Ankara - Bükreş Bizde şimdiye kadar mütemadiyen şikâyet edilirdi: «Edebiyatımız masa başından ileri gitmiyor, bizde niçin bir seyahat edebiyatı yok?» Bu şikâ- yet çok haklıdır. Şimdiye kadar ezbe- .re nice Anadolu romanları, masa ba- şında oturub uydurulan Avrupaya, 'Asyaya, Amerikaya düir nice hikâye- ler yazılmıştır. Fakat son zamanlarda sevinçle gö- rüyoruz ki bizde de seyahat edebiyati denilen şey yavaş yavaş kendini gös- termeğe başlıyor.. bu edebiyatın tadı- ni evvelâ Falih Rıfkının «Deniz aşırı» #mdâ tattık. Arkasından gene Falih 'Rıfkının Rüsyaya Londrâya ald seya- hat eserlerini okuduk. Daha genç nesilden Sadri Ertem maarif vekâletinin hususi bir Vvago- nile Anadolunun bütün şimendifer hattını köy köy dolaştı. Her köyde kaldı, Her köyde birkaç gece konak- ladı; Ve bize «Bir vagon penceresin- deni» ismindeki büyük tetkik eserini verdi. 4Bir vigori penceresinden» hakika- ten Anadolunun «bir fotoğrafçı ta birile söyliyetim: Yirmi beş enstanta- ne ve'dört buçuk diyafram ile çekil miş - hakiki bir fotoğrafıdır. Köylü, köy hayatı, köy mektebi, köy evi bu eserin içinde bütün can- hlığı ile yaşamaktadır. Sadri Ertem bize ikinci seyahat eserini verdi: «Ankara - Bükreş.» Henüz fırından çıkmış gibi dumanı üstünde tüten bu eseri okurken insa- na Galata rıhtımından beyaz boyalı «Prenses Mariya> vapuruna atlıyor. Ve Romanyaya doğru uzanıyor gibi geliyor. Ve başla Bükreş bütün Ru- men şehirlerini bu 138 sahifelik ki- tabın içinde birer birer dolaşıyorsu- nuz. Sadri Ertem «Ankara - Bükreş» de Romanyanın iktisadi hayatını, pet- rol siyasetini, turism siyasetini ve da- ha bunun gibi en ağır içtimai, ikti- sadi, siyasi bahislerini anlatırken bi- le can:sıkıçı olmamıştır. O en ağır bahsi tatlı bir hikâye, bir fıkra, ince bir nükte ile süslemesini ve okutma- sını bilen bir muhaxrirdir. Zaten Sadri Ertemin bütün husu- siyeti de buradadır. O en ağır müsül ilâcını nefis bir çikolata yapan ecza- cıya benzer. En ağır tez eserlerini in- sanı kahkahalarla güldürecek satırlar haline sokmasını bilir.. işte « Bir var- mış, bir yokmuş» romanı, işte «Silin- dir şapka giyen köylüz , işte «Bacayı indir, bacayı kaldır» eserleri.. Son eserinde de Sadri Ertem aynı muvaffakıyetini göstermiştir. Artık «Ankara - Bükreş» in iktisadi, siyasi, içtimai bahislerini, en ağır tezleri bir Rumen barı dekoru içinde, yahud mehtaplı bir gecede Sinagov gülü ke- Larnda dinliyoruz. Bana kalırsa muharririn asıl marifeti de işte bura» dadır — H.F AKŞAM Fındık ve Tiftik ihracatında büyük fazlalık vardır BU MADDELERDEN DAHA FAZLA GELİR TEMİNİ iÇin Ne YAPMALIDIR? Bu sene ihracatımız geçen senelerden çok fazladır. Bunun sebeplerini ve bir kısım ihracat maddelerimizin vaziyetini geçende tetkik etmiştik. Bugün de fındık ve tiftik ihracatını gözden geçireceğiz. Fındık ve tiftik ihracati umumi ihracat yekünunun kabarmasında büyük bir rol oynamaktadır. 935 senesi- nin'on ayında 5 milyon 696 bin liralık iç fındık ihrac etmiştik, 938 senesinin on ayındaki ihracatımız 10 mil- yon 268 bin lirayı bulmuştur. Arada, iki mislinden faz- la bir artış farkı vardır. Bu artışa memnun olmamak kabil değildir. Fakat bu mesele üzerinde biraz duracak olursak görürüz ki bu sene fındık ihracatımızdan daha çok gelir temin etmek kabildi, Bazı fındık tacirleri, da- ha basiretli davranmış olsaydılar, fındık yüzünden memleketimize daha çok para girecekti, Evvelce de ge ne bu sütunlarda yazdığımız gibi, bu sene fındığın bu kadar para etmesine sebep, İspanyadaki dahili muha- rebedir. Bu kanlı kavgalar İspanyanın normal ticaret münasebetlerini ihlâl etmiştir. Bunun neticesinde, İs panya, firmalarının, Avrupadaki eski müşterilerile iş yapmasına imkân kalmamıştır. Bu, Türkiye fındık ta- cirleri için büyük bir fırsattı, Maalesef başta Giresunun bir kısım fındık tacirleri olduğu halde, tüccarımız, bu fırsattan Hakkile istifade edememiştir. Tam muharebe- lerin şiddetli bir surette devam ettiği bir sırada, bazı fındık tacirleri, 32 kuruş üzerinden alivre satışlar yap- mışlardır, Sonra flat, 74 kuruşa kadar fırlamıştır. Halbuki, İspanya kavgaları yüzünden, fındık fiatle- rinin artacağını hesap etmek güç bir iş değildi. İspanya reisicumhuru M. Azana bile harbin uzun müddet süre- ceğiine dair beyanat vermişti. Bu kadar oşikâr vazi- yet karşısında, fındık fiatlerinin bu sene yüksek olaca- ğını anlamak basit bir işti, Bu hâdise, bize gösteriyor ki, teşkilât altına almma- mış, ve dağınık bir vaziyette bulunan küçük ticaret evleri, en büyük fırsatlardan istifade etmesini bilmiyor- Jar, Fındık ticaretini tanzim etmek, ihracatı teşkilâtlan- dırmak için, İleriye sürülmüş fikirlerin, ne kadar doğru olduğuna, bir daha inanmak lâzımdır. Bu bahisler et- rafında üçüncü umum müfettişlik iktisat omüşavirile görüşüyorduk, yakın zamanda Karadeniz fındık ticare- ti için hayırlı tedbirler alınacağından ihracatın tanzim edileceğinden bahsetti, Fındık tacirlerinin bir satış bir- Niği ve bir teşekkülü olursa, bu gibi hâdiseler karşısında" ihtiyatsız hareket etriezler, TiFTİK İHRACATI DA ARTIYOR: ————— 935 senesinin on ayında | milyon 612 bin liralık tiftik salmıştık. O zaman bu rakkam, bize pek büyük görünü yordu. Çünkü daha evvelki senelerdeki ihracat yarım milyon raya kadar düşmüştü. Piyasada fiat 38 kuruş” tu. Tiftik tacirleri artık tiftik ticaretinden başka işlerle Uğraşıyorlardı. 935 senesinden sonra, tiftik piyasasındaki bu ölü hava tamamile değişti. Eldeki bütün mallar hararetli bir su- rette taleblerle karşılandı, 936 senesinde vaziyet daha canh bir hale girdi. 936 senesinin an ayında yapılan ih- racat 5 milyon 427 bin lirayı bulmuştur. Aradaki fark beş misli derecesinde büyümüştür. 933 senesinde 38 kuruşa satılan tiftik 936 senesinde 120 kuruşa kadar fırlamıştar. Tiftik ihracatının artışına en büyük sebep, dünya dokuma sanayiinin bir salâha döğru gitmesi, bilhassa İngiltere,. Bradford tiflik dokuma sanaylinin tekrar canlı bir hale girmesidir. Diğer taraftan Sovyet Rusya endüstrisi de tiftik kullanmaktadır. Şimdiye kadar tif- tik ipliği yalnız İngilizler tarafından yapılırdı. Son bir kaç sene içinde, Sovyet endüstrisi, tiftik iplik yapmağa muvaffak olmuştur. Bu yüzden, Sovyet Rusya da, İn- giltereden sonra, bu malın müşterisi sırasına girmiştir, IHRACAT GELİRİN! ARTIRMLIYIZ: Tiftik yüzünden, memleketimize daha çok para gire“ bilir. Tiftik ihracatının arttığı bir sirada, şimdiye kadar hatıra gelen fikirleri tekrar etmek faydalı olacaktır. Tif- tiklerimizi, daha pahalıya satmak için, burada yıkamak lâzımdır, Vaktile Ankarada görüştüğüm bir tiftik taci- ri, en iyi yıkama yeri olarak Eskişehiri ve Ankarayı münasip görmüştü. Hattâ İktisat vekâleti bile, bu tüc- carın fikrine iştirak etmişti. Diğer bir mesele daha var. Acaba tiftiklerimizi iç pi- yasada istihlâk etmek çareleri yok mudur? Ankarada tiftik koruma cemiyeti, bu hususta bir çok projeler 'yap- mıştır, Bunlardan biri de, Ankarada sof kumaşlar imal etmektir. Ankara, Umumi Harp senelerine kadar sof sanayiinin merkezi idi. Tarihi kayıtlara göre, Ankara sofları, İzmir limanı vasıtasile, Avrupaya ihrac edilirdi, Belçika sarayının perdeleri bile Ankara sof kumaşla- rmdan yapılmıştı. Bu sanat, 1820 senesinden sonra in- hilâl etmeğe başladı. Son $0f tezgâhları Ankaraya yakın Sincan köyünde kalmıştı. Şimdi bunlar da Kalmamış- tır. Ankara köylüsü tiftiği ham olarak satmaktadır. Yalnız Ankara köylerinde tiftikten, eldiven, örgüler yapmaktadırlar. Bu da ev sanayii halinden İleri gide- wemiştir. — H.A Gelin ile arası açılınca... Oğlunun vaktile define bulduğunu haber verdi | İzmir (Akşam) — İzmirde Kemer caddesinde 122 numaralı evde oturan bayan Melek, zabıtaya müracaatla oğlu bay Faiğin evvelce oturduğu ev- de bir define bulduğunu bildirmiş ve Faiğin evinde yapılan araştırmada sandık içinden 249 'Türk altını çıkmış- tır. Muhacir olan bayan Melek ve oğlu bay Faik, İzmire ilk geldikleri vakit Kemer caddesinde 122 numaralı ev- KIRILAN BEBEKLER Tefrika: No. 37 Esasen Necdet konuşmalarımıza onu da karıştırıyor, Ona da uzun üzün o provalarından, (eserlerinden bahsediyor. Bazen zavallı Şuşut mah- cübiyetien kızarıyor, kızarıyor sonra sârarıyor. Temiz ruhunu iyice bilmesem onun da Necdeti sevdiğine ihtimal ve- receğim, Bu yılın en güzel ayı olan mayıs! Seni diğerlerinden çok farklı bin bir itina Ne zihnimin ea kıymetli köşelerinden birine görmüyorum, gömüyorum çün- kü ismin değişti fakat sen yalnız sen benim: için yaşıyacaksın. Necdetle ne hoş günler geçirdim. Hemen her gün bir tarafta buluşu- yor yüzlerce defa tekvarladığımız ke- Wmelerimizi sanki yeni söylüyor, ye- Bi işitiyor gibi konuşuyorduk. Bir gün Taşlikta uzaktan Leylâ ile Haleyi gördüğümüz için haylaz mektep ta- Jebeleri gibi temel taş n arkasına saklanmıştık. Bir başka gün bir oto- mobile atlamış Bebek bahçesine git- miştik. Bundan bir sene evvel hemen hemen ayni ayın ayni gününde bu gezintiyi Mithat ve Pervinle yapmış- Nakleden : Zeyneb İdü tım, O gün başım bir başka şarapla dönmüştü, bu defa da yine gülüyor fakat etrafımdaki ağaçları, çiçekleri, insanları bir başka sevgi ile severek durmadan gülüyordum. Necdet yüzü- me bakarak: — Bugün canınız sikilmiyor gibi, demişti, O gün çok aydınlık, masmavi bir gündü, Her tarafta çiçekler açmış, kuşlar ötüşüyordu. Bir yokuşun kena- rında biz de kucak kucak çiçek tep- ledık, Dinlenmek için yolumuzun | üzerine ilk çıkan bir kır kahvesine gir- dik. Bahar gibi rengarenk elbise giy- miş işçi kızlari bu bayramdan İstifa- de ederek hislerini dökmek için eşle- rile buraya gelmişlerdi. Kahkahaların arasından hazin bir gramofon sesi yükseliyordu. Çiftler vals etmeğe baş- ladılar, Biribirlerine sarılmış bu ka- dar insanlara benim gibi dalan Nec- det: — Eğleniyorlar diye kulağıma f- sıldadı, — Hakları var dedim, ben de bunu e e de iskân edilmişlerdi. Bir gece evin bodurum katında bay Falk yüzlerce Türk, İngiliz ve Fransız altını bulmuş ve bu para İle bir ev salın almış,o vakte kadar fakirane yaşıyan âilenin hayatında o birdenbire bir değişiklik olmuş, Faiğin, ötede beride fazla pa- ra sarfettiği görülmüştür . Bay Faik, bundan bir müddet ev- vel evlenmiştir. Bu evlenmeden sonra — İster misiniz? Şuşutun hayretle büyüyen gözleri önünde Netdet beni kalabalığa sürük- Jedi. Kuvvetli kollarının arasında yö- vaş yavaş dönmeğe başladım... Dönüşte yolu uzatımak için vapura bindik, Güneş bir hayli alçalmıştı. Necdet, sabahleyin başımı döndüren o tatlı, sıcak, sevgi dolu kalbini kay- betmiş maddi bir adam şekli ile dur- madan «Mesut adaş nın getireceği pa- radan ve ondan sonra yazacağı eser- lerin daha kıymetli olması için nöre- lere gidip çalışacağından durmadan bahsediyordu. Geçirdiğimiz hoş saat- leri tekrar anacağınız yerde sirf mad- diyattan konuşmamıza fena halde üzüldüm, Sabahki yakınlığı belki ha- tırlatırım ümidile birdenbire sözünü keserek: — Bu yaz ne yapmalısınız biliyor musunuz? diye sordum. —Hayır. — Büyükadaya gelip o güzel s€ssiz- Uiğin #çinde çalışmalısınız. Sizo mü- nasip bir ey arar muhakkak bulurum. Boş vaktiniz - kaldıkça beraber geze- riz. Necdet biraz hayretle yüzüme bak- tı. Eğer yanılmıyorsam hayretinde büyük bir sevinç gizliyordu. Böylece bir zaman kaldıktan sonra sanki mü- him bir karar veriyormuş gibi clddi- Mai az bayan Melekle oğlu bay Faiğin arası gelin - kaynana meselesi yüzünden açılmıştır. Bir aralık bayan Melek hastalanmış ve kendisinin Fransız hastanesinde tedevi ettirilmesini oğ- lundan istemişse de oğlu, onu Mem- leket hastanesinde ve parasız tedavi etlirmek istemiştir. Bundan çok muğ- ber olan bayan Melek, define mesele- sini hükümete haber vermiştir. Şimdi tahkikata devam edilmektedir. a Geleceğim; size iükdediyorünn, dedi. ğa Evinizin pancurlarım âçıp, bir da- ba dirilmiyecek zannettiğiniz yaz eğ- Tencelerini bıraktığınız gibi bulmak kadar zevkli bir şey olamaz. İçinde yavruları kaynaşan kırlangıç yuva larını ayni yerde tekrar gördüm. Ka- yısılarını, vişnelerini bilirdiğimiz ağaç ların dalları yine renk renk yerlere kadar eğilmiş. Jülidenin unuttuğu küçük kürek, kova toprağın üzerinde bekliyor. Bütün hayatım, her uzak #ahifesi el'an gözlerimi kamaştıran belki manasız hayatım burada, ayak- Jarımın dibinde uzayıp gidiyor. Adam- larımız bu söne kışın çok sert geçtiği- ni söylüyorlar. Ardı arası kesilmiyen fırtınalar bahçeyi, kayıkhaneyi hattâ çatımızı harab etmiş. Adam benim gibi, bizler gibi sabırla son saatini bek- yor, fakat sanki bu saatten bihaber elân dinç, neşeli duruyor. Bu hali ile onu kendimize, biz insanlara benzeti- yorum; fakat bir ziya, dalgaların gü- lüşmeleri içerisinde ebedi oluşunuz hulyası, Şuşutla ikimiz ki gün İçer eski Adetlerimize başladık; etrafı ya- kan temmuz güneşine aldırmıyarak uzun gezintiler yapıyoruz. İkimiz de çok ender yolcu geçen dar patikaların sessizliğini seviyoruz. Kendimizi te» 3 Mari 19 © KADIN NÖŞEBİ “ Gece elbisesi Kendinden çiçekli kalın ipeklidet gece elbisesi, Kolları şişik eteği uzu” dur. aramama Besi çifliği İhraç edilecek < kasaplılk:t sb hayvanlar burada semizletilecekler İzmir (Akşam) — Dikili kas asd bir (Besi çifliği) tesis edilmesi kara” laştırılmıştır, Çifliğin tesisi için vi yet bütçesinden 5000 lira, Zirast ve İş bankalarından da yirmi beşer lira verilecek ve çifliğin inşasına Yö lanacaktır. Bu çiflikte ehli domuz YÖ tiştirilmesine, zayıf sığır vesai” ni yanların semirtilmesine ehammiye verilecek ve burada bakılacak ve Y€ tiştirilecek hayvanlar Yunanistan İtalya adalarına sevk ve ihraç edile” cektir. Besi çifliğinde hayvan etlerinde” konserve yapmak için küçük bi” gı fabrika kurulacaklır, sadüfe bırakdrak gayesiz, merak” yürüyor yürüyoruz. Geçtiğimiz ya” rın hepsi, kimisi yakın kimisi bir £Ö ya gibi silik binbir hatıra ile dolü. sam güneş âlçaldığı zaman böc© a rin coşkun şarkılarını dinleye din ie ye dönüyoruz. O zaman etraf wis # bi kokuyor, sabahın boğucu NS estarengiz bir heşe ile serinleşiYy0”” Şuşutu yine âşıklar yolundan Adi” nm en yüksek tepesine çıkardı Bundan bir sene evvel ikimiz d8 yere uzanmış «hay: düşünmüştük. Yine burada Ş© memekle beraber sevgiden bahs“ İlk... Şuşut da yaranı ilk tanıdığım an gibi bugün d © yet şımda sessiz duruyor. Bin dei det ismini söylemek için dudi cine İ kımıldarken sesim : çıkmadı, gr edemedim. Garip fakat Şuşatu” ağ Wee takdir ettiği bir maherbiy” ni oluyor. Koluna girerek: ö — Sevgili Şuşut siz dünyanı #yi insanısınız, dediğim zaman k gir sit cümlenin mânasını anlıyar” Hilmsüyor. iimsüyor yoran Bir kaç gün scara onu ©“ çekerek: — Mavi cey'ânım şimdi ğa gidiyoruz, dedim. ey aa se