7 Şibat 1987 Her akşam bir hikâye Arkadaşları taşafından güzel Bu- diğ diye çağırılan Budy bir sohbahar akşami Viktorya istasyonu civarında « dolaşıyordu. Ona kim dikkat etse ha- Mhdeki zarafete hayran olmaktan kendisini menemezdi.. Onun gerçek- rane olan hali, arkasındaki ıyafete inzi edince taki bütün sermay. du. bir araya ge- ar etmek sure- E yaşama çaresini temine uğraşı- Yördu. İliç bir işi gücü yoktu. Kaninun Milisande etmiyeceği yollarda para ka- #anmayı âdet edinmişti, Ona âdi bir hirsiz denemezdi. Fakat fırsattan İsüifade etmek onun için bir prebsip töğkil ederdi, Bu yüzden kanun fle Ağalarında ihtilâf çıktığı vakidi. Fa- Kât müddetini bitirip hapishaneden hâlâs olduktan sonra gene felsefi bir töyekkül ile ayni prensipi tatbika bâşlardı Şimdi işte böyle bir devrede bulu- Müyordu. Hapishaneden çıkalı bir kaç gün olmuştu. Bir faaliyet göster- Tüesi, para kazanması lâzımdı. Vik- torya istasyonu civarında böyle en kalabalık bir zamanda dolaşmasının da hikmeti işle bü idi, po Birdenbire,eski bir taksi olomobili tam Kendisini ezeceği sırada durdu. Budy şoföre söğüp saymağa hazırlandığı sırada, lâkırdıları ağzında kaldı. Otomobilin o kapısı açılmış, gayet Küzel, zarif bir kadın inmişti, Şoförün parasını verirken o kırmızı maroken- den kenarı gümüş çizgili küçük bir çantayı sıkı sıkı muhafazaya çalışı- yordu. Âdeta bu çantayı gözden sak- lamak ister gibi bir hali vardı, Budy çantaya meflun bakışlarin Göz gezdirdi. Bir seniye içinde kararı- nı vermiş, genç ve güzel kadının pe- Şine düşmüştü. Bilet satılan yerde ke- dma yetiş Güzel kadın Harwich için birinci mevki bir bilet aldı. Ru- Ay de öyle yaptı. Bir kaç dakika son- Ta ikisi de bir kompartimanda Karşı karşıya oturmuşlardı. Lâlardıya bir vesile bulmek güzel Budy için zor bir mesele olmdaı, Beş dakika sonra, Karşısındaki kadının © tarihle maliye müsteşarı olan lord Bâteomben Karısı olduğunu öğren- mişti 'Budy kendisini Hindistanda Bengale alayına mensup Zünen İngilterede bulunuyordu. Tren sallandıkça güzel Budynin ha- yalinde pek tatlı ümidler uyany; du. Onu karşısındaki kadının güzel | liğinden ve cazibesinden giyade kir- mızı çanta alâkadar ediyordu, 'Tecrü- besine istinaden biliyordu ki bu türlü çantalar ücevherat - taşımak için Yazan; İSKENDER P. SERTELLİ —Koca delikanlı!.. Gökten mi in- din sen? Neredeydin şimdiye kadar? Diyerek Rüslemin boynuna sanl- dılar. Rüstem sevinç ve neşe içinde karaya ayak basarken, Kemal reisin ölüm döşeğinde yattığını bilmiyordu. Rüslemi seven akıncılardan biri, sahilde yanan nöbetçi meşalelerinin altından yürüyerek Rüstemin kulağı- na iğildi: — Şimdi nereye gidiyorsun? — Bele şu meyhanelerden birine girip, çoktanberi hasretini çek- tiğim Mayorka şarabından iki kadeh içeyim. Aklım başıma gelsin.. ne ks- dar yorgunum bilsen... — Bana kalırsa, doğruca amiral gemisine gitsen daha iyi yaparsın! — Neden? Böyle içkisi bol bir ada- da hâlâ şaraba alışamadın mı yoksa?. — Öyle değil. Sen gittikten sonra ne küpler devirdik. ne şaraplar iç- tik. Fakat, şimdi sırası değil. Kemal reis hasta... , — Ne dedin. hasta mm? — Hem de ölüm döşeğinde yatiyor, tam otuz gündenberi.. KEMAL REİSİN İSPANYA DÖNÜŞÜ SİZİ BEKLİYORDUM (Bir İngiliz hikâyesi ) kullanılır. Aldığı birinci mevki bir bi- letin fedakârlığını telâfi edecek güzel bir fırsat! Talih güzel Budyye gerçekten yar- dım ediyordu. Genç kadın biraz Ta- halsızlık o hisseltiğini söyliyerek bir likör içmek için lokanta vazonuna gitmeğe kalktı Nazik zabit derhal teklif etti: — Müsandenizle size refakat ede- yim.. — Ol Hayır. Teşekkür ederim... Pek naziksiniz... Fakat yalnız gitme- yi tercih ederim, Yalnız sizden bir ri- cam var. Şu çamteya biraz dikkat eder misiniz? Budy bu kadar safderunluğa hay- retler içinde kalıyordu. Kibar bir ta yırla iğilerek muvafakat cevabı verdi. Genç kadın gider gitmez, Budy ko- ridora çabuk bir göz gezdirdi. Hemen çantayı yakalıyarak raftan aldı. Ken- disine aitmiş gibi, rahat rahat, kili- dini açmağa çalıştı, Fakat kilidi ko- layca açmak veyâ kırmak ka ol muyordu, Canı sıkıldı. Biran tered- düde düştü. Fakat bu tereddüt çok sürmedi. Tam bu sırada tren yavaş- lamıştı. Great Hill istasyonuna gel- mişlerdi. Burada tren durdu. Budy bir Kaç saniye #çimde kararını verdi. Hemen kendisini vagondan dışarı ot- tı. Zarif çantayı koltuğunun altında sıkı sıkı tutuyordu. Kulağına bir kadın feryadı gelince yüreği hopladı. Fakat, kalabalığın arasında idi. Hiç aldırış etmedi Kendisine iki asır kadar uzun gö- rünen iki dakika sonra, tren tekrar Kalktı, kayboldu. Budy rahat bir ne- fes aldı, istasyondan çıkılacak kapı- ya doğru yürüdü. Orada, hafif zslıkla şarkı murılda- nirken bir elin omuzuna dokunduğu- nu hissetti. — Delikanh! Başını çevirdi. Islık dindi. Kurşısın- da bir polis mütebessimane kendisine bakıyordu. — Eiş mukavemet göstermeden, benimle beraber merkeze gelir misi- niz? Budy itiraz etmek istedi: — Zannedersem (yanılıyorsunuz, arkadaşi Bu hâtazwz size pahalıya mal olabilir. Zabıta memuru başını salladı. Eli uzattı: — Çantayı veriniz, dedi. Üç saattir burada sizi bekliyorum! Bir taksi çağırdı, neye gığradığını anlıyamıyarak şaşırmış olani Budyyi içine bindirdi. Budy üç saattir büra- de sizi bekliyordum cümlesinin mi- nası ne olabileceğini tahmin ile meş- guldü. ... Bu tarafını epeyce sonra hallede- bildi. Bir çok münasız ithamlar kar- şısında kalıyordu. Zabıta memurları elmasları «nereye: sakladığını ona 80- ruyorlardı. Çünkü kırmızı şık maro- No 98 Rüstemin sesi brldenbire değişti: — Buraya gelir gelmiz böyle bir haberle karşılaşacağım içime doğ- muştu, Dün gece deniz üstünde uyuk- Jarken, rüyamda müthiş bir kartal, pençesini gırtlağıma taktı ve beni denize düşürdü. Gözlerimi açtığım zaman (hayırdır inşsilehi) diyerek bir hayli düşünmüştüm. Eğer söyledi- gin doğru ise rüyam çok tez çıktı de- | mektir! — Yalan söylemiyorum, Rüstem! Haydi, geminin kayığına atlıyalım.. Kemal reis Endülüslü bir hekimin iâ- elle kurtulacak diyorlar ama, ben iananmıyorum! Kara sıtmanın pen- | çesine düşenlerden kurtulan yokmuş. | — Kara sıtmaya tutuldu demek | Kemal reis? — Evet, Hemdeen korkunç ve tehlikeli bir sıtmaya. Melün sinek içi- mizde adam bulamamış gibi, gitti de o savallıyı ısırdı. Rüstemin kafasında bir uğultu baş- lemıştı. Bu haberi almca beyninden vurulmuş gibi sarsıldı. — Haydi gidelim gemiye, AKŞAM 7 Şubat 937 Pazar Öğle neşriyatı — 13,30: Plâkla Türk musikisi, 12,50 Havadis, 13,05: Muh- telif plâk neşriyatı: 14: Son. Akşam neştiyatı — 18,80; Varyete müziği Ambasadörden naklen, 19,30: Konferans; Selim Sırrı Tarcan tara- fından, 20: Müzeyyen ve arkadaşları tarafmdan Türk musikisi ve halk şar- kıları, 20,30: Bay Ömer Rıza tarafın- dan Arabca havadis, 20,45: Belma ve arkadaşları tarafından Türk musiki- $i ve halk şarkıları: Saat ayarı, 21,1: Orkesira, 22,10: Ajans ve borsa hs- | berleri ve günün programı, 2280: Plâkla sololar) opera ve operet parça- lar, 23; Son. Ecnebi İstasyonların Bu ükşamki En Müntehap Programı Berlin (35) saat 11,30 Bach konseri, Viyana (506.8) 11,45 Mozart Çakovs- kiden seçme parçalar. Londra (342) 17,18 Comediani Hârmöbistler tarafın- dan şarkılar. Roma (421) 17,10 Wag- herin, Mozartın seçme parçaları. Mit- tilengaland. (268) 19,30 Hayden - Dvo- rak konseri. Zürih (540) 20,00 Çay- kovskinin oSireleher serenalı, 20,20 Şopenin 24 prelüdü, Rocalski tarafın- dan çalınıyor. Prag (470) 21,15 Rims- ki - Korsakoyun şehrazat. Budapeşte (550) 23,00 Sanüor tarafından, çigan musikisi. Dans Musikisi Paris (432) saol 24,00 — Milüno (369) 16,15, 24,30 — Roma (421) 2430 — Varşova (1339 23,00 8 Şubat 937 Pazartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30 Plâkla Türk Yhusikisi, 12,50 Havadis, 13,05: Muhtelf plâk neşriyatı, 14: Son. ken çantanın içinde mücevherat ku- tuları vardı. Fakat hepsi boştu. Budy ömrüğde “Ik defa olarak ken- disine isnad giilen cürmü işlememiş bulunuyordu. (Bir hayli uğraştıktan sonra meselerün znahiyetini anlıya- bildi. Ledi Bâciombe'un otamobilin- den, saat üç iledört arasında, meçhul bir şahıs bu mücevherat çantasını çalmıştı. Derhal polise haber verilmiş, zabıta de her tarafta tedbirler almış- tı. Budynin elinde çania görülünce, tevkif olunmuştu. vie. Ayni saatte, fakat buradan uzak bir yerde bir kadın le bir erkek heye- canlı heyecanlı konuşuyorlardı, "Budy- nin trende gördüğü güze! kadın ciga- Tasınmi dumanını üfüyerek: — Or! diyordu, Çantay: başımdan defetmek o kadar zor oldu ki — Çok ihtiyatsızlık etmişim. — Ne yapayım? Londra sokakları: nin ortasına çantayı atmak kabil miydi? Trene binmeyi düşündüm. Çünkü orada bir çare bulmak kolay- d:. Ya çantayı unutmuş olurdum, ya birisi çalardı. Çok şükür ki budale- nın biri çıktı da çaldı. Ben de rahat nefes aldım, Tikâyeci SOLDAN SAĞA: 1 — Yenmek, üste çıkmak (8) 2 — Başına eKz koyun burç olsun (4) ! 3 — Kırmızı (3) Çocuk yemeği (4) 4 — Sarf (6) 5 — Güç (3) Bir çalgn (5) 6 — Aktörün yaptığı (3) İnde otu ran (3) Su (2) 7 — Fakir (6) 8 — Spor müsabakası (3) 9 — Budala (4) Ceylin (3) 10 — Ağa (3) Doğru olduğunu mey- dana koymak (5) YUKARDAN AŞAĞI : 1 — Farkına varmadan elde etmek (9) 3 — Dalgalanmak (10) 4 — Göz rengi (3) Mükemmel (3) 5 — Telgraf memuru (9) 6 —'Nida (2) Edat (2) 7 — Sivri, fırlak kemik (7) 8 — Ancak, fakat (3) Arabistanlı (4) 9 — Kabir (5) Nida (2) 10 — Pay (4) Fişeği ateşliyen (5) GEÇEN BULMACANIN HALLİ: Soldan sağa: | - Mahmurluk 2 - Aya, An 3 - Halletmek 4 - Büyat 5 - Gife, Ani 6 - İli, Al 7 - Re 8 - Mı, Tektir 9 - Saklı 1 0- İt, İka, Laf. Yukardan uşağı: 1 - Mahkeme, Si 2 - Aya, Mat 3 - Halıcılık 4 - İl, 145 Fıstık 6 - Rütbe 7 - Ma, Arka 8 - Eyalet 9 - Kakan, İla 10 - Timer. Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Halâskârgazi caddesinde Halk, Taksim: Nizameddin, Tarla başında Nihad, Beyoğlu: Kanzuk, Datrede Güneş, Galata: Topçular caddesinde Sporidis, Kasımpaşa: Müeyyed, Hasköy: Aseo, Eminönü: Agop Minasyan, Heybeliada: Halk, Büyükada: Halk, Fatih: Vezneci- lerde Üniversite, Karagümrük: Ah- med Suad, Bakırköy” İstepan, Sa- rıyer: Asaf, Tarabya: Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarındaki ecza- neler, Aksaray: Ethem Pertev, Be- şiktaş: Vidin, Kadıköy: Pazaryo- unda Rifat Muhtar, Üsküdar: Merkez, Fener: Emilyadi, Beyazıt; Kumkapıda Belkis, Küçükpazar: Hasan Hülüsi, Samatya: Yediku- lede Teofilos, Alemdar: Ali Riza, Şehremini: Kumkapıda Nazım, Istanbul 6 Şubat 1937 (AKŞAM KAPANIŞ FİATLERİ) Esham ve Tahvilât İst. dahili © 96,50jiş. B. Hamiline 10,— Kuponsuz 1933 » Müessis 83,— istikrarı © 08,50İT.C. Merkex Ünitürk Ti 22,50,—| Bankası (| 101— » U 2135,—) Anadolu his. 24,1 » M 2,25,-İ Telefon 6,50 Mümessil |- 41,60) Terkos 1150 » Mi 39,—İ Çimento. 1435 » M | —) İttihat değir. 10,90 İş Bankası | 10,—| Şark o» 1,10 Para (Çek fiatleri) Paris 17,02,50( Prağ 22,16,75 Londra 5 616,—| Berlin 197,25 Nev York 79;20,--| Madrit © 11,3675 Miro o 15,086) pagrad o 84,57,75 Atina © B8PLZSİ iğ Cenevre | 9;47,40 va Brüksel * “4;70,0) Pengo 438,80 Amsterdam 1,45,—| Bükreş ( 408,76,75 Solya 64,44,B0| Moskova 24,91 Ticaret ve zahire borsası 6 Şubat fiat ve muameleleri 1 — İthalât: Buğday 270, arpa 105, çav- dar 60 yapak 12, un 46 tiltik 4, pamukâ, misir 13 174, fasülye 2, susam 2 $, pey- nir beyaz İşkıl 1, ton. İhracat — Yapak 77, arpa 103 3, v tik 3 1/4 ton taze afyon 26 kilo. 2 — Satışlar: Buğday yumuşak kilosu 6 kuruş 25 paradan 6 kuruş 27 1/4 paraya kadar, buğday kızılca kilosu 6 kuruş 10 paradan buğday sert kilosu 6 kuruş 32 4 paru- dan 6 kuruş 35 paraya kadar, arpa Â- nadolu kilosu 4 kuruş 33 paradan, çav- dar kilosu 6 kuruştan, susam kilosu 17 kuruş 30 paradan, fasulye ufak kilosu 8 kuruş 20 paradan, yulaf kilosu 4 kuruş 30 paradan; Zeytinyağı ekstra ekstra kilosu 65 ku- ruştan 66 kuruş 20 paraya kadar, zey- tinyağı ekstra kilosu 60 kuruştan 62 ku- ruşa kadar, zeytinyağı İ ci yemeklik kilosu 49 kuruştan 52 kuruş 20 paraya kadar, a 3 — Telşraflar: 5/2/937 Londra: Mer Laplata şübat tahmili korteri 24 şilin kilosu 3 Kr. 40 $. Lon- dra: Keten'T. Laplata şubat tahmili to- nu İl sterlin 13 3 Şi, kilosu 7 Kr. 005. Anvers: Arpa Lehistan şubat mart tah- mili 100 kilosu 123 B. Frank kilosu 5 Kr. 23 S Liverpul: Buğday mart tehmili 100 libresi 8 şilin 2 peni kilosu 5 Kr. 95 S. Şikago: Buğday Hartvinter mayıs tahmili Buşeli 133 sent kilosu 6 Kr, 16 8. Vinipek: Buğday Manitoba mayıs tah mili Buşeli 126 6/8 sent kilosu 5 Kr. 66 5. Hamburg: İç fındık Giresun derhal tahmil (00 kilosu 163 R mark kilosu 78 Kr. 58 5. Hamburg: İç fındık Levan der. hal tahmil 100 kilosu 134 R. mark kilo- su 76 Kr. 00.8. Diyerek yürüdü., öteki arkadaşları da Rüstemi ayrı ayrı kucaklayıp öpü- yorlardı. Kayığa atladır.. Sahilden elli metre kadar uzakta demirlemiş olan paşa gemisine doğru açıldılar. Bunların arkasından bir kayık da- ha geliyordu. Bu kayıkta da Hüsrev reisle arkadaşı dümenci Mehmed var- dı. Onlar da paşa gemisinin yanından geçerek kendi gemilerine gitmişlerdi. Rüstem kayıkta düşünüyordu: — Tam vaktinde gelmişim. ya Ke- mal reis ölseydi de, donanma kalkıp gitseydi, ne yapacaktım? Mayorka | adasında ölüp gidecektim. Ve içinde kanıyan bir yaranın izti- rablarını duydu: — Allahım, sen bizi yabancı ellerde öksüz bırakma! Diye yalvararak, için için ağladı. Biraz sonra peşa gemisine yanaş- tılar., ... «TANRIM, SEN ONU BİZE BAĞIŞLA!» Gece yarısı.. Rüsteni, Kemal reisin başı ucunda, öksüz bir çocuk gibi, du- dağımı bükerek ağlıyordu. — Nereden çıktın sen böyle gece yarısı? — Garnutadan geliyorum.. — Biz seni öldü sanmıştık. — Bir kaç kere öldüm ama,. gene dirildim. — Ne var ne yok Garnstada? — Endülüs sultanı İspanyollara sa- — Ya mücahtidler?.. — Onlar Sevilde düşmanla çârpı- şıyorlar. Emir Yusuf hükümdearlığını ân etmek üzere. Fakat, denizde bir damla suyun ne ehemmiyeti var?! Receb reis bu haberi alıne mütees- sir oldu: — Demek Endülüs devleti yıkıla- cak.. öyle mi? — Coşkun dalgaların sahile attığı leşleri kargalar nasıl didikleyip yer- se, Endülüsü de İspanyollar öyle di- diklemişler.. Endülüs topraklarında bir sürü insan İskeleti var. cansız, ruhsuz, kansız bir kemik yığını, — Ne diyorsun, Rüstem? Bu kadar ölmüş mü bu adamlar? — Malkada, Sevilde bir avuç dene- cek kadar az kalan mücahidlerden başka hepsi ölü helinde. Sefahat on- Receb rels Rüstemi görünce, küçük dilini yutarcasına yutkundu.. bağır mak istedi, kendini güçlükle tutarak fısıldadı: İk: larda memleket ve milliyet aşkı bi- Takmamış. Garnata muhasara, altın da bulunduğu halde sultanın sara- a — Evet; > — Melih sihek.. onu mu arayıp bul- muş buradâ?. ğını söylediler, i — Allahım, sen onu bize bağışla! © Ve gözlerini silerek, hiçkırmamak için, elile ağını kapadı. Receb reis bir kaç kelime ile Rüste- min teössürünü izaleye çalıştı: — Bu sâbah gözlerini açtı,. ve ben- den su İstedi. Hekimler bunun bir yında her gece içki ve eğlenti var. o emeli ein Rüstem birdenbire sevindi — Sahi mi söylüyorsun, Receb reisi Babam kurtulacak, değil mi? — Merak etme, oğuli Tanrı bize acıdı, İçimde sarsılmaz bir ümüd var;