15 Nisan 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

15 Nisan 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli AKŞAM No. 20 Semga Bahadır, Saray kapısında yatan . cesedi görünce bağırdı : - Romalı prensesi boğmuşlar!.. — Hatır sormağa gelmiştim. — Ergun Bahadırın hastalığı size de sirayet etmiş olmasın? Hakanın de- vetine icabet etmeyişinizden bunu an- ladım.. — Evet. ben de biraz rahatsızdım. — O halde size de geçmiş olsun! ..- — ederim. 8 Şi-Yama rüzgâr gibi uçup gitü. Er Semga içeriye girdiği Se Semga, Ergunu selâmladı: — Hakan merak etti, Sizi rahatsiz etmeğe mecbur oldum. 'NasılsınıZ?. ydı: ma müteessirim. Karnımda bir sancı vardı. Yürüyemedim.. akşamdan be- #i sırt üstü yatıyorum. Ergun bu sözleri söylerken, kurnaz ve mütecessis vezir yatağın üzerine göz gezdirdi., yarı dışarda duran Er- gunun ayaklarmı gördü.. Ergun pa- buçlarını çıkarmadan yatağa gir- miştil. Semga bu manzarayı görünce gül” memek çin kendini güçlükle tutabil- di, Artık herşey anlaşılmıştı. Ergun, Kubilâyın vezirine hasta gö- rünmek için -geldiğini haber alır al- maz. hemen kundurasile yatağa gir- j — Seksen yaşından sonr& ışıldıyan bu yıldız neye yarar? O köşkte kac gün oturabilirim?. — Sizin sülâlenizde yüz elli yıl yer şıyanlar çoktur, Yüz elli yıla göre seksen yaş, bir genç yaşıdır!. — Doğru amma.. kafası işliyenler için bu hesap yanlıştır. Benim kafam da vücudüm kadar yorgundur. Büyük babam yüz elli sekiz yaşında ölmüş- tü. o yaşta yol yürür ve müke yemek yerdi, Fakat o yaşa kadar kar tası hiç yorulmamış, beli (ki Büklüm. Ben öyle miyim ya?!... — Ben bu fikirde değlir Demir işleye işleye ışıldar. Çalışmayan kafalar bence, çalışan kafalardan da ha az yaşarlar. Benim babam meşhur bilginlerdendi.. bütün ömrü lerde, kitaplar arasında geçti” kırk dokuz yaşında öldü. Mezas girmeden bir gün önce bir delikanlı gibi beni kovalamıştı. Ergun bir türlü Semga Bahadırın attığı ağlara kendini kaptırmıyordu. İki cambaz bir ipte oynar gibi, bi- ribirlerini deniyorlar, biribirlerini at Jatmağa çalışıyorlardı. Semga Bahadır bahsin boşuna uza dığını gördü.. sözü birdenbire kese- rek: — Hakana gidip iyileştiğinizi haber vereyim, dedi, tekrar huzuruna çağı rusa, sakın gelmemezlik etmeyin!. — Peki. > Diye cevap verdi.. pas Ergunun yanından çıkmiış- t. ... Semga Bahadır taraçaya dönünce- ye kadar, Kubilây msafirlerinden ay- rılarak hareme geçmiş bulunuyordu. Semga, hakana, Ergun hakkındaki “| açmak fırsatını bulamadı. Hakan hareme geçtikten sonra eğ- lenceye de nihayet verilmişti. Sarayın baş cücesi haremden dö- nerken Semga Bahadıra rasladı. Sem- ga: — Hakan bu gece hangi imparato- riçenin dairesine geçti, Tuman? diye sordu. Cüce, vezirin yanma sokuldu: .— Hakan bu gece Şi-Yama ile eğ- Jenmek istiyordu. Japon dilberi rahat- sızlanınca, hakan da imparatoriçe Ti- yen-Fo'nun dairesine gitti. Bemga gülümsedi: > — şi-Yama neden rahatsızlaridı?, .— Karnından sancılanısış.. yatak- ta yatıyordu. 2 Onu yatak mü şen?. - ta yatarken gördün gördüm. Gürmesem, hasta- bahseder miydim?. : — Şi-Yama yatarken kunduraları- çıkarmı; muydı?. 7 ali Bayek ihtiyar vezirin yü güne bakarak: — Ne demek istiyorsunuz? deği, in- san yatağına girerken kundurasını mi?. Semga mânalı bir tavırla başını sal- — Çıkarmadan yatanlar da var, Tu- man! Ergun Bahadır da bu gece -Şi- Yama ile sözleşmiş gibi. karımdan sancılanıp yatağa düşmüştü amma. talım. ... Saray kapısında bulunan cesed!.. Ertesi sabah saray kapısındaki nö- betçi, saray muhafızına sesleniyordu: —— Kapıda bir ölü yatıyor. koşu- nuz! gökteki mabudlar biribi- gerek.. bu kadın Ve nöbe! ve pi ve nasıl düştüğÜNÜ gör- Sar arasıra erde yatanın ağından liği ulumasına benziyen bir e gaytu işliyordu. Karkunç BİT ir İS orğe cansır gibi yatan bu kadın 15 Nisan 937 Perşembe İstanbul: Öğle neşriyatı — 12,30 Piâkla Türk musikisi, 12,50 Havadis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 Son. Akşam neşriyatı: 19,30 Plâkla dans musikisi, 19,30 Konferans; Doktor Sa- lim Ahmet tarfından (Barsak tufey- Jâtı), 20'Sadi ve arkadaşları tarafın- dan Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30 Ömer Riza tarafından arapça söylev, 20,45 Safiye ve arkadaşları ta- rafından Türk musikisi ve halk şarkı- ları: Saat ayarı, 21,15 Orkestra, 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi gü- nün programı, 22,30 Plâkla sololar, o- pera ve operet parçaları; 23 Son. Ecnebi istasyonların bu akşamki en Müntehap Programı Roma (421) saat 22 Karmen opera» sı. Romada Kırali operadan nakil, Monako (405) 21,10 Opera. Strasburg (349) 21,30 Orkestra ve Solist. Stok- holm (426) 21,55 Senfonik könser. Lüksemburg (1293) 2230 Senfonik konser. Peşte (549) 22,55 (Mozart, Poot, Kiraly ve Rozsa) dan parçalar. Prag (470) 23 Radyo orkestrası, Ra- bat (499) 23,15 Senfonik konser, Prag (470) 21,25 Keman ve piyano. Ham- burg (332) musikisi, Varşova (1339) 23 Viyana musikisi, Dans Musikisi Berlin (857) sazt 21,10 - Yuan Les Pins (235) 23,15 - Frankfurt (251) 23,30 - Peşte (549) 0,10 - Londra (ki- sa dalga) 18,50 - 19,32 - 0,45. 16 Nisan 937 Cuma İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30 Plâkla Türk musikisi, 12,50 Havadis, 18,5 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 Son. Akşam neşriyatı: 17 İnkılâp ders- leri Üniversiteden naklen Recep Pe- ker tarafından, 18,30 Plâkla dans mü- sikisi, 19,30 Spor müsahabeleri Eşref Şefik tarafından, 20 'Türk musiki he- yeti, 20,30 Ömer Riza tarafından a- rapça söylev, 20,45 Vedia Riza ve ar- kadaşları tarafndan Türk musikisi ve halk şarkıları, saat ayarı, 21,15 Or- kestra, 22,15 Ajans ve borsa haberle- ri ve ertesi günün programı, 2230 Plâkla sololar, opera ve operet parça- Jarı, 23 Son. Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli! Kurtuluş caddesinde Nec- det, Taksim: Nizameddin, Beyoğ- ih: Kanzuk, Ye işehirde Baronak- yan, Bostanbaşında İtimad, Gala- ta: İsmet, Kasımpaşa: Müeyyed, Hasköy: Aseo, Eminönü: Yemişte Bensason, Heybeliada: Halk, Bü- yükada: Halk, Fatih: Saraçhane- de İbrahim Halil, Karagümrük: Mehmed Fuad, Bakırköy: Hilâl, Sarıyer: Osman, Tarabya, Yeni- köy, Emirgân, Rumelihiserindaki eczaneler, Aksaray: Yenikapıda Sarım, Beşiktaş: Süleyman Re- cep, Kadıköy: İskele caddeinde S0- tiryadis, Yeldeğirmeninde Üçler, Üsküdar; Ömer Kenan, Fener: Belatta Merkez, Beyazıd: Cemil, Küçükpazar: Yorgi, Samatya: Ko- camustafapaşada Ridvan, Alem- dar: Coğaloğlunda Abdülkadir, Şehremini: Ahmed Hamdi. 3600, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştar. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek İizımdır. Seler 3 — Ruzu Kasım 159 8 İmsak Güneş Oğle İkindi Akşam Yatı K. B46 1033 5,26 905 1200 137 Vu 334 8,21 12,14 1558 İRAN 20,25 2110 Muhtelif danslar | Her akşam! bir hikâye Arkadaşım Hamdi biraz safçadır. ! Bu hikâyeyi bana o anlattı: — Bazı erkekler müsrif kadınlar- dan korkarlar, onlara gönül kaptır- maktan öğleri patlar, Bazı erkekler kıskanç kadınlardan korkarlar, ba- zıları dedikoducu kadınlardan kor- karlar, bazıları geveze kadınlardan korkarlar... Fakat bana sorsanız gönlünüzü dünyanın en müsrif kadınına, yahut dünyanın on kıskanç kadınına, en dedikoducu kadınına, en geveze kâ- dınına veriniz. fakat katiyyen muzip kadını sevmayiniz. Zira muzip kadın sevmek kadar dünyada müthiş bir felâket yoktur. Bakınız bu yüzden böşima gelen- leri size anlatayım... Samiye adında bir kadın sevdim. Hoy sevmez olsay- dım... Hay kelbimi yerinden çıkanp köpeklere yedirseydim de onu abayı yakmasaydım. Bu Semiye, dediğim cinsten gayet muzip bir kadındı. Bir gün bana sor- du: — Sen benim için her fedakârlığı, ber kahramanlığı göze alabilir misin? — Tabii. — Ölüm tehlikesine bile atılabilir misin? — Tabii değil mi sevgilim? Bu konuşmamızdan sonra üç gün geçti... Samiye İstanbulun eskiden kelma büyük bir konağında oturur... Bir gün Kalktım, kendisini görmeğe gittim. bütün arkadaşları da gelmiş- ler.. konağın uçsuz bucaksız bahçe- sinde dolaşıyoruz. Bir aralık Samiye ortadan kayboldu... Aradan beş on dakika geçmiş, geç memişti. Bir feryad, bir feryad: İmdad., imdad,. boğuluyorum.. ölüyorum... Can kurtaran yok mu? Bu Samiyenin sesi idi, Deliye dön- düm. bir de ne göreyim? Bahçenin köşesindeki kuyunun kapağı açılmış. hemen koştum. Kuyunun ağrından baktım... Felâket... Suların arasında sevgilimin başı.. salçarı dağılmış. ku- yunun suları dalgalandıkça zavallı Samylenin başı sallanıyor... Hiç tereddüt etmeden kuyuya gir- Gim.. taşlara tutuna tutuna aşağıya iniyordum. Taşlardan biri elimden kaydı... «Cuuup» suya düştüm., Va- Wâ kaba etlerim taşlara çarpmış, yaralanmıştım ama... Artık sevgilimi kurtarabilirdim.. Derhal sevgilime elimi uzattım. Fa- kat suyun üstünde yüzen başın vü- cudü yoktu.. yani sadece bir baş su- yun üstünde yüzüp duruyor. Kuyunun çi de oldukça karanlık... İçime bir korkudur çöktü, Sular buz gibi donacağım.. maamafih bütün ce- saretimi toplıyarak suyun üstünde yüzen bu başı tuttum. elime gâyet sert geldi. Bereket versin o zamana kadar gözlerim kuyunun karanlığına alışmıştı. Başa dikkatle baktım... Ne sevgilim, ne bir şey... Mağazaların vitrinlerinde yalnız şapkaları halka teşhir için kullamlan alelâde bir man- ken başı... 'Her tarâfımdan süler sızarak man- ken başı elimde bir kuyudan çıkışım vardı ki ömürdü... Bir yandanda hapşınıyordum. Kuyudan çıktım, Sa- miyenin bütün arkadaşları kuyunun başında. toplaarsıştı. Benim başım kuyudan biraz dışa- rı yükselince: — Kahraman çıkıyor!.. Sesleri et- rafta dolaştı. Benim bu halimi görünce hepsi bir- den gıdıklanıyorlarmış gibi kahkaha- larla gülmeğe başladılar. Sevgilim yanıma yaklaştı: — Sana küçük bir muziplik işle... Ben insanı tecrübe etmek isterim... Senin için de «bakalım benim uğrum« da ne dersceye kadar fedakârlık ede- bilir?» diye düşündüm. Sana bu oyu- nu oynadın.. — Mersi. şiddetli bir nezleye tutuldum. hafta yataktan çıkamadım. İyi ol- dum. Bir gün Samiye: — Bugün bir otomobil gezintisi ya- palım... dedi... Şöyle Sarıyere kadar uzanalım., Canıma minnet. tsbil derhal hazır- landım.. yola çıklık... Dehşetli bir süratle gidiyoruz. Mevsim henüz kış sayılabileceği için yollar oldukça ten- MUZİPLİK1... Sevgilimin bu muzipliği yüzünden Bir” ba idi, Nihayet yolun eni tenha yerine geldik, Birdenbire Samiye büyük biğ ciddiyetle sordu: — Aksiliğe bak. karşımıza çıkap minareleri görüyor musun?. Dehşetli şaşırdım: — Ne minaıeletj sevgilim?.. — İşte bak karşımıza çıktılar, Dehşetle Samiyenin yüzüne baki- yordum. Acaba kızdağıza bir hal mi oldu?.. , Aradan iki üç dakika geçti... Yo“ lun karşı tarafından saman yüklü bir araba çıktı, Samiye: — Amaa.. dedi.. karşıdan bir tank geliyor.. eguguk, guguk!» diye bağır da çekilsin. Artık hâyretten aptallaşmıştım: — «Guguk: diye mi bağırayım?. Canım korna var ya.. çalsana. Samiye: — Ben korna morna bilmem. de- di... Sen guguk diye bağır... Kafamı kızdırma,. şimdi otomobili bir yere çarptırırsam görürsün... Bağıracak mısın? Bağırmıyacak misın?, — Aman bağırırım.. bağınırım.. — Haydi başla... Saman ârabâsı bize yaklaşırken ben: «Guguk!.. Guguk!. Guguk!» diye bağırmağa başladım, Samanların üstünde oturan araba» cı benim halime bakıyor, gülerek ba- şanı soldan sağa, sağdan sola sallı- yordu... Rezil olmuştum, Birdenbire Samiye otomobili dür“ durdu: — Burada Napolyon Bonapartla rTandevumuz var... Duracağız.. dedi, Etrafa baktım, Kimsecikler yok. Samiyenin gözleri fıldır fıldır dön“ müş.. artık iyice kanaat getirmiştim, kızcağız delirdi. N Otomobilden indik... Samiye saçı başı dağılmış, uzun tırnaklarını ba- na doğru uzatarak: — Seni boğmıyayım da kimi boğa yım.. ey hazreti Nuhun gemisine als mağa unuttuğu acaib kurbağa... Geri geri çekiliyor bir yandan da yalvarıyordum: — Samiyeciğim.. şekerim... Bendis ne gel canim... O üstüme doğru yürüyor... Arkam- da çamur dolu bir hendek varmış, geri geri giderken bir aralık beyaz, bembeyaz elbiselerimle cup diye hen- dek içine yuvatlandım.. simsiyah çık» tım... Samiye: — Vay tebdili kıyafet ettin ha?., Beyaz iken siyah oldun... Ben tani - muyayım diye öyle mi?., p Diye bağırıyor üstüme doğru koşu- yordu... Ben can havlile kaçarken bu sefer yolun gsyel dik olan kenarın- dan aşağı düştüm. Kendimi bilmiyo- Tum. Gözümü hastanede açtım... Dü- şerken o yâralanıyışım. Başım sarıl mış.. Sam'ye yanmuda oturuyor.. güz lerimi açınca: — Oh Yarabbi sükür.. dedi... Ham- diciğim.. ben sana bir muziplik yap- tam. Deli rolü oynadım... Küçük bir muziplik.. ama bu bana çok pahalıya mal olacaktı. Artık sana hiç bir mu- ziplik yapmıyacağım... Evlenmek tek- Mtini kabul ediyorum... Senin karın olacağım... Düşündüm, Samiyenin bu sözleri de bir muziplik olacaktı: — Teşekkür ederim.. dedim.. henüz €vlenmeğe karar vermedim. | Maamafih Samiye bana hayatının en mühim muzipliğini yaptı. Benimle evlendi. Şimdi onun her gün bir müs gipliğini çekiyorum. j * (Bir yıldız) Kullanılmış bir şömine aranıyor Eski konaklardan çıkmış veya orada mevcut sağlam ve iyi bir şö- mine aranıyor. (Akşam) ilân me- murluğuna müracaat. Tel, 24240 Akba müesseseleri Ankarada her dilden kitap, ga- zete, mecmua ve kırtasiyeyi ucuz olarak AKBA ler hel bu- labilirsiniz. Her dilde kitap, mec mua siparişi kabul edilir. İstanbul gazeteleri için ilân kabul, abone kaydedilir. Undervodd yazı ve h sap makinelerinin Ankara acentesi, Parker dolma kalemlerinin Ankarada satış yeridir. Telefon: 3377,

Bu sayıdan diğer sayfalar: