7» f 8 Şubat 1937 Köprüde lüfer avı Lüferleri, çok sevdikleri hamsi ile aldatarak nasıl avlıyorlar ? Bir aralık seyirciler o kadar çoğaldı ki geçecek yer kalmadığı için polis gelip halkı dağıttı Cumartesi günü hava çok güzeldi. İnsana gökyüzünden sanki dalgınlıkla kış ortasına düşüvermiş hissini veren bü şaşkın bahar gününün ılık ve par- lak güneşinderi istifade etmek arzusu na kapılarak şöyle bir gezinti yapma- ğa karar verdim. Havada bir tek bulut yoktu. Güneş insanın gözlerini kamaştırıyordu. Şair- leri çileden çıkaran bahar günlerinden biri de herhalde budur, diye düşünü- yordum. Yolların daima güneşli kaldı- rımlarını takip ede ede köprüye kadar gelmişim. Yavaş yavaş köprünün ortasına doğ- mb yürürken ilerideki bir insan kalaba hğı nazarı dikkatimi celbetti,. Halk köprünün yan parmaklıklarına sıralan» muf, âdeta üst üste yığılmışlar; biribir- * lerinin ensesinden merakla denize ba» kıyorlardı. Ne oldu? Acaba bir kaza mı var? Bir vapur kendini zaptedemeyip köprüye mi çarptı?. Bir sandal mı batıyor? Yok- sa havanın güzelliğine aldanıp yaz gel diği zehabına kapılan dalgın bir va- tandaş denize mi girmeğe kalktı?. LÜFER AVI SEYRİ! ç Hemen adımlarımı sıklaştırıp kala- bajığa karıştım. Binbir müşkülâtla kendime bir yer açarak nihayet par- maklığın kenarına kadar sokulduktan sonra merakla aşağıya baktım. Çok şü- kür aklıma gelen şeylerden hiç biri, in- sanı heyecana düşürecek hiç bir gayri tabii hâdise yoktu. Yalnız dört beş balıkçı kayığı bir ara ya toplanmış, balıkçılar oltalarla lüfer tüfuyorlardı, Köprünün üzerine yığı- Yen bu kesif halk kütlesi de meğer on- lar seyrediyormuş. Etrufımdakilere baktım. Kimisi pars maklığın kenarına dirseğini dayamış, âdeta kendinden geçmş, kimisi ellerini aşağıya salıvermişti. Siyah elbiseli, ke- mik yakalı bir ihtiyar daha iyi göre- bilmek için mütemadiyen kelebek gözlü“ günü düzeltiyor. Başörtülü kadınlar sıra sıra dizilmişler, sanki bütün yolcu: ları gidecekleri yeri unutup lüfer avı seyrine dalmışlardı. Bu vaziyet bana çok garip geldi. Bu “öleşeyredilecek şey mi diye düşündüm. MÜTEMADİYEN LÜFER ÇIKIYOR Fakat balıkçılar mütemadiyen lüfer çekiyorlardı. Oltalarını denize bırâkı- yorlar, üç dört dakika sükünetle bek- siyorlar, bu esnada parmaklarının ucu ile oltaları aşağı yukarı hafif hafif oy- natiyorlardı. "Hepsi böyle sakin sakin dururken biz d€ bakıyorsunuz ki, bâlıkçılardan biri “yerinden zıplıyor, deminden beri uyu- Yhüş zanmetiğiniz o tembel adam canla- “şiyor, dünyanın en çevik bir sporcusu- yü geride bırakacak bir süratle oltayı çekmeye başlıyor ve nihayet suyun için- deri çırpına çırpına iri bir lüfer çıkı- yordu. Denizin dibinden iri bir lüfer çıkart” manın verdiği neşe İle mest olan balık- çı oltanın ucunda neye farkına varmadan tirtir titriyen lü- feri ihtirasla belinden kavrıyarak ağ- Zindan iğneyi çıkarıyor, onu da yanıba: Şinda duran içi su dolu tenekeye, ora- İz yapılan tarla laşnde ateli Yukarıda: Köprü önünde olta ile lüfer tutanları seyredenler, örtada: Merak- lılardan bir başka görünüş, Aşağıda: Lüfer avlıyan balıkçı kayıkları daki bedbaht arkadaşlarının yanına salıverdikten sonra bir yenisini yakala» mak için oltasına itina ile yem iliştirip suya bırakıyor ve yeniden bir sükünet devresine giriyordu. LÜFERLERİN HAMSİ MERAKI Bilirsiniz ki, insanlar bile dalma sev- dikleri şeylerle, paralar, elmaslar, hazi- nelerle aldatılırlar. İnsanlar arasında Âdemden beri dari olan bu basit usul lüferler için'de tatbik ediliyor. Lüferle- rin hamsi balığına karşı duydukları de- rin zâafı insanlar çoktan. keşfetmiş. Balıkçılar oltalarının ucuna hamsi bağ: lıyorlardı. Tam bir hamsi, fakat içinde sivri uçlu bir iğne var. Balıkçılar bu usulle durmadan lüfer çekiyorlardı. Derin bir gaflet içinde yüzen balıklar mütemadiyen zayiat ve- ğe aslâ kavrı- Güzel bahar hârasi, mavi deniz ba- na garip şeyler düşündürüyerdu. Hattâ bir aralık lüferlere acımıya başladım. Onların suyun yüzüne çıktıktan sonra- ki çırpınışları, bu çırpınış içindeki de- GE rin pişmanlık beni müteessir etti, Suyun yüzünde kendilerini yakala- mak için kurulmuş merhametsiz tuzak: tan tamamen bihaber, denizin dibinde müsterih bir ruhla dolaşan safdil lü- ferlerin iç sızlatan vaziyetlerini dü- şündüm. İkide birde, yukarıdan sarkıtılan bu iğneli hamsilerin kendilerini yakalıya- cak bir olta olduğunu nasıl farketmi- yorlardı?. Bu hamsileri Allalın bir ina- yeti mi zannediyorlar, nihayet bü ham siyi yutan arkadaşlarının ok gibi yü- karı çıkmasındaki gayri tabilliği, onun. mereye gittiğini hiç düşünmüyorlar mi idi? Bir lüfer suyun yüzüne doğru yak- Jaşıp dışarı bakmayı akıl etso her şeyi anlıyacaktı. Onlara «ey gafil lüferler, kaçınız, sizl yakalıyacaklar, arasıra tepeden indiği- ni gördüğünüz şu hamsiler sivri iğneli oltalardan başka bir şey değildir» di- yecek tecrübeli gün görmüş bir balık yok mu idi?, POLİSLER HALKI DAĞITIYOR Birden etrafıma baktım. Kalabalık fena halde artmıştı. Yeni gelen merak- İlara yer açarak onları da aramıza Aldığımız için gittikçe sıkışıyorduk. Deniz pırıl pini parlıyor, bu yalan- €ı ilkbahar güneşi sırtımızı ısıtıyor, lü- Nihayet köprünün müruru uburuna mâni olduğumuz anlaşıldı, polisler ge İp hepimizi dağıttılar, Bugünlerde Karaköy köprüsünden geçecek olursanız, belki gene yüzlerce İnsanın parmaklıklara dayanarak me» Takla denize baktıklarını göreceksiniz. Merak etmeyin, hiç bir hâdise yoktur, Onlar lüferleri hamsi ile kandınp ya- <> İkabyan balıkçıları seyrediyorlar, Hat- vi in tâ belki deben bile gene onların arasında bulunuyorum, — Ş. H.R. Son ünlerde maddeleri niçin yükseldi! #2 yiyecex Iç piyasada sıkı bir kontrol yapılmasına ihtiyaç vardır Son günlerde yağ Hatlerinde mühim $ Urfa yağı 100 kuruştan aşağı satılmı- yor, Mahalle bakallarındaki fiat 110- 120 kuruştur. Vejetalin yağı bile 60 kuruştan aşağı değildir. Yağ fiatleri birdenbire neden pahahlandı? Bendi- sile görüştüğüm bir tacir bu hususta şu malümatı veriyor: — Son günlerde vejetalin fabrikatör. leri fiatleri arttırmak için aralarında anlaştılar. Bu yüzden fiat 60 kuruşa kadar fırlamıştır. Zeytinyağı fiatleri- ne gelince, piyasada birkaç büyük yağ taciri aralarında anlaşma yapmışlar. dır, Bu nevi yağların fisti arttığı için, diğer yağların da fiatleri yükselmiştir.» Bu malümatı veren tacir, piyasada yiyecek maddeleri üzerine iş yapan, ta- cirlerin bu gibi hareketlerini müraka- be eden bir kanun olmadığından, ancak küçük esnafın ve mahalle bakkalları- nın sık sık teftişe tâbi tutulduğundan bahsetti. Bu sözler, yiyecek maddelerinin kon- bir yükselme vardır, Balıkpazarında İ tarında uyuşmağa muvaffak olurlar- sa fiatler yükselir. Demek olüyof ki, insanların geçim şeraiti, birkaç tacirin biribirlerile re- 'kabet etmesine,'ve yahud uyuşmasına bağlı kalıyor. İhracat işlerinin tanzim edildiği ve ekönemik sahada devlet müdahalelerinin arttığı bir sırada gi da maddelerinin birkaç ticarethane €- linde başıboş biakılmıyacağını zanne diyoruz. Mevcud Ticaret kanununda, irüsi, teşkili aleyhinde bir madde yoktür, Halbuki Avrupa memleketlerinde, A- merikada trüstlerin memleket iktisadi- yatına olan garârları görülmüş ve türsi« ler menedilmiştir. Bizde de bu gibi an- Jaşmalar ve trüstlerin menedilmesi lâzımdır. Son günlerde'birçok helvacılarda ta- troluna aid bir kanuna ihtiyaç olduğu- | hin helvası 40 kuruştan 50 kuruşa nu meydana koymaktadır. Hükümet | yükselmiştir. Sebebi nedir? Tahkik ettik. ihracatı tanzim etmek için, birkaç ka- nun çıkarmıştır. Bu kanunlarla ihracat maddelerinin mürakabesi karışık mal- ların ihraç edilmemesi temin edilmiş- tir. İhracat işlerini yola koymak için bu gibi kanunların yapılması pek yerindedir. Fakat biraz da iç piyasa ile meşgul olmak ve yiyecek maddelerini kontrol etmek lâzımdır. Avrupaya ka- rışık fındık-göndermenin, Türkiye ih- racatına ne kader zararı dokunursa, iç piyasada 120 kuruşa Urfa yağı satıl- masının da bu nisbette zararı dokuna- cağına şüphe yoktur . İhracat işleri tanzim ve mürakabe edildiği kadar yiyecek maddelerinin de pahalılığını ve bu maddeler üzerinde yapılan ihtikâr hareketlerini de mü- Hükümet gilkoz fabrikalarından aldı- ğı İstihlâk resmini 5 kuruşa çıkarmış» tır, Giikoz pahahlaştığı için, tahin hel- vası da fırlamıştır. Halbuki tahin hel- vasında yüzde elli nisbetinde glikoz kul- Janılmaktadır. Bir glikoz fabrikatörü helvacıların bu'son flat arttırmasına hayret etmiştir. — Maksad, f#iati arttırmak için ba- hanedir diyor, gtikozdan alınan istih- Jâk resminin artması, kiloda ancak 20 para tesir edeblir. Halbuki bazı helvacı- lar fiati beş kufuş arttırdılar, şu mi- salden de anlıyoruz ki, orta hiç bir se- bep yokken helvacılar fiatlere glikoz bâ- hanesile zam yapmışlardır. İhtikârın tarifi yapılırken, helvacıların bu ha- Teketini nasıl izah edeceğiz. Ticaret kanununda tağilât hazırk- ları yapılırken, bu meselelere büyük bir halkın maişet bayt gl Ar re ER verilmiyeceğini ü- mid ediyoruz —H. A. Izmir Kızılay kurumu aş evleri açmağa Detşlari İzmir (Akşam) — Kızılay kurumu, fakir halka bir yardım olmak üzere şeh- rin muhtelif yerlerinde aşevleri açma- ğu başlamıştır. İlk aşevi Halkapınarda yün mensucatı Türk anonim şirketinin fabrikalarında açılmıştır. Aşevinde beş kuruş mukabilinde yağlı ve etli sıcak yemekle bir insanı doyuracak kadar ek- mek verilmektedir. Bu aşevinde ilk günlerde (160) kişi yemek yiyordu. Ye- mek yiyenler şimdi (450) yi bulmuştur. Ten lapa ça en ml aşağıda: Aşevinde yemek © Yiyenlerden bir “Bükü gün dp er gömme riyetinde olan işçiler, aşevi açılmadan. önce beraberlerinde getirdikleri pey- a erimi e lağiz Lei eki iktifa etmek mecburiyetinde idiler. Kı- glâyın bir aşevi açarak kendilerine Si- cak yemek vermesinden şükran duygu- ları taşımaktadırlar. Yakında diğer fabrikalarda ve işçilerin mütekâsif bus Yundukları mahallelerde böyle aşevleri açılacaktır. mer a ala kn iledir; lir