Salina Japon kızıma hakikati söyle- miyordu. Onlar prensesin odasında konuşa dursunlar.. biz gelelim rahiple Ayşe- ye. Romalı rahip, imparatoriçenin hiz- metçisi Ayşeden öç almak üzere onun odasına gitmişti. Ayşe imparatorİçenin yanına gitme- ğe hazırlanıyordu. Kıvırcık saçlarını yeni taramış, boynuna ve kollarına kokulu yağlar sürmüştü. Odanın içinde birdenbire müthiş bir gürültü koptu. İlkönce oda kapısı kendi kendine açılıp kapanmıştı. Ay- şe bundan birşey anlıyamadı. Biraz sonra omuzlarında kuvvetli bir kolun ağırlığını duydu. — Cinler bastı.. can kurtaran yok mu?. Diye bağırmak istedi.. Birdenbire yere devrildi. Göze görünmiyen bir el ağzını ka- pamıştı. Ayşe yutkundu.. Çırpındı.. Başını yerden kaldır: şşe zayıf, cılız bir kız di vetli bilekleri vardı. Fakat ye Ş Tardı bu kuvvetli bilekler?.. O, döğüş- tüğü insanı görmüyordu. Başını yer- den kaldırmak istedikçe, beynine şid- detli bir yumruk İniyor ve sersemle- yip tekrar yere yuvarlanıyordu. Ayşenin ölümü... Bu boğuşma çok sürmedi Ayşenin kulağına şöyle bir ses ak- setti: «— Kara âkrep! Seni boğmağa gel- dim.. ve bir akrebin nasıl boğulduğu- nu sana anlatacağım!» Ayşe bu sesi tanıdı: — Sinyor.. benim suçum yok, Diye bağırdı Ayşe rahi mrukları altında in- Wiyordu. Rahip Kroen sordu! Senin suçun yok mu? Prensesi boğan sen değil misin?, — Ben bir emir kuluyum, sinyor! Beni oraya gönderen ve bana bu işi yaptıran imparatoriçedir. — Tiyen-Fodan mı bahsediyorsun? — Evet, sinyor! Benim kabahatim yok Beni prensesin kapısına kadar götüren odur. Siz benim yerimde ol- sanız ne yapardınız?, — Ne mi yapardım? Derhal haka- na gidip haber verirdim. Elimi bir yal. farin kanile kirletmekten korkardım. — Tiyen-Fo çok zalimdir, sinyor! Ben onun elinden kurtulamazdımı. — Sen isteseydin, neler yapmazdın, kara akrep? Sen istediğin zaman im- paratoriçeyi nasıl avutuyordun! Ona, uykusu yokken tatlı masallar söyli- yerek uykusunu getiren sen değil miy- din? Sen isteseydin, imparatoriçenin kıskançlık damarlarını bile yatıştırır. dın! Halbuki sen öyle yapmadın., Ti- yen-Foyu körükledin.. ateşledin! Ve nihayet onu öldürmek vüzifesini bile üzerine aldın!. — Beni affet, sinyor! Bundan son- ra hiç bir şeye burnumu sokmuıyaca- ğım. Ayşenin bu sırada gırtlağına sar lan iki kuvvetli el onu bir anda öbür dünyaya götürecekti. Birdenbire boğuk bir ses basık oda- nın tavanında korkunç akisler yaptır — Biraz dur.. söyliyeceklerim var, Rahip bağırdı: — Elimden kurtulamıyacaksın.. ça- buk söyle! Ayşenin gözleri dönmüştü. Kalbi koparcasına çarpıyordu. Ellerini yanına birakmıştı; — Muktedirseniz imparatorlçe Ti- yen-Foyu öldürünüz! Çünkü o büyük Moğolistanı kuran Kubilây gibi bir hükümdara hergün zehir veriyor, Rahip birdenbire şaşaladı.. Ellerini Ayşenin boynundan çektit — Ne diyorsun? Tiyen-Fo impara» toru tedricen zehirliyor mu?, * — Evet. hattâ imparatorun zehirli şerbetini bile-ben hazırlıyorum, — Benim elimden kurtulmak için yalan söylüyorsun, Ayşe! Bana dün- yanın en büyük sırlarını versen, seni gene boğacağım!. ” Ayşe yalvardı: — Beni boğunuz, ben ölümden KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F, Sertelli KŞAM No. 25 korkan hir insan değilim. Fakat, be- ni boğduktan sonra, Kubilây hanı olsun kurtarınız. Ona yaziktır.. Rahip Kroen hayretler içinde kal- mıştı. Ne yapacağını bilmiyordu. Bu vaziyet karşısmda göze görün- memekie devam edecekti. O, bu suretle Moğol sarayında dö- nen fırıldakları meydana çıkarmış ©- lacaktı. Kendini ele vermemek için Ayşeyi herhalde boğmak gerekti. Tekrar yere eğildi.. ellerini Ayşenin boynuna do- ladı.. ve bir sıkışta zenci cariyenin işini bitirdi. Yavaşça geriye çekildi. Kapıyı açtı. Gitti. ... Rahip Kroen Ayşenin ölümünden çok memnundu. O, Pekin sarayında elini kana boyamak istemezdi. Fakat, Ayşeyi öldürmeğe mecburdu., Ayşeyi öldürmeseydi, muhakkak surette on- dan kötülük görecekti. Ayşe hâdiseyi imparatoriçeye anlatacak, Imparato- riçe de yaptıklarının meydana çıkma- ması için şüphe yok ki, Romalı rahip- ten öc almağa kalkışacaktı. Kroen bir başka cihetten de çok memnun görünüyordu. Ayşenin ölü- mü ona sarayda dönen mühim entri- kanın, daha doğrusu korkunç bir fa- Canın hazırlık plânlarını göstermiş ti. O Ayşeyi boğmağa kalkışmasaydı, Tiyen-Fonun Kubilâyı zehirli şerbet- derle tedricen zehirlediğini nerden öğ- renecekti?, Rahip Kroen Çinde geçen hayatını hergün kaydediyordu. Hatıraları ara- sına yalnız Ayşenin ölümünü işaret etmemişti. Günün birinde bu hatıra- lar Kubilâyın eline geçecek olursa, Ayşenin hesabını imparatora hasıl ve- recekli? Rahip Krocn çok ihtiyatlı, uzağı görür bir adamdı. Hattâ hatıra- Jarı arasına sık sık «Kubilây bütün dünyayı isti- lâya muktedir olmakla bera- ber, ayni zamanda buna lâyık bir imparatordur. Hergün onun huzurunda eğilmeyi bir ibadet sayarım!» Mealinde yanlar yazmaktan da kendini alamazdı. Rahip Kroen dünü ve o günü olduğu kadar ilerisini de dü- şünürdü. (1) Ayşenin ölümü Pekin sarayında hafif ve geçici bir rüzgâr gibi çabuk 'unutulmuştu. Tiyen-Fo Ayşenin ölü- münden imparatoru haberdar bile et- medi, Sadece: «İmparatoriçenin zenci ca- riyesi ölmüş!ş denildi. Ayşeyi çarça- buk mezarlığa gönderdiler, Tiyen-Fo Ayşenin ölümünü merak ediyordu. Romalı prensesi öldürmeğe muvaf- fak olamıyan bu hizmetçiyi kim boğa- bilirdi?. Tiyen-Fo, Ayşenin boğularak öldü- rüldüğünü anlamıştı, İmparaloriçeye Ayşenin yatağında değil, güpegün- düz ve yerde öldüğünü haber verdik- leri zaman, imparatoriçe, Ayşenin o- dasına koşmuş ve cariyesinin boğula- rak öldürüldüğünü gözile görmüştü. (Arkası var), (1) «Papa dördüncü İnossanin ısra- rile Cengiz han devrinde Karakuruma giden misyoner Jean de Plan Caprin ile papaz Benoit uzun bir yolculuktan son- Ta, papaya: (Cengiz han Allahı tanıyor sma, hiç bir dine girmek fikrinde değil!) tarzında cevap yazarak, Moğol hanını ve prenslerini hıristiyan yapmak teşeb- büsünden vazgeçmişlerdi. Fakat, yıllar geçtikçe Moğolistan o büyüyor, Çinden Tunaya kadar sınırlarını ve nüfuzunu ge- nişletiyordu. Bu vaziyet karşısında hi ristiyan devletler telâşa düştüler.. yeni- den ve bü sefer Kubilây hanı hıristiyan yapmak teşebbüsüne giriştiler. Bu mak- satla Pekine giden ve Moğol imparato- rundan iltifat gören hattâ aylarca sara- yında misafir kalan Romalı rahip Croen, Kubilâyı hıristiyan yapmak gayretle ne yapinşin muvaffak ölememiş ve bide mesnisi boşa gittikten maada başına bin bir türlü felâket gelmiş ve Çinde bir kaç ölüm tehlikesi geçirmiştir. Rahip Croenin notlarında Kubilây hanın hayatına ve büyük Moğolistanın geçirdiği siyasi, as- kert ve içtimaf inkılâblara dair faydalı makimat vardır.» Binicilerimiz (Baş tarafı 8 inci sahifede) Konkur hipiklerde dört kategori | Konkur hipikler umumiyetle 4 ka- tegori üzerinden tertip edilir: 1 ci kategori vasati 1 metre, 2 ci ka- tegori vasati 1,20 m., 3 cü kategori va- sati 1,30 ile 140 m, 4 cü kategori 1,50 ve dalin yukarı yükseklikde mâ- | | Jatmalı. Bunun için, on senelik bir nilerden müteşekki! parkurlardır. ni adedi 12 ile 18 arasındadır. kususi şeraiti haiz olanlarda mâni adedi azalıp çoğalabilir. Meselâ: (Ta- 1İh müsabakası) veya (düşür çık) de- nilen ve binicinin ilk hata yapar yap- maz müsabaka harici olduğu parkur- da her müsabık 12 mânili parkuru 2 defa yapmak şartile 24 mâni atlamıya mecburdur. Bundan başka irtifa rekoru müsa- bakalarında ise tek yüksek mâni at- lamak icap eder, bazı arsıulusal mü- sabakalarda yüksek veya geniş atla- ma müsabakaları tertip edilir ki, bu- raya istiyen müsabık iştirak eder veen fazla atlayan musabık 1 ci olur, Eğer bu atlanan yükseklik veya genişlik. Şimdiye kadar atlanandan daha faz- Ja ise, dünya rekoru sayılır. Resmi dünya rekoru yükseklik 2,36 m. ve ge- nişlik 7,60 m. ile (Cont de Castries)' isminde bir Fransız subayındadır, Ar- sıulusal konkur hipiklerde bir de (mil- Jetler kupası) namile ekip müsabaka- sı tertip edilir, Arsıulusal atçılık fede- rasyonunun koyduğu kaidelere göre her millet subayından 4 binici 4 atla bu müsabakaya gürer; mâni irlifai azami 1,60 m. ve genişlik 4,50 m. dır, Her subay ayni parkuru ayni atla 2 defa yapar, tasnif hata üzerinedir ve her ekipin en az puan kaybeden üç binicisinin mevcut puanları cemedi- lerek ekip tasnifi yapılır. Meselâ: 20 puan kayböden bir ekip, 30 puan kay- beden diğer bir ekipe nazaran İ ci o- Yur. Olimpiyadlarda bu hususta ufak bir değişiklik yapılır ve ekip müsaba- kasma her milletten yalnız $ kişi gi- Ter ve birer defa parkur yaparlar. Bütün dünya konkur hipikçileri he- Bazı men hemen ayni stille binmektedir- | ler. Eskiden mevcut biniş farkları ar- tak kalmamış gibidir; burada da esas atı mâniden evvel muvazeneye koyup mâni üzerinde baş ve boynunu rahat- ça kullanabilmesi için ata tam ser- bestiyi vermek, atın belini boşaltmak için binicinin vücudünün üst kısmını ileri eğmektir, 20 Nisan 937 Salı Öğle neşriyatı: . 12,30 Plâkla Türk musikisi, 12,50 Havadis, 13,05 Muhte- lif plâk neşriyatı, 14 son. Akşam neşriyatı: 17 İnkılâb ders- leri: Üniversiteden naklen, Yusuf Ke- mal Tengirşenk tarafından, plâkla dans musikisi, 19,30 Eminönü Halkevi Sosyal yardım Şubesi namı- na konferans; Operatör Sırrı (Evlili- ğin muhtelif cepheden tetkiki). 20 Belma ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve Halk şarkılar, 2030 Ömer Rıza tarafından arâbca söylev, 20,45 Cemal Kâmil ve arkâdaşları ta- rafından Türk musikisi ve Halk şar- kıları, Saat ayarı, 21,15 Ş. Tiyatrosu Dram kısmı (Antar), 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün prog- ramı, 22,30 plâkla sololar, Opera ve operet parçaları, 23 Son. Dikkat: Çocuk esirgeme kurumu namına konferans: Saat 19 Operatör Halit Ziya. Ecnebi istasyonların bu akşamki en Müntehap Programı ” Roma (421) saat 22 eLolâş opera. Palermoda tiyatrodan nakil, Nis (253) 21,15 Opera Komikten nakil, Siras- burg (349) 21,30 «Doktor aşkıs opera, 3 perdelik. Monako (405) 21,10 Orkes. tra ve koro, Berlin (357) 21,10 Askeri bando. Brüksel 1 (484) 22,15 Mozart festivali. Belgrad (437) 2050 Piyano konseri. Breslav (816) 21,10 İspanyol şarkıları, Viyana (507) 22,55 Viyolon- sel ve piyano. Dans Musikisi Peşte (549) Saat 0,15 - Londra (k- sa dalga) 24. 21 Nisan 937 Çarşamba İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30 Plâkir Türk musikisi, 1250 Havadis. 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14,00 Son, | 18,30 | Dindir. Her akşain bir hikâye İnsanda bir kere talihsizlik başla- / dı mı, artık derâlerin ardı arkası ke- silmez. Hepsi birden Hattâ, Sezainin başına geldiği gibi, Tayyare piyangosunda büyük ikra» miye bile çıkar! Size bu hikâyeyi ta evvelinden an- | maziden bahselmeğe lüzum var, O zaman Sevinç on sekiz yaşında idi. Fena kalbli bir kız değildi. Fakat çok garib huyları vardı. 'Titizdi, çabuk Kızardı. Hem kadın hem çocuk sayıla- bilirdi, Bazan öyle garib kaprisleri olurdu ki gözü dünyayı görmezdi. Bazan öy- le gülüşleri olurdu ki karşısındakini sinirlendirir, patlatırdı. Hele nasihat hiç dinlemezdi. Akıl ve mantıktan bahsedilmesi onu çile- den çıkarırdı. — Kuzum Sevinç, beni dinle. kere düşün. Hayat meselesi... — Of! Çok içimi sıkıyorsun, Sezai! Senin bu meselelerin benim hiç umu- rumda değil. Dünyaya mesele dinle- meğe gelmedim ya ben!. — Ah kabil olsa, yavrum! Hiç ol- mazsa yirmi bin llramız olsaydı mese- le kalmazdı. Küçük bir apartıman yaptırır, rahat yaşardık. Fakat şim- di... Nihayet, karı koca her ailede görü- len mübahaselere dalarlar, tasarruf etmek, lüzumsuz yere para harcetme- mek, yorganına göre ayak uzatmak kararları verirlerdi. Şuradan kısar- lar, buradan kısarlar, iki ucunu bir araya getirirlerdi. Arada Sevinç kocasına haykırırdı: — Ben bıktım artık bu nasihatler- den... Camide vaiz dinler gibi... Ne- dir bu! Hep tasarruf, tasarruf! Biraz da masraf etmek isterim, Ömrümü böyle geçirecek değilim ya... Ben de herkes gibi eğleneceğim. Ama senin- le olmuş, sensiz olmuş, herhalde eğ- Teneceğim! ı Sevinç hem böyle isyan eder hem de kahkahayı atar, güler gülerdi. Sezal ciddi bir delikanlı idi, İhti- malki yaşına göre biraz fazla ciddi 4di. Yaşından fazla ağır bir adam gö- rTünmek isterdi, Fakat aşk ile mantık arasında hiç bir münasebet bulunmadığı için, Se- zai ile Sevinç bir!birlerini sevmekten geri kalnıyorlardı Sezai, karısını akıllandırmak ümi- dile ona hemen her gün - ateşli aşk mektupları yazardı. Bunlarda her aşk mektubunda tesadüf ettiğimiz o mahud cümleler dolu idi: «Sen benim hayatımsın. Bugün, yarın ve dalma benim hayatımsın (sanki aşk Müebbed bizağır hapis ce- zası imiş gibi). Benim nem varsa, bü- tün malım, mülküm, param hep se- Ve daima senin olacaktır. Arada ne gibi bir vaka tahaddüs eder- se etsin, benim her şeyim senindir.» Hasılı, bu genç karı koca arasında büyük bir aşk hüküm sürüyordu. Maamafih, biribirlerile kavga et- mekten hiç hali kaldıkları yoktu. Fa- kat bu her günkü kavgalar yüzünden nihayet tahammülleri tükendi, biri- birlerinden ayrıldılar. Biribirlerini sevmiyor değildiler. Fekat biribirle- rine inad olsun diye ayrıldılar. Sevinç: .— Sen keyfine göre bir karı bul! dedi. Sezai cevap verdi: — Sen de kendin gibi bir deli koca ara, belki bulursun, dedi. Tuhaf - şey; Sezai kendisini misli bulunmaz bir Hini kumaşı zannedi- yordu? Sevinç bak nasıl iyi bir koca bulurdu, Fil çok geçmeden bir koca buldu, Bu meşrebsiz bir avukat- tı. Doğrusu aranırsa, Sevinç bu adamı sevmiyordu. Bir ... Aradan seneler geçti. Fakat biri- birlerini sevmiş olanlar için senelerin ne ehemmiyeti var? Arada ne kadar büyük dargınlıkler olsa bile, bazı da» kikalar olur ki göçen aşk günleri has- retle tahattur edilir. Bu hatıra kalb. leri yumuşatır, geçmiş günlerin tek- rar geri gelmesi büyük bir arzu ile ümid olunur. Bir gün, Sevinç gazete okurken Se- zainin tayyare piyangosundan yirmi bin lira kazandığını okudu ve talihli gencin resınini gazetede gördü. Şaşır- sürü ile gelir. | A Yirmi bin lira dı kaldı. Bu yirmi bin lira için değil di. Şimdi kim bilir kaç kadının Sezai- Yi ele geçirmek fikrile etrafında delâ- şacaklarmı, ona kendilerini beğen- dirmeğe çalışacaklarını düşününce kalbinde büyük bir acı duyuyordu. Kıskançlık ne demek olduğunu bil- mek için filozof. olmağa hacet yok. 'Bu kıskançlık Sevinç için âdeta bir işkence halini alıyordu. Ne yapacağını düşünüyordu. Niha- yet bir çare buldu. Çünkü bezi işler- de pek kurnazdı. Sezainin mektupları onun imdadına yetişebilirdi. O mek- tupları yırtmamıştı. Hattâ, arasıra, kocasından gizli otıları tatlı tatlı, tek- rar tekrar okuyordu. İşte bu mektup ların içinde bir tanesi şöyle diyordu: «Benim nem varsa, bütün malım, mülküm, param hep senindir ve dai- ma senin olacaktır. Arada ne gibi bir vaka tahaddüs ederse etsin, benim her şeyim senindir.» Bu mektuptan bir şey çıkamaz miy- dı? Meşrebsiz-avukat bu mektuba bü- yük bir ümid ile yapıştı. İşi telledi, pulladı, Mahkemeye arzuhali dayadı, Sezai hayretler içinde idi. Mahke- meye birçok kalabalık dolmuştu. Da- vayı herkes kahkahalarla takib etti. Kanunun maddesi sarih imiş. Sezai- nin piyangoda kazandığı paranın Se- vince ait olmasına karar çıktı vekati- yet kesbetti. ... Şimdi mahkemede başka bir dava başladı. Sevinç avukat kocasından ayrılıyor. İşi bilenlere yavaşça fısıldı- yorlar: — Gene eski kocusına va yorlar. 1 di- Mikâyeci VECİZELER Güzelliğin iki şartı Neş'e ve hareket İstiklâl caddesinde Dellasuda, Ga- lata: Karaköyde Hüseyin Hüsnü, Kasımpaşa; Vasıf, Hasköy: Halı- cıoğlunda Barbut, Eminönü: Agop Minasyan, Heybeliada: Halk, Bü- yükada: Halk, Fatih: Saraçhane- de İbrahim Halil, Karagümrük: Ahmed Suad, Bakırköy: İstepan, Sarıyer: Asaf, Tarabya, Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarındaki ec- zaneler, Aksaray: Ethem Pertev, Beşiktaş: Vidin, Kadıköy: Pazar- yolunda Rifat Muhtar, Modad. Alâeddin, Üsküdar: Merkez, Fe- ner: Emilyadi, Beyand: Kumkapı- da Belkis, Küçükpazar: Hasan Hulüsi, Samatya: Yedikulede Teo- filos, Alemdar: Cağaloğlunda Ab- dülkadir, Şehremini: Topkapıda Nâzim. Li AKŞAM, ın Çocuklar için tertib ettiği resimli müsabaka Evvelee de bildirdiğimiz üzere, müsabakaya İştirak etmek için (20) tane resmi biriktirmiş olan- lar, resimlerde gördükleri hayvan- ların O(hangisi hangisine düş- man) ise onları yanyana yapıştı- rıp aşağıdaki adrese göndermeli- dirler: «Akşam gazetesi Çocuk dünyası resimli müsabaka memurluğuna» Dikkat: 1 — Gönderilecek mektuplar- daki isim ve adreslerin okunaklı tuplar (1 mayıs 1937 cumartesi) günü saat 17 ye kadar kabul edi-