktin Şeyhislâmının eli öptü- rülmüştür. Bu sebeple Hâmid bazan: «Bizde yobazlık ta vardır» derdi. Babası Hayrullah efendi Tahran bü- yük elçiliğine tâyin edildiği için, Hâ- mid de 13 yaşında pederile beraber İranâ gitmiş ve orada bir taraftan fa: risiyi mükemmel surette öğrenirken, hususi hocası Bahaeddin efendiden de türkçe ve arapça ders almıştı. Daha o yaşta 30 lira maaşla Tahran sefareti | kat Viyanada iken yine Alman kadın- başkâtipliğine - tayin edilmişti. Bir müddet sonra pederi Tahranda vefat edince İstanbula dönmek istemiyen Hâmidi İran şahının huzuruna çıkarı- yorlar. Şah kendisine; — Gam yeme, olagandir, diyerek İstanbula dönmeğe ikna ediyör. Ab- dülhak Hâmid bu suretle hocası ve Ja- lasile İstanbula"dönüyör. Tahrandan sonra., Şair Tahraridan döndükten” sonra kendisinden yirmi yaş büyük olan ağabeysi Nasuhi beyin nezareti altın. da büyümeğe “başladı. İstanbulda *Mahreci aklâm; da talebelik, Babıâli Sadaret mektubi kaleminde #hulefa. liks yapmıştır. Mektubi kalemindeki arkadaşları arasında eski Paris sefiri Salih Münir ve eski dahiliye nazırı ve şehremini Reşid Mümtaz paşalar bil- hassa zikredilebilir, Paris sefareti kâtipliğinde bir müd- det bulunan şair, bundan sonra iki de- fa Berlin sefareti kâtipliğine tayin edilmiş ve ikisinde de gilmemiştir. Yeni memuriyetine gitmek üzere va- pura binen Hâmid, yolda ayakları büyük iki Alman kadını görmüş ve: — Aman Allahım, bu kadar büyük ayaklı kadınlar içinde ben ne yapa- rm? Demiş ve vapurdan çıkmış, bir müddet İstanbulda saklanmıştır. Şair, memuriyetinden azledilince tekrar Berline gitmeğe razı olmuş, fa- larinın büyük ayaklarını düşünerek İstanbula dönmüştür. Abdülhak Hâmid, Poti ve Golosta konsolosluk ettikten sonra baş - şeh- benderlikle Bombaya gitmiştir. Bun- dan sonra memuriyetinin en uzun Zâ- münını sefaret kâtipliği ve müsteşar- likla Londrada geçirmiştir. Şair, ölün- ciye kadar Londrayı severdi. Son ZA- manlarda her akşum radyoda Londrâ» yı açar, Löndradaki aşklarına sahne teşkil eden ilk ikametgâhı Westmister kilisesinin. kışısında olduğundan, bu kilisenin çanlarını duymak ve işitmek isterdi. İlk izdivacı Hâmid, 23 yaşında İken eniştesi Sâ- hib Mollanın akrabasından ozaman 3 yaşmda olan Fatma hanımla İlk defa evlenmişti. Şair refikasını Tahrâ- Da götürmüş, İstanbula dönerken Bey- rutta Fatmasıni kaybetmiştir. Şair, edebiyatımıza şaheser bir he- diye olan (Makber) i bü facia üzerine vapurda yazmağa başlamış ve İstan- bulda Beyazıt camii - ciyarında Acı- muslukta Fatmasının evinde tamam- lamıştır. Fakat ruhi tezadlar içinde yanan şair, bir taraftan Makberi ya- zarken diğer taraftan (Hicle) yi yaz- zaşlır, Şair, İstanbula döndüğü za- man Mâhrukizağelerdep gönç bir ki za âşık olmuş ve bunun Tesirile bu 'es€- ri yazmiştır. Âbdülhâk Hârhld bü ha- diseye temas ederken: — Evet, bu haltı ettim, cayır cayır yandım amma kızı alamadım, nikâli- Ja istedim, vermediler.» derdi. İkinci izdivacı Londrada iken oturdüğu pansiyo- nun kızile evlenmiştir. Hâmid, Nelli ismindeki bu İngiliz kadınla yirmi se- ne yaşamış ve zevcesi İsviçrede verem- den ölmüştür. Hâmidin bu kadın için de (Medfen) isminde bir eser yazdığı rivayet edilirse de B. Semih Mümtaz bu kitabı görmediğini, yalnız şairin akrabasından birinden şu mısraı duy» duğunu söyledi: «Güzel Nellim ne için gözden igtırap ellin?.» İki aylık izdivaç Şairin iki ay süren bir izdivacı da- ha vardır. Biraderi Nasuhi beyle kız kardeşi bayan Mihrinnisa: — Sen artık yoruluyorsun, hiç ra- hat durmuyorsun.. yaşlanıyorsun! Sa. na candan bakacak bir kadın lâzım. Burada Çamlıcada bir komşu Kizi var: | Tertemiz, terbiyeli, kıskıvrak, hem de güzel bir kız, demişlerdir. Hâmid, razı olmuş, evlenmiştir. Birkaç ayısonra tekrar Istanbula dön- mek üzere Brüksele giden şair, oradan karısının boş kâğıdını göndermiştir. Şâirin bu eski karısı hâlâ hayatta ve bir daha evlenmemiştir. Şair, hırçın, inatçı, huysuzdu. Ço- cukları çok severdi. Bay Übeydullahı da çok severdi, Pariste Salih Münir paşaya misafir gittiği zaman bu eski dostunun kendisine yemek pişirdiğin- den bahseder, son günlerde B. Übey- dullahın hastalığına çok- üzülürdü. Bir gün mabeyinci Arif bey, Abdül- hak Hâmide: — Efendimiz sizden çok memnun- dur, selâmı şahaneleri var, size 300 li- ra ihsan buyurdular, <Artık şu yazı mazı işini ne yapacak? Paraları ye- sin, keyfine baksın» diye buyurdu- lar. demiş. Hâmid paraları almış, fa- kat «300 liraya nutkum tutulamadı; dermiş, B. Semih Mümtaz, bundan sonra 'Hâmidin arkadaşlarına, dostlarına çok düşkün olduğunu, son günlerde oto- mobilihe binerek hasta arkadaşlarını kapıdan ziyaret ettiğini anlattı. Siyah renkten hoşlanmazdı Hâmid: «Ben gençliğimde kırmızı saçlı hanımları çok severdim> der, ve «Tahranda iken bir al atım vardı, onu ne kadar severdim!> diye ilâve edermiş. Şair, buna mukabil siyah renkten, karanlıktan hiç hoşlanmaz- dı. O, daima bol ışık isterdi. Hattâ arasıra: — Bizim evden çikan meşkur kız- Jar ağası Behram ağa sarayda zinüfuz idi. Beni çok aradı, arattırdı, çağırdı amma ne yapayım ki kâfir, simsiyalı- tı, yanına bir türlü gidemedim. Belki fırsatlar kaçırdım...> derdi. Hatib, Hâmidin izdivaçtaki istikrarı bayan Lüsyende bulduğunu ve bu zev- cesini çok sevdiğini, onu sıkmamağa çalıştığını söyledi. Şalre âid intiba ve malümatını neşrettirmesini bayan Lüsyenden rica etti, KADIN KÖŞESİ Tül vualet Siyah satenden önünde siyah ve ye- şil kurdele ile süslenmiş büyük tül vu- aletli şapka. Bol yağmurlar Menemen ovasında bütün mahsuller can buldu İzmir (Akşam) — Yağmursuzluk yüzünden Menemen ovasındaki mah- suller sararmağa yüz tutmuştu. Bol nisan yağmurları bütün mahsule cani vermiştir. Bilhassa tütün, buğday tar- lalarile bağlarda bir canlılık belir- miştir, Ziraat vekâleti tarafından vilâyeti- miz pamuk müstahsillerine tevzi et. tirilen 130 ton Akala pamuk tohumu, tamamen ekilmiştir. Yeni ekilen bu pamuk tohumları da yağmurdan fay- dalanmıştır. Soğuktan zarar gören Manisa bağlarında yağmurlardan Sön- ra asmalar tekrar filiz sürmeğe baş- ğı ve yağmurla telâfi edileceği anla- şılmaktadır. Bir katil 24 seneye mahküm oldu Manisa (Akşam) — Somada Köür- Yusuf oğlu Mehmed ile karısı Veci- heyi öldürmekten ve Yusufun karısı Ayşeyi yaralamaktan suçlu Hurşid oğlu Mahmudun ağır cezada muha- kemesi bitmiştir. Bu feci cinayet bir nar ağacının meyvalarını toplamak yüzünden vuku bulmuştur. Suçlunun avukatı, mückkilinin te- cavüz ve tahkire uğradığını söylemiş, dinlenen şahid de bu iddiayı teyid et- miştir. Hâkimler, cinayette tahrik bu. Yunduğunu nazarı itibare alarak kati- Mi 24 sene ağır hapse mahküm etniiş- lerdir. Şehir Tiyatrosu temsil heyeti. Adanada İstanbul Şehir Tiyatrosu temsil hös yeti Adanaya varmış ve temsillerine başlamıştır. SON GECEL. ars ikarşıda irili ufaklı bir sürü bina var... Bütün zabitan ve erkânı harbiye bu meydanda toplu olarak bulunabilir. Öğleden sonra seninle bu binaları ge- zer ve icab edenleri tahliye ettirir, ha- sırlarız. Olur mu? — Hay hay efendim!.. Be erenleri ala ormanlık görünüyor... Yüzbaşı belediye reisine dönüyor... ww Burası şehrin merkezi ve en mü- bim meydanı galiba!.. — Evet buraya Gradina Publika meydanı derler. O gördüğünüz orman gibi yer de şehrin umumi parkıdır. Binlerce ağaç... İs — Merkez kumandanlığı binasının. Tefrika No. 16 — O halde şimdi vilâyet binasını da tahliye edeceksiniz. — Fakat vilâyet memurlarını!.. Yüzbaşı, hemen polis müdürünün sözünü kesiyor... — Vilâyet memurlarını, bürolarını polis müdüriyeti binasına alırsınız. — Peki efendim. — Şimdilik bu kadar!., — Yüzbaşı, gene yanındaki sarışın mülâzime dönüyor. — Haydi İsmail bey, siz bir manga ile gidip şu vilâyet binasını işgal edi- niz, Ve Merkez kumandanlığı için muvakkaten icab eden tedbirleri alı- niz! Sarışın mülâzim sert bir selâm ve- riyor... Tek bir cümle; — Baş üstüne yüzbaşım!,, Atını sürüyor... Yüzbaşı o sırada gene polis müdürüne doğru dönmüş- tür, — Pek âlâ bu oldu.. şimdi süvarile- zimizi barındıracak bir yer istiyorum, arkas müsalddir. .— Nereden gidiliyor oraya? — Arkadan bir kapı var, —iyil, Yüzbaşı süvari başçavuşunu çağı- yor... — Şimdi sen de çabuk al müfreze- ni.gösterecekleri yere götür... — Başüstüne yüzbaşım!.. Bir dakika sonra süvari müfrezesi ile mitralyöz takımı da bir Rumen rehberin arkasından ilerliyerek mey- danın iç ve tenha sokakları arasında kayboluyorlar... Yüzbaşı birdenbire bâşını kaldırı. yor. Atının üstünde tunçtan yapılmış bir heykel gibi... Beyaz kar taneleri bu tunç heykelin damla damla yüzü- ne düşüyor... Türkçe konuşan adama doğru dönüyor... — Şimdi söyliyeceklerimi iyice zap- tedin. Bu söylediklerim derhal müna» sip vasıtalarla bir saate kadar halka tercüme edilerek (bildirilmiş olmalı- dır. — Peki efendim... © —Biz, Türk işgal kuvvetleri, bu da- kikadan itibaren İbraili askeri işgal &ltına almış bulunuyoruz. Fakat der- hal beyan ederiz ki bu işgal sırf bir harp zarureti neticesi hasıl olmuş- tur. Tabiatile icab ettiği gün ve saat- te bu güzel şehrinizi gene size bır- karak ayrılacağız, Binaenaleyh, te ve harp zaruretleri İçinde bulundu- gumuzu nazarı İtibare alârak bu mu- vakkat işgâlden büyük bir teessüre kapılmamanızı dilerim, Memleket, vatan ve hürriyet gene sizindir, Bizim hiç bir emelimiz ve gözümüz yok. Bu- Tada bulunduğumuz müddetçe vere- ceğimiz emirlere harfiyyen riayet ettiğiniz takdirde bizi arâhızda dal- ma nazik ve hürmetkâr olmağa gây- ret eden bir misafir halinde görecek- siniz. Misafirle, ev sahibinin biribiri- ne yapmağa mecbur oldukları neza- ket ve hürmet kaidelerini burada, evveldenberi kendilerini nazik ve ki- bar olarak tanıdığımız Rumen halki- na tekrar etmeği zaid görüyorum, Yu- karıda söylediğim gibi eğer verdiği- miz emirlere harfiyyen riayet ettiği- niz takdirde malınız, ırzınız, ticareti- niz 'Türk işgal kuvvetlerinin himaye- si altındadır. Hemen şimdiden büyük bir itimadla dükkânlarınızı, ticaret- hanelerinizi, müesseselerinizi açarak tabii hayatınıza devam edebilirsiniz! Son söz: Doğru hareket ediniz. Biz de size doğru olacağız!... Yüzbaşı birdenbire atının dizginle- rini çekti, — Anlaşıldı mu? —Evet!,, — Emredersiniz efendim. i * “Belediye relsi İle polis Şiiri dönüyor: — Bir saat sonra sizi kumandanlık binasında bekliyorum. — Hay hay efendim. , Yüzbaşı; elini sert bir hareketle kalpağının üzerine götürerek beleği- ye reisine askerce bir selâm verdi ve hemen atını mahmuzladı... On dakis ka... Şimdi uçları sisli selvileri, sema ya doğru uzanmış üzeri nakışlı çan kuleleri ve rengürenk kiliseleri ile kars lar altında kalmış bir kurunu vüsta beldesine benziyen bu büyük Roman- ya şehrinin göklerinde, iki Türk bay- rağının bir avuç alev parçası gibi dal- ga dalga a yükseldiğini sö, rTüyoruz .. .... Sabah saat on... Şehir arlık tama mile işgal edilmiştir. Sokaklarda şün- gülü nöbetçiler geziyor... İcab eden yerlere asker ve mitralyöz konmuş, erkânı harbiye, kumandanlık bürola- rı ve zabitler için binalar hazırlanmış- tır. Artık sokaklarda tek tük insan gölgeleri görmeğe başlıyoruz... Evle- rin perdeleri bazan aralanarak hayal meyal bir takım insan başlarının kis mıldadığını farkeder gibi oluyoruz... — Tekrar ediyorum. Bir saate ka- | Fırınlar, kasap dükkânları, bakkallar dar bu sözlerim halka bildirilmiş ol. | kepenklerini açıyorlar... mall, « fh tr e

Bu sayıdan diğer sayfalar: