ar A i PE Muvafık Adam kanter içinde, telâşla merkez memurunün odasına gir- di; — Yolda on liralık bir banknot düşürdüm dedi, acaba bulup geti- ren oldu mul, — Hayır, yalnız beş lira bulup getirdiler, — Öyle ise o beş lirayı veriniz, birazdan uğrar fsiyanmnı getir — Mektepteyken benim ne kadar canımı yaktığın aklına geliyor mu?.. İmtihan İtfaiye müdürü bay İhsan, geçen- lerde İzmirden gelen bir itfaiye nefe- Tini, İstanbul grupuna kaydetmek için imtihan ediyordu. Sordu: Bir yangın çıktı, birinci grup o yangına gitti, Siz nöbetçisiniz. O sıra» da ikinci bir yangın daha çıktı, Ne ya- parsınız!,.. — Birinci yangının devamına mü- saade eder, efradı, ikinci yangınz sev- kederim!, Gözü Öyle çirkin, öyle çirkin bir azla nikâhlarıdı ki, merasimden sonra bir arkadaşi dayanamadı da: — Yahu, dedi, bu kızı alırken gözün ncrede idi?, — Babasının kasasında!... MÜDAFAA Bay uzun bir bir müddet sab- rettikten . sonrü berberin kolunu tuttu: — Başka bir usturanız daha var »0?.. — Varil , — Bana verir misiniz? — Ne yapacaksınız? — Bize karşı kendimi müdafaa ede- ceğim!,. HAVA Kiracı ateş püs- kürüyordu: — Bu rezalet!, Yağmur sokağa değil evin içine yağıyor... Bu hal daha ne kadar z devam edecek?, Ev sahibi omuz silkti: — Ne bileyim ben... Git bunu Ta“ sahane direktörü bay Fatine sorl.. i BUYURUM * pMeşhur avu- ş kat yeni tuttuğu bademesine, ge- lecek (ziyaretçi Jere ne şöyliye- ceğini tenbih et- “ Biraz sonra biri geldi: — Bay «vukat burada nı? — Bir davâ hakkında mı görüşe ceksiniz; alacaklı mısınız, ahbab mi- sınız? — Hem bir dava hakkında görüşe ceğim, hem alacaklıyım, hem ahba- bım. — Öyleyse: . Bav avukat meşgul AKŞA — Ya bu sandık düşerse? — Varsın düşsün, içinde Jarılacak birşey yok! Niçin yazıyor Bu senenin sonlarma doğru, genç bir muharrir Ertuğrul Muhsine «Ne- den yaşıyorum?,.» isimli bir piyes gön- derdi, Muhsin piyesi başından sonuna ka- dar sabredip okuduktan sonra, eserin müellifine şu cevabı yazdı: «Niçin yaşadığınızın sebebini ben ai- ze söyliyeyim; yaşıyorsunuz, çünkü piyesinizi posta ile yolladınız da ken- diniz gelip okumadınız... Eğer karşıs ma geçip okusaydımız biraz güç yaşar- dınız!.» Çare İçerenköy postenesine gitti, sordu: — Bugün postaya bir mektup ver- #em, ne günü alırım?. — Yarın sabah saat altıda, Hemen postaya kendi adresine ya- zilmış pulsuz bir mektup attı, Evine döndü, yattı. Ertesi sabah saat allıda uyandırdı- Jar: Mektup... Amma pulsuz olduğu için pul parası vereceksiniz. — Kabul etmiyorum, mektubu geri "Trene yetişmek için ultıda kalkma- Korkü! DAYA Söz dayadrn açıldı. Adliye mu- harririmiz — bir çok fıkralar an- | lattı. Bu aralık gazeteleri karış- tırmakta olan Cemal Nadir Gü- | ler: — Yahu, dedi, tam on iki davası olan Etem İzzetin başına bir dava daha açılmış; — Ne olmuş? — Baksana gazetesinde Hatay da- vamız diyori., ÇELENK Fakir köylü- nün ineği öldü. Bunun üzerine adamcağız, beş &n para kopari" rım ümidilö kö- yük zengin fakat basis çiflik sahibine gitti. Derd yan- dı. Zengin hasis dinledi dinledi de: BIZI Perşembe müsahabeleri in Alacaklı Kilise masrafını kapayamâz ol- du. Bunun üzerine bir komite yap- tılar, par toplamağa başladılar. Meşhur borçlulardan bay Kos- takiye de gittiler, O bir şey vermek istemeyince: — İyi amma, dediler, sizin 'Tan- | riya hiç borcunuz yok mu?. — Var, dedi, var amma o öteki âlacaklılar gibi beni sıkıştırmadığı için ona en sonra vereceğim!., — Şu ışığı söndür de uyuyalım!,. Ne yapsın Salamonun oğlu Levi, babasının ah- baplarından banker Moizin yanına £ckuldu: — Bay Moiz dedi, size hususi şey söylemek istiyorum, — Söyleyin, — Kızınızı çok seviyorum. — Peki amma benne Yaj Boynuna sarııp: Ben de seni yorum mu diyeyim!... bir sevi” Büyük harpte kumandanlık etmiş bir dostumuz anlattı: — Ricat eden fırkanın efradı ava- sında bir de Yahudi vardı. Onu da sor- guya çektik. Dedi ki: — Ben düşmandân öyle nefret edi- yorum ki, yüzyüze gelmeğe bile hammü! edemiyorum! HESAP Genç bir tay- yare pilotu, Ka- zablanka (o Civâ- rında uçuş tec- rübeleri yapıyor- du, Önünde bir takım aletlerle, bulunduğu Yeri hesaba çalışıyordu. Birdenbire arkasında oturan arka- daşına döndü -- Şapkanı çıkar, dedi, — Neden? — Benim hesabıma göre Notr-Dam kilisesinin içindeyiz!.. ta- tam Hoş sohbet fa- kat çok çirkin bir zat bir av hi- kâyesi anlatıyor- du: — Barakama girdim, birde ne göreyim!. Korkunç bir maymun göz- lerini üzerime dikmiş duruyor... Ne yaptım dersiniz? Biri atıldı: — Derhal aynaya ateş etmişsiniz- dir!.. CESARET Genç gemici uzun bir sefere çıkacaktı, Biri dedi ki; — Yahu ba- ban, büyük ba- ban, deden hep- si denizde öldü- ler, sen buna rağmen gene dedenize çıkmaktan korkmuyor, deniz seferine cesaret ediyorsun ha? — Ya senin ataların nerede öldü? — Yatakta. her türlü sujistimallerin önünü alabi- İ larımızın bedeni terbiyesine i mecburi kılalım, hem bu derse aid za- Pariste sekiz yıldanberi muntaza- man çikan ve sporda salâhiyet sahibi kimselerin kıymetli fikirlerini ihtiva eden (Sport el Sant&) mecmuasmın geçen 1936 yılı mart nüshasında (Löon Courraud) nun büyük bir vukufla ya- Zümuş bir başmakalesi var. Sporcu muharrir milli kültürden bahseder- ken hülâsaten şunları söylüyor: «Beden terbiyesi milli terbiyenin bir cephesidir. Cemiyet kadrosunda Jer- din bedene ve ruha aid vasıflarının te- kemmülüne yardım eden vasıtadır. Beden terbiyesinin lüzum ve ehem- miyetini dünya anlayıp, takı ettiği halde ne yazık ki, Fransada bunun t4- mamile aksini görüyoruz. Fransız gençlerinin keyfiyet ve kemiyet itibarile randıman çoğalmı- yor. İfratla tefritten kurtulamıyorlar. Ruh ile cisim biribirine çok bağlı ol- duğundan birinin zarar görmesi, aksi tesirini öteki üzerinde hissettirir. Vücude aid bir kusur tesirini çabu- cak karakter üzerinde gösterir. Mese- lâ hiç bir hareket yapmıyan ve daima oturucu bir hayat geçirenler yalnız yağlanmakla kalmazlar, onların can- lığı, çevikliği, atılganlığı, kısaca enerj İçtimai bakıştan ise yolle tatbik edilen bir beden terbiyesi cemiyeti be- geriye için bir âfet mahiyetinde olan lir, Vücudüne bakmasını bilen millet- lerde verem, sıraca binnisbe daha az tahribat, yap Sağlam ciğerlere (Koch) basilleri musallat olamaz. Jimnastik salonlarına ve oyun mey danlarına devam eden gençler, m hanelerin, kabarelerin, barlar sından bakmazlar. Meseleyi bir de milli noktadan ted- kik edersek, istatistikler Fransada nü- fusun gittikçe azaldığını gösteriyor. Vatanın selâmetini istiyorsak çocuk- ihtimam edelim. Hem imekteplerde jimnastiği manı çoğaltalım. Hem de onu çok cid- dibir tıbbi kontrola tâbi tutalım. Çünkü beden terbiyesinden elde edi- lecek faydada, bütün milletin payı vardır.» Yıllardanberi Fransızların muajlim- leri, müfettişleri, tabipleri, profesör- leri dalma bu beden terbiyesi işlerin- den şikâyet ederler, 1909 dan beri Fransadi toplanan beden terbiyesi kongrelerinin hemen hepsine iştirak ettim. Birçok malümatlı, değerli üs- tadlar bağırdılar, çağırdılar, acı acı söylendiler, neticede gene eski hamam eski tas! Bir buçuk asra yakındır Fransa, beden terbiyesinde mütema- diyen sistem değiştiriyor!Haltâ kendi- leri bunun adına (La guerre des sys- temes) sistemler harbi adını vermiş- lr. Fransada 1784 denberi beden terbi- yesinin geçirdiği değişikliklere şöyle bir göz atmak bugünkü kararsızlıkla- rın sebeplerini anlamak için kâfidir. 1784 "büyük ihtilâlinin âkabinde Fransada umumi talim ve terbiyede demokratik bir ıslahat yapmayı üze- rine alan münevverler Ansiklopedistle- rin ve bunlardan bilhassa (7, J. Rous- seau)nun felsefi fikirlerinden mülhem olmuşlardı. Konvansiona takdim edilen mili, talim ve terbiye projesinde jimnastiğe mühim bir yer ayrılmış ve erkek tale- belere askeri talimler yaptırılması tek- Jif edilmişti. Askeri talimleri milli mu- hafız alayından bir zabit idare edecek- ti. Jimnastik gençleri yatan müdafa- asına hazırlıyan bir vasıta telâkki edi- yordu. Fransa böden terbiyesi ta- rihinde bu devre «Pöriode Napol&o- nienne) derler ki, 1815 de hitam bul- | muştur. 1815 den 1830-a kadar (Restauration) devrinde askeri terbiyenin yerine din hâkim oluyor. Tabiatile askeri talim- | lerle beraber jimnastik itibardan dü- | şüyor. Ahret işleri dünya işlerine ga- lebe çalıyor. Ondan sonra İspanyadan gelen bir mülteci zabit kendi ismine izafetle âlet jimnastikleri denilen ve gayesi ner ve marifet olan (Amoro6) sistemi- ni ortaya alıyor. Ji yeniden Fransada beden terbiyesi bir gaye oluyor. Bu sistem her ne ka- dar adaleleri sertleştiriyorsa da, bir- çok gençlerin ciğerlerini sakatlaması doktorların dikkatini celbediyor. 1868 de üniversite beden terbiyesi işini Üzerine alıyor ve iki sene jimnas- tiğe sıhhi ve terbiyevi bir şekil vermek için (Amoros) sistemi yerine (Ling)in İsveç usulünü getiriyor, 1870 de mu- harebe çıkınca bu usul de tutunamı- yor. 1870 mağlübiyetinden sonra Fran- sızlar galipleri taklid ediyor. Jean ve Amaros usulleri karıştırılarak eklek- tik bir sistem tatbikine başlanıyor ve buna Fransada (Revanche) öc alma devri deniyor. Askeri talimlere ehem- miyet veriliyor ve mekteplerde. (Ba- tsillon scolalre) mektep taburları tesis ediliyor, fazla nazari derslerle dimağ- Jarı yorulan Fransız gençlerine, bu s€- fer gayet ağır, yorucu ve şiddetli ta- Nimler yaptırarak vücudleri takattan düşürülüyor. Bu devir de 1887 ye ka- dar deyam ediyor, Gene doktorlar mü- dahale ediyor, kıyameti koparıyor ve sıhhi bir beden terbiyesinin lüzumunu öne sürerek, jimnastik çok hafifletili- yor ve yalnız kol ve bacak hareketleri ne inhisar ediyor. Üç senede bunu tecrübe ediyorlar. Bu devrin adına (Pöriode medicale) diyorlar, 1890 dan 1900 yılma kadar olan devrin adı (Renaisse )dir, Bu de- virde jimnastik tedrisatıma spor karış- tırılıyor. Tabiatile spor heyecan Ve ren bir faaliyet olduğundan talebe ©- nu daha cazibeli buluyor ve büyük Küçük hepsinde birinci gelmek, yen- mek, rökor kırmak sevdası uyanıyor Artık rökor uğruna hem ahlâk hem vücud sıhhati feda ediliyor. 1910 dan itibaren jimnastiğin yü- üne kimse bakmıyor. Spor iptil şek- Bini alıyor. 1910 dan 1920 ye kadar olan bu dev- re (Pöriode sportive) deniy Spor £osyeleleri. ve klüpleri mekteplere hâ- kim oluyor, Cidall Dalma cidal! deni» yor. On sene içinde küçük yaşta ç0- cuklar üzerinde sporun yaptığı tahri- bat gözlere batacak şekil alıyor, Gene her taraftan pedogagların, doktorla- rın, çocuk velilerinin itiraz sadalari yükseliyor. Bu sefer bir fizyoloji müte- hassısı olan (Demeny) ortaya çıkıyor. Biraz İsveç biraz Alman biraz da (G. Hebert)in tabii usulünden kanştir Tarak (eklektik) denilen üç ekli bir sistem ortaya çıkıyor! Şimdi bunu tec- rübe ediyorlar, Bakalım bu eklektik Cevir ne kadar sürecek? Ne yazık Ki anlıyan anlamıyan, bi len bilmiyen bu mühim işe karışıyor, 'Terbiyecilerin, doktorların pek haki itirazları güme gidiyor. Büyük beden terbiyesi mütehassi- si döktor (Ph. Tissiâ) «Beden terbiye sinde gaye, hayata karşı değil, hayali idame için mücadeledir, Çok yasamak ve afiyetli yaşamak lâzımdır. Bunu için de takip edilecek yolu <tebabei gösteriyor. Sıhhatten,- - ahenkten -do* gan, uzviyeti taabe- uğralmadali kuvvetlendiren, güzelleştiren bir usul lâzımdır, O da: İsveçlilerin bir buçuk asra yakındır tatbik etmekte olduk” ları terbiyevi ve fizyolojik jimnastik“, lerdir. İskandinavya ırkını o güzelleştirei, gürbüzleştiren, bedenen en büyük devletler sırasına çıkaran bu usul 2€* mini parke jimnastik salonları, hef dersi müteakip yıkanmak için df yerleri, yüksek beden terbiyesi mekt©“ binden mezun muallimler ve kola! güce giden bir program ili het gün çalışmak ister. Fransa maarif bu hakikati testim ettiği gün dav” kendiliğinden halledilmiş olacaktır? diyor. — Selim, Sırrı Tayca Akba müesseseleri Ankarada her dilden kitap, #8 zete, mecmua ve, kırtasiyeyi WU olarak -AKBA alemlerin. e labilirsi Her dilde kitap. mua siparişi kabal edilir. İstanbul gazeteleri için ilân kabul, abon© kaydedilir. Undervodd yazı ve PE sap makinelerinin Ankara acele. Mi. Parker dolma kalemlerinin An t