Iki bin sene döüel yeryüzünde bir tek Imparatorluk kurmak istiyenler Antuanla Kleopatranın aşkı yalnız ölümle bitmedi, belki de milletlerin kaderini gezip Kiçppatrn devri sinemada böyle iliya edildi “ “Sezann cesedi beyaz örtünün al tında upuzün, kaskatı yalıyor. An tuan örtüyü açıyor, vasiyetnameyi okuyor. Halk ayaklanıyor, iktidarı “&& geçirmeğe hazırlanan katiller ka- fıyor. Vâğiyetname askerlere, vatandaş- büyük paralar bağışlıyor, dikta- ün bahçelerini millete hediye edi- yordu. Tahta kimin çıkacağı da yazı- ydı. Tahtın varisi Kalüs - Oktavlüs - "Türinüş - beri Bu genç, Sezarın na bile varma- ile Romanın İs- tikbalini tayin etmiş oluyordu. Mark - Aantuan, soğuk kanlılığile, Sezarın evrakı ile paralarını evine gölürdü. Cumhuriyet hürriyetine ka- Yüşacağını sanan Sena da, yeni bir efendiye boyun eğmek mecburiyetin- de kaldığını anladı, Çiçerona bir mi- safir geldi. Bu solgun benizli, mah- cup, müterdedit, dudakları titreyen bir gençti; Çiçerondan akıl danışma- ğa gelmişti. Bu Oktavdı. Çiçeron Ok- tavın tehlikeli, korkulacak bir mah- İlik olmadığına hükmetti. Bu taleb karşısında Antuan kudur- du, Oktav soğuk kanlılığını muhafa- za elli, Amcasından kalan mal ve mülkü satılığa çıkaracağını ve para- ları; “vasiyesname - mucibince halka dağıtacağını İlân etti. Antuan yük- sek Burjuva sınıfı İle muhafazakâr asillere dayanıyor, Oktav halkin mu- habbetini kazanıyordu. Oktav, İtalyanın o şimalinde gizli- den gizliye harbe hazırlanıyordu. Or- 'duda. ağızdan ağıza bir fısıltı vardı, artık Sezarın vasiyeti yerine getiril. miyecek, paralar halka taksim edil- ,miyecek deniyordu. Antuan deliye dönmüştü. Eğer Oktav ona karşı gelirse, konsül Olması hasebile onu Asi telâkki edecekti. Ama ordu kaçıyor, dağılıyordu. As- kerlerinin parasını arttırınca Oktav üç misli fazlasını vereceğini vaadedi- yordu. Ancak Antuanın askerlik şöh- reti vardı. Askerler generallerine kar- $ı yürümekte tereddüt ediyorlardı. ... Nihayet harb Modende patlak ver- di, Antuan iki kere mağlüb oldu. Fâ- kat bu mağlübiyetler tam değildi. Konsüllük müddeti bitince Senato- da ona düşman kesildi. Partiyi Brü- tüs, Desinlüs kazandı. Lepid meyda- na çıktı. Nihayet 43 yılının sonbaha- rında Bolon; ivarında yeni trium- vira teşekkül etti. Triumvira küçük bir adada toplan- dı ve derhal idam kararları verdi. Uzun bir liste neşredildi. Bu simler Roma sokaklarına asıldı, Listede İs- mi olanlara rasgelenler derhâl kafa- larını kesecekler, bir çuvala koyup hükümete teslim edeceklerdir. Kafa- lar kesilmeğe başladı. Bu öyle bir katliâm idi ki bunun fecaatini mü- verrih Velllüs Peterkülüş şöyle anla- tıyor: Yalnız kadınlar kocalarını öl- dürmedi, azad edilmiş kölelerle erkek evlâtlar cellâtlık yaptılar... Oktav bir müddet dayandıktan son- ra Çiçeronu da Antuanın gazalnna kurban verdi. Hatibin ellerini kürsi- ye çivilediler ve Antuanın karısı Fü- Ivi, Çiçeronu tokatladı ve uzun bir iğne İle dilini iğneledi. Sezarın ölümünden sonra Kasslüsle Brütüs Suriye ve Makedonyaya çekil- mişlerdi. Oralarda isyan bayrağını açmışlardı. Kimsenin aşamıyacağını sandıkları Rodop dağlarında dünya- ya meydan okuyorlardı. Antuanla Oktav onları mağlüp etti. Kassiüs, Sezarı katlettiği ka- ma ile damarlarını kesti, Brütüs te kendini öldürdü. Antuanla Oktav dünyayı arala- rında paylaştılar. Lepid şimali Afri- kaya gitti, Antuan şask tarcih etti, Oktav İtalyada kaldı, son 'imuhalif- lerden Sekstüs: Pompe' de ' Sicilyaya yerleşti. » ... Antuan Asyada taklidine imkân olmıyan bir hayat sürüyordu. Ken- dini Allah diye tamttı, anima neşeli, eğlenceli bir Allah... Baküs gibi bir Allah... Eline geçen parayı iş ve nüş âlem- lerinde harcıyor, askere verilmek üze- re Romada beklenen paraları böyle yiyordu. Kadınları altınlara gark ediyor, yemeğini beğendiği ahçısına saray hediye ediyordu. Sezarla beraber Romaya gelen Kle- opatra oğlu Sezarlon ile birlikte İs- kenderiyeye dönmüştü. Antuan ka- dının enirika çevirmesinden kork- tu ve çağırttı. Kleopatra, resmimiz- de gördüğünüz debdebe ve tantana- nn birkaç misli fazla bir âlâyişle gilli. Antuan kadını görünce ken- dinden geçti, hattâ askerliğini bile unutarak Kleopatraya esir oldu. Oktav, triumviranin teşekkülü si- rasında Antuanın kızı Klodia ile €v- lenmiş, Fülvinin damadı olmuştu. Fülvi, kocasının elinden gittiğini se7- miş, damadı vasıtasile bu işin önü- ne geçmeği kurmuştu. Fakat Oktav oralı olmadı, Peruzu “muhasara etti, üç yüz kişiyi kılıçtan geçirdi, kayna- nasini Yunanistana kovdu, karısını boşadı, kuvvetli bir düşman telâkki | ettiği Sekstüs Pompenin teyzesile ev- lendi ve İtalyaya da terörle hüküm sürmeğe başladı. ... Bir an Kieopatranın kollarından kurtulan Antuan Yunanistanda FüL- viye rasladı, fakat barışmadı. Kadın da öldü. Onun ölümünden sönfa Mesina burnunda bir anlaşma yap- tılar, Antuan barıştığı rakibinin kız kardeşi Oktavi ile evlendi. Fakat Oktav anlaşmağa rağmen Sekstüs o Pomyeden korkuyor, onu ciddi bir harple esir etmek istiyordu. Antuan Partlara kaşı sefere çıktı. Gene şarka, yani Kleopatraya gidi- yordu. Oktav, Sekstüsü mağlüp ettiği si- rada, Kleopatra da gelip geldi. An- tuan daha İskenderiyeye yaklaşınca yeniden ve bu sefer ayrlamamaca- sına Kicopatraya yakalandı. Kleo- patra. Anluani seviyordu, fakat onun asıl sevgisi, müstakil bir şark devleti kurmaktır, halbuki Roma mevcut oldukça, buna imkân yoktu... Nasıl, ki Oktav şarka doğru sefere çıktı, Si. Şarkla garp savaşında birdenbire Kleopatranın gemileri cenuba doğ- Tu yol aldılar. Antuan onları takip etti, Ne olmuştu? Kleopatra bir an «mağlüp oldum» vehmine kapılarak kaçmış, onun kaçtığını gören Antuan her çeği unutarak peşine düşmüştü. Aşk, mil letlerin kaderi üstünde her zaman büyük rol aynamıştır. Oktav Afrikaya geldi, çöl geçti, İs- kenderiye Kapılarına dayandı. An- tuanın canını cehenneme sine yardım edecek çok kişi çıktı. Kle- opatra bir sepet incir ve bir yılanla halâsi ölümde buldu. Oktav aman- sızdı, Sezarın oğlunu da affetmedi. ”.. iğ Yer yüzünde tek imparatorluk kur- mak sevdası bundan sonra suya düş- tü. Amma Romaya da biraz sükün geldi. Oklavn hâkimiyetini kabul etti, Fakat ona «Kral» ünvanını ver- mek istemedi, bunun için Ogüst de- di. Bu ismi bulan da Romanın sefil, ve rezil, ahlâksiz bir mahlüku, Mu- natiüs Plankis adında çeni bir mah- ea Kaderin böyle cilveleri var- vik “Tttihad ve Terakki,, nin son devirlerinde Suikasdlar ve entrikalar Tefriks No. 50, Yazan: Mustafa Ragıb Naşid soğuk ve karlı bir gecede yola çıkarıldı, hastaneye gönderiliyordu Merkez kumandanı ile münasebet / yordu. Naşid, mümkün olduğu kadar tesis eden Hasan efendi, Naşidin tev- | sıkıca giyindi, üşümemek için yüzünü, kifinden istifade ederek rakibinin aley- | gözünü sardı, Kendisine (Bekirağa hine Merkez kumandarını doldurmuş! Naşid, ağabeysinden aldığı bu ma- lümat üzerine, gayet adi bir mesele- den dolayı niçin günlerden beri mev- kuf bulunduğunu ve ağırca hasta ol- duğu halde neden hastaneye gönde- rilmediğini bir dereceye kadar kavra- mişti, Artık o, fena bir vaziyete düşmüştü. Hayatından büsbütün ümidini kesmiş, meyus, perişan bir halde idi! Aynaya baktı: Yüzünün rengini, çehresinde- ki hatları hiç beğenmedi. O, kendisini Insanların en bedbahtı telâkki ediyor, feci bir mevkide bulunduğunu takdir ediyordu. Sanatkâr, kendi kendinden korkuyordu. İ bölüğü) nün meşhur muhafızların» dan Keskinli Ömer çavuş refakat edis yordu. Bu güçlü, kuvvetli ve pehlivan yapılı çavuş, «ii azılı mevkufları zap- ta ve yıldırmağa muktedir bir âdem- dı. Aktör, bunün yanında çelimsiz ve bir oyuncak gibi hafif kalıyordu. Ömer ler, Aksarây; yölile hastaneye doğru, gideceklerdi.. g Naşid, çavüşa yalvarıyordu... Aksaraya geldikleri ozaman, Nasid, soğuğun tesirile yarı belinden aşağı- Sının tutmadığını, gittikçe vücudünün donduğunu Hissediyordu. O derecede Diğer taraflan (Bekirağa bölüğü) Ne| ki ayağındaki"pantalon, bacaklarına ilk geldiği. . gündenberi çok şefik ve merhametli muamelelerile mütehassis olduğu hapishane müdürü İsmali Hakkının da kendisine karşı vaziyeti değişmişti. Haddi zatında iyi kalpli bir insan olan ve bu itibarla bulundu- Zu vazifeye biraz da aykırı bir mizaç- ta bulunan müdür, usulca aktörün yanına gelmiş, ağabeysi B. Naille Na- şidin sık sık görüştürülmesine mer- kez kumandanının çok asabileştiği- ni ve Cevad beyin kendisini çağıra- rak: — Bir daha bu gibi hallerini görür, işitirsem, senin kılıcını alırım!s diye- rek tekdir ettiğini, bir sır tevdi eder gibi, söyledi. Naşidin ümidi büsbütün kırılmıştı Hapishane müdürünün bu sözü Na- şidin büsbütün asabını bozdu: Acaba nasıl büyük bir günah işlemişti ki kendisinden bütün haklar kaldınlı- yordu? O, ağır hasta idi, hekim has- taneye kaldırılmasına lüzum göster. diği halde hastaneye sevk emri bir tür- dü gelmiyordu. Bundan başka kardeşi- nin bile ziyaretine müsaade etmiyor- Jardı.. demek ki, tahınin edemiyeceği derecede büyük bir ittiham altında bulunuyordu. Zihninde bu tehlikeli muammayı çözmeğe çalıştığı bir sıra- da hastalığı büsbütün arttı, müthiş bir titreme ve şiddetli ağrılarla çırpın- mağa başladı. Artık o,hastaneye gitme. den evvel, burada, (Bekirağa bölüğü)“ nün bu kasvetli kovuşunda son nefe- sini vereceğine kanaat getimişti! Âr- tık kovuştaki bütün mevkuf arkadaş- | ları, başta Ermeni döktorü olduğu hal de, Naşidin tedavisi çarelerini araştı- rıyorlardı. Onun biraz terlemesi lâzım- dı. Kendi eşyasından başka, kovuşta ne kadar öteberi varsa hepsini basta” nın üzerine yığdılar: Bilhassa başına Abdünnâfi efendinin Buhâra takkesi- ni ve sırtına kürkünü - koydular. Bir müddet sonra Naşid, koğuştaki arka- daşlarının tahammül edemiyeceği de- recede pis bir koku çıkararak sursık- lam bir halde terledi. By terleme, #k- törün birâz gözünü açmasına, ötrafmı seçmesine imkân verdi. Soğuk, karlı bir gecede hastaneye sevkediliyordu Fakat Naşidin üstüne giyecek, ça- maşırı ve eşyası kalmamıştı. Sabık ser komiser Kemal bey, hasta arkadaşına yardım etmek İstedi ve sırtındaki pija- mayı çıkararak Naşide yerdi. O daki- kadan itibaren Naşid biraz iyileşir gi- bi olmuştu. Fakat ayağa kalkmağa, dolaşmağa mecali yoktu. Ertesi gece ona, hemen o gece bir muhafız Tefa- katinde olarak, hastaneye sevkedile- ceğine dair bir emir tebliğ ettiler. Dı- şarıda sert bir rüzgâr esiyor, tipi ha- linde kar yağıyordu. Naşid, yirmi dört saat evvel, terlemiş, biraz kendine gel- mişti. Ancak bu şubat gecesinin sert ve buz gibi havası içinde sokağa çık- mak çok tehlikeli idi. Fakat aktör buna itiraz edemedi; Ge- len emir gayet sarih ve kati idi. O, bir dakika: fazla koğuş ta kalamazdı: Dışarıda kar değil, taş yağsa, yolda donup ölse mutlaka (Be- ,kirağa bölüğü) nden çıkacak, hasta- ne yolunu tutacaktı.. Kendisine tebliğ edilen emre göre Maltepe öskeri hastanesine sevkedili- kaskatı yapışmıştı. Araba, aktörün Aksaraydaki evinin civarından-geçiyordu. Naşid içini çek- ti: Yuvası, babası, zevcesi gözünün önüne geldiler. Belki de onları bir da- ha göremiyecek, belki de hastaneden çıkamıyacak, #rada dünyasından gö“ çüp gidecektil.. Sanalkâr bu açı âki- betini düşünetek kıvranırken, yanı başında oturağı Ömer çavuşa yalvar- mağa başladı: — Kuzum çavuş, senden "gok rica ederim: Belki ben, bu gittiğim hasta- neden seğ; Salim çıkamıyacağım! Evim, işte şurücıktadır. Evime üğrya- lım, pederi, refikayı kapıdan göreyim, onlarla Hellallaşayım.. çok kalmayız, sonra hemen yola devam ederiz, «Benim mahvolmamı istersen. Naşld bu sözleri o kadar acınd: cak bir tarzda söylemişti ki olur olmaz sözler karşısında rikkate ve zanfa uğ- ramasını bilmiyen bu sert ve fütur- suz çavuş bile aktörün bu ricasını hiddetle ve -asabiyetle veddetmedi, müşfik bir sesle şu cevabı verdi: yapiyım.. Öier çavuş, bu mukabelesile Nüşie din söz söylemesine imkân * bırakma“ mıştı: Bu cesür ve merd tabiatli asker, aktörün en Hassas noktasına dokur muştu. Naşid düşündü: Ricasını tek- rar etmek demek, çavuşu resmi vazis fesini suültimale davet etmek demek ti. Ya hakikaten evine uğradığını biri görür.de Merkez kumandanlığına has ber verirse. o zaman kendi yüzünden, fenalığını görmediği, bu adamcağıza da büyük bir zarar gelecekti. . Naşid, Ömer çavuşu Haklı buldu ve ağzni bir daha açmadı. Araba, Aksarayı geç» miş; sur haricine çıkmıştı. Gece yarı sında hastaneye geldiler. Naşidi kısa boylu bir dokter - karşıladı ve içeriye aldı. Arkasından çok uzun boylu bir doktor daha, Naşide doğru ilerledi, Aktör, (Bökirağa bölüğü) nden çıkar« ken son günlerde evinden gönderileri bir şişe sütü de yanma almıştı. O, olur olmaz şey yiyemiyeceği için bu sütle gıdasını temin edecekti, Fakat Vu uzun boylu hekim, Naşidin elindeki süt şişes sini aldı ve: — Burada icab ederse biz süt veris riz dedi. Keskinli Örner çavüş, mevkuf has» tayı ilmühaber mukabilinde hastanc- ye teslim etmişti, gecenin müthiş aya- zma ve tipisine rağmen, tekrar'yola çıktı. Çavuş, muayyen zaman içinde vazlfesi başma dönmeğe - metburdu. 'Naşidi bir ot minder üzerine yatırdılar... Naşid hastaneye girdiği zaman, ha- vanın şiddetinden kımıldamıyan aya- ğını zorla sürükliyerek ve Ömer çavu- şun yardimile arabadan inmişti. Fa» muldatabildiğini gördü. Onu loş deh- lizlerden geçirdiler. o hastahanedeki neferlerin elindeki fitilli idare kandil lerile aydınlanan geniş bir taşlığa gös! türdüler, Burası, hastanenin bir kos Zuşu idi. Naşide bir ot minder gösters diler. Bu minder, onun hastanedeki yatağı idi.. ses çıkarmadı: Şiltesi ve yastığı ottan yapılmış bu yatağa üzen“, mağa mecbur oldu... . (Arkası var), 4