16 Nisan 1937 Saraydan koşan muhafızlar da bir- denbire uğultuyu işitince geri çekil mişlerdi O günlerde ortadan esrarengiz şekilde kaybolmuş olan Pekinin meş hur sihirbazı Moys'nın ruhunun her- kes şurada buri dolaştı i ve bir- çok kimseleri taciz ettiğini söyleyip duruyordu : Sihirbaz Moya korkunç, tehlikeli bir adamdı.. Kubilâyın bile ondan çekin- diğini söylerlerdi, Sihirbaz Moya hakikaten ölmüş miydi? Nerede ve nasıl ölmüştü? Bu- nu bilen ve gören yoktu, Hakikat olan bir şey varsa, o da Moyanın bir çok kimseleri rahatsız etmesiydi. Moyanın ruhu bilhassa saray nö- betçileri etrafında dolaşıyordu. Nöbetçiler arasıra duvar araların- dan, tavanlardan, hattâ bastıkları yerlerden: böyle korkunç uğultular duyup kaçarlardı. Saray muhafızı herkesten çok cesa- ret gösterdi.. yerde yatan kadının ya- nına sokuldu.. elile başını kaldırdı. yüzüne baktı. ve birden titreyerek bağırdı: — Romalı prenses. Nöbetçiler bu sözü duyunca göğüs- lerine birer ok saplanmış gibi birden» bire oldukları yerde hareketsiz kal- dılar. Romalı prensesin muhafazasına Sa» ray muhafızları memur edilmişti. Prenses, Sulinayı vurmuşlar mıydı? Nöbetçiler kulaklarma inanamadı- lar Birer birer yere iğildiler.. cesedi gözden geçirdiler.. ve hep birden bağ- rıştılar: - Salinayı boğmuşlar... Romalı prensesin boğazında ip yer- leri ve çürükler görünüyordu. Başka bir yerinde yarası, beresi yoktu. Bu arada saray önünde toplanan kalabalığı dağıtan nöbetçiler, hâdise- gaya haber vermişlerdi. İht vezir saray muhafızı ilç ka- Pıya koştu. Yerde yatan Römalı pren- sesi cansız bir halde buldular. Semga bahadır korku ve heyecan içinde tit- remeğe başlamıştı. Bu, öyle bir felâ- Kketti ki, sırayda vezirinden kapı nö- betçisine kıdar herkese bir mesuliyet hissesi isabet ediyordu. Kubilâyn elinden, prensesi muhafazaya memur olanların hiç birisi kurtulamıyacaktı. Semga bahadır yere iğilerek pren- sesi iyice muayene etti: — Boğmuşlar... Diyerek, kapının - yüksek mermer sütunlarına dayandı.. saray muhafı- Zına sordu: — Prensesi kim boğabilir? — Bu işi sarayda cellâdlardan baş- ka kimse yapamaz. — Cellâdlar hakandan emir alma- dan bir kuş bile boğamazlar. — O halde hakan emretmiştir! — Hakan, boğdurduğu bir kadını kimseye sezdirmeden saray kapısına bırakmağa üzüm görmez. Cellâdlara emreder., herkesin gözü önünde gö- rülür bu iş. — Moyanın ruhu boğmesin sakın bu güzel misafirimizi?!.. Semga bahadır lâfı uzatacak hal- de değildi: — Varıp haber vereyim hakana.. Diyerek içeriye girdi. Ve sarayın iç merdivenlerinden hız- hı hızlı üst kata çıktı. Hakan harem dairesinden henüz ayrılmamıştı ğe © geceyi imparatoriçe en-Fo ile birlikte geçirdiğini her- kes biliyordu. Hakan hareme girdiği zaman kapi- sında Iki Moğol nöbetçisi beklerdi. Sa- ray muhafızı kendi elile kapının eşi- ğine altın uçlu bir ok bırakırdı. Hakan kapıdan çıkarken eşikten atlar ve yerdeki oku alıp elile ikiye bölerdi. Semga bahadır kapı eşiğinde durân altın uçlu oku gördü.. geriye çekildi, Hakanın harem dairesinden çıkma- dığı muhakkaktı. Semga bahadir merak ve telâş için- de saray koridorlarında aşağı yukarı dolaşıyordu. İhtiyar vezir o sabah yolda gelir. ken müthiş bir kasırgaya futulsaydı KUBİLAY Yazan: İskender F. Sertelli HAN No. 21 bu kadar korkmıyacak, bu derece sar- sılmıyacaktı. Prenses Salinanın ölüm haberi, bir Kasırga dehşetile bir anda bütün sa- | raya yayılmıştı. “a” Yaşayan ölüler!.. Semga bahadır, Kubilây hanın ha- remden çıkmasını bekliyordu. Bu si- Tada papaz Kroeni hatırladı. Romalı misyonerin odasına koştu. Kapının önünde dolaşan bir cüce- ye rasladı. Sordu: — Romalı rahip burada mı? — Hayır. — Nereye gittiğini biliyor musun? — «Yaşıyan ölüler» mabedine git- tiğini söyledi. — Ne zaman döneceğini söylemedi mi? — Hayır.. fakat, umarım ki akşam yemeğinde hakanın sofrasında bulu- nacaktır. Semga bahadır düşünmeğe başla- dı: — Romalı rahibin «Yaşıyan ölüler» mabedinde ne işi var?! Onu bu mabe- de gönderen sebep ve saik neğir aca- ba?l.. Cüceye sordu: — Rahip «Yaşıyan ölüler» mabedi- ne ilk defa mı gidiyor? — Zannetmem. Geçen gün de git- mişti galiba... — Rahip mabede giderken Romalı prenses nerede idi? — Odasından henüz çıkmamıştı. — Emin misin? — Çıksaydı herhalde görürdüm. — Şimdi prensesin nerede olduğu- nu biliyor musun? — Şüphesiz.. odasında. — Ben prensesi görmek istiyorum.. — Müsnade ediniz de haber vere- yim! Semga hayretle cücenin yüzüne baktı; — Haydi, rumi Cüce, prensesin odasına girdi. Ve kapıdan ihtiyar vezire seslendi: — Henüz uyanmamış.. işte, yata- gında yatıyor. Semga gittikçe derinleşen hayreti- ni gizliyemedi.. kapıya koştu.. pren- sesin yatağına baktı. Yalan değildi. yatakta üslü örlül- müş bir kadın yatıyordu. Semga bahadır kadını uyandırma- ğa cesaret edemedi. dudaklarını bü- kerek odadan çıktı. Cüce kapıyı ka- çabuk ol. seni bekliyo- Vezir cücenin kulağına iğildi: — Sarayın dış kapısında yatan ce- sedden haberin var mı? — Hayır. — Prenses Salinayı boğmuşlar. Ka- pıda boylu boyunca yatıyor. Cüce gülerek cevap verdi: — Ayakta rüya görmeğe alışma- dım. Benimle alay mı ediyorsunuz? | Prenses sabahtanberi odasından dı- şarı çıkmadı. Ve ciddi bir tavırla ilâve etti: — Zaten o bu gece karnından san- cılanmıştı.. Hakanın ziyafetine bile iştirak edemedi. — Demek bu karın sancısı bu gece sarayda salgın halinde idi.. öyle mi? ... Rahip Kroen «Yaşıyan ölüler» ma- bedinde bir mezar taşını okuyordu: «Ben, Kubilây hanın habası Tu- Cengizin ilk Çin akınında Tuli, Kanton kalesi önünde harb edi- yordu.. ben onun arkasında du- ruyordum. Bir akşam harpten dönerken, kalenin burçlarından Tuliye nişan alan bir Çinli gör- düm.. bu adam küçücük boyu ile yayını germiş, hedefini hazırla mıştı. Derhal göğsümü Tuliye si- per ettim. ve kaleden atılan o meşum ok benim göğsüme sap- landı. Tuli ölümden kurtuldu. Ben yaralandım. Günün birinde benim kemiklerimi de «Yaşıyan ölüler) mezarlığına o gömerlerse ne mutlu bana.» Arkası var) 16 Nisan 937 Cuma İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30 Plâkla Türk musikisi, 1250 Havadis, 135 Muhtelif plâk neşriyatı. 14 Son. Akşam neşriyatı: 17 İnkılâp ders- leri Üniversiteden naklen Recep Pe- ker tarafından, 18,30 Plâkla dans mu- sikisi, 19,30 Spor müsahabeleri Eşref Şefik tarafından, 20 Türk musiki he- yeti, 20,30 Ömer Riza tarafından a- rapça söylev, 20,45 Vedia Riza ve ar- kadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, saat ayarı, 21,15 Or- kestra, 22,15 Ajans ve borsa haberle- ri ve ertesi günün programı, 22,30 Plâkla sololar, opera ve operet parça- ları, 23 Son. Ecnebi istasyonların bu akşamki en M Programı Roma (421) saat 22 «Mugika> ope- ret. Milâno (368) 22 Senfonik konser, Peşte (549) 20,30 Operadan makil, Frankfurt (251) 21,10 Schumann fes- tivali Prag (470) 21,20 Orkestra ve karo, Radyo Paris (1648) 21,30 Kon- ser. Hamburg (332) 22,10 Kuartet (Schubert) in Sol majör. Yaylı sazlar. Oslo (1154) 23,15 Keman ve piyano. Monako (405) 2330 Konser. Peşte (640) 24 Tzigan musikisi. Dans Musikisi Juan Les Pins (235) saat 23,15 - Viyana (507) 23,20 - Lüksemburg (1293) 24 - Londra (kısa dalga) 18,50. 17 Nisan 937 Cumartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30 Plâkla Türk musikisi. 12,50 Havadis. 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı. 14,00 Son. Akşam neşriyatı: Saat 18,30 Plâkla dans musikisi, 19,30 Şehremin Halk- evi namına ; konferans: Nurullah Ataç (OKUMA). 20 Fasıl Saz heyeti, 20,30 Ömer Riza tarafından arabca söylev. 20,45 Fasıl Saz heyeti: Saat | ayarı. 21,15 Şehir tiyatrosu artistleri tarafndan Varyete sahneleri. 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi gü- nün proğramı. 22,30 Plâkla sololar, Opera ve operet parçaları. 23 Son, Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Asım, Taksim? Kürkçü- yan, Firuzağada Ertuğrul, Kal yoncukullukta Zajiropulos, Be yoğlu: İstiklâl caddesinde Gala- tasaray, Tünelde Matkoriç, Gala- ta: Okcumusa caddesinde Yeniyol, Fındıklıda Mustafa Nail, Kasım- paşa; Vasıf, Hasköy: Hlctoğlun- da Barbut, Eminönü: Salih Ne- cati, Heybeliada: Halk, Byükada; Halk, Fatih: İsmail Hakkı, Kara- gümrük: Ahmed Suad, Bakırköy: . Merkez, Sarıyer: Nuri, Trabya, Yeniköy, Emirgön, Rumelihisa- rındaki eczaneler, Aksaray: Etem Pertev, Beşiktaş: Nail, Kadıköy: Pazaryolunda Rifat Mümtaz, Mo- dada Alâeddin, Üsküdar; İttihad, Fener: Emiliyadi, Beyazıt: Belkis, Küçükpazar: Hason Hulüsi, So- matya: Çula, Alemdar: Çenberli- taşta Sırrı Rasim, Şehremini; Topkamıda Nazım, VECİZELER Sporcu, çirkinin ,kirlinin ve kötünün düşmanıdır Terki ticaret münasebetile büyük satışımızdan İstifade ediniz, Beyoğlunda İstiklâl caddesinde No 48 h A. BABİKİYAN ve H.KAPAMACIYAN Kullanılmış bir şömine aranıyor Eski konaklardan çıkmış veya orada mevcut sağlam ve iyi bir şö- mine aranıyor. (Akşam) ilân me- murluğuna müracaat, Tel. 24240 Her akşam bir hikâye Onu trende tanıdım. Eskişehire gi- diyordum. Derhal yüzünün bozuk ifa- desinden hayrete düştüm, Ya pek bü- yük bir düşüncesi vardı. Yahut hasta idi, — Hayır. Merak etıneyiniz, hasta değilim, dedi. Ben ona hiç bir şey sormamıştımı. Yalnız, lâkırdıya vesile olsun diye hasta olup olmadığını sormayı aklım- dan geçirmiştim. — Ya! Pekiyi... diye cevap ver- dim. Ayni zamanda bu garib tesadüf- ten dolayı zihninden düşünüyor- dum: «Acaba aklımdan geçeni mi keşfet- ti yoksa tesadüfen mi böyle söyledi?» Kendi kendime: — Belki tesadüftür, dedim. O yüksek sesle ccvap verdi: — Hayır, tesadüf değil. — Fakat... İma göz gezdiriyordum. Lehistanın ahvalini xihnimden düşünürken bir aralık gözlerimi kaldırınca bu garib adamın gözlerile karşılaştım. O gü- Tümsedi. — Evet, dedi. Lehistan bu mevkii leri okuyor musunuz? Yoksa bir te- sadüf mü size bunları söyletiyor? Başını salladı: — Ben zihinden geçen şeyleri oku- Tum, dedi. Daha doğrusu, başkaları- nın düşüncelerini ahzederim. Şimdi- ye kadar hiç bir doktorun izah ede- mediği garib bir hâdise eseri olarak ben bir radyo makinesi gibi işliyo- rum. Etrafımda düşünenlerin hepsi- vin düşüncelerini alıyorum. Bu yüz- lerce kilometrelik mesafeye kadar şa- mil oluyor. Sizin anlıyacağınız, ben canlı bir radyo makinesiyim. Muhakkak ki yüzümde şüphe slâ- halde hiç akla gelmiyecek bir şey dü- şününüz. «Ciğer kızartması» diye düşündüm. O derhal: — Ciğer kızartması değil mi? diye sordu. Doğrusu bu adama imrendim: — Kim bilir, herkesin düşüncele- rini okumaktan ne kadar bahtiyarsı- nız! dedim. — Pek değil, Hattâ buna müteessi- fim bile. Bende bu kabiliyet yirmi ya- şında !ken taşladı. Güzel bir kızla ni- şanlı idim. Onu sevmiyordum ama hoşuma gidiyordu. Bir akşam nişan- ım ile bahçede yalnız bulunuyorduk. Canım öpmek istedi. Dudaklarımız uzun uzun biribirine yapışık kaldı. Onun bu buseden ne kadar mütehey- yic olacağını düşünüyordum. Birden- bire, ilk defa olarak, onun düşünce dalgalarını aldım. İçinden: «Aptali diye düşünüyordu. Böyle öpmekle be- 'ni meftun ediyor sanıyorsun. Bu ka- dar uzun öpülür mü hiç? Hem du- dakların o kadar ıslak ki iğreniyo- rum. Beni kuzenira Ali çok daha tat- hı öperdi> Hemen biraz geri çekildim. Muhki- rane yüzüne baktım. O bunu farke- dince hayretle sordu: — Ne var? Ne oldun? — Hiç. Kuzenin Aliye selâm söyle düşündünüz, ve uzakta otrafımda ne düşünülüyor- sa dimağımın alma merkezine geli- yordu. Meselâ neşeli olduğum bir si- rada bir mahkümun düşüncelerini Bazı şeyler yerken öte tarafta bunla- rın içine neler karıştırılmak düşünül. düğünü alınca iğreniyordum. Akrabalarımın dimağlarında bana bir adam sayılabilirdim. Hasta ve ya- payalnız bir adam. Ne bir dostum var- dı, ne nişanlım, ne sevgilim, Zavallıya acıdım: — Demek hiç kimseniz yok bu dün- yada? Güldü. RADYO ADAM Sahife 9 böyle idi. Fakat şimdi bir kadın sevis yorum. Onun da beni sevdiğine emis nim. Yalnız onun yanında mesud olabiliyorum. O dünyanın en iyi kas dınıdır. Eğer o olmasa idi hayat has kikaten tahammül edilmez bir facia“ dan ibaret “olacaktı. Ol.. İzmite gels mişiz bile... Allaha ısmarladık, cfen- ölm... " 'Tren durdu. Karşımdaki garib adam ayağa kalktı. Çantalarını raf- tan indirdi, Çantanın kulbuna bağlı olan küçük meşin çerçevenin içinde kartviziti vardı Gözüm ona gitti, İsmini okudum: , Yılmaz Akgün... a Hiç bir şöy düşünmemek için ken dimi bilseniz ne kadar zorladım! Rad- zaman, cebimden bir kâğıt çıkarmağa cesaret edebildim. Bu bir gün evvel aldığım bir mektuptu: i «Benim herif, hani sana bahsetti- ğim şu Yılmaz Akgün on beş gün kas dar dışarıya gidecek. Sen Eskişehir- atılmağa koş. Rahat ve mesud gün- ler geçireceğiz...» t Radyo adam herkesin düşünesleri- ni okuyordu. Her dimağdan neşredi. len meveeleri alıyordu. Fakat körkö. rüne âşık bütün insanların başma gelen felâket bu hususta da onu kör bırakıyor, gerçekten sevdiği kadının düşüncelerini alamıyordu, Çok şü- kür ki dimağının tulü mevci farklı idi! Hikâyeci BORSA Istanbul 15 Nisan 1937 (AEŞAM KAPANIŞ FİATLERİ) © “Esham ve Tahvilât İst, dahili O 99,—|İş. B. Hamiline 9,80 Kuponsuz 1933 » Müessis 77,— istikrarı o 100,—İT.C. Merkez Ünltürk 1 20,75,—| Bankası 94,— » İİ 20,35İAnadoluhis. 23,75 » M 20) Telefon 6,25 Mümessil | 44,90) Terkos 1125 » N 39,90) Çimento | 1490 » M İttihat değir. 11,— İş Bankası © 9,70) Şark O» o 1— Para (Çek fiatleri ,' Paris 17,80| Prağ 22,68,50 Londra 621| Berlin 196,58 bime, © skn e, da Atina BŞİGŞAZİ a ei Cenevre ( 3,46,64 Brüksel © 4,69,—| Pengo 3,98,35 Amsterdam 1,44,30| Bükreş | 107,72,94 Soya © 64,09,—| Moskova | 24,— Ticaret ve zahire borsa8ı 15 Nisan flat ve muameleleri 1 — hbalât: Buğday 327, çavdar 120, arpa 120, un 105, B. peynir 1 3/4, yulaf 30 1/2, bulgur 53, mısır 60, fa- sulye 2, susam 18, nohut 12, tiftik | 3/4 Londra mısır lâplata korteri 27 şilin kilosu 3 K. 83 San. Lon- 'dra keten tohumu lâplata Nisan tahmili tonu | sterlin kilosu 7 K. 9i San, An- vers: Arpa Lehistan Nisan Mayıs tahmi- li 100 kilosu 137 B. Frank kilosu 3 K. 81 San, Liverpul: Buğday Mayıs tahmi- 165 R. Mark kilosu 83 K. 56 San, Ham- burg: İç fındık Levan derhal tahmili 100 — Üç ay evveline gelimciye kadar; | kilosu 165 R. Mark kilosu 83 K. 56 San, e asl des LR > Sy yğiiri e m pa, - aa a. a... man