Amerikanın kızıl tenlileri) Zsrarengiz &ir istiklâl istiyorlar Kanadada yaşayanlar Milletler Cemiyetine bir istida ile baş vurdular Knl tenlilerden bir grup Amerika kıtasınm eski halkı olan | kırımızı tenliler bu kıtayı istilâya ge-;| len İspanyol, Portekiz, İngiliz ve Fran- &ız fatihler tarafından ateş ve kılıçla | mağlüp edidikten sonra cilerindeki zen gin yerler gasbedilmiş ve kendileri en çorak ve granit yerlere sürülmüşlerdi. Buralarda ölüp bitmekte olan bu eski | halkın feci hali hiç bir zaman beynel- milel politika âleminde bir mesele | Ye mevzu olmamıştı. Şimdi ilk defa kızıl tenliler bu sa- hada göründüler. Martın on ikisinde Cenevreğe (Kınıl tenlilerin altı milleti) adına Milletler cemiyeti azası devlet- lerin umum murahhaslarına bir isti- da verilmiştir. İstidayı verenler şimal Amerikadaki büyük İngiliz dominyonu | Kanada imültehit hükümetleri dahi- Ende yaşıyan ve ötedenberi altı millete ayrilan Kızıl tenli unsurlardır. Bu istidada Kanadadaki müttehit hükümetlerin kızıl tenlilere yaptıkları mezalimden şikâyet edilmiş ve Millet- )er cemiyetinden yardım istenmiştir. İslidaya koca bir cild tutan bir dos- ya raptedilmiştir. Bu dosya, kızıl ten- lerin hukukunu tasdik eden ve bun- lara reyeti taahhüt eden bir çok ve- sikâların kopyalarını ihtiva etmekte- dir. Bundan başka kızıl tenlilerin uğra- dıkları mezalim ve haksızlıkları gös- teren fotoğraflar dahi dosyaya ilâve €dilmiştir. İstidanın ve merbutlerinin unvanı «Kız tenli altı milletin feci alabeti: dir. Altına da Mohawk, One- ida, Cayugo, Seneca, Onandaga ve 'Tüscarröra adını taşıyan altı milletin vekilleri imza etmişlerdir. Kızl tenli altı milletin dileklerinin bülâsası kendilerine istiklâl verilmesi ve Milletler cemiyetinin himayesi al- tına konulmasıdır, ALTI MİLLETİN TARİHİ Kanadadaki kızıl tenlilerin şimdi beyncimilel politikrda birleşmiş olma- ları dikkate şayan bir hadisedir. Fekat bu ittihad yeni bir şey değildir. Avru- pallar Amerika kıtasına gelip kızl tenlileri imha edip İlerledikleri zaman Kanadadaki altı kızıl tenli millet Av- rupalılara birlikte mukavemet için aralarında bir ittihad tesis etmişlerdir. Bu ittihad bundan yüz elli sene evvel meydana gelmiştir. Kızıl tenlilerin bü ittihadı politika sahasında kendilerine mühim bir kıy- met vermiştir. 1884 senesinde İngiltere krah üçncü Core Amerikadaki İngiliz müstemlekelerinin kıyamı karşısında sıkıştığı zaman bu kızı! tenlileri mem- nun ederek yardımlarını temin etmeği düşünmüştü. Bu maksadla o senenin 25 teşrinievvelinde bu İngiliz hüküm- darı neşrettiği bir beyannamede şu valdlerde bulunmuştu: «Ötedenberi İngiliz tacına sadakat ve merbutiyetlerini isbat eden elti milletin bu hizmetlerini takdir ettiği- mizden ellerinden vaktile alınmış olan yerlere mukabil kendilerine bir melce vermeği ve bunu kendi himayeniiz al tına almağı vadederiz. Bu maksadia Ontario, Erie ve Huron gölleri arasın- daki eraziyi satın alıp bunlara vere- ceğiz. Nehirlerin iki tarafında altı mil genişliğindeki erazi ebedi olmak şar- tile kendilerine verilmiştir.» Fakat İngiltere kralının verdiği bu hakları sonradan hiç bir İngiliz müs- temleke hükümeti tanımamışlır. Ka- nadadaki müstemleke ve dominyon | hükümetleri bu kızıl tenlilerin hakla” | rına ve yerlerine ehemmiyet vermemiş | ler ve en küçük bir hadisede bu yer- leri müsellâh kuvvetlerle işgal altına almışlardır. Kızıl tenlilerin iddiasına göre mezkür beyanname ile Kanadalı altı milletin İngiliz kralı himayesi al- tında istiklâl ve hükümrani hakkı tanınmıştır. AKİM KALAN TEŞEBBÜS Bu suretle Kanadada yerden ve hak- tan mahrum kalan kızıl tenliler ma- işet darlığından seneden seneyo azal- mışlardır. Bu halkın felâketine acıyan bazı Avrupalılar ve bilhassa Hollanda- lar Milletler cemiyetinin nazarı dik- katini celbetmeğe çalışmışlardı. Fakat | seslerini işittirememişlerdi. Mohawk milletinin reisi olup Kana» dada adliye nazırlığına kadar yükse- | Jen Ockleshow 1929 senesinde Avrupa- ya gelerek Cenevrede tektar Kahada- | daki kızıl tenlilerin mahv ve perişan olmakta bulunduklarına nazarı dik- Yati celbetmeğe çalışmıştı. Lâkin Avrupalı diplomatlar bu te- şebbüslere gülmek, duygulu olanlar şikâyetçiyi teselli etmeğe çalışmakla İktifa etmişlerdir, Ockieshawe yaptığı teşebbüste hak ve adalet lehinde bir netice elde edememesinden o kadar meyus olmuştu ki memleketine bile dönmeyip kederinden Avrupada öl müştü, KIZIL TENLİLERİN SON DİLEĞİ Şimdi Kanadadaki kızıl tenli altı millet müttehiden teşebbüste bulun- muşlardır. Verdikleri istidada diyor lar ki: «Biz babamızdan kalan toprak- larda komşumuz Kanada ve bunun ar- Tasında bulunan İngiltere hükümeti- nin tecavüzkârane muameleleri kar- şısında mahv olup gitmekte olduğu- muza bu iki hükümetin aza bulun- duğu Milletler cemiyetinin nazarı dik- katini celbetmekliğimize müsaâdenizi dileriz. | yaralı olarak bulunduğunu, İngilizlerle sulh ve müsalemet ha- Yinde yaşamâk”için 1784 muahedesini akdetmiştik. Burada tasdik olunan haklara İngilizler asla riayet etmedi- ler. Biz kızıl tenlilerin müsalemet ve huzur içinde yaşamaktan başka bir emelimiz yoktur. Kızıl tenliler bugün can çekişmekte olan bir adama benzi- yor. Milletler cemiyeti Imdadımıza te- tişmiyecek olursa yakında bu altı mil- letten bir eser kalmıyacaktır; Bu müracaattan bir falde geleceği şüphelidir. Habeşistanın iki bin sene- cerh vakası Bir Yugoslavyalı, memleketinden gelirken hat boyunda yaralı bulundu Zabıtaya esrarengiz bir cerh ve te- gayyüp hadisesi hakkında müracaat vukubulmuştur, Henüz esrar perdesi kaldırılamıyan bu hadisenin &vveliyatı şudur: Yovan've Ağkadi Petroviç * namın- da Yugöslavyalı iki kardeş otuz kü- sur yıldanberi Balatta fırıncılık ya- pıyorlar. Yovân 45, Arkadi 43 yaşın- dadır. Yugoslavyada Mavrovo köyü halkından olan bu iki kardeş, 2-3 senede bir akfabalarını görmek için nöbetle memleketlerine gidiyorlar. İki kardeşten biri; memlekette iken öteki kardeşi burada fırını idare ediyor. Sıladaki İstanbula dönünce diğeri kalkıp memleketine gidiyor. Fırıncı Yovan, bundan iki yıl ev- vel kalkıp köğüne gitmiş, istirahat ve mezuniyet müddeti bitince geçen 20 şubatta burada kalan Arkadiye bir mektup gönererek konvansiyonel tre- Bile İstanbula döneceğini bildirmiştir. Aradan birçok günler geçip kardeşi dönmeyince; ve köyünden de karde- şinin İstanbula hareket etmiş olduğu haberini alınca, Sirkeci polis karako- luna baş vurarak Yovanın esraren- giz bir surette kaybolduğunu hâber vermiş ve zabıtaca tahkikat yapılma» sırı talep etmiştir. Bu müracaat üzerine Sirkeci zabi- tası derhal tahkikata girişmiş ve 23 ile 25 şubat drasında Yugoslavyadan dönmekte olan Yovan Petroviçin Yu- nan Trakyası dahilinde Urlu istasyo- nu cviarında ve demiryolu kenarında oradan | kaldırılarak evvelâ karakola, sonra te- davi için Yunan hastanesine naklo- dildiğini öğrenmiştir. O zamandan beri ne Yunan has- tanesinden we ne de Yunan maka- matından Petroviçin ailesine ve İs- tanbul ile Selânikteki Yugoslav ge- neral konsolosluklarına hiç bir haber gelmemiştir. Şimdi bu esrarengiz yaralanma ve tegayyüp hadisesi şu suali akla geti- riyor: Yoyah Petroviç nasıl ve kimin tarafından yaralanmış ve demiryolu kenarında yaralı olarak nasıl bulun- muştur? Ortada bir kaza mı vardır, yoksa Yovan Petroviç, ticaret için daima cebinde taşıdığı külliyeti pa- raları alınmak için yolda bir teca- | vüze mi uğramıştır? Zabıta bu meseledeki esrar perdesi- ni kaldırmağa çalışıyor. Galatada bir asansör kazası * Evvelki akşam geç vakit Galatada bir handa bir asansör kazası olmuş- tur: Voyvoda caddesi üzerinde Nişas- tacıyan hanındaki asansörü, bu ha- nın odabşısı Rupen işletmektedir. Ru- pen, her hangi bir surette meşgul ol- duğu veyahut handa bulunmadığı za- manlar asansörü karısı Zaruhi kul lanmaktadır. Evvelki gün de gene asansörü Za- ruhi kullandığı bir sırada tesisatın birdenbire bozuluvermesile, asansör yukarıdan kurtulmuş ve bütün hızile aşağıya düşmüştür. Bu sukut neticesi madam Zaruhinin her iki bacak ke- mikleri.de kırılmıştır. Vakadan zabıla haberder edilmiş, diğer taraftan müddelumumilik işe el koymuş, yaralı kadın ağır bir vazi- yete Beyoğlu hastanesine kaldırı mıştır, Hava gazi şirketinden tazminat isteniyor Son bir hafta zarfında Beyoğlu ü- çüncü hukuk mahkemesinde hava ga- 2 şirketine ald yirmi davaya bakılmış- tır. Bunlardan on dokuzu şirket tara- fından aboneler aleyhine açılmış da” valardır. Yirminci dava da bay Ruhi Vâmık tarafından şirket aleyhine açi- lan 286 liralık tazminat davasıdır. Bay Ruhi Vamık şirkete borcu ol madığı halde şirketin kendisine haber vermeden gazını kestiğini ve bu yüz- den zarara uğradığını iddia etmlikte- dir, Mahkemede şirket vekilleri bu iddi- ayı reddederek Ruhi Varığın şirkete HEKİM ÖĞÜTLERİ İlkbaharda hastalıklar (Bokrat) mevsimlerin insan sıh- | liğini veren de bu değişimlerdir. İlg- hati üzerindeki tesirinden çok bah- setmiştir, Bokratın eserlerini tefsir etmekten başka bir şey yapmıyanlar asırlarca bu mevzua bağlandılar kal- dılar. Bu moda da geçeli çok zaman oldu. Pastör mikropları bulduktan sonra €s- kilerin hastalıkların nasıl olup ta meydana çıktıklarına dair ortaya at- tıkları sözlere yüz çevirmez olduk. Mikrop her şeydi. Geriye kalanın de- geri yoktu. Bir akciğer iltihabında, bir zatüreede soğuğun tesiri olsun, onu kabul etmek istemiyorduk. Sonra biraz döner gibi olduk. Eskilerin dü- şüncelerindan bazıları bugününküler- le birleşebilecek gibi görünüyor. Bun- dan dolayı ilkbaharla hastalıklar ara- sındaki münasebeti araşlırabiliri Düşünceler, nazariyeler deği , Vakalar, hâdiseler, yalnız onlar haki- ki değerini muhafaza ediyor. Yal- nız vakaları, hâdiseleri geregi görmeği, incelemeği bilmeli, İlkbahar, tazelik, güzelik mevsimi, tabiatin süslendiği, bezendiği genç- Jeştiği mevsim. Ozanlar onu böyle terennüm ettiler. Gülümsemesine ve güzelliklerine rağmen hekim gözü ile bakarsak baharda elemler, iztırablar | da görürüz. Güllerde dikenler gibi... Birçok hastalıklar baharda azıyor. Baharda en çok salgın hastalıkla- bu apâşikârdır. Kızamık salgınları ilkbaharda olanca şiddetile ortaya çı- kar ve kolaylıkla her yana yayılır. K- ıl da böyle; kuşpalazı da böyle. Grip ilkbahara mahsus bir hasta- Yık değildir. Onu daha ziyade kışın görüyoruz. Bununla beraber martla nisan başında da görünüyor. Bu ay- larda o kadar şiddetli olmuyorsa da tutulanlar çok oluyor. Akciğer veremi her mevsimde hü- küm sürerse de veremliler fikbahar- da çok rahatsız olurlar. Halk arasın- da yayılmış bir söz var: Yaprak dö- kümü veremliler için zor bir keçit- tir, derler. Yanlış. Veremilere iikba- | har yaramaz. Bedeni düşkünlükler, iztıraplar say- makla biter mi? fasıl, fasıl.” İşte bir tanesi daha: Ruhi karışıklıklar, akıl bozuklukları, Yılın bu güzel mevsi- minde bunlar da azıyorlar. Aklından ufak tefek zoru olanlar İlkbaharda buhranlar geçirirler. Tımarhaneden çıkmış olanların eski delilik nöbetleri tutar, Amerika doktorlürı daha ileri gidi- yorlar, Mide ekşimesi, Romatizma, nevroz kümesine giren sinir rahat- sızlıkları, hattâ kalb kapaklarınn bozulmasından ileri gelen ârızalar ilk- İ baharda artar diyorlar. İlkbahar, nasıl oluyor da Tuhumu- za, bedenimize böyle hoşlanılmıyacak tesirler yapıyor? Bunu bilseydik işi- mize çök yarardı, bilemiyoruz, Hüviyetlerin üstündeki perdeyi kal gibi | baharın günü gününe uymaz, heran değişen bir mevsimdir. Ortalığı s£ tan bir güneşten sonra , birdenbire kovadan boşanırcasına yağmurlar, ye niden başlıyan soğuklar. Sıcaklığın böyle birdenbive değişmesi hastaların satıyısını çoğaltır. Yağmurlar çok ya» ğarsa kuşpalağı İle kızamık ilkbahar- da kolayca açılıp saçılıyor. Nisanda, mayısta bu hastalıkların çoğalması bundandir, diyenler var. İlkbahar tazelik mevsimi, ağaçlara su yürüyor, çiçekler açıyor, her yerde hayat fışkırıyor. Ağaçlarda, çiçekler de, kuşlarda bep böyle. Denebilir ki ilkbahar Seksapel'in en parlak gö ründüğü an... İlkbaharda çocukların gelişip ser- pilmeleri, boy atmaları da şahlaniyor. Sebeb? Türlü türlü, Havada oksijenin artması, ültraviyole Şuaların artması, yediklerimizde vitaminlerin çoğalma» 81 gibi neden olursa olsun, şu meydan dadır ki baharda çocuğun büyüme sı hızlanıyor; vücudunde yeni yeni nesieler teşekkül ediyor. Yeni nesicle- rin dayanıklığı az olur, İlkbaharda, çocukların salgın has talıklara çokça tutulmaları belki bi- raz dr bundandır. Hayvanlara aşıla- nan kanser ilkbaharda daha kolay tu- tuyor. Şunu da unulmıyalım. Mikroplar da uzvi mablüklar; bahar, otlar, çi- çekler gibi onların da hayatiyetini kamçılıyor; baharda onlar da azıyor. Bir de mikroptan olmıyan hastalık- lar var. . Bahar onlarıda azdırıyor. Bu neden? Bunu soğuk, barometre tazyiki, havadaki elektrik potansiyeli gibi muhiti değiştiren elemanlara at fediyoruz. Daha ziyade uzatırsak bu araştır. malar baharın zevkini kaçırır. Bir yanda şetaret ve hayat; ötede hasta lıklar ve ölüm, Elden ne gelir. «Bu şehri işret âbadın böyledir âyk nİ nevruzuş Dr. Rusçuklu Haki Bu akşam a Nöbetçi eczaneler Şişli: Pangalfıda Nargüleciyan, Taksim: Limonciyan, Beyoğlu: İs- tiklâ! caddesinde Dellasuda, Te- pebaşında Kinyoli, Galata: Hüse- yin Hüsnü, Kasımpaşa: Vasıf, Hasköy: o Halcıoğlunda Barbuf, Eminönü: Mehmed Kâzım, Heys beliada: o Tömağis, Büyükadas Merkez, Fatih: Hamdi, Karagüms rük: Mehmed Arif, Bakırköy: Mors kez, Sanyer: Nuri, Tarabya, Yeni köy, Emirgân, Rumelihisarındaki eczaneler, Aksaray: Ziya Nuri, Be şiktaş: Nail, Kadıköy: Pazaryo- lunda Merkez, Modada Faik İsken- der, Üsküdar: Selimiye, Fener? Defterdarda Arif, Beyazıd: Yeni Lâleli, Küçükpazar: Hikmet Ce mil, Samatya: Çula, Alemdar: Di- vanyolunda Esad, Şehremini: Ah- med Hamdi. Bürhaniye Halkevi gösterit kolu üyelerinden bir kısmı * > borcunu ödememesi yüzünden gazı | (Bürhaniye (Akşam) — Halkevimiz, hummali bir faaliyetle işe başlamfı, kestiklerini ileri sürmüşlerdir. Mahke- | ev binasını tanzim etmiş, çalışma kollarını teşkli etmiş ve Halkevi idare heye- me, davacının borcu olup olmadığı- | tini seçmiştir. Gösterit kolu tarafmdanHimmetin oğlu ve Kasırga piyesler nın tesbiti için muhakemeyi başka | muvaffakıyetlo temsil edilmiştir. Halkevi, bir spor bayramı da tertib eden güne bırakmıştır. ” bir futbol maçı yaptırmıştır.