16 Nisan 1837 SİYASİ İCMAL Doktor Şahtın Brüksel seyahatı Belçika Avrupa “politikasının en mühüm bir merkezi oluyor. Avripade- ki yeri çök Küçük ve tükin siyasi ve iktisadi ekem i çok büyük olan bu devlet bitarajlık politikasına “dön- ge keti suretle karar verdikten ve Fransız devlet adam- müzakere ve temaslarda bulunmuştu. Bu kararını garpteki âki büyük komşusuna kabul ettiren Bel çika hükümeti şimdi de Almanya ile mühim temas ve müzakerelerde bulu- nüyor. Almanyanın İktisad mazırı ve Dev- let bankaet reisi bulunmak ifibarile hem iktisad hem de para işlerinde ve 'dolayısile politika işlerinde büyük nü- fuzu bulunan Dr. Şaht Belçikanın payıtahdına gitmiş ve kral üçüncü Lo- pold tarafınden kabul edilmiştir. Almanya ile Belçika arasındaki ye- ni müzakereler daha ziyade iktisad ve para işleri üzerinde cereyan ede- cektir, Çünkü Belçika Fransa ile itti- fakından ve İngiltere ile Jrususi bağ- lantısından vaz geçmekle Almanyayı politika noktasından: memnun elmiş- tir. Şimdi Almanya dünyanın bakir ve kendisinden yeğ çikarilan nebati maddeler hususunda en zengin bir yeri olup Belçika tarafından idare 0- lunan Kongodan bu ham mafdeleri çok miktarda temin etmek istiyor. Fransa ve İngiltere kendilerinin harb sanayii ihtiyaçları için kendi müstem- lekelerindeki bu maddeleri müs $8- yaille Almanyaya vermek islemiyor- lar. Belçikanım ise, Avrupada İam bi- taraflık politikasına döndükten son- ru müstemlekelerinde de bilarajane ve sirf kendisnin öktisaâi menufimi ko- runak düşüncesile hareket edeceği şüphesiadir. Binaendleyk Belçika ham maddelerine Almanyada piyasa bul- mak için en müsciğ şerditi ve bahu- sus tediye kolaylıkların gösterecek- çikaya tevdi edilen vazifeye de temas edilecektir. Feyzullah Kazan Büyük Şair için.. Dahiliye vekili B. Şükrü Kaya diyor Ri: “O, kendi kendine yaşıyan ve yanan bol büyük şairi Abdülhak Hâmid hakkın- ve hata rü Kaya'bu sabah çikan Ulus gazete sinde şu suretle anlatmaktadır: sİhtiyarlıyorum diyordu. Seneler- denberi memleket muhabet ve şefkat kanütlarını açmış onu her tütlü wü- raptan esirgiyordu. Millet, onun Üs- tüne titriyor , menhus fakat mevud akibet bari geç olsun diyordu. Korku- lan, fakat 'beklenilmiyen “kara haber çabuk geldi. Hepimizi matemli bir sü- küt sardı. Dışımızdasükün, fakatde- Tunumuzda mahşer xardı. Onun tel- in ettiği sükütu hiç sevmediği sitayiş- lerle biz bozduk.» Yansın nesi varsa kâinatın, lâkin bu.derin süküt dinsin. Herkes hissini, hatıratını anlatıyor ve kendine bir teselli arıyordu. Çok severdim, -anlatlıklarını yas dediler, Acı arasında peki demiş bu- Tundum. Belki 'bu ona karşı hürmete kâr bir vazifedir. #akat mevzuun bü- yüklüğü önünde bunun ne kadar güş olduğunu daha yazmağa başlarken anladım. Her şeyi unutmuş gibiyim, bir şey hairlamıyorum.. ona Tüik bir şey bulamıyorum. O, bizim hepimizin büyük şairimiz- | di ve çok güzel yazdı. Ben pek azoku- muştum. Ben onun, o büyük hayatın ancak son devrinin arkadaşı olmuş- tum. O, az fakatöz-söyler, ben çok dikkatle ve zevk âle dinlerdim. Ben saygı ve sevgide kusur etmemeğe çü lışırdım. O “da iltifatını ve teveccühü- nü benden esirgemezdi. Ben onu bü- tün türkler gibi okumak öğrenir öğ- renmez tanımıştım. Namik Kemal ve arkadaşlarının Afiğilli, Rados, Sakız- daki menfilikleri veya memuriyetleri Akdenizlileri Kemal'a çok bağlamıştı. O muhit münevverlerinin şiir, edebi- yat siyaset ve felsefesi hep Namik Ke- malden «bey merhumdan» “menkul ve mülhemdi .Söylenilen her şiir, oku- nan her gazel bey merhumun 'ya yaz- dığı, yahut sevdiği idi. Onun manzum küfürlerini yalnızca “okumak bile is- tibdada karşı bir hakaret vebir hissi intikamdı. Bey merhumun iyi dediği kötü olmaz, kötü dediğine iyi denile- mezdi. Evlerde, mekteplerde, #krem- ler, Hâmidler okunur, ezberlenir, Na- ciler dile bile alımmazdı. Hâmidin €- serleri elden ele gezer, şiirleri dilden düşmezdi. Galatasarayda Tevfik Fikret ede- biyet dersine onunla başladı. Ondan imtihan olduk, Fikret için türk ede- biyetı öğrenmek demek, Hâmidi bil- mek demekti, «Muallâ 'bir derinlik gilri Hâmid, giri veodaver..» Darülfünunda gençlik arasında Tev- ışıklı, bol hararetli bir 2 EE Arikara 16 (AA) — "Türklerin en. — Dahiliye vekili ve Parti genel sekreteri B. Şükrü Kaya fik Fikretin, Cenabın Şiirlerini bil- mek bir zevkti, bir meziyetti. Fakat Abdülhak “Hâmidi bilmek ve okumak 'başlı “başına bir haysiyetti. Biz onda yâlmız şiiri, edebiyatı deği, felsefe si, Kiyassti de öğrenmeğe çalışıyorduk. 'tabiatin kanunlarından gelen zulme bile “kahir ile hücum eden, tablatin “kuvvetleri üstüne çıkacak bir hamle ile haksızlığı kâinatın yüzüne hâks- xetle çarpan yüksek duygulu ve yük- sek haysiyetli bir İnsan. «Herkes in- .sanlıkta herkesle yeksan»: öiyebilen ve cumürurun kadrini o vakit herkese anlatan büyük hir vatanperver, bü- yük bir demokrat diye seviyor ve öku- yorduk, Çirkinliği, kötülüğü, ölümü we beşeriyeti muztarib eden maddi ve manevi elemleri ve hayatın takaza- larını sevmiyen bu şair tabiatten ö- Jüm ve ıstırsb dilenen bazı şairler ve şiirler gibi hasta, ezgin, bitgin ve bed- bin bülunuyorduk, O, hayatta vatana bağlı canlı bir varlıktı. Bizim onda kavuştuğumuz felsefe kudret, kuvvet, hayat ve neşe felsefesi idi, Bu Yelsefe- sini ikide haline çıkarmış, yüksek ve derin bir hassasiyetle bin bir şekilde terennüm etmişti. O, zıtlarla dolu bir Âlem, bir mahşer idi. Bu şair filozofun bazı hayat telâkkilerini bile kendisine has büyük bir mazeret bilirdik, Cum- huriyet senelerinde klüpte ve Meclis- te çok buluşur ve konuşurduk, İdal- ierimizde tam bir birlik vardı. Vazi- femde beni daima teşçi ederdi. Arasıra mektuplaşır, telgraflaşındık. Hastalı. ğımda müteessifane müteessir oldum, AKŞAM | Konyada maç esnasında feci bir kaza Demir parmaklık koptu, altısı ağır beşi hafif 11 kişi yaralandı Konya (Akşam) — 11 nisanda, ş©- hir stadında Adana seylöbzedeleri menfaatine Gençlerbirliği ile İdman- yurdu arasmda birmaç yapilirken Acıklı bir kaza olmuştur. Yüzlerce kişi duhuliye parası ver- rak arasından çıkarmışlardır. Alta Kişi ağır surette yaralanarak tedavi için derhal Memleket hastanesine kaldı- rılmışlardır. Bunlardan başka dahr hafif suretie yaralanan ve derileri sıyrılan beş kişi de ilk tedavileri yapıldıktan sanra ev- lerine gönderilmiştir. Tuz fiati Yeni talimatname ile Tuzlada 3 kuruş olarak kabul edildi Ankara 13 (Akşam) —'Tuz kanu- nunun tatbiki suretini gösterir tali- matnamenin Vekiler heyetince ka- bul edildiğini bildirmiştim. Bu tali- rı da içerisinde olmak üzere dört ku- Tuş altmış altı santime satılacaktır, Endüstri erbabının, dabağların v8 olmamak üzere veresiye tuz satışı ya- pılabilecektir. Dökme veya etiketli tuzların satışı İstanbul, İzmir, Edimme, Kırklareli, Bursa, Balıkesir, Bilecik, Zonguldak, Kastamonu, Sinop ve Samsun vilâ- yetlerinde serbest bırakılacaktır, Bu vilâyetlerin dışında kalan vilâyetler- de tuz satışı nakliye tezkeresine bağlı tutulmuştur. Anbarlarda dökme olarak satılan tuzlar için yüzde iki buçuk, kaya tuz- ları için yüzde bir fire kabul oluna- caktır, Talimatnamede veza hüküm- lerine ve kantroluna dair geniş hü- kümler vardır, 23 nisan bayramı tatili 23 Nisan Hikmiyeti Milliye ve Ço- cuk bayramı olduğundan nekteble- Tin 22 Nisan öğleden itibaren 28 Nisan sabahına kadar tatil edilmeleri karar- laştırılmıştır. amm rr diye halırımı sormuştu. Geçen seneki rahatsızlığında bugün ölümünde ve cenazesinde bü- tün milletin gösterdiği teessür ve can- dan alâkalara şahid olsaydı kim bilir o mümtaz tebessümü ile, dalma genç ve zinde zekâsile yine nasıl zıtlar do- lu zarif ve nükteli bir cevab bulur ve söylerdi. O, bizler için gözleri kamaştıran de- rin bir girdap, gözleri karartan yüksek' ve muhteşem bir şahika idi. Kuvveti- le, zaafile kudretile, azmile, kemalile, noksanile tam bir irisandı. Fakat bü- yük bir insandı. Yine Fikrstten mülhem olarak di- yebilirim ki o ecramile, kevakibile, avalimile, sitare ve şümüsile kendi kendine yaşıyan ve yanan bol ışıklı, bol hararetli bir güneşli. Sönmedi, yandı.» ne hâkim iken, Ali bey de Circe hâki- mi idi ve Türklerin Mısır ümerâsın- “dandı, Ciree gibi en zengin şehir onun hükmü altında id. Circe beyliği en büyük meratibdendi. “Circeye tâbi karyelerden ber yıl seksen sekiz bin erdeb zahire alınırdı. Fakat divan defterlerinde Circenin hasılatı dört yüz otuz alti bin erdeb olarak göste- rilirdi. Bunun yüz seksen bini Mısır paşasına, kusuru da Circe hâkimine kalırdı. Bureleri timar ve ziamete bağlı değildi. Bütün karyeleri vakfa tâbidi. Circe beyinin her sene aldığı para, harcı ve masrafı çıktıktan son- ra, üç yüz Misir kesesi idi, Halbuki Circeli Al bey her yil iki yüz bin ku- Tuş kendisine gelir temin edermiş! mam aze İl idrmene ine Circedeki otuz yedi kâşife o hilat giy- dirirdi. Kabile sahibi, çıplak arap şeyhleri ona biat ederlerdi. Bu şejhle- rin idaresindeki kabilelerden Ali be- yene hediyeler gelmezdi! Her sene on bir bin koyun, yüz bin erdeb arpa, elli bin erdeb buğday, kırk bin erdeb bakla. Fakat Ali bey bunların bir kıs- mını maiyetindeki askerlere dağılır- dı. Kalanını da satardı, Her yıl Circe beyine beş yüz küheylân at gönderil- mek kanun iktizasındandı. Erzakı ta- şımâk için de her sene beş bin eşek gönderilirdi. Fakat o da, Misir paşt- sına her sene yetmiş “kese 4le beraber kırk at, kırk memlük, ku- Jakları ve burunları küpeli Habeşi ca- riyeler gönderirdi. Yanında çâlışan kâtipler hep kıpti araplardı. Bunlar bir kılı kırk yarar, bir paranın zerresini bile hesab eder- Jerdi, Burada İstanbuldan gelme ağa- Jar yoktu. Askeri zaptetmek için Mı- sir kapı kulundan yeniçeri serdarı ve beş bölük serdarları vardı. Yalmz ka- dısı üç yüz payesile İstanbuldan ge- dirdi, Circenin iskelesi Kızıl Deniz kena- rında Kusayre şehri idi. Bütün erzak ve mahsulât oraya getirilir, gemiler. Je Mekke ve Medineye nakledilirdi. Şehir gayet mamurdu. Etrafı sur- Jarla çevriN idi. Surların kapıları her gece kapanırdı. Dokuz mahallesi ve elli üç camii vardı. En meşhurları Çu- kur cami, Mehmed bey camii ve AH Ali bey camiine gelince: AN bey o kadar zengin olduğu halde camiine hiç ehemmiyet vermemişti. Camiinin tarihi bile mukavva üzerine yazıl âdi: Şimdi Circe hâkimi şiri Huda ehli kerem Zülfikar mir Alidir sahibi tablü alem Emri Hakla heyzi rabbani ana oldu delil Bu müşerref camie yaptı dahi iki sebil Kâtibi didi anın tarihini bil ey hüman Sene bin altmış birinde bu bina olda temam Ali bey Circede büyük bir han, yüz dükkânlı bir de çarşı yaptırdı. Burası şehrin. bedesteni mesabesinde idi. Bunlardan başka kırk yerde çeşmeler vardı ki, hepsi de Civoeli Ali beyin hayratı idi den malı Karuna sahib oldu. Daha sonra İspanyada yeni bir zümrüd ma- deni ortaya çiktı. Frenk tacirleri bu zümrüdleri sandık sandik İstanbula getirip satmıya başladılar. Onların da büyük ve küçük parçaları vardı. Miskalle satarlardı. İçlerinde parlak ve rengi koyu olanları da vardı. Bun- lara eski maden derlerdi. Rengi açık met bulan, Circeli Ali beyin çıkarttığı zümrüdlerdi. Ali bey 1653 de öldü. Varisi yoktu. Küçük Mirahor Circeye kadar gönde- rildi. Emvalinin çoğu Misırda a” “m akılı paylaşıldı. Mısır valisi, mollası, yanı, kibarı beyendilerini hep aldı- lar, Fakat kalanları içinde de neler yoktu! Üç hançer kabzası, kaz yu- murtası kadar büyük iki tane topu başlığı, mühür, küpe, tesbih, torbar lar dolusu zümrüd taşları... Bütün bu zümrüdler saraya getirli- diği zaman, dördüncü Mehmedin bü- yük anası Kösem sultanla anası Tur- han sultan o kadar sevindiler ki, içle- rinden en âlâlarını seçerek kulakları» na küpeler yaptırdılar, Ahmed Refik