15 Mart 1937 Her akşam bir hikâye Ahmed Sabri her sabah olduğu bi yarım saat büyük bir itina ile | fırçalandıktan sonra sokağa Çıktı. Her günkü yollardan tramvay yonuna geldi. Kendisini dairesine götürecek tramvayı beklemeğe baş- ladı. Güneşin altında üstü başı pırıl pırıl yanıyordu. Yaşı oldukça ilerle miş, kimsesiz bir bekârdı. Son derece titiz, son derece muntazam bir adam- dı. Elbiselerini kendi elile ütülerdi. Bugünkü yumuşak yakalı gömlekle- re bir türlü alışamadığı için kolasını kendi yapardı. Üstünde küçük bir toz bulunmamasına son derecede dikkat ederdi. Yaşayışında ve iş hayatında da geyet muntazamdı. Dairede onu İnti- zam nümunesi olarak gösterirlerdi. Hergün ayni saatte evinden çıkar, ay- ni yoldan tramvay islasyonuna ge- ir, tramvayına biner ve hemen her gün ayni dakikalarda dairesine gelir, masasının başma geçerdi. Masada herşey yerli yerinde dururdu. Yalnız arasıra evinden gi- dağa yerleştirir, masasının bir ucuna koyardı. Ayda bir arkadaşlarile beraber Bey- oğluna çıkardı. Arkadaşları oturduk- ları birahanede kadehleri boşaltırken "Ahmed Sabri yalmz bir düble bira Açerdi. Taş çatlasa onun ikinci bir bira getirdiğini kimse görmemişti. Bu muntazam bekâr hayatı sene- erden beri devam ediyordu. Ahmed Sabri sigara nedir bilmezdi. Rakının kokusundan tiksinirdi. (Hayatında biç bir mühim kadın macerasi yoktu. Bazı ufak tefek şeyleri tabit müstes- na... Titiz ve muntazam bekâr tramva- arasında bu çeşitten bir dosluk vardı. Bir buçuk seneden beri ekser sk sık birbirlerine rasgeli- Bele bu genç kızlar grupu benüz ateş Üstünden indiril- taptaze kabak çeğirdeği gibi çıtır çıtır küçük bir kumral vardı. Ahmed Sabriye kırk yılık bir tanıdık gibi, Adeta «Ne iyi olduda sizi gördüm» gibi sevinçle bakıyordu. Genç kızlar grupu Ahmed Sabri- Yazan: İSKENDER P. SERTELLİ Kemal reis mektup muhteviyatını anlamadan bağırdı: — A Kaltak, deminden beri bizi ne- den aldatıp duruyorsun? Kral Ferdi- | nand tarafından Malkaya gönderildiği. ni niçin sakladın?. Verona önüne bakarak cevap verdi: — Saklamak, vazifemdi.. — Bu vazifeyi İspanya krallığı dahi- linde senden başka yapabilecek bir in- san yok miydı?, — Kral bu işin bir kadın tarafından görülmesini irade buyurmuştu. Bana teklif ettiler. ben de kabul ettim. — Hakiki hüviyetini şimdi söyle ba- kalım: Kimin kansısın sen?, — Mektubu okuyunca anlarsınız!. Kemal reis: ; — Haydi Mahmud, çabuk oku şu mektubu! diye bağırdı. Donanma kethüdası mektubu oku- du: «.. Son defa aldığım mektubunuzda, Türk donanmasının sularımızdan ta- mamile uzaklaştığını haber veriyorsu- KEMAL REİSİN İSPANYA DÖNÜŞÜ. nuz! , Türklerin İspanya sularından uzak- laşması şüphe yok ki, sizin gayret ve KUMRAL KIZ - Neclâ.. dedi, seninki burada.. Ahmed Sabri elektrik . cereyanma kapılmış gibi irkildi. Evvelâ kumral kızın ismini öğr i. Neelâ... Son- ra arkâdaşları Necl «Seninki bu- rada» demişlerdi... Tramvay İstasyo- nunda kendisinden başka erkek yok- tu. Nihayet Neeli Ahmed Sabriye baktı. Sarışın arkadaşına döndü: — Gördüm.. dedi, tâ uzaktan gür- düm... O kadar memnunum ki. Ahmed Sabri nerede ise heyecanın- dan yere yıkılacaktı. Şimdiye kadar hemen hiç bir kadın tarafından bu kadar Aşikâr bir iltifat görmemişti, bu çıtır çıtır, bu kütür kütür genç kız kendisine bu derece, hem de böyle ap açık iltifat etsin. hayret. Ahmed Sabri dairesinin önünde tramvaydan indi, İçeri girerken başını çevirdi ve giden tramvaya baktı. Neelâ tramva- yın penceresinden uzanmış ona ba- kıyordu. Ahmed Sabri en ziyade hayret edi- yordu. Bu kadar güzel bir kızın ken- sine bu derece iltifatına şaşıyordu. O günü kendisine gelen evrakı öteye beriye havale ederken, müdürü umuminin yanına girip çıkarken hep aklına bir içim su kadar güzel çıtır Pıtır kız gözünün önüne geliyordu. Ne yazık ki iki gün arkası arkasına gö- rTemedi, Üçüncü günü evden çıkarken Neclâ ile arkadaşlarına rasladı. Nec- lâ Ahmed Sabriyi görür gömmez yanın- dakini dürttü ve ağzından tek bir hece canla . yine Neclânın kendisinden bahsettiğini düşündü. Şimdi kızlar tramvaya doğru koşarken aralarında konşuyorlardı: Biri Neclâya diyordu ki; — Sevin işte.. iki gün görmedin di- ye üzülüp duruyordun... Bugün gör- Ahmed Sabri o gün dairesinde iyi- den iyiye dalgındı. Muhasebeye gide- cek evrakı müdürü umumiye gönde- riyor, arasıra dalıp dalıp gidiyordu. Bir aralık hokkayı devirdi, telefonu masanın üstünden yere düşürdü. O günü ilk defa olarak daireden bir buçuk saat evvel sokağa fırladı. Lâ- kin o müdhiş dalgınlığı arttıkça ar- tıyordu. Öyle ki müdürü umumi bu en mutazam memuruna çıkışmağa mecbur oldu: — Reş ederim bây Ahmed Sabri. böyle dalıp dahp gidiyorsunuz. İşleri altüst ediyorsunuz. size ne oldu bil- mem ki? Evet Ahmed Sabriye ne olmuştu? Daha doğrusu Ahmed Sabriye olan olmuştu. Yine üç gün Neclâyı göremedi. Dördüncü günü tramvayda karşılaş tılar.. Arkadaşları Neclâya: — Hah. dediler. bugünde gör- dün.. «Görürsem tramvay biletlerini ben alacağım» demiştin. Al bakalım biletleri. No 131 himmetinizin neticesidir. Siz daima, yaptığınız en büyük işleri bile bana te- vazula bildirirsiniz! Malkanın birkaç güne kadar ordumuza teslim olacağı haberini de son mektubunuzda sevinç- le okudum. Bu ihtiyar yaşınızda hâlâ dinlenmeden memleketin saadel ve sa- lahi için çalışmanızı gördükçe iftihar hislerile göğsümüzü kabarlıyoruz. Orada uzun zamandanberi kadın yü- zü görmediğinizi düşünerek size, sara- yımdaki en sadık, en. güzel cariyeler- den birini gönderiyorum. Verona âyni zamanda çok mahir bir rakkasedir. Kendisini bana yedi yıl önce Kalite prensi hediye etmişti. Orada sizi eğ- lendirebileceğini umuyorum.» Bütün kaptanlar hayretle biribirleri- ne bakıştılar. Kemal reis dudaklarını ısırarak gü- lümsedi: — Biraz önce prenses... Şimdi Kali- talı saray rekkasesi... Kral hazretleri. nin galiba son hâdiseden haberi yok. Biz geçen akşam amiral Frederik Han- rikes cenaplarını hatırını sormağa git- miştik, Demek ki o ihtiyar kurd da krü- hı aldatmış. Türklerin İspanya suların» Neciâ Ahmed Sabrinin yüzüne dik dik baktıktan sonra: — Doğru.. dedi, ne olur, biletleri ben alırım.. rasladık ya ona... Artık Ahmed Sabri ne hayaller kur- muyordu, Bu Senelerce uzayıp giden bekârlık hayatanın altına bir çizgi çizecekti. Yeni ve mesud bir hayata başlıyacaktı. Eskiden arkadaşları onu zorla birahaneye filân götürdükleri halde şimdi Ahmed Sabri akşam üst- leri arkadaşlarına: — Haydi diyordu, Beyoğluna çi- kalım da bir kaç kadeh atarız. Ve Beyoğluna çıktığı zaman Ah- med Sabri üstüste sekiz on kadeh içi- yordu. Artık eski titizliği de kalma- mıştı. Birahanede üstüne mezelerin, yağlarının döküldüğünün farkında bile olmıyordu."Sigaraya da fena alış- mıştı. Hayatındaki eski intizam kal- mamıştı. Velhasıl eski Ahmed Sabrf- nin yerinde yeller esiyordu. Bir gün Neclânın yamnda esmer bir kız peydahlandı.. Ahmed Sabri bu esmer kizi tanıyordu. Esmer Pakize idi. Pakize Ahmed Sabrinin arkadaş- larından Kerimin kardeşi idi. Ahmed Sabrinin içine bir sevinç düştü, Kendisine kalsa kırk sene Nec- 14 İle tanışamazdı. Lâkin bu Kerimin kardesi Pakize vasıtasile (o Neclâ ile tanışabilirdi. Ahmed Sabri bir gün yüzünü kızartı. Kerime: Hazret.. dedi.. Hemşireye söyle- de.. Beni arkadaşı bayan Neclâya takdim etsin., Kerim: Hemen şindi.. dedi.. buradan çi- kalım.. onlar beni ilerideki pastacıda 'bekliyecekler ...Neclâ da beraber.. vay kâfir vay.. ağzının tadını bilirsin. Hemen çıktılar. Pastacıya girerler- ken Ahmed Sabri heyecanından bo- ğulacaktı. Genç kızlar bir köşede © turuyorlardı. Neclâ da içlerinde idi. Kerim onların, hepsini tanıyordu. Ahmed Sabriye birer birer kızları tak- dim etti.. Grupun içinden sarışın kız Ahmed Sabriyi görünce gülmeğe baş- Jadı, Ve ilk söz olarak: — Bizim Neelâ hergün sizin yolu- muzu bekliyor.. dedi. Ahmed Sabri kulaklarına kadar kı- zardı. Sarışım Kız devam etti: — Hattâ sizi gördüğü sabahları bi- zim tramvay paramızı çekiyor. Ahmed Sabri bayılacaktı. Genç oz devam etti: — Neclâ tuhaftır. dedi. Uğura ina- nır. Tecrübe etmiş eğer sabahları si- ze raslarsa o gün nişanlısını görür, işleri iyi gidermiş. malâm ya Neclâ nişanlısını çok sever... Bizim mahal- lede bir araba var.. eğer sabahları ona raslarsa nişanlısını göremezmiş.. 0- nun için size raslayınca Neclâ deh- şetli seviyor.. sabahları yüzünüzü gör- mek âdeta ona uğur geliriyor. (Bir yıldız) dan uzaklaştığını haber vermiş. Fakat, sen de görüyorsun ki, Türkler hâlâ İs- panyol sularına hâkimdiri, Verona Türklerin eline düşenlerin derhal asılacağını sanıyordu. Beni ne zaman öldüreceksiniz?. Diye sormak istedi.. hazin ve bitkin bir tavırla Türk amiralının yüzüne baktı.. ağzını açamadı, Kemal reis genç Tekkasanın yanına sokuldu: — Şimdi bu tehlikeli yola niçin çık- tağım anladım, Verona! Sen suçsuz bir kadınsın! Efendinden emir aldım.. kra- lan ihtiyar amcasının gönlünü eğlen- dirmeğe gidiyorsun! Fakat, şimdi Mal- kaya gidecek yol bulabilecek misin?. | | — Beni serbes bırakırsanız, burada | limana bir kayık uğrayıncaya kadar beklerim. — Ne bahasına olursa olsun, amira- dın yanın agideceksin demek?... — Gitmeğe mecburum. Çünkü ami- ral Hanrtkes uzun zamandan beri ka- dın yüzüne hasret çekiyormuş, — Peki amma, donanmaya bahusus senin gibi güzel bir kadının girmesi mümkün olacak mı?. — Bunu ben de düşündüm.. amire- han kızı sıfatile gidiyorum oraya. İspan- yol denizcileri, ihtiyar bir amiralı kızın- dan ayıracak kadar gaddar insanlar değildir. Rüstem, Veronanın kim olduğunu e, 15 Mart 937 Pazartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30: Plâkla 'Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13,05; Muhtelif plâk neşriyatı, -14 Son. Akşam neşriyatı: 17: İnkılâb ders- leri, Üniversiteden naklen, Receb Pe- ker tarafından, 18,30: Plâkla dans mu- sikisi, 19,30: Çocuklara masal: İ. Ga- Mib Arcan tarafından, 20: Rifat ve ar- kadaşları tarafından Türk müsikisi ve halk şarkıları, 20,30: Ömer Rize tarafından arapça söylev, 20,45: Sa- fiye ve arakadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, Saat Ayarı, 21,15: Şehir tiyatrosu dram kısmı (Ri- goletto), 22,15: Ajans ve borsa haber- leri ve ertesi günün programı, 22,30: Plâkla sololar, opera ve operet par- çaları, 23: Son. 16 Mart 1937 Salı İstanbul — Öğle neşriyalı: Saat 12,30 Plâkla Türk musikisi, 12,50 Ha- vadis, 13,5 Muhtelif plâk neşriyatı, M Son. Akşam neşriyatı: 18,30 Plâkla dans musikisi, 19,30 Eminönü Halkevi neşri- yat kolu namına bay Nusret Sefa (ye- ni kitaplar), 20 Belma ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şar- kıları, 20,30 Ömer Riza tarafından &- »rapça söylev, 20,45 Cemal Kâmil ve ar- kadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, saat ayarı, 21,15 Şehir tiyatrosu operet kısımı tarafından (Lü- küs hayat) birinci perdesi, 21,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün prog- ramı, 22,30 Plâkla sololar, opera ve ope- ret parçaları, 23,30 Son. AKBA Ankarada ber dilde mecmua ve ear vere mektep kitapları ve kırtasiyeyi ucuz olarak AKBA müesse- selerinde tedarik edebilirsiniz. Telefon : 3377 © i Knoll A-G, kimyevi maddeler fabrikaları, Ludwigshafen s/Rhin anlayınca, o gece kendisini evde oynat» madığına pişman olmuştu. Saatlerce prenses rolünü oynıyan Verona şimdi sabırsızlıkla akibetini bekliyordu.. mütereddiddi.. bitkindi. ilk cesaretinden eser kalmamıştı. Kemal rels arkadaşlarına döndü — Bu kadın hakkında ne düşünü- yorsunuz?. Hep birden bağrıştılar: — Bu kadar nefis ve güzel bir kadın ancak adişah sarayına yaraşır, Onu İs- taribula gölürelim.. Zaten Kemal reisin fikrinden de bu geçmişti. Gemicilere seslendi: — Götürün bu kadını da baş amba- | Ta. — Orada Venedikli rahip yatıyor.. — Ziyanı yok. Rahipler kadınlara el uzatmazlar. â Veronayı baş ambara etlılar. Venedikli rahip esasen zincirle bağ- hı olduğu için, başkasına saldıracak va- yiyette değildi. '... VENEDİKLİ RAHİPLE VERONA NELER KONUŞUYOR! — Nerden düştünüz Türklerin eline? — Malkadan kaçarken. ya sen, gü- zel melek?. — Ben de kralın amcasına gidiyor- dum, Burada kayık beklerken yakalar» dım. — Malkaya mı gidecektin?. Nöbetçi eczaneler Şişli: Osmanbeyde Şark Merkez, Taksim: İstiklâl caddesinde Kemal Rebul, Beyoğlu: Tünelde Matko- viç, Yüksekkaldırımda Venikopule, Galata: Topçular caddesinde Mer- kez, Kasımpaşa: Müeyyed, Has- köy: Aseo, Eminönü: Agop Menes- yan, Heybeliada: Halk, Büyükada: Halk, Fetih: Hamdi, Karagümrük: Ahmed Suad, Bakırköy: İstepan, Sarıyer: Asaf, Tarabya, Yeniköy, Emirgân, Rumelikisarındaki ecza- nelör, Aksaray: Ethem Pertev, Be- şiktaş Vidin, Kadıköy: Pazaryolun- da Rijat Muhtar, Modada Alâed- din, Üsküdar: Merkez, Fener: Emil- yadı, Beyazıd: Kumkapıda Belkis, Küçükpazar: Hasan Hulüsi, Sa- maiya: Yedikulede Teofilos, Alem- dar: Divanyolunda Esad, Şehre- mini: Topkapıda Nâzım, Resmi oDevairin nazarı dikkatine —.—— Avrupaya fazla döviz vermeğe sebeb olan fazla kâğıd sarfiyatını tahdid edebilmek için şimdiye ka- dar büyük dizilen ilân- ka, olak öemmiye fikleriıniz gibi, 16 mart tarihin- den itibaren küçük puntolarla di- zilecektir. Puntoların yani hurü- fat eb'adınm küçülmesinden do- Jayı resmi ilânların gazetede İs- tiab ettiği yer nazarı dikkate alı narak bu nisbet dairesinde tesbit edilen ücretler netice itibarile es- ki ücretin ayni olup hiç bir faz- lalığı havi bulunmadığını ilân ederiz. * ve kemyrireyi bari tüp. derde eczanelerde reçete ile salat, — Evet. O, İspanyanın en güzel cen netine.. — Malka şimdi dünyanın en korkunç cehenneminden daha tehlikeli bir yer- dir, — Niçin?... — Niçin mi? Sen Türklerin, oradaki İspanyol donanmasını nasil perişan ete tiğini bilmiyorsun galiba?... — Türk amiralı beni sorguya çektiği zaman da böyle bir şeyler söyledi am- ma. ben inanmadım. — İnan Verona. inân' Çünkü ben o güzel cennetin bir gece içinde nasil ce henncme döndüğünü gözümle gördüm, — Gözünüzle mi gördünüz?!. — Evet. Türklerin eline esir düştük- ten sonra, Türk donanması Malkaya baskın yaptı. Denizin üslü İspanyol cesçdlerile örtülmüştü.. ambarın lum- buzlarından limanda bütün olup bitene di neşesi yerinde olmasa gerek. — Şüphesiz. Ne neşesi kalmıştır. ns de cesareti, — Onun için çok cesur bir denizci dir diyorlardı... “si — Ben yeryüzünde Türklerden daha cesur denizci görmedim. Yanımda kim- se yokken itiraf edeyim ki, Türkler ü- Yümle boğuşmasını da biliyorlar ve bar zan Azraili bile ürkütüp kaçırıyorlar, (Arkası var),