/ YY ii PAZARTESİ KONUŞMALARI Di AM ZN Izmir Amerikan Kültürlü adam (Kolejini hükümet Terbiyeli adam, akıllı adam, mari | fetli adam, ilim ve irfan sahibi adam, ,faıl ve kemal eshabından adam, di- rayetli adam gibi tabirlere eskiden- beri alışmışız da bunlardan kasdedi- len manalar devre göre değişmiş, fa- kat kelimeler aşağı yukarı ayni şe- kilde kalmıştır. Medeni dünya ile mü- nasebetimizin hakikileşmeğe başla- &ığı bu çağlarda yeni bir tabir daha ortaya çıkmış bulunuyor. Her yeni söz g' tabiri de pek çok kimseler kendi anlayışlarına göre izah ediyor- lar, O halde biz de kendi kendimize soralım: Kültürlü adam kime derler? Anlaşılması ve anlatılması güç olan mürekkep mefhumlari tarif etmek için en pratik yol, Htibasa en çok mü- sald olan tarafları silerek o mefhum- ların kendilerini meydana çıkarmak- tır, Bunu yapmak için kimlerin kül- türlü adam zannedildiği halde haki- katte bu vasfı almağa lâyik olmadık- larını söylemekten başlıyalım. Şark- ta ve Garpte öyle bir tip insan vardır ki bunların bariz vasıfları çok biliş- leridir. Bizde ayaklı (kütüphane, Garpte ansiklopedik adam dedikleri racak hayati bir meseleleri yoktur. Gelişi güzel öğrenmişlerdir; gelişi gü- zel yaşarlar. Her telden çalan bu adamları sakın kültürlü adam san- mayınız. Bunlardan başka bir de sözüm ya- bana ihtisas sahibi dedikleri yine muayyen bir sahada malümatlı, hat- tâ muvaffakiyetli sayılacak tipler var- dır. Meselâ bir kimyagerdir. Canlı cansız maddelerin terkibini, istihsal suretilerini, tahlillerini, mi'yarlarını, bütün girdi çıktılarını bilir. Fakat bu bilgi mevzuunun dışında her ne varsa duygularını onlara tamamlle kapamış bir haldedir. Gazete okumaz, umumi mevzulara taalluk eden hiç bir kitabı eline almaz, kimya ehem- miyetinde flim olamıyacağına inan- miş ve kendini sadece ona vermiştir. Böyle bir insan en ince nöktalârı- na varıncaya kadar bildiği canlı can- nun milletler hayatına tesir şekil ve derecelerini, yakın ve uzak istikbal. lerde, kendisinin yaptığı veya başka- larından öğrendiği yeni keşiflerin milletler hayatı üstünde ne gibi de- gişmeler yapacağını bilmesine im- kân yoktur, O, iki müvazi duvâr ara- sıridan yürütülen bir esir gibi nere- den gelip nereye gittiğinden haber- sizdir. Böylesinin bilgisi bir noktada ne kadar derin olursa olsun kendisi ne kültürlü adam diyemeyiz. Bilgisi sığ, fakat geniş; bilgisi bir noktada İhtisaslaşmış, derin fakat dar bu iki tip adamı hayalinizde şim- di anlatacağım şekilde birleştirdiği niz zaman kültürlü adam tipini bu- labilirsiniz. Kültürlü adam, kendi ha- yatının muhtelif merhalelerinde edin- diği bilgiler, tecrübeler ve intibalar- dan istifade ederek hayatın her saf. hasına zekâsının iğnesini, çiçekler Üstünde dolaşan arılar gibi batırabil- mek kudretini kazanmış adamdır. Onun kafasında bilgiler, pasif bir fo- tograf camına çarpan hayaller değil dir. Elde ettiği malümat, herhangi bir hayat vazifesini işleten bir muharrik- tir, Binlerce nebatın Jâtince isimle- rini hafızlar gibi süre süre kafazın- da saklamaz. Tabiatin bu canlı ya ratıklarını o büyük bütünün kendi gibi bir parçası olarak mütalea eder. Onun nasıl yaşadığını anlamak için çırpınan tecessüsünü duyurmak Üze- Te kütüphanesinde, lâboratuarında ve nihayet dışardaki tabiat üstünde daimi bir araştirma (ihtiyacile çali- gır durur, Kültürlü adam, umumi bilgisinin temelleri üstüne çıktığı ihtisas bina- sının külesinden dört bir tarafa bak- tığı zaman, zekâsına yabancı olmı- yan bu hadisat mahşeri içerisinde şa- şınp kalmaz. Kendine âid olanları daha anlayışı bir meleke İle seçip tedkik sahasının içine ayırabilir. Meşgul olduğu mevzu her ne ise ilmin yapmağa mecbur olduğu sunt tecridler dışında o mevzuun alâka- dar olduğu hayat cephelerini daha iyi görür, böylece kendi mevzuunu daha isabet ve salâhiyetle kavramış bu- Tunur. Son, yarım asırdanberi eskiden ri- yazi ve edip, şimdi fenci ve edebiyat- çı diye umum! kültür almması lâzım gelen çağlarda gençlerimizin böyle iki istidad zümresine ayrılması, irfan hayatımız için çok zararlı olmuş ve hakikaten kültürlü adamların az yetiş melerinde bu aynılık, en önemli sebep-! lerden birini teşkil etmiştir. İdadinin son sınıflarında iken kurulan liseler- de okuduğumuz zamanlar, bizim ara- mızda da bu sakat görüş hâkimdi. Edebiyat derslerinin en muvaffak ta- lebelerinden olduğumuz halde benim- Je beraber iki arkadaşın fen şubesine geçmemiz o zaman tuhaf görülmüştü. Bu iki arkadaşımın biri bugün çocuk hastanesinin dahiliye mütehassıslığı- Bakırköy bimarhanesinde mesleğinde mühim bir mevki kazanmış olan dok- tor Hâmlidir, Misal olarak adlarını zikretmekle iftihar duyduğum bu iki değerli im adamının talebelik zamanlarını şim- di hatınma getiriyorum da tarih, ede- biyat ve felsefe gibi derslerde o devir- deki çalışmalarının ve muvaffak ol. (Devamı 10 uncu sahifede) Hasan Âli Yücel KIRILAN BEBEKLER Tefrika: No. 35 Nakleden : Zeyneb İdi — Çok yaman bir adam! işitiyor musun Süzi? diye tekrar etti. . Evet işitiyorum, vapurun pervane- sinin gürültüsüne, gıcırdısına râğ- | men işitiyorum, | | Babam devam ediyor: ! — Kırk sekiz saatte küçücük bir lerimiz, eğlencelerimiz için teşekkür ederken boynunâ sarılarak onu teşvik etmiştik. Fakat bugün Necdetin kelimeleri kas nıma, ruluma işlemiş. O küçücük kırk| bin lirayı görüyorum, döve döve çıl- dırtmadığı aile babası, ağlatmadığı kadın, sefil etmediği, çocuk kalmıyor, nihayet sessizce kesemize giriyor. Evet lâzım geldiği gibi mes'ut değilim!. Durgunluğumun karşısında babamın da kaşları çatıldı ve: «Bu aptallar için mi kendimi harap ediyorum?» der gi- bi yüzüme baktı, Necdeti seviyor ve tanıdığım gün- den beri fikirlerini kabul ediyorsam ka- bahat benim mi? Ona inanmıyacak, hakikati öğreten kelimelerine ehem- miyet vermiyecek olduktan sonra sev- gi neye yarar?.. Önceleri bay Mehmed. den bahsedilirken babamın namuslu bir adam sıfatile çekinmesi, sonra gü- nün birinde onun parasına iştirâk ef- tiği için «ne yaman adam!» diye tak- dir etmesi düşünülecek mesele, Demek Necdetin hakkı varmış. Onu dinlerken kıskançlık, budalalık saydığım sözleri acı hakikatlermiş. Necdetin, yalnız Necdetin hakkı varmış ve ben bu dü- rüst adamı kimseye veremiyeceğim, bambaşka, temiz bir sevgi ile seviyo- rum. Bir.anda mazimden #iyrılıyorum, satın aldı Teşkilâtı esasiye | kanununun bazı mad- i i delerindekideğişiklik Büyük Millet Meslisindeki müzakerenin İzmir Amerikan kolleji binasına Türk bayrağı çekilirken İzmir (Akşam) — Kızılçulluda Ame- rikan koleji binasile ittisalindeki kol- lej çifliği Maarif vekâletinin teşebbüsi- le 62,500 liraya hazine namına satın alınmış ve tapuda tescil muamelesi yü» pılarak kollej binasına merasimle Türk bayrağı çekilmiştir.Yıllardanberi misyo- nerlerin Türk gençleri üzerinde devam eden muzır tesirleri cumhuriyet: dev- rinde ortadan kaldırıldığı gibi, 400 dö- nüm ârazi üzerinde kurulan ve vak- tile 600,000 Türk altınına mal olan bü- yük mektep binasile çiflik de gene bu devirde maarifimizin malı olmuştur. Kolleje 20 şubat 937 tarihinde 'Türk bayrağı ç tir. Kollej binasında 300 kişilik yatak- hane, bol tedris vesaiti, kapalı Jimnaz binası, büyük bir kütüphane vardır. Kolleje ilk defa Türk bayrağını Bucalı gençlerden Rüstem Uysal çekmiş ve o sırada muzika İstiklâl marşını çalmış- tır. İzmir kültür direktörü bay Ali Riza, cumhuriyet idaresinin feyizkâr idaresi hakkında bir nutuk irad etmiş, bunu kültür direktör muavini bay Rauf İna- nın nutku takip eylemiştir. Kollej bi- nası, Kültür bakanlığınca (Köycülük enstitüsü) ittihaz edilecek ve Türkiye- delilk köy öğretmen enstitüsü, bu bina- da açılacaktır. Diyarıbekir Halkevi Diyarıbekir (Akşam) — Şehrimizde inşa edilmekte olan modern büyük Halkevi binası bitmek Üzeredir. Yuka- riki klişemiz, bu muhteşem Hülkevi bi- nasını gösteriyor. zabıtlarını aynen neşrediyoruz (Dünkü nüshadan mabaad) Sizi fazla yormamak için sö- zümü uzatmıyacağım. Yalnız ken- di kanaatımca, bilhassa ikinci mad- deye biraz yan bakan hattâ kafa tutan bir teşekkül var, Diyanet İşleri, (Gülmeler). Ben bü teşekkülün aley- 'hinde değilim. Dinlerin ve dindarların hasmı da değilim. Ancak bütün dini işleri vicdanlara bıraktıktan sonra bir devletin resmi bütçesinde, bilhssa Teş- kilâtı Esasiyemizin bu yeni ikinci mad. desi karşısında yeri olmıyacağı kânaa- tindeyim. RASİH KAPLAN (Antalya) — Seni oraya reis yapalım. LÜTFİ MÜFİT ÖZDEŞ, (Kırşehir) — Bunu bülğede söylersin. HAKKI KILIÇOĞLU (Muş) —Büt- çede âyrıca söylerim. Sırası gelince yine söylerim, Ölünceye kadar her vakit söylerim. RECEP PEKER (Kütahya) — Hafız İbrahim hasta, HAKKI KILIÇOĞLU (Muş) — Bel- Ki bü iki şekli telif eden formül vardır. Ben bu formülden malümattar deği- lim. Ya Şükrü Kaya arkadaşım, yahut Teşkilâtı Esasiye encümeni bana ve herkese kanaat verecek surette bir an- laşma formülü söylerlerse mesele kal maz. Tekrar ediyorum. Devlet teşki- Jâtı içinde, Teşkilâtı Esasiye kanunu karşisında bunların yeri olmaması lâ- zım gelir, Evet mabedlerimiz vardır, onlara hizmet edenler vardır. Bunlara bakılmasını demiyorum. Fakat doğru- dan doğruya ayrı bir fasıl olarak Ev- kaf Kanununda bunlar için hükümler gösterilebilir, Arkadaşlar; bunu yalnız ben söyle- miyorum; Bugüne kadar dışardan da ayni davayı dinledim. Lâikiz diyorsu- nuz amma hâlâ müftüleriniz var di- yorlar. Arzetiğim gibi düşüncelerimin bu mesele hakkındaki hulâsası bun- dan ibarettir. İsterim ki, beni tenvir etsinler, ben de rahat edeyim, siz de ra- hat edesiniz. (Güzel güzel sesleri) HALİL MENTEŞE (İzmir) — Arka- daşlarım; Teşkilâtı Esasiyede bir ta- kım tadilât bugün mevzuu bahsoluyor. Bir milletin hayatında bu gibi esaslı tedbirler alınırken halk içinde bir ta- kım sui tefehhümlere meydan kulma- mak için, mesele tamamile, sarahatla millet kürsüsünde izah edilmek lâzım gelir, Ben arzedeceğim bazı mülâhaza- larla, tahrik edeceğim cevaplar vasıta- sile bu gibi sui tefehhümleri kâmilen bertaraf edebilirsem çok bahtiyar ola- cağım. C. H. Partisinin wmdelerinin diğerleri bana hep yabancı. Vapurun sür'atinin yeknasak ahengi İle onlar- dan yavaş yavaş ayrılıyor, hür olarak istikbalime doğru koşuyorum... Mah- zun?. Ben mi mahzunum? Hayır yüz kere bin kere hayır. Bugün sanki ilk del görüyormuş gibi baktığım Boğa- gın çiçekli iki sahilini, başımızın Üze- rinde uçuşan martıları, denizi, göğü ber tarafı, çok yakın bir sabahta Nec- deti bana kavuşturacak olan bu yolla» rı seviyorum... Rıhtıma yanaşacağımız Sırada ba- bama sordum: — Emelle şimdi samimi olmamda bir mahzur görmezsin değil mi?, Babam bavulunun anahtarımı &on bir defa daha çevirdikten sonra; — Sen çapkın, çok çapkın bir kızsın, dedi, Nişantaşındaki odamda kâbuslü, ka rışık, yorucu rüyalı bir gece geçirdik- ten sonra Jülidenin kahkahaları ile uyandım, Küçük kardeşim bir ay için de bir hayli büyünrüş. Kadınlaşmağa başlıyan bacaklarını çıplak görünce gert bir tavırla; — Kisa çoraptan ne zaman vaz ge- çeceksin? diye sordum. — Seni çok göreceğim geldiği için erkenden odana geldim, evvelâ öpü- şelim de ondan sonra azarlarsın. Giyinmiş olduğu halde baştan 60 yunup yatağıma girdi, Durmadan be- ni öpüp: — Aman Süzicim bir daha bizi bi- rakip gitme sakın.. diyordu. Meğer bu koca evi şenlendiren sen- mişsin, Akşamları tavuklar gibi hep erkenden yattık. Ama sen de Zongul- dukta sıkıntıdan patlamışsındır. Sen gittikten sonra burada öyle şeyler ol- du ki... Sana verecek öyle bhavadisle- rim var ki... Kardeşim bir cümleyi bitirmeden di- gerine atlıyor, beni merak içerisinde bırakıyordu. İsrar etsem belki de ina- dı tutup beni büsbütün merakla bi- rakmak için bir şey söylemeden odam- dan çıkip gidecekti. Derhal lâkayıt bir tavır takındım ve sabırla, yalakla sa- ğa sola yuvarlanmasını bekledim. Ni- hayet karar vermiş olacak ki yavaş yavaş dudakları kımıldadı, gözleri mu- zipleşti: — Pervinle Mithat... Ahl. Vallahi hâlâ gülüyorum. — Neye gülüyorsun Jülide? Saçma sapan söyleneceğine güzel güzel an- lat ben de güleyim. Bu hikâyeye gösterdiğim alâka ve meraklı bakışlarımla sanki alay eder gibi çabuk çabuk anlatmağa başladı: — Süziciğim söylemesem dünyada tahmin edemezsin. Mithatla Pervin kimseye haber vermeden gizlice evlen- mişler. Bu haberi bir hafta sonru dok- Teşkilâtı Esasiyeye geçebilmesi İÇİN” gösterilen esbabı mücibeyi ben varid. görmüyorum. Çünkü esbabı yeni deniliyor ki, Teşkilâtı Esasiyede tin tarzı siyaset ve idaresine aid e$$ hükümler dercedilmek lâzım geli. “Teşkilâtı Esasiye kanunu, ii bilirsiniz ki, hükümet fonksiyonlarını. tanzim eder ve Devlet otoriteleri sındaki münasebetleri tesbit eder. âmme hukuku denilen ferdin hı nu ve buna müteallik prensipleri 8 ettikten sonra onları Teşkilâtı Esasiy$” kanununun teminat ve tekeffülü AHf” na kor. Hükümetin tarzı siyaset ve resi Teşkilâtı Esasiye Kamınunda tes” bit edilince, ben halırıma gelen besi Sui tefehhümü tevlid edebilecek ol mülâhazaları arzetmek istiyorum. Şimdi yapacağımız tadilâtla ç riyetin; devletçi, milliyetçi, halkçı VE ilâhiri... olduğunu tesbit edeceğiZ Devletçilik, meselâ, devletin meyanına giriyor, Şimdi ekonomide boral taraftarı Yerdiyetçi bir vatanı ortaya çıkar da propagandaya sa, RASİH KAPLAN (Anlaya) — dünyaya gitsin deriz. HALİL MENTEŞE (Devamla) Şekli Devleti tebdil cürmüne ekmiş diye acaba onu polis yâkalayıB. da mahkemeye verecek midir?, ç Sonra esbabı mucibede deniliyor Ks milliyetçiliği Devletin şekli meyarın$ koyarken beynelmilel cereyanlara KA” şı hükümetin eline bir silâh yermiş ol&” yoruz. Şimdi bir komünist, kamünizi propagundası yapıyor ve komüniz” propagandası yaptığından dolayı, t&“ bii Devletin şeklini tebdil ediyor diY€ yakalayıp mahkemeye verildikten so” ra hâkim huzurunda bu komünist def $e ki; beni niçin buraya getirdiniz v9 niçin burâda mazmun sanda) oturuyorum? İnkılâpçılık Devlet şe” Wine dahildir. Ben en geniş ve en es” lı bir inkılâb taraftarıyım. Vesaiti tihsaliyeyi kâmilen kömünize edere$ Devletin eline veriyorum. Binaenaleği beni niçin muhakeme ediyorsunuf? O zaman ne olacaktır? (Komünistlik istemiyoruz sesleri), RAGIB ÖZDEMİROĞLU (Zöngü” dak) — O, beynelmileleilik olur. HALİL MENTEŞE (Devamla) * © Bunlar hatıra gelebilen mülâ! dır. Benim zihnimi kurcaladığı gibi Pİ? çok vatandaşların dâ hatırından g€0© bilecek sul tefehhümlerdir. bunları silecek cevaplarla karşılaşır“ tArkası veri tor Süleymandan duyduk, Hakikaten Jülide söylemeseydi 8” min edemiyecektim, O anda vüc! den soğuk bir ter boşandı, Acaba > miyerek hâlâ Mithadı mı seviyoru Yoksa biribirlerini seven insanlar birleşmelerini mi kıskanıyorum. Sertçe bir sesle: — Bunda gülecek ne var? diye sor dum. Kardeşim yüzünü astı, Derhal göl” lünü almazsam fazla tafsilât elde <Ö” miyeceğim: " — Hepsi bu kadar mı Jülideciği” — Evet... Yani evlenir evle İtalyaya gitmişler, önümüzdeki evvel kimseyi görmek istemiyorlar Doktor Süleyman: «Çok isabet eti diyor. — Ya? Kardeşime teessürümü belli «— mek için elimden geldiği kadar ül görünmeğe çalışıyorduni; gr — Ben hayret etmedim dedim. lenmeler alelâde vukuattan... — Halbuki hoşuna gideceğini yi netmişlim. Bir sabah, ilkbaharın yazlaşsı. ei sabahlarından birinde Şuşut t© odama girdi: — Bay Necdet gelmiş sizi gö” istiyor, dedi. — Ne çabuk! a vakası